"Siz kitabınızı neden masanın üstünde tutuyorsunuz?"
"Bu kitabı her gün her gün okuyorsunuz. Bıkmadınız mı?"
"Her zaman okumaya ne gerek var? Bir kere okumak yeter."
Tanrı'nın Sözü olan Kutsal Kitap bizim için ne anlam ifade ediyor? Bu derste biraz bu konuyu inceleyeceğiz. Kutsal Kitap cennete giden yol haritamızın aslında ta kendisidir. Bu yüzden haritamızı iyi okuyup bize yol gösterişinden iyice yararlanmalıyız.
Öncelikle daha önce biliyoruz ki Kutsal denilen kitaplar belden aşağıda tutulmaz, sandalyeye konamaz, bazı prensipleri yerine getirmeden ele bile alınamazdı.
Tevrat, Zebur ve İncil olan Kutsal Kitap'ı nerede saklamalıyız? Düşüncelerinizi yazar mısınız?
Normalde elbette Kutsal Kitap'ın kendisine saygı göstermeliyiz. Ancak sadece onu alıp bir kenara atmamalıyız. Kütüphanenin baş köşesine koyup yine onu elimize almamaktan da kaçınmalıyız. Kutsal Kitap'ı her zaman okumalı ve onun içindekileri düşüncelerimizde ve yüreğimizde saklamalıyız. Buradaki temel ilke şudur; Tanrı'nın Sözü'ne saygı duymak onu fiziksel olarak nereye koyduğumuzdan çok, hayatımızda nasıl bir yer verdiğimizle ilgilidir.
Bu Kutsal Kitap için şu söylenmiştir:
“Tanrı’nın düşüncelerini, insanın durumunu, kurtuluş yolunu, günahkarların felaketini ve imanlıların mutluluğunu anlatır. Öğretişleri kutsal, kuralları bağlayıcıdır, tarihi gerçektir ve kararları sorgulanmaz. Bilge olmak için okuyun, güvende olmak için inanın ve kutsal olmak için uygulayın. Sizi yönlendirmek için ışık, desteklemek için besin ve sevindirmek için teselli verir.
Yolcunun haritası, hacının asası, pilotun pusulası ve Hristiyan’ın yasasıdır. Burada Gökler eski gönencine kavuşur, Cennet açılır ve cehennemin kapıları kapanır.
İsa Mesih kitabın en önemli konusudur, tasarımı bizim iyiliğimizdir ve amacı Tanrı’nın görkemidir.
Hafızayı doldurmalı, yüreğe egemen olmalı ve ayaklara kılavuzluk etmeli. Yavaş yavaş, sık sık ve dua ederek okuyun. Bir zenginlik madeni, görkem cenneti ve zevk ırmağıdır. Size bu yaşamda verilmiş ve yine sonsuzlukta açılacak ve sonsuza dek hatırlanacak. En yüksek sorumluluğu içerir ve en büyük çabaları ödüllendirir ve kutsal içeriğini hafife alanları mahkum eder.” (The Gideons International, The New Testament, National Publishing Company, 1985, Önsöz)
* * * * *
MÜSLÜMAN OKUYUCULARIMIZA
Ne yaparsanız yapın, Kutsal Kitap'i kendi başınıza okuma kararını benim kadar ertelemeyin!
İncil’i okumaya başladığım ilk gün kitabı elimden bırakamadım ve başka bir şey yapmak istemedim! Sonra bir gün Eski Antlaşma’da, yaşadıklarımı mükemmel bir şekilde anlatan bir ayete rastladım ve bu ayeti ezberlemeye karar verdim: “Sözlerini bulur bulmaz yuttum. Bana neşe, yüreğime sevinç oldu, çünkü seninim ben, Ya RAB, Her Şeye Egemen Tanrı!” (Yeremya 15:16). Gerçekten de, bu denli ilahi sevgiyi içeren, iyilik ve merhamet Tanrısı hakkında bu denli açık seçik bir görüntü veren başka bir kitap yoktur.
Hayatımda Kutsal Kitap’la alay ettiğim bir dönem oldu. O yıllara dönüp baktığımda, önce kitabı okumadan böylesi bir yargıya varmanın adil olmadığını kabul etmeliyim. Öte yandan, hayatının bir döneminde Kutsal Kitap’a karşı önyargılı olan tek kişi ben değilim. Akademisyenler de aptalca olduğunu söyleyerek küçümsediler. Krallar yasadışı ilan ettiler. Binlerce kez, Kutsal Kitap için mezar kazıldı ve ağıtlar başladı. Fakat bir şekilde Kutsal Kitap hiçbir zaman mezarda kalmıyor. Hayatta kalmakla kalmadı, aksine ona olan ilgi arttı. Tarihteki en popüler kitap oldu. Kutsal Kitap, bazı web sitelerine göre satışları 2.5 ve 6 milyar nüsha arasında tahmin edilen dünyanın en fazla satan kitabı. İkinci en çok satan kitap olarak Quotations from Chairman Mao (Başkan Mao’dan Alıntılar) adlı kitabı listeliyor. Bu kitap daha çok The Little Red Book (Küçük Kırmızı Kitap) olarak biliniyor. Satışları 800 ile 900 milyon arasında tahmin ediliyor.
Kutsal Kitap’ın popülerliğini ve kalıcılığını nasıl açıklayabiliriz? Bu sorunun yanıtını dünyada herhangi bir yerde bulamayız. Cennette bulabiliriz. Kutsal Kitap’ın iddilarını sınamış ve cennette sonsuz yaşam vaadini kucaklamış olanlar için tek bir yanıt vardır; Kutsal Kitap Tanrı’nın kitabı ve Tanrı’nın sesidir. Kutsal Kitap’ın amacı Tanrı’nın bizleri kendisiyle barıştırma tasarısını ve tutkusunu açıklamaktır. Bu kitabın yüzyıllar boyunca kalmış olmasının nedeni budur. Kişisel deneyimlerimden yola çıkarak Kutsal Kitap’ın bir hazine haritası gibi olduğunu söyleyebilirim. Bizi en büyük hazineye götürüyor: İsa Mesih’e iman aracılığıyla Tanrı’yla canlı bir ilişki. Bu asla sona ermeyecek olan bir ilişkidir. Ölüm bile bu ilişkiyi bitiremez.
“Gerçek olsaydı, bu gerçekten de çok değerli olurdu. Ama siz asıl noktayı gözden kaçırıyorsunuz,” diyeceksiniz, “ben İncil’in değiştirildiğine inanıyorum. Cennet güvencesinden bu kadar olumlu şekilde söz etse de, güvenemeyiz.”
Umarım, bütün sorularınız için bu web sitesinde tatmin edici yanıtlar bulabilirsiniz. Kuşkularınızı ortadan kaldırmak ve İncil’de resmedilen İsa anlatımına güvenecek kadar kanıt bulabilmelisiniz. İncil güvenilirse, o zaman evet, okuduklarınıza güvenebilir ve İsa’yı Kurtarıcınız olarak kabul edebilirsiniz.
İncil’in güvenilir olmasının en az beş nedeni vardır. Bunları tek tek ele alalım. (UZUN CEVAP)
İNCİL DEĞİŞTİRİLDİ!
İlk olarak, Hıristiyanlara yöneltilen bu suçlama ciddi bir suçlamadır! Fakat desteklenebildiği sürece ciddi suçlamalarda bulunmanın yanlış bir yanı yoktur. Maalesef, benim deneyimlerime göre, Hıristiyanlığa karşı bu suçlamalarda bulunanlar, suçlamalarının aslı astarı olup olmadığını anlamak için tarihsel kayıtlara bakmıyorlar.
‘Hıristiyanlar bilerek Kutsal Yazıları’nın metinlerini değiştirdiler, o zaman nasıl güvenilir olabilir ki?’ diye düşünüyorsunuz. Sanırım buna inanarak büyüdünüz, değil mi? Bu düşünce ruhunuza işledi. İncil hakkında başkalarından duyduklarınıza inanmayacağınızı hayal etmek güç.
O halde şimdi ne yapmalısınız? Benim önerim, yapmakta olduğunuzu yapmaya devam etmeniz. Bu web sitesini araştırmak ve Hıristiyanlığın gerçek öğretişlerinin ne olduğunu öğrenmek için zaman ayırıyorsunuz. Bunu yaptığınız için sizi takdir ediyorum.
Bildiğiniz gibi, İslam ve Hıristiyanlık arasında doktrin açısından önemli farklar vardır. Fakat bu farklar, Yahudi ve Hıristiyanların, Tanrı tarafından kendilerine verilen vahiyleri değiştirmiş olmalarından kaynaklanmıyor. Bir kere bu düşünceyi aklınızdan çıkarın. Bu doğru değil.
İBN HAZM
İslam hakkında okuduklarımdan, Kutsal Kitap’ın değiştirilmiş olduğu suçlamasını öne süren ilk Müslüman’ın, İ.S. 1064 yılında İbn Hazm olduğunu öğrendim. Neden sadece bir kişi? Kuran’da Müslümanların, İsa’ya açıklanan ve Hıristiyanların okuduğu Müjde’ye yani İncil’e saygı duyması istenir. Muhammed’den sonraki ilk dört yüzyılda yaşamış olan Müslüman ilahiyatçılar ve yazdıklarına gelince, bunların hiçbirinin Müjde’nin metinlerinin gerçeğine bağlı olmadığını ciddi bir şekilde ileri sürdüğüne rastlamadım. Hıristiyanları sözleri yanlış bir şekilde yorumlamakla suçlamış olabilirler ama sözlerin kendilerine karşı çıkmıyorlardı. Müslüman inanç savunması hakkındaki çalışmaların gösterdiği gibi değiştirme suçlaması İbn Hazım’la başlamıştır. (1)
İşte bu zamanda değiştirilmiş İncil masalı doğdu.
İbn Hazm’ın neden böyle bir suçlamada bulunduğu anlaşılırdı. Arzusu İslam’ı savunmaktı. Kutsal Kitap ve Kuran arasında farklar ve çelişkiler olduğunu görmüştü. Kuran’ın doğru olduğuna inanarak, Kutsal Kitap’ın yanlış veya sahte olması gerektiği sonucuna vardı. Fakat bu, düşüncesinde bir soruna neden oldu. Kuran’ın, İncil’e saygı duyulması gerektiğini açık seçik bir şekilde öğrettiğini biliyordu. Kuran’ın Müslümanlara, ne zaman Tanrı ve Tanrı’nın vahyettikleri hakkında soruları olsa Hıristiyanlara danışmalarını tavsiye ettiğini biliyordu. “Sana indirdiklerimizde herhangi bir şüpheye düşersen, senden önce kitap okuyanlara sor.” (Yunus 10:94). Bu nedenle, Kutsal Kitap’ın mevcut metninin, Muhammed’in zamanından sonra değiştirilmiş olması gerektiği sonucuna vardı. Savı, herhangi bir kanıta veya tarihsel gerçeklere dayanmıyordu, sadece kendi kişisel inancı, akıl yürütmesi ve Kuran’ı koruma arzusundan kaynaklanıyordu. Bu da, sadece Tanrı’nın onlara karşı sav olarak bıraktığı birkaç iz dışında Hıristiyanların vahiy edilen Müjde’yi kaybettiklerini öğretmeye yöneltti.
YANLIŞ ÖNERMELER
Hıristiyanlar İncil’i kaybettiler. İbn Hazım’ın vardığı sonuç buydu. Ne zaman kaybettiler? Nerede kaybettiler? Nasıl kaybettiler? Kim çaldı veya sakladı? İbn Hazım bugün yaşıyor olsaydı, ona asıl İncil hakkındaki bu gerçeği nasıl keşfettiğini sormak isterdim. İddialarını desteklemek için ne gibi kanıtları vardı? Aslında, İncil hakkında bu tür iddiaları ileri süren herkese bu soruları sormak isterdim. Onlara bir de, İncil Güvenilir mi? yazısının bir nüshasını verirdim.
Sorun şu. İnsan yanlış bir önermeyle başlarsa, (örneğin, Kuran doğrudur ve bu nedenle İncil doğru değildir), sonraki adımlarının ne kadar mantıklı olduğu önemli değildir. Bu kişi her zaman yanlış sonuca varacaktır. Yanlış önermeler, yanlış sonuçlara götürür. Güçsüz önermeler ikna edici olmayan sonuçlara götürür.
İbn Hazm İncil’e saldırmadan önce, keşke tarihçilerin ve metin eleştirmenlerinin, herhangi bir kadim belgenin tarihsel gerçekliğini belirlemek için kullandıkları üç testi uygulamış olsaydı. Ama uygulayamazdı. Bu test süreci henüz geliştirilmemişti. İyi haber şu, İncil hakkında vardığınız sonuçları sağlam kanıtlara dayandırmak için henüz geç değil.
PEKİ, O HALDE NEYİ BİLMELİYİM?
