Herkesin bildiği gibi son zamanlarda Hıristiyan inancına ve genel olarak dine karşı saldırgan tutumlar içeren pekçok kitap yayınlandı. Bu kitapların bazıları bıktırıcı tenkit ve sövme konusunda uzun fakat akıl yürütmede kısa, ad takmada uzun fakat yeterlilikte kısa, kendi doğruluğuna güvenen suçlamalarda uzun fakat sağduyuda kısa olmaktan pek öteye geçemiyor. Çoğunlukla mantıktan çok nefretin yönlendirmesi altındalar. Tabii ki, entellektüel açıdan daha saygın olanlar var- örneğin, Walter Sinnott-Armstrong'un God? A Debate Between a Christian and an Atheist (Tanrı? Bir Hıristiyan ve bir Ateist arasında bir Münazara) adlı kitaba katkısı ve Michael Tooley'in Knowledge of God (Tanrı Bilgisi) adlı kitaba katkısı. (1) Bu kitapların neredeyse hepsi felsefi doğacılar tarafından yazılmıştır. Sözde Yeni Ateistlerin kendini beğenmiş ve kibirli tonuna karşın doğacılığın, felsefi açıdan çok ciddi bir şekilde gözden düştüğünü görmenin çok önemli olduğuna inanıyorum. Mantıklı olarak buna inanmak mümkün değil.
Doğacılık, Tanrı veya Tanrı gibi bir şey olmadığı fikridir; yüksek oktanlı ateizm veya ateizm ve fazlası olarak düşünebiliriz. Doğacılığın boş yüksekliklerine çıkmadan veya çamurlu derinliklerine inmeden de ateist olmak mümkündür. Aristo, kadim Stoacılar ve Hegel (belirli aşamalarda), sözün gerçek anlamıyla ateist sayılabilirler fakat tam olarak doğacı oldukları söylenemez. Her biri kendisine saygı duyan doğacıların hoşgöreceği herhangi bir şeyi desteklemeyeceklerdir, örneğin, Aristo’nun Ana İşleticisi, Stoacının Aklı ve Hegel’in Mutlağı.
Bugünlerde doğacılık akademik dünyada son derece modadır. Bazıları bunun çağdaş akademik ortodoksluk olduğunu söylerler. Postmodern gerçeklik karşıtlığı ve göreceliliğin çeşitli biçimlerinin modası ışığında bu biraz sert bir ifade olabilir. Yine de, doğacılık kesinlikle yaygındır ve Richard Dawkins'in Kör Saatçi’si, Daniel Dennett'in Darwin's Dangerous Idea (Darwin’in Tehlikeli Fikri) adlı kitabı ve başka pek çok kitap. Doğacılar kendilerini bilim örtüsü altına sokmayı seviyorlar, sanki bilim herhangi bir şekilde, doğacılığı destekliyormuş, onaylıyormuş, altına imzasını atıyormuş, ima ediyormuş veya sıra dışı bir biçimde doğacılığa dostmuş gibi. Özellikle de, doğacılığı benimsemek için evrim kuramına sık sık başvuruyorlar. Nitekim, Dawkins'in Kör Saatçi kitabının alt başlığı, Evrim Kanıtlarının, Neden Tasarımsız bir Evrene İşaret Ettiği’dir. Birçok kişi, evrimin doğacılık tapınağının sütunlarından biri olduğunu düşünüyor gibi görünüyor. "Tapınak" burada doğru kelime çünkü çağdaş doğacılık gerçekten de dindar bir sınıf, tarikatların liderleri gibi karşıt görüşleri damgalamak amacıyla seküler bir rahiplik sınıfı oluşturmuştur. Ben doğacılığın ve evrimin birbiriyle karşıtlık içinde olduğunu ileri sürüyorum.
