Teoloji içinde yanıtlanması en zor sorulardan biri budur. Ne zaman böyle bir soru üzerinde düşünsem, kendime anımsattığım ilk şeylerden biri Tanrı’nın benden farklı olduğudur. Tanrı insandan daha yücedir. Tanrı bana hesap vermek zorunda değildir. Benim O’na hesap vermem gerekir. Ayrıca, Tanrı sonsuzdur, ezelidir, her şeyi bilir, her yerde vardır ve her şeye gücü yeter. O halde, sonsuz ve ezeli olmayan, her şeyi bilmeyen, her yerde olmayan ve her şeye gücü yetmeyen bizler neden Tanrı’nın yollarını tam olarak anlamayı bekleriz?
Örneğin Eyüp. Eyüp Tanrı’nın hayatında yaptıklarını tam olarak anladı mı? Konumuzla ilgili olduğu için, birlikte Eyüp’ün yaşantısıyla ilgili anlatıma bakalım. Aşağıda Kutsal Kitap’taki bu kitabın ilk iki bölümüne yer veriyorum. Böylece Eyüp’ün başına gelen kötü şeyler ve bunlara tepkisi hakkında iyi bir fikir sahibi olabilirsiniz. Bu iki bölümden sonra ne geliyor? Kutsal Kitabınız varsa ve sonraki 35 bölümü okursanız, Eyüp ve kendisini teselli etmeye gelen dostlarının başka konuların yanısıra sıkıntı ve acı konusu hakkında aralarında tartıştıklarını görürsünüz. Eyüp’ün arkadaşları da bazen Tanrı’ya başvurmuşlardır:
“Ama keşke Tanrı konuşsa sana karşı ağzını açsa da.” (Eyüp 11:5, Eski Antlaşma)
Sonra Tanrı uzun uzun konuşuyor. Tanrı konuştuktan sonra Eyüp’ün kendisini savunmak için söyleyebileceği hiçbir şey yoktu. Tanrı, ona bilgisinin sınırlı olduğunu hatırlattığında Tanrı’nın karşısında susmaktan başka bir şey yapamamıştı. Eyüp’ün anlayışının sınırlı oluşu, yaşantısında olanlar hakkında doğru bir şekilde yargı yürütebilme becerisini de sınırlıyordu. Tanrı ne gibi sınırlamalardan söz ediyordu? Eyüp’ten, Tanrı’nın sonsuzluğuyla kendi kısa yaşamını, Tanrı’nın her şeyi bilme gücüyle kendisinin cehaletini ve Tanrı’nın her şeye gücü yetmesiyle kendisinin güçsüzlüğünü kıyaslamasını istiyor. Tanrı şöyle diyor:
“Ben sorayım, sen anlat. ‘Ben dünyanın temelini atarken sen neredeydin? Anlıyorsan söyle. Kim saptadı onun ölçülerini? Kuşkusuz biliyorsun! Kim çekti ipi üzerine? Neyin üstüne yapıldı temelleri? Kim koydu köşe taşını, Sabah yıldızları birlikte şarkı söylerken, ilahi varlıklar sevinçle çığrışırken?’” (Eyüp 38:3-7, Eski Antlaşma)
Bu bizleri Yaratıcımız karşısında doğru bir yere koyan iyi bir soru, değil mi? Sabah yıldızları birlikte şarkı söylerken, ilahi varlıklar sevinçle çığrışırken sen neredeydin? Neredeydim? Eyüp’ün bu korkunç felaketler karşısında tepkisine bakmadan önce, bunlarla ilgili Kutsal Kitap’ın anlattıklarına bakalım.
“Us ülkesinde Eyüp adında bir adam yaşardı. Kusursuz, doğru bir adamdı. Tanrı'dan korkar, kötülükten kaçınırdı. Yedi oğlu, üç kızı vardı. Yedi bin koyuna, üç bin deveye, beş yüz çift öküze, beş yüz çift eşeğe ve pek çok köleye sahipti. Doğudaki insanların en zengini oydu. Oğulları sırayla evlerinde şölen verir, birlikte yiyip içmek için üç kızkardeşlerini de çağırırlardı. Bu şölen dönemi bitince Eyüp onları çağırtıp kutsardı. Sabah erkenden kalkar, “Çocuklarım günah işlemiş, içlerinden Tanrı'ya sövmüş olabilirler” diyerek her biri için yakmalık sunu sunardı. Eyüp hep böyle yapardı.
Bir gün ilahi varlıklar RAB'bin huzuruna çıkmak için geldiklerinde, Şeytan da onlarla geldi. RAB Şeytan'a, “Nereden geliyorsun?” dedi. Şeytan, “Dünyada gezip dolaşmaktan” diye yanıtladı.