Öncelikle, İncil’in güvenilirliğiyle ilgili yazı oldukça uzun olduğu için yavaş yavaş okumanız için sizi teşvik etmek isterim. Eminim farkındasınızdır ama Kuran’ın İncil’in gerçekten Tanrı’nın vahyi olduğunu beyan ettiğini de bilmelisiniz. İncil’e iman edilmesini talep eder. Müslüman inanlıların yüreklerinde İncil’i daha düşük bir yere koymaması gerektiğini söyler. Bazıları, İncil’in ‘Tanrı’nın insanlığa yazdığı bir sevgi mektubu’ olduğunu söylemişlerdir ve ben de kendi kişisel deneyimlerime bakarak bunu doğruluyorum. Umarım bu hafta İncil’den en azından bir ayet üzerinde derin derin düşünüyorsunuzdur. “Ama ben sadece Kuran’ı okurum!” diye karşı çıkıyorsunuz. Kuran, Tanrı’nın insana vahyi hakkında şöyle diyor, “Biz onların arasında fark gözetmeyiz.” (Bakara 2:136)
Bunun gibi ayetler, Muhammed’in dönemindeki halkın elinde Tanrı’nın bu gerçek vahiylerinin mevcut olduğunu varsayar öyle değil mi? “Ama Hıristiyanlar, İncil’i değiştirdiler,” diyebilirsiniz, küçüklüğünüzden beri size öğretilenleri hatırlayarak. Artık İncil için böyle şeyler söylememenizin birkaç nedeni var.
1. NEDEN – İncil Güvenilir mi? adlı dizi, tarihçiler ve metin eleştirmenlerinin İncil’in gerçekliği hakkında vardıkları sonuçları ortaya koymaktadır. İncil güvenilirdir. Bu şu anlama geliyor, İncil benim için olduğu kadar sizin için de güvenilirdir. Değişmedi. İncil’e güvenebilirsiniz.
2. NEDEN – Kuran, KİMSENİN Tanrı Sözü’nü değiştiremeyeceğini savunur. “Allah’ın sözlerini değiştirecek hiçbir kimse yoktur.” (Enam 6:34). Bu alıntı bana Eski Antlaşma’daki bir ayeti hatırlatıyor, “RAB'be karşı başarılı olabilecek bilgelik, akıl ve tasarı yoktur.” (Süleyman’ın Özdeyişleri 21:30). Buna inanıyor musunuz? Umarım inanıyorsunuzdur. Tanrı’ya karşı başarılı olabilecek hiçbir insan tasarısı yoktur- ne Muhammed’in zamanından önce veya sonra, ne de İsa’nın zamanından önce veya sonra.
3. NEDEN – İslam ve Hıristiyanlığın öğretişleri arasında büyük farklılıklar olduğu doğru olsa da, fark Hıristiyanları suçlayarak açıklanamaz. Çoğu Müslüman, Eski ve Yeni Antlaşma’nın ‘tahrif-i lafzi’ edildiğini varsayıyorlar. Bu kesinlikle doğru değil. Gerçek şu ki, tahrif-i lafzi öğretisi, gerek dinsel gerekse laik akademisyenler tarafından ağır bir şekilde eleştirilmiştir. Tahrif-i lafzi düşüncesine itirazlarından biri, Ölüdeniz Tomarları gibi arkeolojik kayıtların Tora’nın tümünü doğruluyor olmasıdır. Bunlar, günümüzde elimizde bulunan Kutsal Kitap’ın Eski Antlaşma bölümünün, İ.Ö. 200 yılından beri amaçlı bir şekilde değiştirilmemiş olduğunu kanıtlamaktadır. Muhtemelen, bundan 800 yıl kadar sonra, Muhammed’in döneminde dolaşan metin aynı metindi. (Sorular bölümünde Ölüdeniz Tomarları hakkında daha fazla okuyabilirsiniz. Kuran’ın İsa’nın Çarmıha Gerilmediğiyle İlgili İddiasını Çürütmek İçin Bana Sağlam Bir Kanıt Sunabilir Misiniz? sorusuna bakarsanız iyi olur.)
Yeni Antlaşma’ya (İncil) gelince, herhangi bir kadim yapıttan çok daha fazla elyazmasında korunmuştur. İncil Güvenilir mi? adlı yazıda bunu ayrıntılı bir şekilde okuyabilirsiniz. Bu şekilde, Kutsal Kitap, Muhammed’in zamanından çok daha önce, temel olarak aynı metne sahip olduğuna göre, arkeolojik ve bibliyografya perspektifinden bakıldığında tahrif iddiası temelsizdir.
Kuran’ı okumuş biri olarak, Kuran’daki ‘yozlaşma’ referanslarının çoğunluğunun belirsizliğinin çok farklı yorumlara olanak verdiğini söylemeliyim. ‘Belirsiz’ derken, çeşitli bölümlerde tahrif-i lafzi (metnin kendisinin bozulması) ve tahrif-i ma’nawi (metnin anlamının bozulması) arasındaki farkın net bir şekilde ortaya konmamış olduğunu kast ediyorum.
Bazılarınız Yahudilerle Hıristiyanların Kutsal Yazıları’ndan Muhammed’den söz eden kısımları çıkarmak için özellikle plan yaptıklarına inanıyor olabilirsiniz, yani, tahrif-i lafzi (metnin değiştirilmesi) gerçekleşmiştir. Bu görüşler en iyi tanınan Müslüman tefsircilerin görüşleri olmasa da, bazı Müslümanlar tahrif-i lafzi suçlamalarını başka nedenlere dayandırıyor. Örneğin, İncil’in içeriğinin doğasını anladıklarında ve İncil’in öğretişlerini, Kuran’ın öğretişleriyle bağdaştırmanın olanaksız olduğunu gördüklerinde Hıristiyanları tahrif-i lafzi ile suçladılar. İbn Hazm’ın yanlış muhakemesi de böyle bir temel üzerine kurulmuştu. Müslümanlar İncil’de İsa’nın çarmıha gerilmesi, ölümü ve üçüncü gün ölümden dirilmesiyle ilgili anlatıları okuduklarında benzer bir suçlamada bulunurlar. Ya da, İncil’in İsa’nın ilahi bir varlık olduğunu ileri sürdüğünü duyarlar. Gerçek İncil’in bunu öğretemeyeceğini düşünüp onlar da, İncil’in metninin değiştirilmiş olduğu sonucuna varırlar.
Bu suçlamaları yaparken, metnin değiştirilmesi (tahrif-i lafzi) ve daha hafif bir suçlama olan, metnin yorum veya anlamının çarpıtılması (tahrif-i ma’nawi) suçlaması arasındaki farkı göz önünden bulundurmak önemli mi? Evet, çok önemli. Kuran’ı okuduğumda, benim gördüğüm, birkaç tane tahrif-i ma’nawi suçlaması var fakat açıkça tahrif-i lafzi suçlaması yok. Şimdi okuyacağınız cümlenin altını çizin. Kuran hiçbir yerde İncil’in değiştirilmiş olduğunu açıkça ifade etmiyor! İncil’in güvenilirliği hakkındaki yazıda görebileceğiniz gibi tahrif-i lafzi suçlaması yapılamaz. Çevirmenlerin veya kopya çıkaran kimselerin dikkatsizliği sonucunda veya bilerek veya önceden kararlaştırılarak metnin bozulmasının söz konusu olduğu söylenemez.
4. NEDEN – Önde gelen Müslüman akademisyenler yüzyıllar boyunca Kutsal Kitap’ta tahrif-i lafzi (metnin bozulmasının) hiçbir zaman gerçekleşmediğine inanmışlardır. Muhammed kendi döneminde mevcut olan Tora’ya inandı ve kendi döneminde elden ele dolaşan İncil’in de Tanrı’dan gelen gerçek olduğuna inandı. Kuşkuculuğu bu metinlerin paklığı hakkında değil, Yahudilerin Kutsal Yazıları’nı yanlış yorumlamaları hakkında idi. Muhammed’in Kutsal Yazılar’ın değiştirildiğine inandığına ilişkin herhangi bir kanıt yoktur.
Geçmişte ve günümüzde bu konuda fikir birliğinde olan Müslüman akademisyenler arasında Abdullah İbn-i Abbas, Ali Tabari, Mevlevi Çiragud-Din, Mevlevi Muhammed Said, Muhammed Abduh, Mahmud Ayoub, el-Gazzali, Fakruddin Razi, İbn-i Taymiyya, İbn-i Muniyah, el-Beydhavi, Dr. Mahmud Mustafa Ayoub, el-Razi, Sayid Ahmad Hüseyin Şevket Mirti, Adil Özdemir, Muhammed Abduh Sayid Ahmed Han ve İbn-i Haldun gibi isimler sayılabilir.
İşte bu akademisyenlerin bazılarından alıntılar:
Abdullah İbn-i Abbas. Muhammed’in kuzeni ve yanında bulunan kişilerden biriydi. Şöyle dedi,
“‘Tahrif’ [değiştirme], bir şeyin asıl doğasının değiştirilmesine işaret eder; Tanrı’dan çıkan tek bir sözü bile değiştirebilecek kimse yoktur, bu nedenle Yahudiler ve Hıristiyanlar ancak Tanrı sözünü yanlış bir şekilde sunuyor olabilirler.” (2)
El-Razi. En ünlü Müslüman akademisyenlerden biri olan El-Razi için “Müslüman İmamların İmamı” denir. Şöyle demiştir, “Doğu’da ve Batı’da yaygın bir şekilde dolaşımda olan Kitap’ta nasıl değişiklik yapılabilir? Çünkü insanlar arasında yaygın bir şekilde dolaşan bir kitapta değişiklik yapılamaz. Her akıllı insan Kutsal Kitap’ın değiştirilmesinin mümkün olmadığını görebilirdi çünkü Kutsal Kitap farklı inanç ve kökenden insanlar arasında yaygın bir şekilde dolaşmaktaydı.” (3)
Bu anlaşılabilir, değil mi? Yedi yüzlü yıllarında sonlarında, Yahudiler ve Hıristiyanların Tevrat, Zebur ve İncil’in metnini değiştirmeleri olanaksız olurdu. Dünyanın her bir yanına yayılmışlardı. Sözde bozulmanın gerçekleştiği zamanla aynı zamanda, çevrildikleri çeşitli dillerdeki her bir nüshayı bulup değiştiremeyecek kadar fazla nüsha vardı.
Ali Tabari. Tabari, Abbasi Halife Mütevakkil (İ.S. 847-861) egemenliği döneminde Bağdat’ta bulunduğu sırada Yahudi ve Hıristiyanlara karşı İslam’ın yarı-resmi bir savunmasını kaleme almıştır. Hiçbir zamanda Kutsal Yazıları’nı değiştirmekle suçlamamıştır. Bunun yerine, tarihteki ilk dinsel kitap hakkında şöyle söyler: “…ilki, kitap ehli olanların elinde bulunan Tora’dır.” Sonra şöyle devam ediyor, “Hıristiyanların elinde olan Müjde’ye gelince, büyük çoğunluğu Mesih’in tarihidir, doğumu ve yaşamı.” (4). Bu şekilde Tora ve Müjde’nin gerçeğine bağlı metinlerinin Yahudilerin ve Hıristiyanların elinde olduğunu açıkça kabul etmiştir. Onlardan söz ederken, Eski ve Yeni Antlaşma’nın içeriğini başlıklarla sıralamıştır. Yahudi ve Hıristiyanlara karşı tek suçlaması öğretişlerinin gerçek anlamlarını her zaman anlamadıkları veya kabul etmedikleri yönündeydi. Söylemek istediğini ifade etmek için de sıkça Eski ve Yeni Antlaşma’dan alıntılar yapardı.
Medine’deki Yahudiler, zinada yakalanmış bir Yahudi çifti Muhammed’in huzuruna getirdiklerinde ve onları yargılamasını istediklerinde bunun Yahudi kutsal yazılarını yanlış bir şekilde sunmalarının açık bir örneği olarak nitelemiştir. Muhammed’in onları kendi yasaları, Tora’ya göre yargılamak istediği ve onlara bu durum için hangi cezanın öngörüldüğünü sorduğu söylenir. Doğru bir şekilde taşlanmanın öngörüldüğünü söylemek yerine, Tora’nın kırbaçlanmalarını ve yüzlerine kara çalınmasını emrettiğini söylediler. (5)
Kuran tahriften söz ettiğinde bunu kast eder. Tahrif-i ma’nawi’den birkaç kez söz edilir fakat tahrif-i lafzi’den (doğrudan metnin değiştirilmesi hakkında bir suçlama) açıkça söz edilmez.
