♦ "Şu üst kat komşumu hiç sevmiyorum. Bütün gün tepemde gürültü yapıp duruyor."
♦ "Şu memleketin insanları da kindar oluyor canım, o yüzden ben o yörenin halkını hiç sevmem."
♦ "Annemi hiçbir zaman affetmeyeceğim."
♦ "Sevilecek bir yönün mü var ki seni seveyim?"
Cennete giden yol haritasında çok önemli bir yere geldik. Yolda ilerlerken geçip giden ormanı, çiçekleri, ırmakları görünce içinizden bir "ah" çeker hayran hayran seyredersiniz değil mi? İşte biz de haritamızda doğayı sevme noktasına geldik.
Tanrı bizi neden sever? Biz neden Tanrı'yı sevmeliyiz? Bu sorulara bir yanıt bulabilmek için bu derste bazı çalışmalar yapacağız. Eğer sizde katılmak isterseniz buyurun ilk soruyla başlayalım.
Tanrı'yı sevmemizin neden gerekli olduğunu düşünüyorsunuz?
Dünyadaki sevgiler hep karşılıklıdır. Bizi seven birisi olduğu için biz de onu severiz. Ama Tanrı'yı da bu şekilde mi sevmeliyiz? Tanrı bizi seviyor. Hem de karşılıksız. Bizi O yarattı, bizimle bütün yaratılışı paylaşmak istiyor. Kendi sevgisini de bizimle paylaşıyor. O yüzden biz sevmesini zaten Tanrı'dan öğrendik. "Bizse seviyoruz, çünkü önce O bizi sevdi." (1.Yuhanna 4:19). O yüzden Tanrı'yı da sevmeliyiz. Karşılıksız sevgisine vereceğimiz en iyi yanıt budur.
“Çarmıha asılan suçlulardan biri, “Sen Mesih değil misin? Haydi, kendini de bizi de kurtar!” diye küfür etti. Ne var ki, öbür suçlu onu azarladı. “Sende Tanrı korkusu da mı yok?” diye karşılık verdi. “Sen de aynı cezayı çekiyorsun. Nitekim biz haklı olarak cezalandırılıyor, yaptıklarımızın karşılığını alıyoruz. Oysa bu adam hiçbir kötülük yapmadı.” Sonra, “Ey İsa, kendi egemenliğine girdiğinde beni an” dedi. İsa ona, “Sana doğrusunu söyleyeyim, sen bugün benimle birlikte cennette olacaksın” dedi.” (Luka 23:39-43)
Nasıl olur da, iki adam aynı İsa’yı bu kadar yakından görür, sevgi ve masumiyet dolu gözlerine bakar, ‘Baba onları bağışla çünkü ne yaptıklarını bilmiyorlar’ dediğini işitir VE biri İsa'yla alay etmeyi seçerken diğeri O’na dua etmeyi seçer? Bilmiyorum ama öyle oldu. Biri dua ettiğinde, İsa onu aynı gün kendisine cennet sözü verecek kadar çok sevdi. Diğeri alay etmeyi seçtiğinde İsa onu özgür bırakacak kadar çok sevdi. Ona bu seçim hakkını verdi. Eğer gerçek İsa Mesih İmanlısı değilseniz, sizin için de aynısını yapıyor.
Tanrı’yla ilişkimiz hakkında ne öğrendik?
1. Tanrı ne yaptı? Bizi kendisiyle barıştırdı. “Şöyle ki Tanrı, insanların suçlarını saymayarak dünyayı Mesih'te kendisiyle barıştırdı.”
2. Tanrı bizi kendisiyle nasıl barıştırdı? “Tanrı, günahı bilmeyen Mesih'i bizim için günah sunusu yaptı.” Ya da İncil’de başka bir yerde okuduğumuz gibi, “Mesih'in çarmıhta akıtılan kanı aracılığıyla esenliği sağlamış olarak yerdeki ve gökteki her şeyi O'nun aracılığıyla kendisiyle barıştırmaya razı oldu.”
3. Tanrı’yla barıştıktan sonra O’nun gözüne nasıl görünüyorsunuz? “Bir kimse Mesih'teyse, yeni yaratıktır; eski şeyler geçmiş, her şey yeni olmuştur.”
4. Buna nasıl karşılık vermelisiniz? Artık kim için yaşamalısınız? “...Mesih herkes için öldü. Öyle ki, yaşayanlar artık kendileri için değil, kendileri uğruna ölüp dirilen Mesih için yaşasınlar.”
Kurtarıcı Tanrımız bizim günahımızı üstlenerek, bizim yerimize ölmeyi seçti. (Tabii ki Tanrı ölemez. Ama büründüğü insan bedeni günahlarımız uğruna bir kurban olarak sunuldu.) İnanması zor bir şey ama Kurtarıcı Tanrımız işte böyle, Kutsal Yazılar bu konuda çok net. Peki Kurtarıcı Tanrımızı sevmeli miyiz? O’nu sevmemiz için pek çok nedenler var! O'nu sevmememiz için nedenler yok!