Doğacılığın felsefi açıdan gözden düştüğünü söyledim; bu birkaç açıdan böyle, fakat burada sadece biri üzerine odaklanacağım- evrimin herhangi bir şekilde doğacılığı desteklediği veya onayladığı veya kendisi için bir kanıt olduğu düşüncesi. Bana göre bu büyük bir hata: Evrim ve doğacılık sadece birbiriyle uyumsuz değil, birbirine karşı çıkan iki savaşçıdır. Mantıklı olarak hem evrimi hem de doğacılığı kabul etmek mümkün değildir. Birkaç düşünürün (örneğin, C.S. Lewis) gözlemlediği gibi sorun, doğacılığın veya evrimci doğacılığın, derin ve yaygın bir kuşkuculuğa yol açmasıdır. Bilişsel ya da inanç üreten fakültelerimizin- hafıza, algı, mantıksal anlayış vs.- güvenilmez olduğunu ve sahte inançlar yerine gerçek inançların ağır basmasını sağlama konusunda bunlara güvenilemeyeceğini söylüyor. Darwin’in de buna benzer endişeleri vardı: "Bende," diyor Darwin, "insan aklının daha düşük hayvanlardan geliştiğini düşünürsek, insanın inançlarının herhangi bir değeri olup olmadığı veya güvenilir olup olmadıkları konusunda kuşku vardır hep. Herhangi birimiz, bir maymunun aklındaki inançlara güvenir miyiz- tabii böyle bir zihinde inanç varsa?" (2)
Tabii ki bu kuşku doğacılar veya ateistler için geçerli fakat Tanrı’ya inananlar için geçerli değil. Bunun nedeni Tanrı’nın bizi kendi suretinde yaratmış olmasıdır. O halde, bizleri bir çeşit evrimci araçla oluşturduysa, bilme konusunda kendisine benzememizi istediğini varsayabiliriz; fakat o zaman, aklımız daha aşağı hayvanlardan gelişmiş olsa da, inandığımız çoğu şey doğru olabilir. Öte yandan, bu noktada evrimci doğacı için gerçek bir sorun vardır. Richard Dawkins bir seferinde evrimin, entellektüel açıdan tatmin olmuş bir ateist olmayı olanaklı hale getirdiğini söylemişti. Bence bu tamamıyla yanlış: Entellektüel açıdan tatmin olmuş bir ateist olmanın mümkün olduğunu düşünmüyorum. Fakat her durumda mantıksal olarak hem evrimi hem de doğacılığı kabul edemezsiniz.
Peki neden? Savunması nedir? (3) Görülmesi gereken birinci şey doğacıların aynı zamanda, her zaman ya da neredeyse her zaman maddeci olduklarıdır; insanların, ruhsal can veya benliği olmayan, maddi nesneler olduklarını düşünürler. Biz sadece bedeniz ya da bedenlerimizin bir kısmıyız, sinir sistemi veya beyin veya beyinlerimizin bir kısmı (sağ ya da sol yarısı örneğin), veya daha küçük bazı parçalarız. Doğacılığı, maddeciliği de içine alacak şekilde düşünelim. (4) Şimdi de maddecilik bakış açısından inançlar hakkında düşünelim. Maddecilere göre, zihinsel yaşamın geri kalanıyla birlikte, inançlar da, nörofizyoloji nedeniyle oluşur ya da bu şekilde belirlenir, yani beyin ve sinir sisteminde olanlarla. Buna ek olarak nörofizyoloji davranışlara da neden olur. Bilinen hikayeye göre, elektrik sinyalleri, ileten sinirler aracılığıyla duyu organlarından beyne doğru ilerler; burada bir tür işletim gerçekleşir; sonra da elektrik dürtüleri, dışarı götüren sinirler aracılığıyla, beyinden kaslar gibi diğer organlara gider. Bu sinyallere karşılık olarak belirli kaslar kasılır böylece hareket ve davranışa neden olur.
Şimdi, evrim bize davranışın (daha doğrusu atalarımızın davranışlarının) uyum sağlayıcı olduğunu söyler (gerçeği söylediğini varsayarsak). Türümüzün üyeleri hayatta kalıp çoğaldıkları için atalarımızın davranışları, içinde bulundukları çevrede hayatta kalma ve çoğalmaya elverişliydi. Bu nedenle bu davranışa neden olan nörofizyoloji de uyum sağlayıcıydı; mantıken hala uyum sağlayıcı olduğunu varsayabiliriz. Bu nedenle evrimin bize söylediği, bizim sahip olduğumuz türde nörofizyolojinin uyum sağlayıcı davranışı- hayatta kalma ve çoğalmada yayılan davranışı- teşvik etttiği veya buna neden olduğudur.