Muhammed Abduh Sayid Ahmad Han. Bu ünlü Müslüman modernistin İslami düşünce ve politikası üzerinde etkisi, İslam’ın 19. yüzyılda modernizme verdiği karşılığı biçimlendirmiştir. Şöyle demiştir, “Söz konusu Kutsal Kitap’ın metni olduğunda, değiştirilmemiştir...Değiştirilmiş bir metnin, gerçek metinmiş gibi sunulması yönünde herhangi bir girişim olmamıştır.” (6)
İbn-i Muniya. İbn-i Mazar ve İbn-i Hatim, Tefsir Durr-i-Mansur diye bilinen bir yorum kitabında, İbn-i Muniya tarafından dile getirildiği gibi, “…Tevrat (yani Musa’nın kitapları) ve İncil (yani Müjdeler) cennetten gönderildikleri zamanki saflıklarını korumaktadır ve bunlarda değişiklik yapılmamıştır fakat Yahudiler sağlıksız savlar ve Kutsal Yazılar’ın anlamlarıyla uğraşarak insanları aldatma eğilimindedir” diye belirtirler. (7)
Muhammed Abduh. Mısırlı reformcu ve İslami modernizm ve milliyetçiliğin öncüsü olan Abduh şöyle der, “... Kutsal Kitap metinlerinin bozulmuş olduğu suçlaması hiç mantıklı değil. Her yerdeki Yahudi ve Hıristiyanların metnin değiştirilmesi konusunda fikir birliğine varmaları mümkün olamazdı. Arabistan’dakiler yapacak olsalar bile, onların kitaplarıyla, diyelim ki, Suriye ve Avrupa’daki kardeşlerininki arasındaki fark açıkça görülürdü.” (8)
5. NEDEN - Yıllardır İncil’in değiştirilmiş olduğu hakkında çeşitli savlar işitiyorsunuz. Yanlış bir akıl yürütme nedeniyle bu sonuca varıldığına inanıyorum. Şu ana kadar okuduklarınızı temel alarak, İncil hakkında nasıl bir sonuca varmalısınız? Hatırlayın daha önce şöyle demiştim:
İnsan yanlış bir önermeyle başlarsa, (örneğin, Kuran doğrudur ve bu nedenle İncil doğru değildir), sonraki adımlarının ne kadar mantıklı olduğu önemli değildir. Bu kişi her zaman yanlış sonuca varacaktır. Yanlış önermeler, yanlış sonuçlara götürür. Güçsüz önermeler ikna edici olmayan sonuçlara götürür.
O halde hangi sağlam sonuca varabiliriz? Muhammed’in döneminde hem Tora’nın hem de İncil’in eksiksiz ve gerçeklerine bağlı ve yetkili biçimlerine sahip olduğu Kuran’da açıktır. Kuran Yahudileri ve Hıristiyanları kutsal yazılarını çarpıtmak ve iyi bir şekilde yorumlamamakla suçlasa da, bu suçlamalar, tahrif-i lafzi suçlaması altına girer.
Ya Muhammed döneminde İncil veya Tora’nın güvenilir nüshaları hala mevcuttu ya da Kuran Muhammed ve Müslümanları Kitap Ehli olanlara danışma ve Tora ve İncil’in vahiylerine göre yargılama ve yaşama konusunda teşvik etmekte hatalıydı. Şayet bu doğruysa, Müslümanlar için diğer tek seçenek Hıristiyanların ve Yahudilerin Kutsal Yazıları’nı Muhammed’in döneminden sonra değiştirdiklerini söylemektir.
Olan bu mudur? Yazıdan İncil’in 7. yüzyıldan beri değiştirilmemiş olduğunu görmenin mümkün olduğunu görebilirsiniz. Diğer bir deyişle, bugün elimizde Kuran’da sözü edilen Kutsal Yazılar var. İncil’in güvenilirliği hakkında elyazması kanıtlarını dikkatli bir şekilde incelemiş olduğunuzu varsayıyorum. Yazıda İncil’den bahseden pek çok alıntı arasında F.G. Kenyon’unkini tekrarlamak isterim. Britanya Müzesi’nin eski direktörü ve Kutsal Kitap ve eski elyazmaları üzerinde en önde gelen otoritelerden biridir. Kendisi şöyle söylemiştir,
“Yeni Antlaşma’nın elyazmalarının sayısı veya bunlardan yapılmış olan erken dönem çevirilerin sayısı o kadar fazladır ki, kuşku duyulan her bölümün gerçek metninin, bu kadim belgelerden biri veya diğerinde korunmuş olması pratik olarak kesindir. Dünyada başka hiçbir kadim kitap için bunu söylemek mümkün değildir.” (9)
Müslümanlar, Hıristiyanlık ve Yahudiliği, kutsal yazılarının metinlerini değiştirmekle ve bozmakla suçlarken, bu gibi suçlamaların Kuran’da bir kere bile açıkça yapılmadığını unutmayalım. Ayrıca, Kuran, açık bir şekilde Muhammed’in bizim Kutsal Yazılarımızdan söz ettiğini, bunlara saygı duyduğunu ve yaşadığı dönemdeki insanlar için yetkili ve bağlayıcı gördüğünü ortaya koymaktadır. Son olarak, bugün elimizde olan İncil’in, Muhammed’in döneminden önce, o sırada ve sonrasında temel olarak aynı olduğuna ilişkin kesin tarihsel kanıtlar olduğunu görüyoruz.
Bu nedenle, İncil hakkındaki popüler Müslüman görüşü hatalıdır. Bunu suçlayıcı bir biçimde söylemiyorum. Sadece, İncil hakkında size öğretilenlerin gerçeği yansıtmadığını bilmenizi istiyorum. Bunu yazmamın nedeni Katoliklik hakkında bir dizi yazı yazma nedenimle aynıdır. Katoliklik İncil’in öğretişlerini yansıtmamaktadır, bu nedenle bunun farkına varmanız gerektiğini düşündüm.
Size önerim, kendi akademisyenlerinizin öğüdüne kulak vermenizdir. İncil’in güvenilirliği konusunda fikir birliğinde olan geçmişte ve günümüzde yaşayan bazı Müslüman akademisyenler arasında Abdullah İbn-i Abbas, Ali Tabari bu sonsözde kendilerinden bahsettiğimiz başkaları yer almaktadır.
İncil’i okumaktan vazgeçmeyin. Okumaktan ve sayfalarında bulunan Tanrı vahyinden bereket almaktan vazgeçmeniz için herhangi bir neden yoktur. Fakat Müslüman akademisyenlerin İncil hakkında söyledikleri üzerinde de düşünün. Pencap’taki okullarda eskiden müfettişlik yapmış Mevlevi Muhammed Said’in söylediklerine katılıyorlar. Said şöyle demişti,
“Bazı Müslümanlar İncil’in değiştirildiğini düşünüyorlar. Fakat söz konusu değiştirme olduğunda, Kuran’daki ayetlerden bir tanesi bile İncil’in veya Tora’nın değiştirildiğini söylemez. Bununla ilgili ayetlerde, Yahudilerin- evet, Hıristiyanların değil, Yahudilerin- ayetleri açıklarken anlamlarını değiştirdikleri yazılıdır. En azından Hıristiyanlar bu suçlamadan tamamıyla temize çıkmıştır. Bu nedenle İncil değiştirilmemiştir ve Tora değiştirilmemiştir. Çünkü bazı bilgisiz insanların yanlış düşünceleri nedeniyle bu Kutsal Yazılar’ın değiştirilmiş olduğu çıkarımında bulunulamaz.” (10)
Maalesef, Hıristiyanları Kutsal Yazılar’ı değiştirmekle suçlamak temeli olmayan bir suçlamadır. ‘Maalesef’ diyorum çünkü çok az Müslüman tarihsel kayıtların bu değişimi desteklemediğini anlıyor. Gerçek şu ki, İncil değiştirilmemiştir. Bu sitedeki yazılarımda İncil’den pek çok alıntı yapıyorum ve bunları okurken bundan emin olmanızı istiyorum. Ayrıca, İncil’de sözü edilen cennette sonsuz yaşam vaadinin, güvenebileceğiniz bir vaat olduğundan emin olmanızı istiyorum.
İsa’nın sonsuz kaderinizle ilgisi var mı? Evet, var. Hem de farkında olduğunuzdan çok daha fazla. Günah, korku ve ölüm. Cennette sonsuz yaşam vaadini yaşayabilmeniz için İsa’nın yerinden oynattığı dağlar işte bunlar. Geceleri sizi rahatsız eden ve esenliğinizi çalan düşmanların her birinden sizi özgür kılmak istiyor.
KAYNAKÇA
1) P. A. Palmieri, Die Polemik des Islams, German tr. Holzer, Salzburg, (1902); E. Fritsch, Islam und Christentum im Mittelalter, Müller & Seiffert, Breslau, (1930); H. Hirschfeld, “Muhammadan Criticism of the Bible”, Jewish Quarterly Review 13, (1901), s. 222-240.
2 İmam Muhammad İsma'il al-Buhari, Dictionary of Islam, T.P.Hughes, Kazi Publications, Inc, Chicago Il., (1994), s.62
3) Al-Razi, Third Volume, s. 327.
4) Al-Tabari, Tabari, The Book of Religion and Empire, s.51
5) Al-Tabari, Tafsir (Shakir), 10. Bölüm, s.309
6) M.H. Ananikian, “The Reforms and Religious Ideas of Sir Sayyid Ahmad Khan”, The Muslim World -14, (1934), s.61
7) İbn Muniyah, T.P.Hughes, Dictionary of Islam, Kazi Publications, Inc, Chicago Il., (1994), s.62
8) Jacques Jomier, “Jesus, The Life of the Messiah”, C.L.S., Madras, (1974), s.216
9) Kenyon, F.G. Our Bible and the Ancient Manuscripts, (New York: Harper and Brothers, 1941), 2. Bölüm.
10) Yusaf Calil'den alıntı. “The Authenticity of Scripture”, in Al-Mushir, The Christian Study Centre, Rawalpindi, Vol. XVIII, (1976), s. 50.
* * * * *
"Aklımdan çıkarmam sözünü, Sana karşı günah işlememek için." (Mezmur 119:11)
Tanrı sözünün yürekte saklanması kavramı sizin için ne ifade ediyor?
Yürek derken bizim aklımız, düşüncelerimiz ve duygularımız kastedilmektedir. Tanrı'nın sözünü sadece gözümüzle okuyup aklımızda tutmaktan ziyade onu iyice anlayıp uygulamak için bir karar vermeliyiz. Yüreğimize aldığımız Tanrı Söz'ü kolay kolay unutulmaz. Onun değiştiren bir gücü ve bize yaşam veren bir etkisi olacaktır. Bu Kutsal Yazılara iman edip, yüreğimize almanın doğal sonucudur. Elbette bir süreç sonucunda değişiriz ve etkilerini görürüz. Ancak Kutsal Ruh sözlerin yaşamımızı değiştirmesi için bizi içten değiştirir. Hazırlar…
* * * * *
Tanrı'nın Sözü sadece kitap şeklindeki bir materyal değildir. Biz ona bir kitap olarak saygı duymaktan daha öte, onu içindeki gerçekleri, bilgileri, vaatleri, emirleri düşüncelerimize kazımalı, yüreğimizde saklamalıyız.
"Mesih'in sözü bütün zenginliğiyle içinizde yaşasın. Tam bir bilgelikle birbirinize öğretin, öğüt verin, mezmurlar, ilahiler, ruhsal ezgiler söyleyerek yüreklerinizde şükranla Tanrı'ya nağmeler yükseltin." (Koloseliler 3:16).
İsa Mesih'in sözünün içimizde yaşaması sizce nedir?
O söz içimizde yaşarsa ancak biz O Sözün uygulayıcıları olabiliriz. Tanrı'nın Sözünü anlamak, içimize sindirmek için her gün onu okumak, derin derin ayetleri düşünmek gerekir. Ayetlerin anlamlarını, bizim için ne anlam ifade ettiğini düşünmeyi amaç edinmemiz gerekir. Çıkardığımız sonuçlarla ne yapacağız? Onlar itaat etmek için bize yön gösterir. Sadece duygusal bir deneyim yaşamak için değil, Tanrı'nın buyruklarını anlayıp, onlara itaat etmek içinde Kutsal Kitap bir rehberdir.
"...mezmurlar, ilahiler, ruhsal ezgiler söyleyerek yüreklerinizde şükranla Tanrı'ya nağmeler yükseltin."
“Ey bütün dünya, RAB'be sevinç çığlıkları yükseltin! O'na neşeyle kulluk edin, sevinç ezgileriyle çıkın huzuruna! Bilin ki RAB Tanrı'dır. Bizi yaratan O'dur, biz de O'nunuz, O'nun halkı, otlağının koyunlarıyız. Kapılarına şükranla, avlularına övgüyle girin! Şükredin O'na, adına övgüler sunun! Çünkü RAB iyidir, sevgisi sonsuzdur. Sadakati kuşaklar boyunca sürer.” (Mezmur 100:1-5)
* * * * *
Kutsal Kitap'a Tanrı'nın Sözü olarak bütünüyle güvenmeliyiz. Petrus bu konuda şöyle yazıyor;
"Öncelikle şunu bilin ki, Kutsal Yazılar'daki hiçbir peygamberlik sözü kimsenin özel yorumu değildir. Çünkü hiçbir peygamberlik sözü insan isteğinden kaynaklanmadı. Kutsal Ruh tarafından yöneltilen insanlar Tanrı'nın sözlerini ilettiler." (2. Petrus 1:20-21)
Bu ayete göre Kutsal Yazılar'daki sözler hakkında ne öğreniyoruz?
Kutsal Kitap'ta yer alan ayetler insanın aklından çıkmış, insana ait sözler değildir. Kutsal Kitap'ı yazanlar Tanrı olan Kutsal Ruh tarafından esinlenerek, yönlendirilerek yazmışlardır. Bu Tanrı'nın vahiyinin bir örneğidir. Vahiy kavramı Kutsal Kitap'ta bu şekildedir.
