headerLogo2b-18pt-myriadpro

Kimler Cennete Gidebilir?

 

01 image10611 road to heaven 45 lower rezBu sorunun kısa yanıtı şudur: Cennete sadece tamamıyla doğru (salih) olan insanlar gider.

Tam yanıt almak isteyenler için: Tam doğruluğun ne anlama geldiğini ve Tanrı’nın bunu neden gerekli kıldığını anlatmak için daha fazla zaman gerekir. Cennete girmemize izin verilip verilmeyeceğini belirlerken Tanrı’nın hangi standardı kullandığını öğrenmek için gereken tüm zamanı vermemizi öneriyorum. Çünkü bundan daha önemli bir mesele düşünemiyorum, siz düşünebiliyor musunuz? 

Bugünlerde cennet hakkında düşünmeyen birini bulmak çok zordur. Kimlerin cennete gidebileceği konusunda neredeyse var olan insan sayısı kadar farklı görüş olabilir, fakat bu hayattan sonraki yaşama ilişkin görüş farklılıkları ve yazılarının çok sayıda olması bir şeyi doğruluyor: Biz kabul etsek de etmesek de, hepimiz bu yaşamın ötesinde bir şeyi özlüyoruz. Hoş bir şeyi. Anlamlı bir şeyi. Bu neden böyle? Kutsal Yazılar bize bunun nedeninin Tanrı olduğunu anlatıyor: “İnsanların yüreğine sonsuzluk kavramını koydu.” (Vaiz 3:11, Eski Antlaşma) 

Neden Benzer Şekilde Düşünüyoruz?

Muhtemelen çoğumuz kendimizi ortalama insan olarak görürüz, ne çok iyi ne de çok kötü. Kendimiz için, “Ben iyi bir insanım, bu nedenle, şayet bir cennet varsa, benim gibi insanların hepsi muhtemelen oraya gidecek” deriz. Böyle düşünürüz. Ne var ki, Tanrı böyle düşünmez. Kısa cevabımı hatırlayın: Sadece tamamıyla doğru olan insanlar cennete gidecekler. 

İsa Dikkatlerini Çekti!

İsa’nın ilk vaazını okumak ister misiniz? İncil’in ilk kısmı olan Matta Müjdesi’nin 5-7. bölümleri arasındadır. Söylediği sözlerden biri, on bin ağzın açık kalmasına neden olmuş olmalı. İsa, o gün konuşma yaptığı insanların arasında bulunma olasılığı bulunan iki dindar gruptan söz etti. Onlar hakkında şöyle bir yorum yaptı:

“Size şunu söyleyeyim: Doğruluğunuz din bilginleriyle Ferisiler'inkini aşmadıkça, Göklerin Egemenliği'ne asla giremezsiniz!” (Matta 5: 20, İncil)

02 image7308 really possible lower rezMekke şehir merkezinde Aziz Reda ve Aziz Mabedi sokaklarının köşesinde durduğunuzu hayal edin. Toplanan kalabalığa, Müslüman din alimlerinin cennete girmeye hak kazanmak için gereken doğruluğa sahip olmadıklarını anlatmaya başlıyorsunuz…ya da, Belfast şehir merkezinde Aziz Alfred ve Aziz Franklin sokaklarının köşesinde durup kalabalıklara Katolik din adamlarının cennete girmeye hak kazanmak için gereken doğruluğa sahip olmadıklarını anlattığınızı hayal edin…İşte İsa’nın yaptığı buna benziyordu. Dönemin din önderlerinin, Tanrı’nın cennete girmek için belirlediği standardı karşılamadıklarını söylüyordu. Halkın cennete girmeyi ümit edebilmesi için kutsallığın ve doğruluğun doğası hakkındaki görüşünün din önderlerinden de üstün olması gerekliydi.

