Tanrı Bana Cevap Verdi
Dinene çok bağlı bir Müslüman aileden geliyorum. Küçükken babam bizi camiye gitmeye ve inancımızın tüm gereklerini yerine getirmeye zorlardı. Ama ben sadece dua etmek için dua etmezdim. Tanrı’ya, ‘Tanrım Seni tanımak istiyorum. Konuşuyor musun? Lütfen benimle konuş,’ diye yalvarırdım.
Yıllar sonra bir tren yolculuğu sırasında sessizce oturan bir yabancı gördüm. ‘Merhaba benim adım Omar’ dedim. Gülümsedi ve ‘Merhaba benim adım Bill’ dedi. Onun durağına varana kadar sohbet ettik. Bana adresini verip, ‘Gel, bir ara beni ziyaret et, daha fazla konuşuruz,’ dedi.
Yüreğim huzursuzdu. Bilmiyorum neden ama adamı unutamadım. Ertesi hafta kendisini ziyaret ettim ve zaman içinde iyi arkadaş olduk.
Bir gün evine davet edilmiştim. Geldiğimde onu oturma odasında her zamanki gülümsemesi yerine üzgün bir yüzle oturur buldum. Gazete okuyordu ve dedi ki, "Omar, sanırım hiç arkadaş olamayacağız." Başka şeylerin yanı sıra Müslümanlarla Hıristiyanların hiçbir zaman arkadaş olamayacağını söyleyen yazıyı gösterdi. Yazarın iddiasını desteklemek için Kuran’dan bir ayet verilmişti: ”Ey inananlar! Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse kuşkusuz o da onlardandır.” (Maide 5:51)
Şöyle karşılık verdim, "Bill, anlamıyorsun. Arkadaş olabiliriz ama senin inancın farklı." Onunla İslam’ın anlamını paylaşıp onu camiye getirmem gerektiğini düşünüyordum. İşte en uygun an gelmişti! Şöyle dedim, "Bill, senin inandıkların yanlış."
Dedi ki, "Unutma bugün din hakkında konuşmak isteyen sendin, ben değil." Arkadaşımın bana bunu hatırlatmasına gerek yoktu çünkü her ikimiz de ülkemde Hıristiyanların Müslümanlarla etkin bir şekilde inançlarını paylaşmalarıyla ilgili sınırlamaların farkındaydık. Bill’e katıldım, ofisine gittik ve kapıyı kapattık.
Bill bana kendi dilimde bir Kuran gösterdi. "Hıristiyan olduğum halde benim Kuran’ım var," dedi. "Müslüman olduğun halde senin İncil’in var mı?” diye sordu.
“Hayır, neden olsun ki? O reddedildi” diye cevap verdim.
“Kuran bunu nerede söylüyor? Bana tek bir ayet gösterebilir misin? ” diye yanıt verdi.
“İmamınızın bunu söylediğini duydum,” dedim.
Kuran’ı hiç kendi dilimde okumamıştım. Bill bana önceki kitapları, sadece İncil’i değil aynı zamanda Tevrat ve Zebur’u okumamız gerektiğini söyleyen bazı ayetler gösterdi. O kadar şaşırdım ki Kuran’ı elinden kaptım. Neden bunu daha önce duymamıştım?
Sonra sordu, “Neden inandığım şeyin yanlış olduğunu düşünüyorsun?”
“Bill, sen İsa’ya inanıyorsun. Biz de ama sadece peygamber olarak, Tanrı olarak değil. Tanrı’nın nasıl oğlu olabilir? Bunu söylememelisin. Bu büyük bir günah. Cehennemde sonsuza dek yanacaksın. Dostum ben seni kurtarmak istiyorum.” dedim.
Bill dedi ki, “Gözlerini aç. Yüreğini aç. Tanrı yapabileceklerinde sınırlı değil. Tanrı seni yarattı ve kendisini sana gösterecek. Sadece bunu O’ndan iste.”
Eve geldiğimde yüreğimde bir fırtına patlamak üzereydi. Kültürel olarak doğru olanı izlemeye o kadar alışıktım ki. Günlük ritüellerimiz, yanlış olabilir miydi? Dua etmeye devam ettim. İlerleyen haftalarda Bill bana Kuran’dan, İncil’den ve okuduğumuz diğer kitaplardan öğrenmem için yardım etti. Sonra İsa Mesih’i Kurtarıcıları olarak kabul etmiş olan bazı Müslümanların isimlerini verdi. Onları ziyaret ettim ve bana şöyle dediler, “Kardeşim, karanlıktaydık. Şimdi ise Tanrı’nın çocuklarıyız.” Tabii fiziksel anlamda değil.