Ölümlü insanlar tarafından hiçbir zaman görülmemiş veya duyulmamış belirli şeyler var. İnsanın yüreğine giremezler, yani, beş duyu veya akıl yürütme veya iç gözlem aracılığıyla çıkarımda bulunulmaları mümkün değildir. Tanrı bize İncil’de şöyle diyor,
“Yazılmış olduğu gibi, Tanrı'nın kendisini sevenler için hazırladıklarını, hiçbir göz görmedi, hiçbir kulak duymadı, hiçbir insan yüreği kavramadı.” (1.Korintliler 2:9)
“Bir dakika!” diyorsunuz, “Duyularımızla algılanamayacak veya akıl yürütme, derin düşünme gibi yöntemler aracılığıyla keşfedilemeyecek gerçekler varsa, bunları nasıl öğrenebiliriz?” Tanrı bunu bir sonraki ayette açıklıyor:
“Oysa Tanrı Ruh aracılığıyla bunları bize açıkladı. Çünkü Ruh her şeyi, Tanrı'nın derin düşüncelerini bile araştırır.” (1.Korintliler 2:10)
Tanrı insana başka türlü bilinemeyecek şeyler açıkladı. Bu sürece vahiy deniyor. İnsan ilahi vahiy olmadan Tanrı’yı tanıyamaz çünkü doğası gereği Tanrı ve yaratılışı arasında sonsuz bir uçurum vardır. İyi haber şudur: Tanrı kendisini tanımamızı arzular. Tanrı’nın bütününü bilemeyecek olsak da, Kutsal Kitap’ın Tanrısı’nın kendisini takip edenlere vaat ettiği bereketler vardır. Bunlardan biri kesin cennet vaadidir. Böyle olmasaydı, şu an yaptığınız gibi www.cennetvaadi.com adlı web sitesinde bir yazı okuyor olmazdınız.
İnsanlık asıl olarak Tanrı’yla paydaşlığa sahip olmak üzere yaratıldı. Kutsal Kitap’ın ilk birkaç bölümünde Tanrı’nın yaratıcı eylemlerinin tümü hakkındaki anlatımı okurken, insanın, bütün yaratılmış varlıklar arasında Tanrı’yla iletişim kurabilen tek varlık olduğunu görüyoruz. Bu da insanı yaratılışın geri kalanından ayırıyor. Yalnızca insan Tanrı’yla iletişim kurabilir. Yalnızca insan Tanrı’yla paydaşlığa sahip olabilir.
İnsan Tanrı bilincine sahip olması açısından eşsizdir. Dua eden bir horoz gördünüz mü hiç? Mahallenizdeki sokak kedileri yemek yemeden önce Tanrı’dan bereket istemiyor değil mi? Hayır, istemiyorlar. Ancak insan Tanrı’nın vahyini almak ve anlamak ve buna karşılık olarak O’nu övmek için tasarlandı.
* * * * *
Bir başka ayette Pavlus oğlu gibi sevdiği öğrencisi Timoteos'a şöyle diyor;
"Kutsal Yazılar'ın tümü Tanrı esinlemesidir ve öğretmek, azarlamak, yola getirmek, doğruluk konusunda eğitmek için yararlıdır. Bunlar sayesinde Tanrı adamı her iyi iş için donatılmış olarak yetkin olur." (2.Timoteos 3:16)
Tanrı esinlemesi kavramı sizce nedir?
Tanrı esini kavramı toplumumuzda "Tanrı konuşur peygamber yazar" şeklindedir. Ancak esasen esin Tanrı'nın Kutsal Ruh'unun insanlara esin vermesiyle Tanrısal sözleri iletmesidir. Vahiy kavramı ile ilgili aşağıdaki çok daha geniş bilgileri okuyabilirsiniz.
* * * * *
"Esinleme" daha doğrusu "vahiy" kavramı toplumumuzda en çok yanlış anlaşılan kavramlardan biridir. Bize göre Tanrı söyler birisi o sözleri direk olarak yazar. Ancak "Tanrı esinlemesi" kavramı şöyle özetlenebilir:
• Tanrı, Kutsal Yazıları insanlar aracılığıyla iletti. Ayetleri peygamberlere havadan indirmedi ya da bir kâtibe dikte eder gibi yazdırmadı. Tanrı sözlerini bu insanlara esinleyerek onları birer yazar gibi kullandı. Tanrı'nın sözlerini deneyimlediler. Örnekler, betimlemeler, benzetmeler ve fiziksel bazı deneyimler sonucunda ortaya yazılı bir metin çıkmış oldu.
• Yukarıdaki ayetlerde açıklandığı gibi, Kutsal Yazıları kaleme alan bu insanlar Kutsal Ruh tarafından yöneltildiler. Buna rağmen, kişilikleri yok sayılmadı. Yazarlar, bildikleri sözcükleri ve kendilerine özgü üslûplarını kullanarak Kutsal Yazıları kaleme aldılar. Yine de kavramsal bir tutarlılık ve anlam birlikteliği içinde metin tamamlanmış oldu. Üslup ya da kültürel farklar Kutsal Kitap için bir bütünlük sorunu yaratmamıştır.
• Kutsal Ruh'un yönetiminin sonucu olarak, bu yazılarda Tanrı'nın istediği sözcükler Tanrı'nın istediği şekilde kullanıldı. Bu yüzden Kutsal Kitap'ın asıl yazarının 'Tanrı'nın' kendisi olduğu kesindir. Karşınıza çıkan; Matta'nın İncili, Luka'nın İncili gibi kavramlar bizim Kutsal Kitap'ın daha iyi okunması için belirlediğimiz insani yöntemlerden biridir. Kutsal Kitap Tanrı'nın tek ve bütün esinlemesidir. Kimsenin özel isteğinin ya da çabasının sonucu değildir.
Kutsal Kitap hakkında şimdiye kadar birçok söz duydunuz değil mi? Bazıları oldukça olumsuz olmuş olmalı. Özellikle değiştirilme ve tahrif hakkında. Bu konuda hiç kuşkunuz olmasın. Mümkün olan en kısa sürede lütfen İncil’in Değiştirildiğini Biliyorum. Muhammed’in Zamanından Önce mi Değiştirildi, Sonra mı? adlı yazıyı okuyun.
Kutsal Kitap'a güvenmek için öncelikle onun Tanrı'nın ellerinde güvende olduğunu bilmemiz gerekir. İsa Mesih'in söylediği iki sözü inceleyelim;
"Size doğrusunu söyleyeyim, yer ve gök ortadan kalkmadan, her şey gerçekleşmeden, Kutsal Yasa'dan ufacık bir harf ya da bir nokta bile yok olmayacak." (Matta 5:18). "Yer ve gök ortadan kalkacak, ama benim sözlerim asla ortadan kalkmayacaktır." (Matta 24:35)
Bu ayetler Tanrı Sözü'nün güvenirliliği hakkında size ne düşündürüyor?
Tanrı'nın Sözü sonsuza dek kalıcıdır. Bu kalıcılığın sözü de Tanrı tarafından verilmektedir. Kutsal Yazılar dünya yok olsa bile sonsuza kadar kalacaktır. Dünyanın yaratılışından dünyanın sonuna kadar ne olduğu ya da ne olacağı yazılıdır. Hatta daha sonra ne olacağı da yazılıdır. Hepsi yerine gelmiş ve gelecektir. Bu yüzden Kutsal Yazılar güvenilirdir.
Tanrı bilgeliği içinde bizlere ruhsal gerçek konusunda tek kesin yetkili olan Kutsal Kitap’ı bırakmıştır. Tanrı bunu bizleri tekrar kendisine geri getirmek için yaptı. Kutsal Kitap, pak, kudretli, yetkin, hatasız, yanılmaz, canlı, kutsal, sonsuzdur ve cennette sonsuza dek değişmeyecek şekilde kararlaştırılmıştır. Hıristiyanlar’ı aydınlatır, temizler, özgür kılar, rehberlik eder, değiştirir, canlandırır, yargılar, kutsallaştırır, ikna eder, bilgi ve bilgelik verir, iman üretir ve yanlışı gösterir, yüreği araştırır, Hıristiyanlar’ı her türlü iyi iş için donatır ve İblis’in güçlerine karşı ruhsal bir silah olarak kullanılır. Gerçekten, Kutsal Kitap, Hıristiyanlar için iman ve uygulama konusunda tek iman kuralı olmak için yeterlidir.
Övgüler sunarım bana öğüt veren RAB'be!
Kutsal Kitap her konuda, var olan tüm bilgileri içerir mi? Hayır, böyle bir iddiası yoktur. Kutsal Kitap her türlü bilgiyi içermez. Kutsal Kitap İsa’nın söylediği ve yaptığı pek çok şeyin İncil’de kaydedilmediğinden söz eder. “İsa'nın yaptığı daha başka çok şey vardır. Bunlar tek tek yazılsaydı, sanırım yazılan kitaplar dünyaya sığmazdı.” (Yuhanna 21:25). “İsa, öğrencilerinin önünde, bu kitapta yazılı olmayan başka birçok doğaüstü belirti gerçekleştirdi. Ne var ki yazılanlar, İsa'nın, Tanrı'nın Oğlu Mesih olduğuna iman edesiniz ve iman ederek O'nun adıyla yaşama kavuşasınız diye yazılmıştır.” (Yuhanna 21:30-31)
Bununla birlikte, Kutsal Kitap’ın İsa’ya iman edenler için tek iman ve uygulama kuralı olması için her türlü konuyu içermesine gerek yoktur. Öğrencilerin İsa’yla her konuşmasının ayrıntılarını bilmemize veya İsa ve kendisini izleyen kalabalıklar arasında olan her şeyi bilmemize gerek yoktur. İsa’nın çocukluğundan ölümüne kadar, dirilişinde cennete alınmasına kadar öğrencileriyle geçirdiği kırk günde neler olduğunu bilmemize gerek yoktur. Kutsal Yazılar’ın Kilise için tek iman kuralı işlevi görmesi için bütün bunları bilmemize gerek yoktur. (NOT: Bu web sitesinde ‘Kilise’ sözcüğü tek başına geçtiğinde Katolik Kilisesi’ni değil, Hıristiyan Kilise’yi kast ediyorum.)
‘Sola Scriptura’ sözünü duydunuz mu? ‘Sola Scriptura’ doktrini basitçe söylendiğinde sadece ve sadece Kutsal Yazılar’ın Kilise için iman kuralı olarak yeterli olduğu anlamına gelir. Bu, Tanrı’nın gerçeğini öğretmen konusunda Kilise’nin yetkisini reddetmek anlamına gelmez. Yeni Antlaşma’da gördüğümü şekliyle gerçek Kilise Tanrı’nın gerçeğini öğretme yetkisine sahiptir. “...gerçeğin direği ve dayanağı olan Tanrı'nın ev halkı arasında, yani yaşayan Tanrı'nın topluluğunda nasıl davranmak gerektiğini bilesin diye sana bunları yazıyorum.” (1.Timoteos 3:15). Gerçek, İsa Mesih ve Sözü’ndedir. Kilise gerçeği öğretir ve insanları İsa Mesih’e iman etmeye çağırır ve böyle yaparken kilisenin sutünu ve temeli gibi işler. Fakat Kilise vahiy eklemez veya Kutsal Yazılar üzerinde egemenlik sürmez. Peki bu, Katolikler’in öğrettiklerinden ne kadar farklıdır? Farklı gri tonları gibi bir durumdan söz etmiyoruz. Siyahın beyazdan farklı olduğu kadar farklıdır.
İsa’ya iman etmek için insanın inanması gereken her şey Kutsal Kitap’tan başka bir kaynakta değildir. Kutsal Yazılar’ın kendilerine ek yapılmasına ihtiyacı yoktur. Yetkileri Tanrı tarafından esinlenmiş vahiy olarak kendi doğalarından kaynaklanır. Yetkileri, ister gözetmen kurulları olsun ister en son seçilen papa olsun, insana bağlı değildir. Kutsal Yazılar kendi içinde tutarlıdır, kendini yorumlar ve gerçeğinin doğru olduğunu gösterir.
Kutsal Yazılar Tanrı tarafından soluk verildiği için ve bu nedenle Tanrı’nın kendi sesini temsil eder, İsa’ya iman edenlerden oluşan topluluktaki herkes için yararlıdır. Bize öğretme, azarlama, yola getirme ve doğruluk yolunda eğitme işinin Kutsal Yazılar’ın Tanrı esini olması sayesinde mümkün olduğu söyleniyor.
Tanrı bu iki ayette bizlere ne söylüyor? “Kutsal Yazılar'ın tümü Tanrı esinlemesidir ve öğretmek, azarlamak, yola getirmek, doğruluk konusunda eğitmek için yararlıdır. Bunlar sayesinde Tanrı adamı her iyi iş için donatılmış olarak yetkin olur.” (2.Timoteos 3:16-17). Hıristiyan Kilisesinin Tanrı’nın sesinden mahrum bırakılmadığı söyleniyor. Hıristiyan imanlılar topluluğu Kutsal Yazılar’ın sesine kulak verdiğinde, Rab’bin kendileriyle konuştuğunu duymuş olurlar. Katolikler’in aksi yönde ki iddialarına karşın Hıristiyan Kilisesi’nin öğretme, azarlama ve yola getirme yetkisi Kutsal Yazılar’ın kendisinden kaynaklanır.