İsa’nın söylediği doğruydu. İsa’nın söz ettiği iki dindar grup için doğruluk, törensel ve geleneksel yasaya şekil yönünden uyulmasından ibaretti. Kurban sunuyorlardı, sık sık oruç tutarlardı, çok dua ederlerdi, beden temizliği, ondalıklar ve dini törenler konusunda kılı kırk yararlardı. Ne var ki, adaleti, gerçeği, paklığı, yüreğin kutsallığını ve diğer insanlar için sevgi duymayı ihmal ederlerdi. 

Bu din önderleri, Tanrı’nın Musa’ya verdiği On Buyruk’u kendilerine gore uayrlayıp genişletmişlerdi. Bir Yahudi’nin itaat etmesini inanılmaz bir yük haline getiren 613 din kuralı ve düzenlemesi geliştirdiler. Bu insanların üzerindeki inanılmaz dinsel ağırlığı hayal edin. Ancak bu 613 kurala uydukları takdirde ‘dindar’ veya ‘doğru’ sayılabilecekleri öğretilmişti onlara. Din önderleri, bu 613 kural ve düzenlemeyi ön planda tutarken, sevgi, merhamet ve adaletin insanın yaşamında sahip olması gereken yerini arka planda gözlerden ırak tutuyorlardı.  

03 image1716 heart gold 45 lower rezDoğruluğumuz, Yahudi din önderlerinin dışsal ve resmi doğruluna karşıt olarak, içsel ve ruhsal olmalıdır. İsa vaazının başlarında şöyle demişti: “Ne mutlu yüreği temiz olanlara! Çünkü onlar Tanrı'yı görecekler.” (Matta 5: 8, İncil). İsa, Tanrı için en önemli olan şeyin, kişinin inancıyla ilgili dışsal gelenek ve törenlerin olmadığını söylüyor. Radikal bir öğretiş mi bu? Hayır, Eski Antlaşma’nın öğretileriyle uyumludur. “Çünkü RAB insanın gördüğü gibi görmez; insan dış görünüşe, RAB ise yüreğe bakar.” (1. Samuel 16: 7)

Sadece Tanrı tümüyle pak olduğu için Tanrı bizi bu şekilde değerlendirebilir. Sadece Tanrı bize neyin pak olduğunu ve neyin pak olmadığını söyleyebilir. Buna katılıyor musunuz? En baştaki sorunuza Tanrı’nın verdiği cevabı hiç ödün vermeden, farklı sözlerle, yeniden şöyle ifade edebiliriz:

Kim cennete gidebilir? Ancak yürekleri tamamıyla pak olanlar. Tanrı'nınki kadar pak olanlar!

Sizin ‘Temiz’ Dediğiniz, Temiz Değil!

04 image10613 faucet green lower rezAnne, eşi ve sekiz yaşındaki oğlunun televizyon seyrettiği oturma odasına doğru, “Yemek yiyeceğiz, hadi ellerinizi yıkayın,” diye bağırdı. Biraz sonra, televizyonun kapatıldığını ve birinin banyoda musluğu açtığını duydu. Üç kişilik bu aile birazdan en sevdikleri yemeklerden birini birlikte yiyeceklerdi: annenin makarnası ve evde yapılmış, fırından yeni çıkmış ekmek.

Oğlu yemek masasına geldiğinde Bayan Yelçi çocuğun ellerini fark etti ve “Ellerini yıkadın mı?” diye sordu. “Evet, tertemizler,” diye cevap verdi çocuk. Anne oğlunun ellerine yakından bakıp gülümseyerek, “Senin ‘temiz’ dediğin pek de temiz değil” diyerek onu yeniden ellerini yıkamaya gönderdi.

Bayan Yelçi’nin oğluna söylediği aslında tam olarak Tanrı’nın kendimiz hakkında bilmemizi istediği şeydir: Bizim ‘temiz’ dediğimiz pek de temiz değildir. Temiz olamaz. Çünkü hiçbir insan kusursuz değildir. Sadece Tanrı kusursuzdur. Bu nedenle hiç kimse, kendi erdemleriyle, hak ederek Tanrı’nın huzuruna çıkamaz. Tanrı, insanın yaşamı boyunca, her an, kesin paklık ister; arada sırada pak olmasını değil. Tanrı’ya bu şekilde yaklaşamayız. Sevaplarımızın günahlarımızı aştığını düşünerek bir gün cennete girmeye hak kazanacağımızı ümit edemeyiz. Neden? Çünkü Tanrı, çok daha yüksek bir standart talep ediyor. Cennete girme koşulu tamamen kusursuz olmak. Geçme notu sadece 100 üzerinden 100.