NOT: Eğer İsa Mesih’e henüz inanmıyorsanız, lütfen İsa’yı bir kenara atmayın. Bir kenara atmak demek, daha pek çok şeyi bir kenara atmak demektir. Seven Tanrı’nın huzurunda sonsuza dek yaşama davetini bir kenara atmak demektir. Bunu biraz açıklayayım. Tanrı’yı sevme ya da sevmeme konusunda özgürüz. Bizi kendisini sevmeye davet ediyor. O’nu sevmemiz için bize nedenler veriyor. İşte nedenlerden biri: Tanrı cennetten bu dünyaya geldi, beden aldı ve günahımızın sonuçlarını amaçlı bir şekilde yüklendi.
* * * * *
MÜSLÜMAN OKUYUCULARIMIZA
Bazıları İsa’yı büyük bir öğretmen olarak, bazıları ise büyük bir filozof olarak görür. Bazı insanlar O’nun yaşamını örnek almamız gerektiğini söyler. Bazıları O’nun sadece bir peygamber olduğunu söylerken birçok insan insanların Tanrı yaptığı sıradan bir insan olduğunu söyler. Sizce İsa kim?
İşte size yararlı bir öğüt. Çevrenizdeki kalabalıkların İsa hakkında söylediklerine kulak vermeyin. İsa hakkında daha fazla şey öğrenmek için yapabileceğiniz en iyi şey İncil’i okumaya devam etmektir. Konuşmasını dinleyin. Kalabalıklar arasında hareketini ve insanlarla konuşmalarını okuyun. İsa hakkında kendi izleniminizin oluşmasına fırsat vermek için zaman ayırın.
BÜYÜK BİR FIRTINA
“O gün akşam olunca öğrencilerine, "Karşı yakaya geçelim" dedi. Öğrenciler kalabalığı geride bırakarak İsa'yı, içinde bulunduğu tekneyle götürdüler. Yanında başka tekneler de vardı. Bu sırada büyük bir fırtına koptu. Dalgalar tekneye öyle bindirdi ki, tekne neredeyse suyla dolmuştu. İsa, teknenin kıç tarafında bir yastığa yaslanmış uyuyordu. Öğrenciler O'nu uyandırıp, "Öğretmenimiz, öleceğiz! Hiç aldırmıyor musun?" dediler. İsa kalkıp rüzgarı azarladı, göle, "Sus, sakin ol!" dedi. Rüzgar dindi, ortalık sütliman oldu. İsa öğrencilerine, "Neden korkuyorsunuz? Hala imanınız yok mu?" dedi. Onlar ise büyük korku içinde birbirlerine, "Bu adam kim ki, rüzgar da göl de O'nun sözünü dinliyor?" dediler.” (Markos 4: 35-41)
Bu adam kim ki, rüzgar da göl de O'nun sözünü dinliyor?
İsa ve öğrencileri bir teknedeler ve Celile Gölü’nü geçiyorlar. Aniden bir fırtına çıkar ve sakin su şiddetle çalkalanmaya başlar. Gölden yükselen dev dalgalar tekneyi dövmeye başlar. Şöyle anlatılıyor:
“Bu sırada büyük bir fırtına koptu. Dalgalar tekneye öyle bindirdi ki, tekne neredeyse suyla dolmuştu.” (Markos 4:37)
Doğru resmi görmeniz çok önemli olduğu için kendinizi teknede hayal etmenizi istiyorum. Sağlam bir tekne olsa da, üç metrelik dalgalarla başa çıkamıyor. Burnundan doğrudan su duvarına çarpıyor. Dalgaların gücü tekneyi öyle kaldırıyor ki teknenin ucu göğe doğru bakmaya başlıyor. Teknenin ters döneceğini düşündüğünüz o anda tekne bir kez daha başka bir dalganın oluşturduğu vadiye giriyor. İki düzine el gemi direğine sizinkilerle birlikte sımsıkı yapışmış. Teknedeki tüm arkadaşlarınızın kafaları ıslanmış ve gözleri büyümüş. Kulağınızı İsa’nın yatıştıran sesine göre ayarlıyorsunuz ama tek duyduğunuz çığlık ve dua. Birdenbire fark ediyorsunuz- İsa yok! Gemi direğinde değil. Kenara tutunmuyor. Nerede? Sonra dönüp bakıyorsunuz. İsa teknenin kıç tarafında kıvrılmış uyuyor!
Şaşırsanız mı kızsanız mı bilemiyorsunuz, bu nedenle ikisini de hissediyorsunuz. Böyle bir zamanda nasıl uyuyor?
“İsa, teknenin kıç tarafında bir yastığa yaslanmış uyuyordu. Öğrenciler O'nu uyandırıp, "Öğretmenimiz, öleceğiz! Hiç aldırmıyor musun?" dediler.” (Markos 4:38)
Öğrencilerin paniğe kapılmasına neden olan fırtına, İsa’nın uykusunu getirmişti. Öğrencilerin gözlerinin korkuyla fal taşı gibi açılmasına neden olan şey, O’nun uykusunu getirdi. Tekne sanki İsa’yı izleyenler için bir mezar olacak gibi görünüyordu. İsa’ya öyle görünmüyordu. Nasıl böyle bir fırtına sırasında uyuyabilirdi? Bunun yanıtı basit- fırtına O’nun kontrolündeydi.