* * * * *
Tanrı'nın sözüne güvenebileceğimizi gördükten sonra en önemli ikinci gerçeğe geliyoruz. Biz Tanrı'yı tanımak, O'nu yolunda yürümek istiyorsak kendi sözlerini bilmemiz gerekiyor. Yani Tanrı'nın Sözünü bilmeliyiz. Nasıl mı? Şimdi bu konuya girelim.
Tanrı'nın sözünü bilmek için beş eyleme bakalım;
"Demek ki iman, haberi duymakla, duymak da Mesih'le ilgili sözün yayılmasıyla olur." (Romalılar 10:17)
Bu ayete göre önce ne yapmalıyız?
Tanrı'nın Sözünü duymalı, dinlemeliyiz. Tanrı'nın Sözünü dinlemek demek her şeyden önce gerçekten Tanrı'nın sözüne kulak vermek demektir. Ne dediğini işitip anlamalıyız. Tanrı'nın sözünü ciddiye almalı ve O'nun anlamıyla ilgili düşünmeliyiz.
NOT: Tanrı’nın ancak kendisini doğaüstü bir şekilde açıklaması aracılığıyla tanınabileceğini biliyor muydunuz? İnsanın Tanrı’yı kişisel bir şekilde tanıyabilmesi için, İncil’i ya da bu yanıtları okumadan önce başka bir şey yapması gereklidir. Tanrı bilgisi, kimya bilgisinin kimya kitapları okunarak edinilmesi şeklinde edinilemez. Bu şekilde Tanrı, entelektüel olarak bilinebilir ama ruhsal olarak bilinemez. Doğaüstü bir Tanrı ancak doğaüstü bir şekilde bilinebilir, yani insanın bir şeyi doğal olarak öğrenme biçiminin ötesinde bir şekilde tanınabilir. Tanrı’nın kendisini yüreğe…sizin yüreğinize açıklaması gerekir. İyi haber, Tanrı’nın bunu yapmayı istiyor olmasıdır. Bunu size hatırlatmamın tek nedeni bir şey yapmanızdır. Şu anda. Duayla Tanrı’dan okuduklarınızı anlamanıza yardım etmesini isteyin. Tanrı’dan kendisini doğaüstü bir şekilde açıklamasını böylece yüreğinizin ilahi şeylerle dolup taşmasını isteyin.
“"Işık karanlıktan parlayacak" diyen Tanrı, İsa Mesih'in yüzünde parlayan kendi yüceliğini tanımamızdan doğan ışığı bize vermek için yüreklerimizi aydınlattı.” (2. Korintliler 4:6)
Böylece doğaüstü bir deneyim lütfunu yaşayan insan, mezmurcunun söylediğini söylemeyi öğrenmiştir: “Senin ışığınla aydınlanırız.” (Mezmur 36:9, Eski Antlaşma)
* * * * *
TANRI'NIN SÖZÜNÜ DİNLEMELİYİZ!
Tanrı'nın Sözünü dinlemek sizce ne demektir?
Tanrı'nın Sözünü okumalı, çalışmalı ve derin derin düşünmeliyiz. Size bu konuda bazı tavsiyeler verebilirim. Kiliselerimizde Tanrı'nın Sözünün çalışıldığı toplantılar, çalışmalara katılabilirsiniz.
Size en yakın İsa Mesih İnanlıları topluluğu için lüften bu linki tıklayın: İletişim. Bir ara onları ziyaret edin! Sizi hep hoş karşılayacaklar!
“Sevgi sabırlıdır, sevgi şefkatlidir. Sevgi kıskanmaz, övünmez, böbürlenmez. Sevgi kaba davranmaz, kendi çıkarını aramaz, kolay kolay öfkelenmez, kötülüğün hesabını tutmaz. Sevgi haksızlığa sevinmez, gerçek olanla sevinir. Sevgi her şeye katlanır, her şeye inanır, her şeyi umut eder, her şeye dayanır. Sevgi asla son bulmaz.” (1.Korintliler 13: 3-8, İncil)
* * * * *
"Bu peygamberlik sözlerini okuyana, burada yazılanları dinleyip yerine getirene ne mutlu!" (Vahiy 1:3)
Tanrı'nın Sözünü duymalı, dinlemeliyiz. Bir de, TANRI'NIN SÖZÜNÜ OKUMALIYIZ!
Tanrı'nın sözünü okuma konusunda ne yapıyorsunuz?
Kutsal Kitap'ı öğrenmek için her gün onu okumak için vakit ayırmalıyız. Gün içinde ne zaman vaktimiz varsa Kutsal Kitap'ı okumaya çalışabiliriz. Yöntemlerin bol olduğu bir çağda yaşıyoruz, elinizdeki Kutsal Kitap'ı okuyun. Belki mp3 oynatıcınıza sesli dosyalar halinde yükleyebilir ve yolculuk sırasında dinleyebilirsiniz, kiliselere katılıp Tanrı Sözü çalışmalarına katılabilirsiniz. İnterneti ve yeni dönemde sıkça yaygınlaşan tablet bilgisayarınızı (veya akıllı telefonunuzu) bu amaçla kullanabilirsiniz. Önemli olan istek ve arayış içinde bunu yapmayı planlamanızdır.
* * * * *
"Veriya'daki Yahudiler Selanik'tekilerden daha açık fikirliydi. Tanrı sözünü büyük ilgiyle karşılayarak her gün Kutsal Yazılar'ı inceliyor, öğretilenlerin doğru olup olmadığını araştırıyorlardı." (Elçilerin İşleri 17:11)
Tanrı'nın Söz'ünü bilmek için Veriyalılar ne yapıyorlardı?
Veriyalılar Tanrı'nın Sözüne bakıyorlardı. Pavlus çeşitli konularda konuşuyordu. Özellikle Mesih, vaatler, kurtuluş gibi konularda konuşuyor, müjde veriyordu. Veriyalılar da Pavlus'un söylediklerini hemen kabul etmeyip önce asıl kaynağa baktılar. Pavlus'un söyledikleriyle Kutsal Kitap'ın desteklenip desteklenmediğine bakıyorlardı.
* * * * *
Tanrı'nın Sözünü duymalı, dinlemeliyiz. Tanrı'nın Sözünü okumalıyız. Bir de, TANRI'NIN SÖZÜNÜ ARAŞTIRMALIYIZ!
Tanrı'nın Sözünü çalışıp onu incelemeliyiz. Bu konuda yine kilisemizdeki toplantılardan ve seminerlerden yararlanabiliriz. Artık web sitemizde ve benzer bir çok sitede benzer çalışmaları online olarak kendinizde yapma şansına sahipsiniz. Topluluk içinde yardım almak tabi ki çok önemlidir ama başka kaynakları bir başlangıç noktası olarak kullanmanızı tavsiye ederim.
"Genç insan yolunu nasıl temiz tutar? Senin sözünü tutmakla." (Mezmur 119:9). "Aklımdan çıkarmam sözünü, Sana karşı günah işlememek için." (Mezmur 119:11)
Bu ayetlere göre günah işlememek için Tanrı'nın sözü nerede olmalı?
Tanrı'nın Sözünü ezberlemeliyiz Tanrı'nın Sözü bize her zaman yol gösterir. Ezberlemek bize zor durumlarımızda, ihtiyacımız olduğu anlarda Tanrı'nın Sözünü hatırlamamızı sağlar.
* * * * *
"Ne mutlu o insana ki, kötülerin öğüdüyle yürümez, Günahkârların yolunda durmaz, Alaycıların arasında oturmaz. Ancak zevkini RAB'bin Yasası'ndan alır Ve gece gündüz onun üzerinde derin derin düşünür." (Mezmur 1:1-2)
Bu ayetlere göre Tanrı'nın sözüyle ne yapmalıyız?
Rab'bin Sözünden zevk almalıyız. O'nu severek okumalı ve çalışmalıyız. Öncelikle onu ezberlemeli ve üzerinde derin derin düşünmeliyiz. Böylelikle her an ihtiyacımız olduğunda Rabbin Sözü aklımızda ve yüreğimizde kalır.
* * * * *
Tanrı'nın Sözü üzerinde derin düşünmeliyiz. Tanrı'nın Sözünü derin düşünmek bize O'nun planları, vaatleri ve O'nun karakterini bilmekte daha fazla imkan verir. Kutsal Kitap'ı çalışmalıyız:
"İsa bundan sonra şöyle dedi: "Baba, yerin ve göğün Rabbi! Bu gerçekleri bilge ve akıllı kişilerden gizleyip küçük çocuklara açtığın için sana şükrederim." (Matta 11:25)
Kutsal Kitap sadece bilgili, profesör ve akıllı kişilerin anlayabileceği bir kitap değildir. Kutsal Kitap herkes içindir. Bu gerçek çok önemlidir, çünkü Tanrı herkesin O'nu ve işlerini tanıyıp bilmesini ister. Bu yüzden de Kutsal Kitap'ı hepimiz çalışmalıyız.
Genç bir İsa Mesih İnanlısı mısın? “Gençsin diye kimse seni küçümsemesin. Konuşmada, davranışta, sevgide, imanda, paklıkta imanlılara örnek ol.” (1.Timoteos 4:12)
Nasıl çalışacağımız konusunda sizinle birkaç şey paylaşmak istiyorum:
Kutsal Kitap'ı okuduğumuzda birkaç ayet seçelim. Özellikle bir paragraf seçersek çok daha iyi olur. Bu ayetleri daha iyi anlayabilmek için dua edelim. Bu ayetlere aşağıdaki soruları soralım:
• Bu ayetlerde bilmem gereken bir gerçek var mı?
• Bu kısımda benimseyebileceğim bir örnek var mı?
• Okuduğum ayetlerde itiraf etmem veya kaçınmam gereken bir suç veya günah var mı?
• Burada benim için teşvik verici bir vaat veya söz var mı?
• Bu bölümde yerine getirmem gereken bir emir veya öğüt var mı?
• Bu ayetlerde Rab'bi daha iyi tanıyabilmemi sağlayan bir bilgi var mı?
Bu soruları tek tek cevaplandırdığımızda bu ayetleri daha iyi anlayabildiğimizi görebileceğiz.
TANRI'NIN SÖZÜNÜ UYGULAMALIYIZ!
İncil'de Yakup, yazdığı mektupta okuyucularına şöyle sesleniyor;
"Tanrı sözünü yalnız duymakla kalmayın, sözün uygulayıcıları da olun. Yoksa kendinizi aldatmış olursunuz. Çünkü sözün dinleyicisi olup da uygulayıcısı olmayan kişi, aynada kendi doğal yüzüne bakan kişiye benzer. Kendini görür, sonra gider ve nasıl bir kişi olduğunu hemen unutur." (Yakup 1:22-24)
Yakup'un burada insanları uyardığı konu hakkında ne düşünüyorsunuz?
Tanrı'nın Sözü'nü okumak günlük normal bir kitap okumak gibi değildir. O kitapları bile okuduğumuzda bizi etkileyen hayatımızı değiştiren bazı düşüncelerle karşılaşıyoruz. Kutsal Kitap bizim bütün hayatımızı etkileyen bir kitaptır. Bu kitapta yazılı olan her şeyi sadece okumakla kalmamalıyız bu okuduğumuz gerçekleri hayatımıza da geçirmeliyiz. Uygulamalıyız.
* * * * *
Tanrı'nın bizden istediği her gün Kutsal Kitap'ı düzenli okuyup çalıştığımızda sadece o gerçekleri içimizde saklamamız değildir. Bu sözün uygulayıcıları da olmalıyız.
Birisi altı sene doktorluk eğitimi alıp, üstüne stajını yapsa, çok zor olan o ihtisas sınavını bile verse, ancak okul bittikten sonra "ben doktorluk yapmayacağım" dese, onca sene boyunca aldığı eğitimin bir faydası olur mu?
Kutsal Kitap'ı uygulama konusunda ne düşünüyorsunuz?
Kutsal Kitap'ta yer alan gerçekleri ruhsal ve günlük hayatımıza geçirebilmeliyiz. İsa Mesih'in bizim için yaptıkları, Tanrı'nın karakteri, emirler, teşvikler ve uyarıları iyice öğrenmeli hayatımızda yer vermeliyiz.
* * * * *
Kutsal Kitap'ı uygulamak için;
Dua etmeli.
Hayatımızı denetlemeli.
Derin bir şekilde düşünmeli.
Kesin bir plan yapmalıyız. Bu konuda şimdi bir uygulama örneği yapalım;
Aşağıdaki ayetleri okuyalım:
"Kardeşlerim, bir kimse iyi eylemleri yokken imanı olduğunu söylerse, bu neye yarar? Böylesi bir iman onu kurtarabilir mi?