İyiliklerimize Güvenmekten Tövbe Etmek 

05 image5615zz88 sign 45 lower rezBu ilahi mükemmeliyet koşulunun sizin ve benim için anlamı nedir? Hem yaptığımız iyiliklerle hem de kötülüklerle ilgili tövbe etmeliyiz. Beni yanlış anlamayın, başkalarına yardım etmek, başkalarını sevmek ve başkalarını önemsemek hiçbir zaman yanlış değildir. “Yalnız kendi yararını değil, başkalarının yararını da gözetsin.” (Filipililer 2: 4, İncil). İsa ilk vaazında şöyle dedi: “Komşunu seveceksin, düşmanından nefret edeceksin' dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, düşmanlarınızı sevin, size zulmedenler için dua edin. Öyle ki, göklerdeki Babanız'ın oğulları olasınız. Çünkü O, güneşini hem kötülerin hem iyilerin üzerine doğdurur; yağmurunu hem doğruların hem eğrilerin üzerine yağdırır.” (Matta 5: 43-45, İncil).

Tövbe etmemiz gereken konu, sevaplarımızın bize bir gün cennete girme hakkını sağlayacağına dair düşüncemizdir. Sağlamayacaklar. Kutsal Kitap’ın Tanrısı çok daha yüksek bir standart talep eder; çok sevapla az günahtan oluşan bir karışımı değil. Tanrı, sevapların sonu gelmez biçimde sürmesini ister. Ayrıca, Tanrı için insanın dış görünümünün, yani sırf eylemleriyle görülenlerin önemi yoktur. Tanrı yüreğimize bakar.

Katolik Yakınlarım Bu Gerçeğe Nasıl Karşılık Verirdi?

Ben Katolikler arasında büyüdüm ve Tanrı’ya beni bu harika aile ile bereketlediği için şükrediyorum. Yine de konu iyiliklere güvenmek olduğunda düşünüyorum da Katolik yakınlarım kendi iyiliklerine bel bağladıkları için tövbe ederler mi? Asla. Çünkü böyle bir tövbe onlara göre cennete girme hakkından feragat etmek olur. Katolikler’e, Katolik Kilisesi’nde gerçekleştirilen dinsel tören ve kurallar aracılığıyla insanın Tanrı’dan ‘lütuf’ kazanabileceği öğretilir. Oysa Kutsal Yazılar’da bunun tam tersini öğretilir. Kimse hak edilemeyeni hak edemez. Lütuf bu demektir, öyle değil mi? Lütuf hak edilemez. Hak edersek artık lütuf sayılmaz. “Eğer bu, lütufla olmuşsa, iyi işlerle olmamış demektir. Yoksa lütuf artık lütuf olmaktan çıkar!” (Romalılar 11: 6, İncil) 

Her durumda, sevdiklerimin hiçbirinin, rahiplerine itaatsizlik etmeyi veya kendilerini İsa’nın annesi Meryem’den uzaklaştırmayı düşüneceklerini sanmıyorum. Meryem’in bununla ne ilgisi mi var? Katolik inancına göre, göksel lütfun tümü Katolikler’e Meryem aracılığıyla verilir. (Bakınız Katolik Kilisesi Katekizmi, 968-971, 975, 2673-2682 paragrafları. Katolik Kilisesi Katekizmi, Katolik Kilisesi’nin inançları ve uygulamaları konusunda resmi yayınıdır.) Ne var ki, böyle bir öğretişin Hristiyan inancıyla ilgisi, Kutsal Kitap’ta yeri yoktur.