headerLogo2b-18pt-myriadpro

Cennete Götüren Çok Sayıda Yol Var mı?

 

Bu konumun güçlü yanlarından biri, dinle ilgili geleneklerin gerçekle ilgili iddialarını ciddiye almasıdır. Budistler'in, Hindular'ın, Yahudiler'in, Müslümanlar'ın ve Hıristiyanlar'ın inançlarını kendi çerçeveleri içinde anlamaya çalışır. Bu önemli bir noktadır. Birinci seçenek (bütün yolların aynı yere çıkması) dinle ilgili çeşitli geleneklerin öğretişlerini artık birbirleriyle çelişmeyecek şekilde aşırı değişiklik yaparak mümkün hale gelebilir. 

07 image10643 buddha 45Fakat pek çok din geleneğinin kurucuları diğer dinlerin iddialarıyla çeliştiğini bildikleri iddialar öne sürmüşlerdir. Örneğin Buda, samsara’nın (bitmeyen doğum, ölüm ve yeniden doğum döngüsü) nedeni konusunda Hindu inancını reddetmiştir. Yahudilik’in önemli ismi Musa, İsrail’in çevresini saran ulusların çoktanrıcılığını reddederek tek gerçek Tanrı’nın, Yahve’nin dünyayı yarattığını ve tapınılmaya layık olduğunu iddia etmiştir. Nitekim, Tevrat’ta Musa’nın öğretişleriyle ilgili bazı kısımlar çevrelerindeki Kenan uluslarının dinsel inançlarına karşı öne sürülen tartışmalar olarak anlaşılabilir. İslam’ın kurucusu Muhammed, altıncı yüzyıl Arabistanı’nda gördüğü çoktanrıcılığı reddetti. Hıristiyanlık’ın kurucusu İsa Mesih şu iddiada bulundu: “İsa, "Yol, gerçek ve yaşam Ben'im" dedi. "Benim aracılığım olmadan Baba'ya kimse gelemez."” (Yuhanna 14: 6, İncil). Diğer bir deyişle, bu dinlerin kurucuları ileri sürdükleri bazı iddiaların diğer dinlerin iddialarıyla çeliştiğini biliyorlardı.  

İkinci seçeneğimiz her dinin şu dört önemli konuda gerçekle ilgili iddialar öne sürdüğü gözlemiyle başlıyor: 

a)  nihai gerçekliğin doğası (Tanrı, Brahman, Nirvana, vs., her ne ise)
b)  insanlığın kökeni,
c)  ölüm sırasında insanlığın yazgısı, ve
d)  kurtuluş ya da özgürlük yolu.

08 questioning1 temp5 45Dinlerin böyle iddialar öne sürmesinin önemli bir koşulu var. Daha önce gördüğümüz gibi iki din birbiriyle çelişen iddialar öne sürdüğünde her ikisi de doğru olamaz. Mantığın kuralları bunu gerekli kılıyor. Ne var ki, herkes dinlerin gerçekle ilgili iddialar öne sürdüğü konusunda ikna olmuş değildir. Bu konuyu açıklamak için filozof Mortimer Adler’in Dinde Gerçek adlı kitabında yaptığı bir ayrımı incelemek yardımcı olacaktır. Adler ‘gerçekle ilgili meseleler’ ve ‘zevkle ilgili meseleler’ dediği şeyler arasında ayrım yapıyor. Adler’in ayrımını aşağıdaki ifadelerle açıklamak en kolay yol olacaktır:  

1)  İstanbul’da en iyi baklava Güllüoğlu’nun baklavasıdır.
2)  Kim Milyoner Olmak İster? televizyonda en beğendiğim program.
3)  En beğendiğim futbol takımı Trabzonspor.

Adler, yiyecek, televizyon programları ve futbolla ilgili bu ifadeleri zevkle ilgili meseleler olarak sınıflandırır. Bir de aşağıdaki ifadelere bakın:

1)  Prenses Diana’nın ölümüne neden olan araba kazasından hayatta kalan tek kişi, sarhoş şoförü Henri Paul oldu.
2)  Almanya’nın şu anki başbakanı Angela Merkel’dir.
3)  John F. Kennedy Dallas, Teksas’ta öldürüldü.