Artık doğru düzgün bir şekilde yemek yiyemiyordum. Artık doğru düzgün uyuyamıyordum. Bill yüreğimdeki huzursuzluğu gördü ve dedi ki, “Omar, bence yeterince kitap okudun. Artık sıra Tanrı’ya meydan okumakta. Sessiz bir yer bul, kapıyı kapat ve O’nun huzurunda diz çök. Tanrı’ya dört şekilde yaklaş. Önce, Tanrı’dan sana Buda adında, sonra da Hindu tanrıların adlarında gelmesini iste. Yani, duanı o isimle bitir. Sonra, Tanrı’dan sana Muhammed’in adında gelmesini iste. Son olarak, aynı şey için İsa’nın adında dua et. Bak bakalım Tanrı hangi ada yanıt veriyor.”
Bir gece geç vakitte kendi kendime şöyle sordum, “Bunu deneme zamanım geldi.” Yüzümü yıkadım, odama döndüm, kapı ve pencereleri kapadım. Tanrı’nın huzurunda diz çöktüm ve önüme bir sandalye koydum sanki orada oturmak istermiş gibi. Dedim ki, “Tanrım, bütün bu yıllar boyunca ben sana dua ettim. Yüreğimi biliyorsun. Ben seni gerçekten tanımak istiyorum. Seni zorlamak istiyorum. Benimle konuş. Eğer Sen beni yaratan Tanrı’ysan, lütfen bana Buda’nın adında gel.”
Bekledim, bekledim. Yanıt alamadım. Sonra dedim ki, “Bütün Hindu tanrılarının adında bana gelmeni rica ediyorum. Eğer sana bu şekilde tapınmamı istersen sana ulaşmak için bu putlara tapınacağım.” Beş dakika, on dakika bekledim. Cevap yok.
Sonra Muhammed’in adında dua etmeye başladım. Yüreğim kederliydi çünkü inancımın sevgili peygamberi Muhammed’e karşı her zaman çok büyük saygı duyardım. Tanrı’ya dedim ki, “Bütün bu yıllar boyunca sana Muhammed aracılığıyla dua ettim. Meshedilmiş olanın Muhammed olup olmadığını sana sorma vakti geldi.” Bunun nasıl olduğunu hayal edebilirsiniz. Gözlerimde yaşlar vardı. Bekledim. On dakika yeterli değildi. Yirmi dakika bekledim, sonra on dakika daha bekledim. Yanıt yok.
Sonra, istemeyerek, dedim ki, “Eğer İsa’nın adında dua etmemi istersen, eğer gerçekten Meshedilmiş olan o ise, lütfen bana gel ve benimle konuş.”
Şunu söyleyeyim, 30 dakika beklemem gerekmedi! Tam o anda, sanki odama biri girmiş gibi hissettim. Sanki vücudumdaki tüyler diken diken oldu. Ayaklarımdan başıma kadar sanki biri vücuduma dokunuyor gibi hissettim.
Bir sesin şöyle dediğini duydum, “Omar, ben İsa’yım, Rabbin. Seni seviyorum. Başka bir şey bilmek istiyor musun?” Dedim ki, "Hayır, Rabbim. Sana güveniyorum! Bugünden itibaren benim Rabbimsin. Bütün bu yıllar boyunca sana ibadet ettiğimi düşünüyordum. Sen hiç karşılık vermedin. Bugün karşılık verdin.”
O gece fazla uyumadım. Yüreğimi büyük bir sevinç doldurmuştu. Daha önce hayatımda hiç bu denli yoğun bir şekilde hissettim bir sevinç değildi.
Ertesi gün Bill’i görmeye gittim. Ben daha bir şey söylemeden önce bana ne olduğunu anlamıştı. Bana sarıldı ve İsa’ya imanımı onunla da paylaştım. Vaftiz olmak istedim ama beklememi ve önce inancım hakkında daha fazla bilgi edinmemi istedi. O yıl vaftiz oldum.
Tanrı’nın bu günahkâra karşı gösterdiği merhamet ve lütfu bir bilseydiniz. Merhameti ve lütfu sizin olabilecek Tanrı’yı bir bilseydiniz- bunu kazandığınız için değil, İsa bunu bizlere cennetten getirdiği için.
“Beni arayacaksınız, bütün yüreğinizle arayınca beni bulacaksınız. Kendimi size buldurtacağım” diyor RAB.” (Yeremya 29:13-14, Kutsal Kitap)
“Bana yakar da seni yanıtlayayım; bilmediğin büyük, akıl almaz şeyleri sana bildireyim.” (Yeremya 33:3, Kutsal Kitap)
İsa dedi ki,
“Eğer bir kimse Tanrı'nın isteğini yerine getirmek istiyorsa, bu öğretinin Tanrı'dan mı olduğunu, yoksa kendiliğimden mi konuştuğumu bilecektir.” (Yuhanna 7:17, İncil)