RAB, “Kulum Eyüp'e bakıp da düşündün mü?” dedi, “Çünkü dünyada onun gibisi yoktur. Kusursuz, doğru bir adamdır. Tanrı'dan korkar, kötülükten kaçınır.”
Şeytan, “Eyüp Tanrı'dan boşuna mı korkuyor?” diye yanıtladı. Onu, ev halkını, sahip olduğu her şeyi sen çitle çevirip korumadın mı? Elleriyle yaptığı her şeyi bereketli kıldın. Sürüleri bütün ülkeye yayıldı. Ama elini uzatır da sahip olduğu her şeyi yok edersen, yüzüne karşı sövecektir.”
RAB Şeytan'a, “Peki” dedi, “Sahip olduğu her şeyi senin eline bırakıyorum, yalnız kendisine dokunma.” Böylece Şeytan RAB'bin huzurundan ayrıldı.
Bir gün Eyüp'ün oğullarıyla kızları ağabeylerinin evinde yemek yiyip şarap içerken bir ulak gelip Eyüp'e şöyle dedi: “Öküzler çift sürüyor, eşekler onların yanında otluyordu.
Sabalılar baskın yaptı, hepsini alıp götürdü. Uşakları kılıçtan geçirdiler. Yalnız ben kaçıp kurtuldum sana durumu bildirmek için.
O daha sözünü bitirmeden başka bir ulak gelip, “Tanrı ateş yağdırdı” dedi, “Koyunlarla uşakları yakıp küle çevirdi. Yalnızca ben kaçıp kurtuldum durumu sana bildirmek için.”
O daha sözünü bitirmeden başka bir ulak gelip, “Kildaniler üç bölük halinde develere saldırdı” dedi, “Hepsini alıp götürdüler, uşakları kılıçtan geçirdiler. Yalnızca ben kurtuldum durumu sana bildirmek için.”
O daha sözünü bitirmeden başka bir ulak gelip, “Oğullarınla kızların ağabeylerinin evinde yemek yiyip şarap içerken ansızın çölden şiddetli bir rüzgar esti” dedi, “Evin dört köşesine çarptı; ev gençlerin üzerine yıkıldı, hepsi öldü. Yalnız ben kurtuldum durumu sana bildirmek için.”
Bunun üzerine Eyüp kalktı, kaftanını yırtıp saçını sakalını kesti, yere kapanıp tapındı. Dedi ki, “Bu dünyaya çıplak geldim, çıplak gideceğim. RAB verdi, RAB aldı, RAB'bin adına övgüler olsun!” Bütün bu olaylara karşın Eyüp günah işlemedi ve Tanrı'yı suçlamadı.
Başka bir gün ilahi varlıklar RAB'bin huzuruna çıkmak için geldiklerinde Şeytan da RAB'bin huzuruna çıkmak için onlarla gelmişti. RAB Şeytan'a, “Nereden geliyorsun?” dedi. Şeytan, “Dünyada gezip dolaşmaktan” diye yanıtladı.
RAB, “Kulum Eyüp'e bakıp da düşündün mü?” dedi, “Çünkü dünyada onun gibisi yoktur. Kusursuz, doğru bir adamdır. Tanrı'dan korkar, kötülükten kaçınır. Onu boş yere yok etmek için beni kışkırttın, ama o doğruluğunu hâlâ sürdürüyor.”
“Cana can!” diye yanıtladı Şeytan, “İnsan canı için her şeyini verir. Elini uzat da, onun etine, kemiğine dokun, yüzüne karşı sövecektir.”
RAB, “Peki” dedi, “Onu senin eline bırakıyorum. Yalnız canına dokunma.” Böylece Şeytan RAB'bin huzurundan ayrıldı. Eyüp'ün bedeninde tepeden tırnağa kadar kötü çıbanlar çıkardı. Eyüp çıbanlarını kaşımak için bir çömlek parçası aldı. Kül içinde oturuyordu.
Karısı, “Hala doğruluğunu sürdürüyor musun?” dedi, “Tanrı'ya söv de öl bari!”
Eyüp, “Aptal kadınlar gibi konuşuyorsun” diye karşılık verdi, “Nasıl olur? Tanrı'dan gelen iyiliği kabul edelim de kötülüğü kabul etmeyelim mi?” Bütün bu olaylara karşın Eyüp'ün ağzından günah sayılabilecek bir söz çıkmadı.” (Eyüp 1:1-22; 2: 1-10, Eski Antlaşma)