“İsa kalkıp rüzgarı azarladı, göle, "Sus, sakin ol!" dedi. Rüzgar dindi, ortalık sütliman oldu. İsa öğrencilerine, "Neden korkuyorsunuz? Hala imanınız yok mu?" dedi. Onlar ise büyük korku içinde birbirlerine, "Bu adam kim ki, rüzgar da göl de O'nun sözünü dinliyor?" dediler.” (Markos 4:39-41)
İnanılmaz. İsa sihirli bir takım sözler söylemiyor ya da sihirli bir değnek sallamıyor. Göklerden melekler çağrılmıyor çünkü yardıma ihtiyacı yok. Çılgına dönmüş su, anında sakin sulara dönüşüyor. Anında yatışıyor. Küçük bir dalga bile yok. Bir damla bile yok. Ani bir rüzgar yok. Göl bir anda çalkalanan bir selden, sakin bir göle dönüşüyor. Öğrencilerin tepkisi ne oldu?
"Bu adam kim ki, rüzgar da göl de O'nun sözünü dinliyor?" dediler.
Daha önce hiç böyle bir adamla karşılaşmamışlardı. Siz de karşılaşmayacaksınız. Dalgalar O’nun kulu ve rüzgarlar hizmetkarıydı. Bunlar İsa’nın denizci arkadaşlarının göreceklerinin sadece başlangıcıydı. Bunu İncil’de okuyabilirsiniz. Cennete geri dönmeden önce Romalı askerlerin başında nöbet tuttuğu mezardan ölümden dirilecekti. Öğrenciler cinlerin domuzlara girdiğini, sakatların dans ettiğini ve cesetlerin yaşayan soluk alıp veren insanlara dönüştüğünü görecekti.
Öğrencilerin İsa için ölmeye hazır olmaları şaşırtıcı mı? Daha önce hiç böyle bir güç görmemişlerdi. Hiç böyle bir yücelik görmemişlerdi. Sanki bütün evren İsa’nın krallığı gibiydi. Bu nedenle, Yeruşalim’den başlayarak dünyanın her yerinde yetkisini ilan etmeye başlamaları doğru olacaktı.
İsa’nın sözleri üzerinde düşünelim:
“Ben iyi çobanım. İyi çoban koyunları uğruna canını verir. Canımı kimse benden alamaz; ben onu kendiliğimden veririm. Onu vermeye de tekrar geri almaya da yetkim var.” (Yuhanna 10:11,18)
“Bu ağıldan olmayan başka koyunlarım var. Onları da getirmeliyim. Benim sesimi işitecekler ve tek sürü, tek çoban olacak.” (Yuhanna 10:16)
İsa kalabalıklara iyilik yaptı. İnsanlara merhamet etti. Kendisine gelen herkesi iyileştirdi. İsa’nın insanların fiziksel ihtiyaçlarına gösterdiği ilgi, yüreklerinin daha büyük olan ihtiyaçlarına olan ilgisinin bir işaretiydi. Ama yüreğinde henüz doğmamış büyük kalabalıklar vardı. İsrail’in ve birinci yüzyılın ötesinde. Avrupa’nın ve yedinci yüzyılın ötesinde. Kuzey Amerika’nın ve yirminci yüzyılın ötesinde. İsa, insanların görebileceğinden çok daha fazla koyunu olduğunu söylüyordu. Ben de onları göremiyorum, siz de göremezsiniz ama O’nun sesini dinleyip izliyorlar. İyi Çoban’ın ufku bütün zamanlarda yaşamış bütün ırklardan insanları içine alıyor. Sizi de kapsıyor!
* * * * *
Bu ayetleri okuyalım:
"Evet, biz daha çaresizken Mesih belirlenen zamanda tanrısızlar için öldü. Bir kimse doğru insan için güç ölür, ama iyi insan için belki biri ölmeyi göze alabilir. Tanrı ise bizi sevdiğini şununla kanıtlıyor: Biz daha günahkârken, Mesih bizim için öldü." (Romalılar 5:6-8)
Peki, bu ayeti okuduğunuzda insanın durumu hakkında ne öğreniyoruz?
Bizler günahkârdık. Birçok günah işliyorduk ve işlemekteyiz! Tanrı'yı sevmemiş, tanımamış hatta belki de O'na hakaret eden kişilerdik.
Bir de çaresiz kaldık.
Sorunlarımızdan biri Tanrı’yı doğru anlamamamızdır. Bazıları Tanrı’yı cennette yaşayan yumuşak biri gibi görür. Derler ki, Tanrı o kadar sevgi doludur ki, insanları yargılamaz. ‘Sevgi Tanrısı, nasıl olur da insanları cehenneme gönderebilir?’ Siz de bu soruyu sormuşsunuzdur. Evet, Tanrı sevgi Tanrısı’dır. Fakat söz konusu günah olduğunda Tanrı adalet ve gazap Tanrısı’dır. Tanrınız günahtan nefret etmiyor ve günahın üstesinden gelmiyorsa, Kutsal Kitap’ta söz edilen Tanrı değildir.