Adler bu ifadeleri gerçekle ilgili meseleler olarak sınıflandırırdı. Adler, gerçekle ilgili meselelerde, ne zaman ‘kanıtların çoğunluğu ya da ağırlığı yönlerden birine işaret etse’ bir karar vermemiz gerektiğini söylüyor. Bunu yardımcı buluyor musunuz? Ben buluyorum. Yaptığı ayrım şu soruyu ortaya çıkartıyor: Din gelenekleri ne gibi iddialarda bulunuyor? Dinle ilgili iddialar sadece zevkle ilgili mi yoksa gerçekle ilgili meseleler mi? Hıristiyanlık'ın şu iddialarını ele alalım: 

a)  İsa Mesih birinci yüzyılın başlarında Filistin’de yaşadı.
b)  İsa İ.S. 30 civarında Romalı askerler tarafından çarmıha gerildi.
c)  İsa, ölümünden üç gün sonra ölümden dirildi ve beş yüzden fazla tanığa göründü. 

Bu iddiaların doğruluğu konusunda tartışılabilse de, bu iddiaların gerçekle ilgili meseleler sınıfına girdiği yadsınamaz.

09 objection1 temp5 45Bütün yolların aynı yere çıkmadığı konusunda genel olarak birkaç itiraz ileri sürülür. Birincisi, bu konumun dar ve hoşgörüsüz olduğudur. İkincisi, sık sık aslında gerçeğin o kadar da önemli olmadığı ve asıl önemli olanın insanın inancının içtenliği olduğu söylenir. Üçüncüsü, bir yol geçerli ise ve diğerleri değilse, hangi yolun ‘doğru’ olduğunu bilmenin bir yolu olmadığı savunulur. Yani, din geleneklerini değerlendirmek için kullanılabilecek nötr bir ölçü yoktur. 

Bu itirazların her birini inceleyeceğim. 

Çağımızda hoşgörü sözcüğü son derece önemlidir. Fikir ayrılığına düştüğümüz kişilere karşı hoşgörülü olmamız gerektiği sık sık hatırlatılır bize. Buna kim karşı çıkabilir? Diğer seçeneklere göre tercih edileceği kesindir. Dünya tarihi din bağnazlığının sonuçlarıyla doludur - kutsal savaşlar, din uğruna girişilen haçlı seferleri, engizisyon vs. Dünyada ilkokul çağındaki öğrencilerin çoğu ‘cihad’ sözcüğünü bilir. Dünya Ticaret Merkezi’nin kulelerinin çöküşünün görüntüleri ve intihar bombacılarının Tel Aviv’de pizza restoranını içindeki insanlarla birlikte patlatmalarının korkunç görüntüleri genç zihinlerinde silinmeyecek bir şekilde kazınmıştır. Din bayrağı altında gerçekleştirilen bu gibi etkinlikler ahlaksal açıdan ayıptır.

Dinsel çoğulculuğun cazip olmasının nedenlerinden biri din adına çok kötü şeylerin yapılmış olmasıdır. Dinsel ayrılıklar bazen din savaşlarına dönüşebilir. Böylece insanlar bu şiddeti durdurmanın en iyi yolunun herkesin herkesin dinini kabul etmesi olduğunu düşünürler. Bu şekilde hepimiz birliğe ve barışa sahip olabiliriz. Bu son derece saf bir görüştür. Dinler, kendilerini diğer dinlerden ayırarak gelişmiştir ve bu konuda ne kadar iyi niyetli düşünülürse düşünülsün bu durum değişmez. Din konusunda farklılıklar insan ayrılıklarının nedeni olduğu kadar sonucudur da. Dinsel çoğulculukta gerçeğin temeli bulunamaz. Çoğulcunun aynı görüşte olmalarını istemesi dışında insanların aynı görüşte olması için bir neden yoktur.