Hayatta bazı tartışılmaz gerçekler vardır. Herkes bir gün ölecek. Yoksulluk her zaman insanlığın başına bir bela olacak. Fenerbahçe Türkiye’deki en iyi futbol takımıdır. Dan Brown’un Da Vinci Şifresi adlı büyüleyici romanı dünya çapında on milyonlarca insanı etkisi altına almışır. Tamam, kabul ediyorum, hayatın bu dört tartışılmaz gerçeğinden biri aslında tartışılabilir. Fakat tartışılabilecek olan nokta, bu kitabın dünyada bu kadar çok insanın düşüncelerini ele geçirme biçimidir.
Kitabı bu denli tartışmalı hale getiren, yazarın romanın zemininin tarihsel gerçeklere dayanıyor olduğunu iddia etmesidir. Kuşkusuz herkes bilir ki, tarih konusunda bilgimiz için bir romanı temel almamalıyız. Yoksa almalı mıyız? Yazar, romanının dikkatli bir şekilde araştırıldığını söylüyorsa ne yapmalıyız? Kilise tarihi bilgimiz sınırlıysa ne yapabiliriz? Dan Brown ne söylüyorsa kabul mu etmeliyiz? Hayır, yapılacak en iyi şey iddialarını incelemektir değil mi? O zaman Dan Brown'un kitabını inceleyelim.
Diyelim ki bir yalan gördünüz; gördüğünüzün yalan olduğunu fark edebilecek biri misiniz? DaVinci Şifresi adlı romanı okudunuz mu, ya da bu romandan sinemaya uyarlanan, Da Vinci Şifresi adlı filmi izlediniz mi? Eğer bu romanı okuduysanız ya da filmini izlediyseniz, yazarın amaçlamış olduğu şu üç önemli özellik arasındaki farkı görebildiniz mi? Romanın, a) kurgusal olması tasarlanan, b) olaylara dayanan, c) gerçek olarak sunulan, ama aslında gerçek ile ilgisi olmayan üç özelliğini birbirinden ayırt edebildiniz mi?
Ben kendim bir yazar olarak, size iyi bir romanın iki sınavı başarı ile vermesi gerektiğini söyleyebilirim. İyi bir romanın hem etkileyici hem de gerçekçi olması gerekir. Aynı özellikler, bir romandan sinemaya uyarlanmış film için de geçerlidir. Bir romanda yazılan her şeyin, olayları kelimesi kelimesine gerçeğe dayandırarak aktaramayacağı açıktır. Romandaki karakterler gerçek kişiler değildirler, olaylar zihinde üretilmişlerdir ve bir yazarın hayal gücü, güneş sisteminin tümünü bile ortaya çıkartabilecek yeteneğe sahiptir. Aslında, yazmayı keyifli hale getiren de budur. Ancak yine de öykünüzde tanımlanan duygular içten, karakterler inanılır olmalıdır ve bir romanın ilettiği mesajın gerçek olması gerekir.
Okuyucularımız tarafından anlaşılsa da anlaşılmasa da, biz yazarların romanları her zaman bir mesaj içerir. Bir romanın konusunun gerçeği genellikle bir öznel yargı meselesidir, ama bir romandaki gerçekler yoruma tabi kılınamazlar. Yapıtında tarih ya da bilinen gerçekleri kullanan bir yazar, tanımladığı olaylara ilişkin gerçekçi bir resim vermekten sorumludur. Bir yazar kendi zihninde bir karakter ya da bir diyalog üretebilir, ama okuyucuyu yanlış yönlendiremez. Eğer bir yazar romanının öyküsü uğruna gerçeğe saygısızlık göstermek zorunda kalırsa, genellikle kitabının önsözünde gerçeklerden hangi noktalarda saptığını belirtir ve açıklama yapar.
Da Vinci Şifresi hakkında beni düşündüren sorun, yukarıda belirtmiş olduğum bu doğru düşünceye aykırı olan davranış biçimidir. Romanın etkileyicilik sınavından geçtiği aşikardır. Heyecan veren, gerçekten sürükleyici bir kitaptır. Bir kez okumaya başladıktan sonra bitirinceye kadar elinizden bırakamayacağınız türdeki kitaplardan biridir. Ve bu özelliğini de 46 milyonun üzerinde satarak, tam 44 dile çevrilerek kanıtlamış bulunmaktadır; günümüzün yayıncılık harikası haline gelmiştir.
