Justin ve Cengiz iki yakın arkadaştır. Justin Chicago’dan İstanbul’a taşınmış, evli ve bir çocuk babasıdır. İstanbul’da Boğaziçi Üniversitesi Yabancı Diller Eğitimi Bölümü’nde profesördür. Cengiz ise lisans eğitimini aynı üniversitede tamamladı ve şu anda Biyomedikal Mühendislik hakkında doktora tezi üzerinde çalışmaktadır. Her şey yolunda gittiği takdirde birkaç hafta içinde doktora derecesini alacak olan Cengiz Manisalıdır.
Bu iki kişi nasıl böyle bir arkadaşlık kurduklarına gelince; arkadaşlıkları birçok arkadaşlık gibi başladı. Ortak bir ilgi alanları vardı ve bu konuda konuşmaya bayılıyorlardı. Bu konu neydi? Akademik bir mesele miydi? Hayır, yaşadıkları şehirdeki profesyonel futbol takımlarından biri hakkında konuşurlardı. Justin’in eşi her ikisinin de fanatik olduğunu düşünüyordu. Onlarsa kendilerini sadece sadık taraftarlar olarak görüyorlardı.
İkisi de ilişkilerinin ne zaman gerçek bir arkadaşlığa dönüştüğünü bilmiyordu. Fakat kısa bir süre sonra Ayrılığın Altı Derecesi filmindeki bir oyuncunun söylediği “Her insan farklı bir dünyaya açılan yeni bir kapıdır” sözünü kendi hayatlarında deneyim etmeye başladılar.
Her konuda açık açık konuşurlardı. Sırlarını, hayal kırıklıklarını, umutlarını ve hayallerini paylaşıyorlardı. Tanrı hakkındaki gerçek duyguları hakkında dürüstler miydi acaba? Başlangıçta değillerdi ama bu kısa bir süre içinde değişti. Birbirlerinin inançları hakkında ortaya koydukları sorular muhtemelen sizi ve beni gücendirirdi.
Bir seferinde Justin, “Ben Kuran’ı okudum, sen İncil’i okudun mu?” diye sormuştu. Cengiz okumamıştı. Okumak bir yana, İncil’i hiç görmemişti bile. Peki ne yapmaya karar verdiler? Birbirlerinin din kitaplarını çalışmaya başladılar. Birlikte. Bir hafta İncil’den bir bölüm okuyup üzerinde tartıştılar. Cengiz İncil’in çoğunu okumamış olsa da, birbirlerine nasıl davranmaları gerektiği konusunda söylediklerine inanıyordu. Justin’in, Müslümanların ve Hıristiyanların üzerinde fikir ayrılığına sahip olduğu hassas konulardan birini tartışmadan önce paylaştığı bir ayetti. “Her şeyden önce birbirinizi candan sevin. Çünkü sevgi birçok günahı örter.” (1.Petrus 4:8). Cengiz bu ayeti beğenmişti ve- her şeyden çok- birbirlerine olan saygılarının konuşmaları üzerinde egemen olması konusunda aynı fikirdeydi. Her şeyden çok, tartışmayı kazanmak mı? Hayır, her şeyden çok birbirlerine sevmek. Her ikisi için tam zamanında gelen bir gerçekti. Neden? Onları ayıran öğretilerin, onları birleştiren gerçeklerden hiç de daha az olmadığının ortaya çıkması pek fazla zaman almadı.
İki arkadaşın buluştuğu bir Cuma öğleden sonrasında, Cengiz’in namaz kıldığı camide imamın söylediği sözler hala aklında taptaze duruyordu. İmam şöyle demişti, “Hıristiyanlara nasıl da acıyorum! Artık ellerinde bir Kutsal Kitapları yok!” Sonra, şu an elimizde olan Eski ve Yeni Antlaşma’nın değiştirilmiş olduğunu anlattı. Bu nedenle, bunların üzerinde düşünmeye bile değmezdi.
“Acaba Justin bunun farkında mı?” diye düşündü kendi kendine, “Kuran’ın İncil hakkında söylediklerini biliyor mu? Bunu ona sormalıyım.” Böylece, çay içip Boğaz’ı geçen vapurları ve transatlantik gemilerin yarattığı dalgalarla bulundukları yerlerde beşik gibi sallanan balıkçı kayıklarını izlerken Cengiz, en iyi arkadaşıyla kaygılarını paylaştı.
CENGİZ: Konuya girmek için şöyle başladı. “Justin, küçükken Binnur Teyzemin göğe alındığı sırada İsa’nın gerçek İncil’i yanında götürdüğünü söylediğini hatırlıyorum. Üzerinde fazla düşünmedim, küçüktüm ve başka şeylerle ilgiliydim. Ama bugün camide aklıma teyzemin söyledikleri geldi.”
JUSTIN: Teyzene saygısızlık etmek istemem. Çok değerli bir bayan gerçekten. Yaş günümde ailem ve benim için hazırladığı ziyafeti düşündüğümde ağzım şimdi bile sulanıyor. Fakat Kuran’da hiçbir yerde İsa’nın dünyadan İncil’le birlikte ayrıldığından söz etmiyor. Güvenilir geleneksel anlatılarda da böyle bir şey yok.
Cengiz Justin’in böyle bir cevap vermesini beklemiyordu!
“Tabii ki teyzen istediği gibi düşünme hakkına sahip ama bu durumda, gerçek İncil hakkında söyledikleri sadece iddiadan ileri gitmiyor.”
CENGİZ: Birilerinin bu inançla ilgili güvenilir kanıtları olmalı, yoksa bu kadar çok yayılmazdı. Değil mi?
JUSTIN: “Türkiye’de bir yabancı olarak yaşamak nasıl bir şey biliyor musun?” dedi Justin sırıtarak. “Yabancı olduğum için insanlar bana birçok soru soruyorlar. Siz Türkler sıcak, meraklı insanlarsınız. İnsanlarla ilgilendiğiniz için birçok soru soruyorsunuz. Yanlış anlama beni. Bundan rahatsız olmuyorum. Ama cevap vermekten kaçındığım bir soru var. Parayla ilgili. Bana sık sık ne kadar para kazandığım sorulur. Benim ülkemde kimse bu soruyu sormaz. Bu çok kişisel bir konu sayılır.”
“Kültürlerimiz çok farklı. Benimki seninkinden iyidir demiyorum. Sadece farklı. Ama söylediğim gibi benim kültürümde insanın ne kadar para kazandığı gibi kişisel sorular sorulmaz. Böyle sorular sormak kabalık sayılır.”
CENGİZ: “Bunu bilmiyordum!” diye karşılık verdi Cengiz. Batı kültürüyle ilgili bu yeni bilgi onu şaşırtmıştı.
JUSTIN: Bak bu durumdan kendimi nasıl kurtardım. Türkçede kullanılan bir sözü öğrendim, ‘Kadınlara yaş erkeklere maaş sorulmaz.’ Ne kadar para kazandığım sorulduğunda, bu sözü tekrarlıyorum ve çabucak konuyu, kadınlar veya yaşlanma, gibi başka konulara çeviriyorum.
Ama asıl söylemek istediğim şey şu. Binnur Teyzen İsa’nın cennete alındığı dönemde yaşamış olsa, kaç yaşında olurdu, düşün! İsa’nın asıl İncil’le göğe alındığını görmüş olsaydı bugün eminim yaşı konusunda çok hassas olurdu! Biri ona yaşını soracak olsa, hemen onu savunur, ‘Kadınlara yaş erkeklere maaş sorulmaz’, derdik, değil mi?”
İki arkadaş karşılıklı olarak gülüştüler.