Bir erkek ya da kız kardeş çıplak ve günlük yiyecekten yoksunken, içinizden biri ona, "Esenlikle git, ısınmanı, doymanı dilerim" der, ama bedenin gereksindiklerini vermezse, bu neye yarar? Bunun gibi, tek başına eylemsiz iman da ölüdür." (Yakup 2:14-17)
Bu ayetleri çalışalım:
Bu ayetlerde bilmem gereken bir gerçek var mı?
Bilmemiz gereken gerçek; eylemsiz imanın yararsız yani "ölü" olduğudur.
* * * * *
Bu kısımda benimseyebileceğim bir örnek var mı?
Bir insanın ihtiyacını görüp onun ihtiyacını karşılayabilecek durumum varken ona sadece iyi dilekler sunmam iki yüzlülüktür.
* * * * *
Okuduğum ayetlerde itiraf etmem veya kaçınmam gereken bir suç veya günah var mı?
Bazen biz de bu şekilde davranabiliyoruz. İhtiyaç içinde gördüğümüz bir kardeşimize duyarsız davranabiliyoruz. Bu durumda özel bir günahımız aklımıza geliyorsa Tanrı'nın, tüm gerçekliğiyle onu itiraf etmeli ve zararlarını telafi etme fırsatımız varsa bunu yapmalıyız.
* * * * *
Burada benim için teşvik verici bir vaat veya söz var mı?
Kardeşlerimi sevmenin bir iman eylemi olduğunu görebiliyorum. Bu sayede bozulan ilişkilerimizi düzeltme ve yeni ilişkiler kurarken doğru davranma konusunda istek duyabilirim.
* * * * *
Bu bölümde yerine getirmem gereken bir emir veya öğüt var mı?
Kardeşlerimizi ihtiyaç içinde gördüğümüzde onlara yardım etmeliyiz. İmanımızı eylemle göstermeliyiz.
* * * * *
Bu ayetlerde Rab'bi daha iyi tanıyabilmemi sağlayan bir bilgi var mı?
Rab imanımızı eyleme dönüştürmemizi ister. Yani Rabbimiz sadece duruma değil, sonuçlarada odaklanan, halkının yararlı işler yapmasını arzulayan ve teşvik eden bir Rab'dir.
* * * * *
Bu ayetleri nasıl uygulamayı düşünüyorsunuz?
Bu ayetlerde özellikle Kutsal Kitap'ı okumakla kalmamamız ama uygulamamız gerektiği açık bir şekilde gösterilmektedir. Çevremizde, kilisemizde, ihtiyaç içinde birçok kardeş olabilir. Sadece maddi değil, ruhsal olarak da bize ihtiyacı olan kişiler vardır. Onlara daha fazla ilgi göstermeli ve onların ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmalıyım. "Bende hiçbir şey yok" demek hatalı bir davranıştır. İnsanların yararlanması için Tanrı herkese çeşitli armağanlar vermiştir. Hizmet ederken neyimi paylaşacağımı keşfetmeliyim. Sözlerim mi? Param mı? Sevinçli bir kucaklama mı? Tatlı bir sohbet mi? Ruhsal bir öğüt mü? Bunlar konusunda siz kendinizi en iyi tanıyan kişilerden birisiniz. Armağanlarınızı kullanın!
* * * * *
İMAN VE EYLEMLER (1)
Eylemsiz imanın yararsız yani "ölü" olduğunu yeni öğrendik. Bunun ne demek olduğunu yanlış anlamayın! Bir dizi dinsel gerekleri yerine getirerek kendi itaatimize dayanarak cennet güvencesini asla sağlama alamayız. Kendi yapabileceklerimiz ve bunları ne sıklıkla yapabileceğimize dayanarak cennette bir yer hak etmeye çalışıyorsak yanılıyoruz!
Tanrı’nın yaptığımız iyiliklere bakarak bizi kabul etmesini bekleyemeyiz. Bütün bir yaşam boyu yapılacak iyilikler bile buna yetmeyecektir.
Bunun farkında mısınız?
“İsa'nın Rab olduğunu ağzınla açıkça söyler ve Tanrı'nın O'nu ölümden dirilttiğine yürekten iman edersen, kurtulacaksın. Çünkü insan yürekten iman ederek aklanır, imanını ağzıyla açıklayarak kurtulur.” (Romalılar 10: 9-10)
Kurtuluşum konusunda nasıl güvence sahibi olabilirim? diye düşünüyor olabilirsiniz. Tanrı bu konuda ne diyor? “İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı'nın armağanıdır. Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir.” (Efesliler 2:8-9)
Bu ayetlerdeki ilahi sıraya dikkat ettiniz mi?
(1) Tanrı’nın hak edilmeyen lütfuyla kurtulduk ve Tanrı’dan hak edilmeyen sonsuz yaşam armağanını aldık.
(2) Yaptığımız iyi şeylerle kolayca övünebildiğimizi bilen Tanrı, bu armağanın bizim iyi eylemlerimizle hiç ilgisi olmadığının özellikle altını çiziyor.
(3) Tanrı, mümkün olsa, ne kadar iyi şeyler yaptığımızla övüneceğimizi biliyor. Bu nedenle, Tanrı, sanki Tanrı’dan bu kadar büyük iyilikler kazanmayı hak edebilecek herhangi bir şey yapmış gibi, insana yaptıklarıyla övünme fırsatı vermiyor. Yaptığımız iyi şeylerle övünmeye yer yoktur.
♦ Kurtulmuş olduğunuzu kesinlikle bilebilirsiniz! İMAN YOLUYLA. İman, Tanrı’nın sözünü işitmek ve buna göre harekete geçmektir. Örneğin, Tanrı size cenneti vaat etmiştir. Bu vaade göre harekete geçip bu armağanı kabul ederseniz, imanla karşılık veriyorsunuz demektir.
♦ Kurtulmuş olduğunuzu kesinlikle bilebilirsiniz! SADECE VE SADECE LÜTUFLA. “Eğer bu, lütufla olmuşsa, iyi işlerle olmamış demektir. Yoksa lütuf artık lütuf olmaktan çıkar!” (Romalılar 11:6)
♦ Kurtulmuş olduğunuzu kesinlikle bilebilirsiniz! TANRI'NIN ARMAĞANIDIR. Tanrı'nın bizim için arzusu, O'nunla şimdi başlayan ve cennette sonsuza dek sürecek olan bir ilişkiye sahip olmamızdır. İsa bunu gerçekleştirmek için günahlarımızın bedelini ödedi. Günahlarınızın hesabını size mi kesti? Hayır, sizi İsa Mesih'in ölümü ve dirilişi aracılığıyla bağışladı.Tanrı'ya karşı günah işlemenin bedeli ödenebilir. “Çünkü günahın ücreti ölüm...” Günahın ücretini kendimiz ödeyebiliriz. Ya da İsa'nın uğruna öldüğü günahkarlardan olduğumuzu Tanrı'nın önünde kabul ederek İncil'de sözü edilen armağanı alabiliriz. “Çünkü günahın ücreti ölüm, TANRI'NIN ARMAĞANI İSE RABBİMİZ MESİH İSA'DA SONSUZ YAŞAMDIR.” (Romalılar 6:23).
♦ Kurtulmuş olduğunuzu kesinlikle bilebilirsiniz! İYİ İŞLERİN ÖDÜLÜ DEĞİLDİR.
Birçok insanın inandıklarının aksine, sevaplarımızın günahlarımızdan fazla olmasıyla değil. İyi olmaya çalışmak takdire şayan bir şey. Fakat kimsenin cennete girecek kadar iyi olması imkansızdır. Tanrı insanlığa kendi kesin mükemmel, kusursuz doğruluğundan bakıyor. Tanrı’nın ilahi bakış açısına göre hiç iyi insan yoktur. Tanrı’nın mükemmel kutsallık ve doğruluk standardına göre eksiğiz. Hem iyiliklerimize güvenmekten hem de kötülüklerimizden tövbe etmeliyiz. Yani, iyiliklerimizi Tanrı’nın onayını elde etmenin bir yolu olarak kullanma fikrinden vazgeçmeliyiz, çünkü işe yaramayacaktır.
Her şey ümitsizliğe sürükleyici ve cennet erişilmesi imkansız göründüğü anda, İsa’nın kendisini günahkarların yerine koyduğunu ve günahkarların hak ettiği cezayı kendi üzerinde yüklendiğini öğrendik. Bize günah işlememişiz gibi davranılabilmesi için İsa’ya günah işlemiş gibi davranıldı. Yani, sanki biz doğruymuşuz gibi. Tamamıyla doğruymuşuz gibi. Cennete girmeyi hak edecek kadar doğruymuşuz gibi. Meleklerle eşit sayılacak kadar pak. Tanrı huzurunda tamamıyla kabul edilmiş bir şekilde duracak kadar temiz. Tanrı cenneti bu şekilde erişebilir kıldı.
Hayret bir şey...
Tamamıyla doğruymuşuz gibi.
Cennete girmeyi hak edecek kadar doğruymuşuz gibi.
Meleklerle eşit sayılacak kadar pak.
Tanrı huzurunda tamamıyla kabul edilmiş bir şekilde duracak kadar temiz.
İsa’nın çarmıhında gerçekleşen inanılmaz bir değiş tokuştu. Bu gerçeği çok uzun yıllardır biliyorum ama bugün bile, bunu ilk duyduğum günkü kadar hayrete düşüyorum. Bizim kötülüğümüz yerine Tanrı’nın doğruluğu. Tanrı kötülüğümüzü alıyor ve bunun yerine bize doğruluğunu veriyor. Bu değiş tokuş gerçek Hristiyanlık’ın özüdür.
Ya eylemler?
Artık iyi eylemlerin bizim için hiçbir önemi yok mu? Kutsal Yazılar Tanrı’nın aklayan lütfunun bizleri iyi eylemlerin yapıldığı bir yaşama götürdüğü konusunda açıktır. İyi eylemler yapmanın aklanmamızı sağladığını söylemez.
Eylemleri olmayan iman, gerçek iman değildir. Bununla birlikte, İncil’in bu kısmını yazan esin almış yazar iman artı eylemler aracılığıyla kurtulduğumuzu söylemiyor. Böyle bir görüş, bizim yerimize ölümüyle sonsuz kurtuluşumuzu güvence altına alan Kurtarıcı’ya karşı saygısızlık olur. “Gözümüzü imanımızın öncüsü ve tamamlayıcısı İsa'ya dikelim. O kendisini bekleyen sevinç uğruna utancı hiçe sayıp çarmıhta ölüme katlandı ve Tanrı'nın tahtının sağında oturdu.” (İbraniler 12:3). Eğer iman artı eylemlerle kurtulsaydık o zaman iki kurtarıcı olurdu; İsa ve biz. İncil, İsa’nın bir ve tek Kurtarıcı olduğu konusunda oldukça açıktır. Burada yazarın vurguladığı sadece iman sözleriyle kurtulmadığımızdır. Eğer iyi eylemler üretiyorsa gerçek imana sahibiz demektir. Diğer bir deyişle, eylemler kurtuluşumuzun kökü değil, ürünüdür. İyi eylemler Tanrı karşısında doğru bir konuma sahip olmamızın nedeni değildir. Bu konum bu şekilde elde edilemez. İyi eylemler Tanrı karşında doğru bir konuma sahip olmanın sonucudur. “İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı'nın armağanıdır. Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir. Çünkü biz Tanrı'nın yapıtıyız, O'nun önceden hazırladığı iyi işleri yapmak üzere Mesih İsa'da yaratıldık.” (Efesliler 2:8-10)
Tanrı cennet konusunda güvence sahibi olmanızın bir yolunu açtı mı? Evet, kurban aracılığıyla insanın, Tanrı karşısında yeniden “doğru” olabilmesi için her zaman bir yol açmıştır. Kurbanın Üzerindeki Sır Perdelerinin Kaldırılması adlı yazıyı okuduğunuzda bunun Aden bahçesinde nasıl başladığını göreceksiniz. Tanrı günahlarını bağışladı ama neye dayanarak? Tanrı ilk atalarımıza günahın ancak kurban bedeliyle, yani bir hayat feda edilmesi ve kan dökülmesiyle, örtülebileceğini gösterdi.
