headerLogo2b-18pt-myriadpro

Tekne Binilmeye Hazır! - Sonsöz

Ruhsal Sakatlar

04 image10154 face people shame sin 45Hikayedeki çocuğun fiziksel bir sakatlığı vardı. Bizim durumumuz da en az onunki kadar trajik. Bizler de ruhsal olarak sakatız. Bunun doğru olduğunu biliyorsunuz, değil mi? Hiçbirimiz, sırtımıza, düşüncelerimizi düşündüğümüz anda açıklayan bir araç takılmasına izin vermeyiz. Toplum içinde görünmekten utanırız. Kötü haber budur. İyi haberi duymadan önce kötü haberi duymamızın önemli olduğuna inanıyorum. Kötü haber, iyi haberi anlamlı kılar.

Hepimiz Tanrı’nın yasalarını çiğnedik ve bu da Tanrı’yı gücendirdi. Eğer Kralların Kralı ve yaratılışın Efendisi olsaydınız, yarattıklarınızdan herhangi biri size karşı başkaldırma cüreti gösterdiğinde siz de gücenirdiniz. Her bir itaatsizlik eylemi, size karşı bir saygısızlık olurdu. Gerçek şu ki, bütün itaatsizliklerimiz Tanrı’ya karşı saygısızlıktır. “Kutsal Yasa'yla övünürken, Yasa'ya karşı gelerek Tanrı'yı aşağılar mısın?” (Romalılar 2:23). Bu ayetler bize hitaben yazılmış olmasa da, bu sözler bizim için de geçerlidir. Yaptığımız her bir günahkar eylemle Tanrı’ya saygısızlık mı ediyoruz? “Belki, ama o kadar da çok değil,” diyorsunuz, “o kadar kötü değil. Tanrı günah işlememi anlıyor. Mükemmel değilim. Hatasız kul olmaz, öyle değil mi?”

Aslında, Kutsal Yazılar bize doğru yanıtın, ‘belki ama o kadar da çok değil’ olmadığını gösteriyor. Yanıt, kesin olarak ‘evet’tir. Her bir günahkar eylem Tanrı’ya karşı saygısızlıktır. Tanrı’nın buyruklarını çiğneyerek, sadece günah işlemekle kalmıyoruz, aynı zamanda bunları yazan Tanrı’yı aşağılamış oluyoruz. Bunu bir sonraki ayette görüyoruz. Mesele düşündüğümüzden daha ciddidir. “Kutsal Yasa'yla övünürken, Yasa'ya karşı gelerek Tanrı'yı aşağılar mısın? Nitekim şöyle yazılmıştır: "Sizin yüzünüzden uluslar arasında Tanrı'nın adına küfrediliyor."(Romalılar 2:23-24). Ayet, sorunun yanıtının ‘evet’ olduğunu varsayıyor.

05 image5758 rebel sin 45Kötülüğün özü Tanrı’ya saygısızlıktır. Kötülük, Tanrı’ya sonsuz değerinden daha aşağıymış gibi davranmak, öyle olduğunu düşünmek ve hissetmektir. Günah işlediğimizde Tanrı’ya aslında, bizim irademizin O’nunkinden daha önemli olduğunu söylemiş oluyoruz. İncil’in bu kısmında günahın iyi bir tanımını görüyoruz. “Hiç ayrım yoktur. Çünkü herkes günah işledi ve Tanrı'nın yüceliğinden yoksun kaldı.” (Romalılar 3:22-23). Günahın özü Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kalmak, yani, Tanrı’ya kendisine davranılması gerektiği gibi davranmamaktır. Tanrı, evrendeki en değerli ve harika Gerçektir. Ne kadar büyüktür? Büyüklüğü ölçülemez. “RAB büyüktür, yalnız O övgüye yaraşıktır, akıl ermez büyüklüğüne.” (Mezmur 145:3, Eski Antlaşma)

Yine de, Tanrı’ya karşı günah işliyoruz. Bu nedenle hepimizin kurtarılması gerekiyor. Tanrı’ya karşı günah büyüktür çünkü Tanrı büyüktür. Nitekim sonsuz bir Tanrı’ya karşı günah ancak sonsuz bir değere sahip bir bedelle ödenebilir. Bu, daha önce üzerinde düşünmediğiniz bir şey olabilir, bu nedenle ilerleyen beş dakika içinde hayallere dalmamaya çalışın lütfen. Dikkatinizi dağıtmadan, tamamıyla bana vermenizi istiyorum. Sağ olun.