İnsanların Tanrı’nın varlığına karşı iki temel savının birbirini yanıtlamasını hep ilginç bulmuşumdur. Birincisi, ‘Bu kadar kötülük varken, iyi ve sevecen bir Tanrı’dan söz etmek nasıl mümkün olur?’ savı; ikincisi, ‘İnsanları sonsuz bir cehenneme mahkum eden Tanrı, nasıl iyi bir Tanrı olabilir?’ Bu gibi eleştirilere vereceğimiz en basit yanıtımız şu olmalıdır: Bu dünyaya kötülüğün girmesine izin veren iyi bir Tanrı vardır, fakat günahları için sunduğu ilahi çözümü kabul etmeyenleri sonsuza dek mahkum etmeyi seçmiştir. Tanrı nasıl bir yandan iyi olup diğer yandan kötülükle kararlı ve adil bir şekilde başaçıkabilir? Benim kitabıma göre, bunu yapmazsa artık iyi sayılamaz. Kötülüğe karşı bir şey yapmazsa, süreç içinde kendisi kötü olur.
Tanrı, insanla kişisel bir ilişkiye sahip olmayı arzulayan kişisel bir Tanrı’dır. Her şeyin ötesinde, bilinemeyen bir Tanrı değildir. Adem ve Havva’yla yaşadığı paydaşlığı bizimle de yaşamak istiyor - O’na karşı günah işlemeden önce sahip oldukları ilişkiyi. Günah resme dahil olduğunda ne oluyor? Siz söyleyin. Karanlığın ışıkla nasıl bir paydaşlığı olabilir? Kutsal Kitap'ta gözlerinin kötülüğe bakamayacak kadar saf olduğunu öğrendiğimiz Kişi ile bir günahkar arasında nasıl yakın bir bağ bulunabilir? Bizler başka günahkarlara gayet rahat uyum sağlayabiliriz. Günahkarlar arasında bu sorun olmayacaktır. Fakat Tanrı ile durum böyle değildir. Günah insan ve Yaratıcısı arasına ayrılık sokar. Tanrı huzurunda günah olmasına göz yumamaz. İnsan günahkar olduğu için Tanrı’nın huzuruna giremez. Bu, hem bu yaşamda hem de bir sonraki yaşamda geçerlidir. Günah konusunda bir çare bulunamadığı sürece O’nunla sonsuzlukta yaşamamız mümkün değildir.
Dediğim gibi çaresiz kaldık.
* * * * *
Biz bu durumdayken Mesih bizim için ne yaptı?
Biz daha O'nu tanımazken, günahkârken, belki de küfrederken Mesih bizi sevdiği için çarmıhta canını verdi. Bizi günahlarımızdan kurtarmak için bu fedakârlığı yaptı. Çarmıhta bizim yerimize İsa Mesih öldü.
Merhametin, sevginin nesnesi olan kişinin bir tür sevgiye ihtiyaç duyduğunu ve bu ihtiyaçlarının karşılandığını söyleyebiliriz. ‘Merhamet’in daha geniş bir tanımından söz ediyorum çünkü en büyük ruhsal ihtiyacımız kurtuluştur - günahın cezası, gücü ve suçundan kurtuluş. Tanrı bunun için bir çare buldu. Bu çare, göklerde sonsuz yaşam armağanı sonucunu veriyor. Tanrı neden günaha tutsaklık bağından kurtulma ihtiyacımıza karşılık verdi? Merhametli olduğu için.
Eğer Tanrı’nın merhametli olduğuna inanıyorsanız fakat dininizde en büyük ihtiyaçlarınızın karşılandığını görmüyorsanız, o zaman gerçekte merhametli değildir. Hala O’na inanabilirsiniz. Sadece merhametli olduğunu söylemeyin. Part-time merhametli, bazılarına merhametli, koşullu olarak merhametli, gerçekte merhametli değildir! Merhamet ya Tanrı’dan size doğru sürekli akan bir ırmaktır ya da inandığınız Tanrı merhamet kaynağı değildir. Eğer merhamet yaşamınıza damla damla akıyorsa, inandığınız Tanrı’nın gerçekten ihtiyaç duyduğunuz Tanrı olup olmadığını kendinize sormalısınız. Aynı şekilde, eğer cennette sonsuz yaşam güvenceniz yoksa Tanrı’nın merhametinin güçlü ve taşan ırmağına ne olduğunu kendinize sorabilirsiniz. En büyük ihtiyacınızı karşılaması gerekmez mi? Sorular kısmında Tanrı Merhametli Olsaydı Benim İçin Ne Yapardı? sorusunun yanıtını okuyabilirsiniz.