* * * * *
İMAN VE EYLEMLER (2)
İsa şöyle dedi, “Doğruluğunuzu insanların gözü önünde gösteriş amacıyla sergilemekten kaçının. Yoksa göklerdeki Babanız'dan ödül alamazsınız. Bu nedenle, birisine sadaka verirken bunu borazan çaldırarak ilan etmeyin. İkiyüzlüler, insanların övgüsünü kazanmak için havralarda ve sokaklarda böyle yaparlar. Size doğrusunu söyleyeyim, onlar ödüllerini almışlardır. Siz sadaka verirken, sol eliniz sağ elinizin ne yaptığını bilmesin. Öyle ki, verdiğiniz sadaka gizli kalsın. Gizlice yapılanı gören Babanız sizi ödüllendirecektir.” (Matta 6:1-4)
İsa Mesih İnanlıları Yargı Günü’nde iyi işlerinin kendi hesaplarına sayılacağı ümidiyle kendilerini iyi işlere adamazlar. İsa’nın bu ayetlerde vaat ettiği gibi göksel Babamız tarafından bu şekilde ödüllendirilmek imanımızın iyi işlere dayandığı anlamına gelmez. Bunlar gerçek imana sahip olduğumuzun kanıtıdır. Tıpkı elma ağacı üzerindeki elma meyvasının ağacın elma ağacı olduğunu kanıtlaması gibi. Hıristiyan inancı Tanrı’nın iyiliğine dayanır. Fakat biz bu iyiliği Tanrı’dan, dua etmeden, oruç tutmadan ya da yoksullara yardım etmeden çok önce aldık. İsa Mesih’e iman edip güvendiğimiz an cennetteki yerimiz güvence altına alındı. Tanrı bize gerçekten de iyilik etti. Fakat bu bizim erdemlerimize bağlı değildir. Bir gün cennette olacaksak bu hakkımız olduğu için olmayacak. İyi işlerle dolu bir yaşam sürdüğümüz için olmayacak. Cennetin fiyat etiketi yoktur. Satın alınamaz, hak edilemez. Aşağıdaki ayetlerde bunu görebilirsiniz:
“Ama Kurtarıcımız Tanrı iyiliğini ve insana olan sevgisini açıkça göstererek bizi kurtardı. Bunu doğrulukla yaptığımız işlerden dolayı değil, kendi merhametiyle, yeniden doğuş yıkamasıyla ve Kurtarıcımız İsa Mesih aracılığıyla üzerimize bol bol döktüğü Kutsal Ruh'un yenilemesiyle yaptı. Öyle ki, O'nun lütfuyla aklanmış olarak umut içinde sonsuz yaşamın mirasçıları olalım.” (Titus 3:4-7)
NOT: Herhangi bir kimse, Tanrı’nın lütfunun hak edilmeyen iyiliğini kendi için kazanabilir mi? Lütuf zaten kendi tanımı gereği hak edilmeyen iyilik demektir! Hak edilmeyeni hak edemeyiz!
Cennet hak ederek gidebildiğimiz bir yer değildir. Öyle olsaydı, ne yapmaya başlardık? Ruhsal başarılarımız ve kişisel fedakarlıklarımızla övünerek başlardık. Kendimizi başkalarıyla kıyaslardık ve dini görevlerine bizim kadar bağlı olmayanları gizli gizli küçük görürdük. Cennet insana Tanrı’nın bizim için yaptıklarına bağlı olarak verilseydi kendi iyiliğimiz hakkında ne yapardık? Cennet Tanrı’nın armağanı olsaydı? (UZUN CEVAP)
Size İncil'de aklanmanın altı farklı yönünü açıklamak istiyorum. Bunlar aynı gerçeğin farklı yönleridir. Lütuf, iman, kan, güç, Tanrı ve eylemler aracılığıyla aklandığımız söylenir. Peki, bunlar birbiriyle çelişir mi? Göreceğiniz gibi aklanmanın bu altı tanımında çelişki yoktur.
1) Tanrı’nın hak edilmeyen lütfuyla aklanırız. Yani aklanmayı hak etmiyoruz. İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı'nın armağanıdır. Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir.” (Efesliler 2:8-9)
2) İmanla aklanırız. Yani İsa’ya iman ederek aklanmayı hayatımıza alırız. “Böylece imanla aklandığımıza göre, Rabbimiz İsa Mesih sayesinde Tanrı'yla barışmış oluyoruz.” (Romalılar 5:1)
3) Kanla aklanırız. Burada aklanmamız için Kurtarıcı’nın ödediği bedelden söz edilir. “Tanrı ise bizi sevdiğini şununla kanıtlıyor: Biz daha günahkârken, Mesih bizim için öldü. Böylece şimdi O'nun kanıyla aklandığımıza göre, O'nun aracılığıyla Tanrı'nın gazabından kurtulacağımız çok daha kesindir.” (Romalılar 5:8-9)
4) Güçle aklanırız. İsa’yı ölümden dirilten güçle aynı güç. “"Aklanmış sayıldı" sözü, yalnız onun için değil, aklanmış sayılacak olan bizler -Rabbimiz İsa'yı ölümden dirilten Tanrı'ya iman eden bizler- için de yazıldı. İsa suçlarımız için ölüme teslim edildi ve aklanmamız için diriltildi.” (Romalılar 4:23-25)
5) Tanrı’yla aklanırız. Bizleri doğru sayan O’dur. “Tanrı'nın seçtiklerini kim suçlayacak? Onları aklayan Tanrı'dır.” (Romalılar 8:33)
6) Eylemlerle aklanırız. Bu, eylemlerimizin aklanmayı hak etmemizi sağladığı anlamına gelmez fakat eylemlerin aklandığımızın kanıtı olduğuna işaret eder. “Görüyorsunuz, insan yalnız imanla değil, eylemle de aklanır.” (Yakup 2:24)
Tanrı lütuf ilkesi üzerinden aklar. İnsanın alma aracı ise imandır. Kurtarıcının ödemesi gereken bedel kandı. Aklamada etkin kişi Tanrı’dır ve eylemler bunun bir sonucudur.
“Görüyorsunuz, insan yalnız imanla değil, eylemle de aklanır.” (Yakup 2:24). İmanla değil, eylemlerle aklandığımızı iddia eden sapkın öğretiyi desteklemek için bu ayet yaygın bir şekilde kullanılır. Diğer bir deyişle, Kurtarıcımız İsa’ya güvenmeliyiz. Ne var ki, bu yeterli değil. Neden? İsa, bizim yerimize gerekeni yeterince yapmadı. Hayır işleri yaparak ve adanmışlığımızı göstererek bizi kurtaracak ek işler yapmak zorundayız.
Bir anlamda eylemlerle aklanıyoruz. Nasıl? Yaptığımız iyi işler veya eylemler imanımızın gerçek olduğunun dışarıdan görülebilen kanıtlarıdır. Başka türlü olsa, görünmeyecek olanlara dıştan görünebilecek bir ifade veriyorlar.
♦ "Kardeşlerim, bir kimse iyi eylemleri yokken imanı olduğunu söylerse, bu neye yarar? Böylesi bir iman onu kurtarabilir mi?" (Yakup 2:14)
Bu ayette bizlere anlatılan şey, sadece iman ikrarı dışında başka bir şeyi olmayan biridir. İmanı olduğunu söylüyor fakat yaşamında buna işaret eden hiçbir şey yok. Ayet böyle bir imanın değersiz olduğunu söylüyor. Sadece sözlerden ibaret, başka hiçbir şey yok. Bu adamın yaşamında bir noktada bir değişim görmek gerekir. Hemen olmayabilir ama bu ayette sözü edilen ‘yeniliğin’ kanıtını görmek gerekir: “Bir kimse Mesih'teyse, yeni yaratıktır; eski şeyler geçmiş, her şey yeni olmuştur.” (2.Korintliler 5:17)
İncil’in bu kısmının esin almış yazarı, sonucunda iyi eylemler üretmeyen imanın kimseyi kurtaramayacağında ısrar ediyor. Katılıyorum.
♦ "Bir erkek ya da kız kardeş çıplak ve günlük yiyecekten yoksunken, içinizden biri ona, "Esenlikle git, ısınmanı, doymanı dilerim" der, ama bedenin gereksindiklerini vermezse, bu neye yarar?" (Yakup 2:15-16)
Eylemler olmadan sözlerin boş olduğunu görüyoruz. Kişi cömert sözler söyleyebilir fakat bu cömertliğe aslında sahip değildir. Gerçek imana sahip değildir.
♦ "Bunun gibi, tek başına eylemsiz iman da ölüdür." (Yakup 2:17)
Eylemleri olmayan iman, gerçek iman değildir. Burada yazarın vurguladığı sadece iman sözleriyle kurtulmadığımızdır. Eğer iyi eylemler üretiyorsa gerçek imana sahibiz demektir. Diğer bir deyişle, eylemler kurtuluşumuzun kökü değil, ürünüdür. İyi eylemler Tanrı karşısında doğru bir konuma sahip olmamızın nedeni değildir. Bu konum bu şekilde elde edilemez. İyi eylemler Tanrı karşında doğru bir konuma sahip olmanın sonucudur.
♦ "Ama biri şöyle diyebilir: “Senin imanın var, benimse eylemlerim.” Eylemlerin olmadan sen bana imanını göster, ben de sana imanımı eylemlerimle göstereyim." (Yakup 2:18)
Gerçek iman ve iyi eylemler birbirinden ayrılamaz. Bu ayetlerin kilit noktası ‘göstermektir’. İmanı eylemlerden ayrı olarak göstermek olanaksızdır.
İsa’ya gerçekten iman eden biri şunu söyler, “Evet, imanın olduğunu söylüyorsun ama bunu gösterecek eylemlerin yok. Ben, imanın iyi eylemlerle dolu bir yaşamla desteklenmesi gerektiğini iddia ediyorum. İyi eylemlerin olmadığı bir yaşamda imanın olduğunu kanıtla bana. Bunu yapamazsın. İman görünmez. Başkalarının imanın olduğunu bilmesinin tek yolu, imanı gösteren yaşam aracılığıyla olur. İmanımı sana eylemlerimle göstereceğim!”
♦ "Sen Tanrı'nın bir olduğuna inanıyorsun, iyi ediyorsun. Cinler bile buna inanıyor ve titriyorlar! Ey akılsız adam, eylem olmadan imanın yararsız olduğuna kanıt mı istiyorsun?" (Yakup 2:19-20)
İsa’ya gerçekten iman eden kişi bize bir örnek vererek devam ediyor. Tanrı’nın varlığına veya Tanrı’nın bir olduğuna inanmanın yeterli olmadığını söylüyor. Cinler bile buna inanıyor ve Tanrı tarafından bir gün cezalandırılacaklarını düşünerek tirtir titriyorlar. Cinler bir gerçeğe inanıyorlar ama Tanrı’ya teslim olmuyorlar. Bu Kutsal Kitap’a uygun iman değildir. Gerçek adanmışlık değişmiş bir yaşam üretir. Eylemlerin olmadığı iman, sadece gerçek konusunda aklen fikir birliğinde olmaktır.
♦ "Görüyorsun, onun imanı eylemleriyle birlikte etkindi; imanı eylemleriyle tamamlandı. Böylelikle, "İbrahim Tanrı'ya iman etti, böylece aklanmış sayıldı" diyen Kutsal Yazı yerine gelmiş oldu. İbrahim'e de Tanrı'nın dostu dendi." (Yakup 2:22-23)
İsa’ya gerçekten iman eden kişi, gerçek imanla ilgili bir örnek daha veriyor. İbrahim’in yaşamından söz ediyor. İbrahim, eylemleriyle kendisini gösteren imanla aklandı. İmanının ardından eylem geldi. Bu, adı değişmeden önce oldu:
“Bundan sonra RAB bir görümde Avram'a, ‘Korkma, Avram’ diye seslendi, ‘Senin kalkanın benim. Ödülün çok büyük olacak.’ Avram, ‘Ey Egemen RAB, bana ne vereceksin?’ dedi, ‘Çocuk sahibi olamadım. Evim Şamlı Eliezer'e kalacak. Bana çocuk vermediğin için evimdeki bir uşak mirasçım olacak.’
RAB yine seslendi: ‘O mirasçın olmayacak, öz çocuğun mirasçın olacak.’ Sonra Avram'ı dışarı çıkararak, ‘Göklere bak’ dedi, ‘Yıldızları sayabilir misin? İşte, soyun o kadar çok olacak.’
Avram RAB'be iman etti, RAB bunu ona doğruluk saydı. Tanrı Avram'a, ‘Bu toprakları sana miras olarak vermek için Kildaniler'in Ur Kenti'nden seni çıkaran RAB benim’ dedi.” (Yaratılış 15:1-7, Eski Antlaşma)
Kutsal Kitap’ta birkaç sayfa çevirdikten sonra tarihte, Tanrı’nın adını değiştirdiği ana geliyoruz:
“‘Seninle yaptığım antlaşma şudur’ dedi, ‘Birçok ulusun babası olacaksın. Artık adın Avram değil, İbrahim olacak. Çünkü seni birçok ulusun babası yapacağım.” (Yaratılış 17:4-5, Eski Antlaşma)
İbrahim’in (Avram) aklandığı ana geri dönelim. “Avram RAB'be iman etti, RAB bunu ona doğruluk saydı.” Yaşamında aklanma nasıl gerçekleşti? Tanrı’ya inandı. Tanrı’nın söylediklerine inandı. İbrahim, inanarak aklandı. Bir şey yaparak değil, sadece inanarak. Diğer bir deyişle imanla aklandı. Bu olay 15. bölümde gerçekleşiyor. 22. bölüme gelene kadar İbrahim’in oğlunu sunmasına gelmiyoruz. İbrahim o zaman eylemleriyle aklanıyor.