Sonsuz bir Tanrı’ya karşı günah, ancak sonsuz değere sahip bir bedelle ödenebilir. Katolik Kilisesi bu bedeli ödeyemez. Siz de ödeyemezsiniz. Ben de ödeyemem... Düşünün bir kere. Adalete inanıyorsunuz değil mi? Adalet, manevi sezgilerimizde vardır. Bize karşı yanlış bir şey yapıldığında, adaletin yerine gelmesini istiyoruz. Herhangi bir nedenden ötürü adaletsizliğe uğrarsak, hemen sesimizi yükseltiyoruz, “Haksızlık bu!” Tabii ki, bağışlamanın yeri var, birazdan bundan bahsedeceğim. 06 image10495 gavel justice judge 45Ama önce adaletin temel ilkesini anlayalım. Şayet ahlaki bir kuralı çiğnediysek, bir cezası olmalı, öyle değil mi? Suçun cezalandırılmasını beklemek akla uygun değil midir?

Sarhoş bir sürücü hızla sokağınıza dalıp, sevdiklerinizden birine çarparsa ve bir kolunu kaybetmesine neden olursa, adalet yerine gelene kadar durmazdınız değil mi? Eğer suç, cinsel bir suç ise ve çevrede olanları duyan yeterince insan varsa, suçu işleyen kişiyi linç etmek için insanların hemencecik bir araya toplanması da mümkündür. Sağduylu insanlar üstün çıkmazsa veya polis müdahale etmezse, kalabalık adaleti kendi ellerine alacaktır. Bundan ne öğreniyoruz? İnsanın adalete derin bir inancı vardır. Suç cezalandırılmalıdır.

Kötü bir Düş

Bir gece Cengiz bir kabus görüyor. Düşünde, ailesinden birinin başına korkunç bir şey geliyor. Vahşi bir cinayet meydana geliyor. (Çok şükür bu sadece kötü bir rüya. Tanrı saklasın, böyle bir şey asla olmasın.) Cengiz’in ülkesinde ölüm cezası yürürlüktedir. Bu nedenle, suçlunun öldürülmesi gerekiyor. Fakat mahkeme, ölüm cezasının, nadir rastlanan, çok renkli bir çekirgeye verileceğine karar veriyor. Cengiz avaz avaz bağırıyor. Mahkemede herkes bağırıyor. Büyük bir olay çıkıyor. “Ne? Cezanın suçla orantılı olması gerekiyor!” Sandalyeler, kitaplar, sabit olmayan her şey, yargıçların bulunduğu kürsüye atılıyor. “Çekirgenin ölümü nasıl çocuğumuzun ölümüne eşdeğer sayılabilir? Böyle bir suçun bedeli olarak çekirgenin ölümünün yeterli olduğunu nasıl söyleyebilirsiniz? Sahtekar hakimler! Satılmışlar! Siz...” İşte tam o anda Cengiz, battaniyesinin ucunu yumruğuyla sıkı sıkıya kavramış bir halde uyanıyor.

Nasıl size karşı suç işleyen birini tazmin etmek için çekirgenin ölümü yeterli olmazsa, insanın Tanrı’ya karşı işlediği günahların bedeli için insanın ölmesi de yeterli değildir. Sonsuz bir Tanrı’ya karşı günah, ancak sonsuz bir değerin ödenmesiyle karşılanabilir. İsa’nın ölümünü sonsuz değerde kılan şey sadece günahsız olması değil, İsa’nın beden almış Tanrı olması gerçeğidir. Daha önce önerdiğim gibi, bu yazının kısımlarını yavaş yavaş ve dua ederek okumalıyız. İncil bizlere İsa hakkında ne söylüyor? İsa’dan ‘Söz’ diye bahseden ayetlerde şöyle okuyoruz:

“Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı. Başlangıçta O, Tanrı'yla birlikteydi. Her şey O'nun aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey O'nsuz olmadı. Yaşam O'ndaydı ve yaşam insanların ışığıydı. Söz, insan olup aramızda yaşadı.” (Yuhanna 1:1-4, 14)