* * * * *
Aynı şekilde şu ayetleri de okuyalım;
"Çünkü bir zamanlar biz de anlayışsız, söz dinlemez, kolay aldanan, türlü arzulara ve zevklere köle olan, kötülük ve kıskançlık içinde yaşayan, nefret edilen ve birbirimizden nefret eden kişilerdik. Ama Kurtarıcımız Tanrı iyiliğini ve insana olan sevgisini açıkça göstererek bizi kurtardı. Bunu doğrulukla yaptığımız işlerden dolayı değil, kendi merhametiyle, yeniden doğuş yıkamasıyla ve Kurtarıcımız İsa Mesih aracılığıyla üzerimize bol bol döktüğü Kutsal Ruh'un yenilemesiyle yaptı." (Titus 3:3-6)
Bu ayetlerde insan hakkında daha ayrıntılı bir tanım var. İman etmeden önceki durumumuz hakkındaki bu tanımları aşağıya yazalım;
Bu ayete göre bizler anlayışsız, söz dinlemez, kolay aldanan, her türlü arzuya ve zevke köle olabilen, kötülük ve kıskançlık içinde yaşayan, nefret edilen ve birbirimizden nefret eden insanlardık. Bu listede kendimizden de bazı şeyler bulabiliriz.
* * * * *
Şimdi bütün bu ayetlere ve gerçeklere baktığımızda görüyoruz ki, insanlık hiç de iyi bir durumda değil. Biz de eski günahlarımızı bir hatırlayalım. Ne görürüz orada, kıskançlık, bencillik, gurur, kavga… Liste uzar gider. Ama Tanrı yine de bizi sevdi. Biz çok sevimli, hayranlık uyandıran, sevilmeye değer insanlar değildik. Tanrı ise bizi sevdiğini şununla kanıtlıyor: Biz daha günahkârken, Mesih bizim için öldü.
Tanrı bize olan sevgisini neyle kanıtlıyor?
Tanrı yukarıdaki durumumuza rağmen bizi sevdi. Bize olan sevgisini de günahlarımızla bizi kabul edemeyeceği için bir kurban sunarak kanıtladı. Bu kurban kendi Oğlu yani günahsız olan İsa Mesih'tir. İsa Mesih kendini kurban olarak sunarak bize olan sevgisini kanıtladı.
Gerçek bir hizmetkar kendisi için en iyi olanı bir kenara bırakır ve başkaları için en iyi olana yönelir değil mi? Daha önce Tanrı’nın böyle olduğunu hiç düşündünüz mü? İşte cennette egemenlik süren sevgi böyle bir sevgi! Bizler Tanrı’nın egemen olacak kadar güçlü olduğunu ama bizim ihtiyaçlarımıza karşı duyarlı olmadığını düşünebiliriz. İnsan gücün tadını aldığında işte böyle yozlaşabilir ama tek ve bir olan Tanrımız böyle değildir.
Kutsal Kitap’ta İsa’ya verilen ünvanlardan biri ‘İnsanoğlu’dur: “Çünkü İnsanoğlu bile hizmet edilmeye değil, hizmet etmeye ve canını birçokları için fidye olarak vermeye geldi.” (Markos 10:45)
Güçlü ve zorba bir hükümdar ‘Benim için ne yapabilirsin?’ diye sorar. Ama ‘Senin için ne yapmamı istersin?’ sorusu bir hizmetkarın soracağı sorudur. Anlıyor musunuz? İsa’nın dünyaya hizmet edilmeye değil, hizmet etmeye gelmiş olduğu gerçeği en soğuk yürekleri bile ısıtmalıdır. Peki ya sizinkini? O size hizmet etmeye geldi. Bana hizmet etmeye geldi. Yaşamını sizin ve benim uğruma vermeye geldi. Bunu inanılmaz muhteşem buluyorum!
* * * * *
Öncelikle sevgi nedir? Sevginin ne olduğunu gerçekte anlamayınca bu çalışmayı da tam manasıyla yapamayız. Bu gün sevgiyi Hollywood filmleri ve aşk romanları çok küçültmüşler, sınırlandırmışlardır. Bir insan çok güzelse, çok yakışıklıysa seviliyor, uğruna birçok fedakârlık da yapılıyor. Sevgi gerçekte nedir, dilerseniz bunu yine Kutsal Kitap'ın kendisinden öğrenelim.
"Sevgi sabırlıdır, sevgi şefkatlidir. Sevgi kıskanmaz, övünmez, böbürlenmez. Sevgi kaba davranmaz, kendi çıkarını aramaz, kolay kolay öfkelenmez, kötülüğün hesabını tutmaz. Sevgi haksızlığa sevinmez, gerçek olanla sevinir. Sevgi her şeye katlanır, her şeye inanır, her şeyi umut eder, her şeye dayanır. Sevgi asla son bulmaz." (1.Korintliler 13:4-8)
Tanrı’nın size sevgini daha iyi anlamak için lütfen bu ayetlerle ilgili boşlukları doldurun.
“Tanrı sevgidir.” (1.Yuhanna 4:8)
Sevgi sabırlıdır, sevgi _______. Sevgi _______, övünmez, _______. Sevgi kaba davranmaz, kendi çıkarını aramaz, kolay kolay _______, kötülüğün hesabını tutmaz. Sevgi _______sevinmez, gerçek olanla sevinir. Sevgi her şeye _______, her şeye inanır, her şeyi umut eder, _______ dayanır. Sevgi asla _______.