Ancak yine de eğer bu kitabı okuduysanız okuduklarınız, ya da filmi izlediyseniz gördükleriniz gerçek midir? Da Vinci Şifresi, gerçeklik sınavını verebilmiş midir? Üzülerek söylüyorum ki, kitabın yazarı okuyucularını yanlış yönlendirmiş bulunmaktadır. Avukat bir dostum geçenlerde bana, jüriye bir tanığın güvenilirliği hakkında verdikleri bilgi yöntemini hatırlattı. [Türkiye’de davalar mahkemede bir yargıç veya yargıçlar kurulu tarafından karara bağlanır fakat bazı ülkelerde, sanığın suçlu mu yoksa masum mu olduğu kararı jüri tarafından verilir. Bu kişiler ülke çapında rastgele seçilir. Günlük yaşamlarında berber, ev hanımı, öğretmen, satış personeli, vs. olabilirler. Fakat jüri görevine çağrıldıklarını posta yoluyla haber aldıklarında işlerinden izin alarak bir mahkemenin sonucuna karar verecek jüri üyelerinden biri olarak görevlerini yerine getirmeleri gerekir. Aldıkları çağrı, hangi mahkemeye çağrıldıklarını ve hizmetin hangi tarihte ne zaman başlayacağını belirtir.] Mahkeme başlarken bu avukat, adil bir yargılamayı güvence altına almak için jüri üyelerinin tarafsız bir yaklaşıma sahip olmaları gerektiğini anlatır. Şunu söyler:
“Tanıklığının önemli bir bölümünde kasten yalan söyleyen bir tanığa, tanıklığının diğer bölümlerinde de güvenilmemelidir. Önemli bir konuda bilerek yalan yere tanıklık eden kişinin tanıklığını tamamıyla reddedebilirsiniz."
Tamam. Dan Brown’un kitabında sunduğu davayı dinleyeceğiz ve söylediklerinin güvenilir olup olmadığına bakacağız.
Kitabı okudunuz mu? İlgi çekici çelişkili fantezisi İsa Mesih’in Mecdelli Meryem’le evli olduğunu ve Meryem'in çocuklarının babası olduğunu söylüyor. Dan Brown, Kutsal Kitap’ın Roma İmparatorluğu’nu kontrol etmek ve kadınları ezmek amacıyla İ.S. 325 yılında kilise önderleri tarafından değiştirildiğini söylüyor. İsa’nın tanrılığı konusunun siyasal nedenlerden ötürü uydurulduğunu ve Katolik Kilisesi’nin yüzyıllar boyunca bu gibi dinsel skandalları bir sır olarak tutmak amacıyla komplolar kurduğunu iddia ediyor.
Da Vinci Şifresi hikayesinin büyük bir kısmı, Louvre Müzesi’nde müze müdürünün ölümüyle başlayarak aşağı yukarı bir günde gerçekleşiyor. Fransız polisi karakterlerden birinden, ölen kişinin bedeni üzerine işlenen şifreyi çözmesi isteniyor. Bu araştırmada araştırmacıya genç ve çekici bir kriptolog yardımcı oluyor, Sophie Neveu. Kahramanlar kısa bir süre içinde davada şüpheli durumuna düşüyorlar ve yetkililerden kaçmaya başlıyorlar. Kaçma ve cinayeti çözme süreci içinde zengin bir tarihçi ve Kutsal Kase fanatiği olan biriyle yolları birleşiyor.
Yetkililer ve Opus Dei üyesi olan bir albino ‘keşiş’ tarafından kovalanan, ikon düşmanları ve kaseyi bulmaya hevesli insanlardan oluşan bu küçük çete, Paris’ten Londra’ya gidiyor. Anlatım içerisine hikayedeki iki karakterin verdikleri konferanslar işlenmiştir. Konferanslar, Kutsal Kase’nin kim olduğu, Leonardo Da Vinci ve Son Akşam Yemeği’nin önemi ve İsa ve Katolik Kilisesi hakkında gerçeği anlatıyor.