Tanrı beni ________.
Tanrı insanın içinin nasıl olduğuyla ilgili çok güzel bir resim çizmiyor. Eski Antlaşma’da ne diyor? “Yürek her şeyden daha aldatıcıdır, iyileşmez, Onu kim anlayabilir?” (Yeremya 17:9). Nefes alıp verdiğimiz kadar doğal bir şekilde yalan söylüyoruz. Yalan söylemek insan için neredeyse refleks gibi bir şey haline geldiği için artık kime güvenebileceğimizi bilmiyoruz. Bizden büyükler, yaşıtlarımız yalan söylüyorlar ve hiçbir şey olmuyor. O zaman neden yalan söylemeyelim ki?
Pazar öğleden sonra kapı çalıyor. Kapıyı açan evin küçüğü. Kapıdaki kişi dört yaşındaki bu kıza babasıyla konuşmak istediğini söylüyor. Çocuk şöyle cevap veriyor, “Babam duşta ama bana size evde olmadığını söylememi istedi.”
Başkalarına vermemiz gereken şey bizde yok.
Dışarıdan bir kaynağın yardımına ihtiyacımız var. Çok uzaklardan! İlahi, yaşam değiştiren bir şekilde bu tür sevginin Tanrı’dan bize nakline ihtiyacımız var. Bunu vurgulamak istiyorum, inancımıza ya da dinle ilgili görevlerimize daha fazla adanmışlık göstermeye ihtiyacımız yok. Tanrı’nın sevdiği gibi seveceksek, Tanrı’nın sevgisini almaya başlamalıyız. Tanrı’nın sahip olduğu türden sevgiyi almadan başkalarını sevmeye çalışmak, bankaya çeki karşılayacak miktar parayı yatırmadan birine büyük bir miktar için çek yazmak gibidir. Bu durumda, Tanrı’nın sahip olduğu türden sevgiyle yaşamak ve sevmek için, sevgiyi karşılayanın Tanrı olması gerekir.
Yüreklerimizde yeterli sevgi olmadığını söylemek bunun en hafif ifadesi olacaktır. Bize sürekli kaba konuşuluyorsa, büyük bir kalabalık içinde sürekli itilip kakılıyorsak ve daha güzel, zengin ya da eğlenceli biri için eşimiz tarafından terk edildiysek yaşamımızda nereye başvurabiliriz yardım için? Sevmenin sırrı nedir? Sevmenin sırrı sevilerek yaşamaktır. Daha da belirgin bir şekilde, Tanrı tarafından sevilmektir. Yaptıklarımız için değil, Tanrı sevgi olduğu için Tanrı tarafından sevilmektir.
* * * * *
Tanrı'nın "sevgi" deyince kastettiği mana bunlardır.
Peki, bizim sevgimiz nasıl olmalıdır? Bunu öğrenmek için çalışmamıza devam edelim.
Bir gün İsa Mesih'e gelen dindar biri, bir soru sordu; "En büyük buyruk nedir?"
İsa Mesih şöyle cevap verdi;
"İsa ona şu karşılığı verdi: 'Tanrın Rab'bi bütün yüreğinle, bütün canınla ve bütün aklınla seveceksin. İşte ilk ve en önemli buyruk budur. İlkine benzeyen ikinci buyruk da şudur: Komşunu kendin gibi seveceksin'" (Matta 22:37-38)
Bu buyrukta dikkatinizi çeken bir kelime oldu mu? Bu buyruklar neyle ilgilidir?
Bu buyruk sevgiyle ilgilidir. Öncelikle Tanrı'yla ilgili sevgi; bütün yüreğimizle, canımızla ve bütün aklımızla Tanrı'yı seveceğiz. Ondan sonra da aynı şekilde insanları ya da komşumuzu yani tanıdıklarımızı kendimiz gibi seveceğiz.
* * * * *
İnsanları sevmekle ilgili Kutsal Kitap'tan çok şeyler öğrenebiliriz.
Aşağıdaki ayetlere göre kimleri, nasıl ve neden sevmeliyiz. Karşılarına yazalım.
"'Komşunu seveceksin, düşmanından nefret edeceksin' dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, düşmanlarınızı sevin, size zulmedenler için dua edin. Öyle ki, göklerdeki Babanız'ın oğulları olasınız. Çünkü O, güneşini hem kötülerin hem iyilerin üzerine doğdurur; yağmurunu hem doğruların hem eğrilerin üzerine yağdırır. Eğer yalnız sizi sevenleri severseniz, ne ödülünüz olur? Vergi görevlileri de öyle yapmıyor mu? Yalnız kardeşlerinize selam verirseniz, fazladan ne yapmış olursunuz? Putperestler de öyle yapmıyor mu?" (Matta 5:43-47)
Bu ayete göre:
Kimi sevmeliyiz?
Eğer İsa Mesih İmanlısıysanız, düşmanlarınızı sevmelisiniz.
* * * * *
Nasıl sevmeliyiz?
Karşılıksız bir şekilde. Bizi sevmediklerini bile bile.
* * * * *
Neden sevmeliyiz?
Çünkü Tanrı bizi de aynı şekilde biz O'nun düşmanlarıyken sevdi. Tanrı bizden bu şekilde insanları sevmemizi istiyor.
* * * * *
"Size yeni bir buyruk veriyorum: Birbirinizi sevin. Sizi sevdiğim gibi siz de birbirinizi sevin. Birbirinize sevginiz olursa, herkes bununla benim öğrencilerim olduğunuzu anlayacaktır." (Yuhanna 13:34-35)
Bu ayete göre:
Kimi sevmeliyiz?
Birbirimizi
* * * * *
Nasıl sevmeliyiz?
İsa Mesih bizi nasıl sevdiyse o şekilde biz de birbirimizi sevmeliyiz.
* * * * *
Neden sevmeliyiz?
Eğer biz "Hıristiyan" ya da İsa Mesih'in öğrencisiyiz diyorsak o zaman İsa Mesih gibi davranmamız gereklidir.
* * * * *
Hiç düşmanınızı sevmeye çalıştınız mı? Bu düşünceyi birkaç cümleyle açıklayabilir misiniz?
Düşmanlarımızı sevmeye çalışmak çok zor olacaktır bizim için. Çünkü onların sevilmeye layık olduğunu düşünmüyoruz. Aklımızdan bile geçmiyor. Ama Tanrı bizi daha günahkârken, O'nun düşmanlarıyken sevdi. Biz de aynı şekilde düşmanlarımızı sevmeliyiz ki bizim İsa Mesih'in öğrencileri olduğumuzu anlasınlar.
* * * * *
Sevgiyi göstermenin en iyi yolu bağışlamaktır. Bizler iyi, sevimli, sevilmeye layık olmadığımız halde Tanrı bize olan sevgisini İsa Mesih'in çarmıhtaki ölümüyle kanıtlıyor. Bizleri çarmıhta akıtılan o kan aracılığıyla bağışladı.
Bizler bağışlanmış kişiler olarak şimdi başkalarına bağışlama konusunda nasıl bir tutum içinde olmalıyız?
Çok zor da olsa bize karşı suç işleyenleri bağışlamalıyız. Bu bizim için bir tutum olmalıdır. İsa Mesih'teki kurtuluş sadece tek taraflı değildir. Bizim de kurtulduğumuzu göstermemiz gereklidir. Bunu da bağışlama eyleminde görebiliriz.
* * * * *
Bu konuyla ilgili İncil'de yaşanan bir olaya bakalım. İsa Mesih'in bu konuda söylediği sözlere dikkat ederek aşağıdaki parçayı okuyalım;
"Ferisiler'den biri İsa'yı yemeğe çağırdı. O da Ferisi'nin evine gidip sofraya oturdu. O sırada, kentte günahkâr olarak tanınan bir kadın, İsa'nın, Ferisi'nin evinde yemek yediğini öğrenince kaymaktaşından bir kap içinde güzel kokulu yağ getirdi. İsa'nın arkasında, ayaklarının dibinde durup ağlayarak, gözyaşlarıyla O'nun ayaklarını ıslatmaya başladı. Saçlarıyla ayaklarını sildi, öptü ve yağı üzerlerine sürdü. İsa'yı evine çağırmış olan Ferisi bunu görünce kendi kendine, "Bu adam peygamber olsaydı, kendisine dokunan bu kadının kim ve ne tür bir kadın olduğunu, günahkâr biri olduğunu anlardı" dedi. Bunun üzerine İsa Ferisi'ye, "Simun" dedi, "Sana bir söyleyeceğim var." O da, "Buyur, öğretmenim" dedi.
"Tefeciye borçlu iki kişi vardı. Biri beş yüz, öbürü de elli dinar borçluydu. Borçlarını ödeyecek güçte olmadıklarından, tefeci her ikisinin de borcunu bağışladı. Buna göre, hangisi onu çok sever?" Simun, "Sanırım, kendisine daha çok bağışlanan" diye yanıtladı. İsa ona, "Doğru söyledin" dedi. Sonra kadına bakarak Simun'a şunları söyledi: "Bu kadını görüyor musun? Ben senin evine geldim, ayaklarım için bana su vermedin. Bu kadın ise ayaklarımı gözyaşlarıyla ıslatıp saçlarıyla sildi. Sen beni öpmedin, ama bu kadın eve girdiğimden beri ayaklarımı öpüp duruyor. Sen başıma zeytinyağı sürmedin, ama bu kadın ayaklarıma güzel kokulu yağ sürdü.
Bu nedenle sana şunu söyleyeyim, kendisinin çok olan günahları bağışlanmıştır. Çok sevgi göstermesinin nedeni budur. Oysa kendisine az bağışlanan, az sever." Sonra kadına, "Günahların bağışlandı" dedi. İsa'yla birlikte sofrada oturanlar kendi aralarında, "Kim bu adam? Günahları bile bağışlıyor!" şeklinde konuşmaya başladılar. İsa ise kadına, "İmanın seni kurtardı, esenlikle git" dedi." (Luka 7:36-50)
Bu benzetmedeki borçlular kimi temsil ediyor?
Benzetmedeki borçlular biz insanları temsil ediyor.
* * * * *
İsa Mesih kadının davranışını hangi nedene bağladı?
Çünkü kadın günahkârdı ve ne kadar günahlı olduğunun farkındaydı. Bu günahlardan kurtulduğunu bildiği için İsa Mesih'i seviyordu.
* * * * *
Bu İncil paragrafına göre biz İsa Mesih'i neden sevmeliyiz? Ne kadar sevmeliyiz?
Bizler günahkâr olduğumuzu ve kendi kendimize kurtulamayacağımızı öncelikle anlamalıyız. Kendi iyi işlerimizle kurtulamayız. Ama İsa Mesih çarmıhta verdiği kendi kurbanıyla bizi günahlarımızdan kurtarıp Tanrı'nın egemenliğine aktardı. Bu yüzden sevmeliyiz hem de çok.
* * * * *
Bağışlama konusu dünyanın en büyük problemlerinden birisidir aslında. Dünyadaki savaşlar, kavgalar, kan davaları gibi birçok büyük sorunun temelinde yatan bu davranışın olmayışıdır.
Bağışlama, İsa Mesih'e iman edenler için de zor bir konudur. Çünkü ilişkilerimizde gururumuz, haklı olma savaşımız, bencilliğimiz ön plandadır. Oysa bizim yapmamız gereken şey, İsa Mesih'in nasıl alçakgönüllü bir şekilde kendini alçaltarak biz daha onu sevmezken, bizi sevdiği için çarmıhta bizi bağışladığını düşünmemizdir. Böylece ilişkilerimizde bağışlama tutumumuzu daha çok geliştirebiliriz.
Peki, ne kadar bağışlamalıyız? Size yapılan bir hatayı en fazla kaç kere bağışlarsınız?
Aslında bir kere bağışladıktan sonra hata yapan insanı bir daha bağışlamayız. Ama bizim kurtarıcımızın tutumu çok başkadır. Biz bize karşı suç işleyenleri devamlı bağışlamalıyız.
* * * * *
İsa Mesih bu konuda bizi şaşırtan bir öğretiş verdi. Dilerseniz onu okuyalım:
"Bunun üzerine Petrus İsa'ya gelip, "Ya Rab" dedi, "Kardeşim bana karşı kaç kez günah işlerse onu bağışlamalıyım? Yedi kez mi?" İsa, "Yedi kez değil" dedi. "Yetmiş kere yedi kez derim sana." (Matta 18:21-22)
Bu ayette İsa Mesih bağışlamanın sınırı hakkında ne söylemek istiyor?
Bu şekilde bir matematik hesabı bizi 490'a götürür. Ama İsa Mesih'in kastettiği sınırsız bir bağışlamadır.
* * * * *
Diğer insanları bağışlayıp bağışlamayacağımıza karar verirken, ölçümüz, o insanların suçunun nispeten büyük veya küçük olduğu değildir. Uygulayacağımız ölçü, Tanrı'nın bizim büyük günah borcumuzu bağışlamış olmasıdır. Nitekim Koloseliler 3:13'te "Birbirinize hoşgörülü davranın. Eğer birinizin ötekinden bir şikâyeti varsa, RAB'BİN SİZİ BAĞIŞLADIĞI GİBİ, siz de birbirinizi bağışlayın" diye yazılıdır. Başka insanları bağışlamaya razı değilsek, aynen benzetmede olduğu gibi, son derece ayıp ve tiksindirici bir duruma düşmüş oluruz.
Sevmekte zorlandığınız hatta düşmanınız olan birini düşünmenizi rica ediyorum. Bu derste öğrendikleriniz ışığında bu kişiye nasıl davranmanız gerekir?
Öncelikle Tanrı'ya bu insanı bağışlamak için dua etmemiz gereklidir. Bu kararı verdikten sonra kendisine gidip bu yaptığımızı anlatmalıyız. İsa Mesih'in sevgisinden ötürü bizim onu bağışladığımızı anlaması gereklidir.
* * * * *
Bu konuda atacağınız adımlar var mı? Mümkünse bizimle paylaşır mısınız?
Hepimizin hayatında bize acı veren bir kişi vardır. Bu kişiyi bağışlamaya karar vermeliyiz. Öncelikle dua ederek Tanrı'dan yardım istemeliyiz. Sonra karar verip ona söylemeliyiz.
* * * * *
Cennete giden yol haritasında sevmeyi ve bağışlamayı öğrendik. Seviyoruz çünkü önce Tanrı bizi sevdi. Bizi sevdiğini de biricik Oğlu'nu çarmıhta bizim günahlarımız için kurban olarak vererek kanıtladı.
Cennete giden yol haritasında ilerlemeye devam edelim.
İsa şöyle dedi, “Koyunlarım sesimi işitir. Ben onları tanırım, onlar da beni izler. Onlara sonsuz yaşam veririm; asla mahvolmayacaklar. Onları hiç kimse elimden kapamaz.” (Yuhanna 10:27-28)