“Daha sonra Tanrı İbrahim'i denedi. ‘İbrahim!’ diye seslendi. İbrahim, ‘Buradayım!’ dedi. Tanrı, ‘İshak'ı, sevdiğin biricik oğlunu al, Moriya bölgesine git’ dedi, ‘Orada sana göstereceğim bir dağda oğlunu yakmalık sunu olarak sun.’ İbrahim sabah erkenden kalktı, eşeğine palan vurdu. Yanına uşaklarından ikisini ve oğlu İshak'ı aldı. Yakmalık sunu için odun yardıktan sonra, Tanrı'nın kendisine belirttiği yere doğru yola çıktı.
Üçüncü gün gideceği yeri uzaktan gördü. Uşaklarına, ‘Siz burada, eşeğin yanında kalın’ dedi, ‘Tapınmak için oğlumla birlikte oraya gidip döneceğiz.’ Yakmalık sunu için yardığı odunları oğlu İshak'a yükledi. Ateşi ve bıçağı kendisi aldı. Birlikte giderlerken İshak İbrahim'e, ‘Baba!’ dedi.
İbrahim, ‘Evet, oğlum!’ diye yanıtladı. İshak, ‘Ateşle odun burada, ama yakmalık sunu kuzusu nerede?’ diye sordu. İbrahim, ‘Oğlum, yakmalık sunu için kuzuyu Tanrı kendisi sağlayacak’ dedi. İkisi birlikte yürümeye devam ettiler.
Tanrı'nın kendisine belirttiği yere varınca İbrahim bir sunak yaptı, üzerine odun dizdi. Oğlu İshak'ı bağlayıp sunaktaki odunların üzerine yatırdı. Onu boğazlamak için uzanıp bıçağı aldı. Ama RAB'bin meleği göklerden, ‘İbrahim, İbrahim!’ diye seslendi. İbrahim, ‘İşte buradayım!’ diye karşılık verdi.
Melek, ‘Çocuğa dokunma’ dedi, ‘Ona hiçbir şey yapma. Şimdi Tanrı'dan korktuğunu anladım, biricik oğlunu benden esirgemedin.’ İbrahim çevresine bakınca, boynuzları sık çalılara takılmış bir koç gördü. Gidip koçu getirdi. Oğlunun yerine onu yakmalık sunu olarak sundu.
Oraya ‘RAB sağlar’ adını verdi. ‘RAB'bin dağında sağlanacaktır’ sözü bu yüzden bugün de söyleniyor.” (Yaratılış 22:1-14, Eski Antlaşma)
İbrahim ve oğluyla ilgili bu ayetlerde İbrahim’in eylemleriyle aklandığını görüyoruz. Fakat hangisi önce oldu? İmanla aklanma mı yoksa eylemleriyle aklanma mı? İbrahim Tanrı’ya iman ettiği anda, Tanrı’nın gözünde aklanmıştır. “Avram RAB'be iman etti, RAB bunu ona doğruluk saydı.” Fakat yedi bölüm sonra Tanrı İbrahim’in imanını sınadı. İbrahim imanının gerçek iman olduğunu gösterdi. Oğlunu sunmaya razı olmakla bunu yaptı. İtaati, imanının sadece gerçeği aklında onaylamak olmadığını gösterdi. Yürekten adanmıştı. Gerçekti.
İbrahim’in imanının eylemlerine ilham verdiği açıktır. Söylediğim gibi, gerçek iman ve iyi eylemler birbirinden ayrılamaz. Birincisi ikincisini doğurur ve ikincisi birincisinin kanıtıdır.
♦ "Görüyorsunuz, insan yalnız imanla değil, eylemle de aklanır." (Yakup 2:24)
Tanrı’nın bu ayetlerde bize ne söylediğini anlamak için dikkatli olmalıyız. İbrahim hakkında öğrendiklerimizden nasıl bir sonuç çıkartabiliriz? İmanlı sadece imanla değil, aynı zamanda eylemlerle aklanır. Fakat bu, imanlının iman artı eylemlerle aklandığı anlamına gelmez. ‘Artı’ sözcüğünü sözcük haznenizden çıkarın! İman artı eylemlerle aklandığımıza inanmak bu ayetlerin öğretişini yanlış anlamaktır. İbrahim Tanrı’ya karşı iman ve insanlara karşı eylemlerle aklanmıştı. Tanrı, İbrahim’i iman ettiği anda akladı. İbrahim, hayatının herhangi bir noktasında ilk iman ettiği andan daha fazla aklanmış olamazdı. Katolik akrabalarım ve arkadaşlarım bunu anlamıyorlar fakat sizin söylediklerimi anladığınızı umuyorum. ‘Bana imanının gerçek olduğunu göster’ dememiz son derece uygundur. Bunun tek yolu iyi eylemlerdir.
Bazı kişiler, Tanrı karşısında doğru bir konuma sahip olmanın kısmen iyi eylemler aracılığıyla olduğunu öğretmek için İncil’deki bu ayeti kullanırlar. (Katolikleri düşünüyorum.) İyi eylemler derken, hayır kurumlarına bağış yapmayı, borçlarımızı ödemeyi, doğruyu söylemeyi, rahibinizin ön gördüğü erdem kazandıran eylemleri gerçekleştirmeyi ve Katolik Kilisesi’nin gerekli törenlerine katılmayı kast ediyorlar. Katolikler, cenneti hak edebilmemiz için rahip ve papalarımızın yapmamız için bizlere verdiği her şeye teslim olmamız için bu ayeti kullanıyorlar. Lütuf hak edilir mi? Bu, kendi içinde bir çelişki değil midir? Lütuf karşılıksızdır! Kazanılmaz veya hak edilmez. “Eğer bu, lütufla olmuşsa, iyi işlerle olmamış demektir. Yoksa lütuf artık lütuf olmaktan çıkar!” (Romalılar 11:6)
Maalesef, Katolik Kilisesi, İsa’nın, Tanrı’nın birincil lütuf verme araçları olan yedi kilise uygulaması oluşturduğunu öğreterek lütfun anlamını çarpıtmıştır. İsa böyle bir şey yapmadı! Böyle bir öğretiş aktarmadı! Bu, sadece gerçeği çarpıtmak değil! Açıkça bir yalan! Katolik Kilisesi, Katolik olan kişinin belli dinsel uygulamaları yerine getirdiğinde kendisine lütfun verildiğini öğretir. (Katolik Kilisesi Katekizmi, paragraf 1127-1128. Katolik Kilisesi Katekizmi Katolik Kilisesi’nin inanç ve uygulamalarıyla ilgili resmi yayınıdır.) Başka hiçbir şey gerçekten bu kadar uzak olamaz! Başka hiçbir şey İncil’in öğretişinden bu kadar uzak olamaz!
Kutsal Kitap’taki lütuf, bir makinadan çıkan ürün gibi dağıtılamaz. Tanrı’nın bunu yaptığını hayal edebiliyor musunuz? Kendisiyle kendisini izleyenler arasındaki günah engelini böylesine yüksek bir bedel karşılığında (İsa’nın ölümü) ortadan kaldırıyor ve sonra kendisiyle kendisini izleyenler arasında dinle ilgili uygulamaları ve Katolik törenlerini koyuyor! Tanrı, Katolik Kilisesi’nin kural ve düzenlemelerine değil, O’na ve bizim için yaptıklarına güvenmemizi ister. Dini törenlerle değil, kendisiyle bir ilişki sunuyor!
Katolik Kilisesi’nin öğrettiği şekliyle aklanma kusurlu ve eksiktir. Sözde bebek vaftizi sırasında verilen lütufla başlıyor ve kişinin çeşitli dinle ilgili uygulamaları yerine getirmesiyle artıyor. Katolik Kilisesi, Katolikler’e, iyi eylemleriyle kendilerini aklayan lütfu artırabileceklerini öğretiyor. (Katolik Kilisesi Katekizmi, paragraf 2010.) Bunun, Tanrı’nın İncil’de insana açıkladıklarına ne kadar yabancı olduğunu ifade etmem mümkün değil. Lütfen bu konuda dikkatli bir şekilde düşünün.
1) Kutsal Kitap’a göre aklanma artamaz. Neden? Kutsal Kitap’a göre aklanma Tanrı’nın kusursuz doğruluğunun günahkarın hesabına aktarılmasıdır. Bundan daha açık bir şekilde ifade edilebilir mi? “Çünkü Tanrılığın bütün doluluğu bedence Mesih'te bulunuyor. Siz de her yönetim ve hükümranlığın başı olan Mesih'te doluluğa kavuştunuz.” (Koloseliler 2:9-10). İsa’ya gerçekten iman eden kişi daha fazla aklanmaya çalışmaz. Tanrı kendisini zaten aklamıştır. Tanrı karşısında duruşu kusursuzdur. İmanlı kusursuz değil, fakat konumu kusursuzdur. Geleceği de güvence altındadır.
“Kurtarıcımız tek Tanrı, sizi düşmekten alıkoyacak, büyük sevinç içinde lekesiz olarak yüce huzuruna çıkaracak güçtedir. Yücelik, ululuk, güç ve yetki Rabbimiz İsa Mesih aracılığıyla bütün çağlardan önce, şimdi ve bütün çağlar boyunca Tanrı'nın olsun! Amin.” (Yahuda 1:24-25)
2) Ayetlerden birinin eylemlerimizle aklandığımızı söylediği bölümü okuduk. “Görüyorsunuz, insan yalnız imanla değil, eylemle de aklanır.” Tek başına bakıldığında bu ayet Katolik Kilisesi’nin iman ve eylemlerin birlikte aklanmamızı güvence altına aldığına ilişkin iddiasını destekliyor gibi görünebilir. Bununla birlikte ayet, bağlamında yorumlandığında bu destek ortadan kalkar. Esin almış yazar, hali hazırda iman etmiş kişilere yazmaktadır. Fakat bu kısmı okuyanların bazılarının kendi kendilerini kandırıyor olabileceğinden kuşkulanmaktadır. İkiyüzlülükle dolu bir yaşam sürdürüyorlar. Gerçek imanlılar değildirler.
Ayrıca, bu bölümde sözü edilen ‘eylemlerin’, Katolik Kilisesi’nin yasa ve dinle ilgili törenleriyle hiç ilgisi yoktur. Katolikler bu ayeti, kendileri için Katolik inancında öngörülen dinsel tören ve buyrukların aklanmalarını sağladığını göstermek için kullanıyorlar. Aklanmayı almak için kendilerini hazırladığını söylüyorlar. Doğru değildir. Bu ayetlerde ki ‘eylemler’, yaşamla ilgili eylemlerdir, yasayla ilgili eylemler değildir. Başkalarıyla ilişkilerinizde nasıl yaşamanız gerektiği hakkındadır. İşte Kutsal Yazılar’dan imanlılara yaşamlarını nasıl sürdürmeleri gerektiğinden söz eden en sevdiğim ayetlerden biri:
“Birbirinize karşı iyi yürekli, şefkatli olun. Tanrı sizi Mesih'te bağışladığı gibi, siz de birbirinizi bağışlayın. Bunun için, sevgili çocukları olarak Tanrı'yı örnek alın. Mesih bizi nasıl sevdiyse ve bizim için kendisini güzel kokulu bir sunu ve kurban olarak nasıl Tanrı'ya sunduysa, siz de öylece sevgi yolunda yürüyün.” (Efesliler 4:32-5:2)
İman ve eylemlerle ilgili bölümde, giysisi veya günlük yiyeceği olmayan biri hakkında bir örnek verilmişti. Bunlar gibi, bizim iyi dileklerimizi, nazik sözlerimizi veya İncil’e iman etmiş olduğuna ilişkin hatırlatma sözlerimizi istemez. İyi dileklerin, nazik sözlerin ve imanın harekete geçirdiği eylemleri görmek isterler. Yanında ondan kaynaklanan eylemleri olmadığı sürece imanın gerçek olduğu gösterilemez. Fakat iman eylemleri aklanmayı kazanmamızı sağlamaz. Umarım bu dersten aklanmanın, insanın bağışlanmasını ve Tanrı’nın doğruluğunun verilmesini sağlayan, Tanrı tarafından yapılan bir bildiri olduğunu öğrendiniz. Tek seferlik ve sonsuza dek geçerli, insanın İsa Mesih’e iman ederek Tanrı’yla doğru bir ilişkiye sahip olduğu bir olaydır.
Her şey ümitsizliğe sürükleyici ve cennet erişilmesi imkansız göründüğü anda, İsa’nın kendisini günahkarların yerine koyduğunu ve günahkarların hak ettiği cezayı kendi üzerinde yüklendiğini öğrendik. Bize günah işlememişiz gibi davranılabilmesi için İsa’ya günah işlemiş gibi davranıldı. Yani, sanki biz doğruymuşuz gibi. Tamamıyla doğruymuşuz gibi. Cennete girmeyi hak edecek kadar doğruymuşuz gibi. Meleklerle eşit sayılacak kadar pak. Tanrı huzurunda tamamıyla kabul edilmiş bir şekilde duracak kadar temiz. Tanrı cenneti bu şekilde erişebilir kıldı.
Hayret bir şey...
Tamamıyla doğruymuşuz gibi.
Cennete girmeyi hak edecek kadar doğruymuşuz gibi.
Meleklerle eşit sayılacak kadar pak.
Tanrı huzurunda tamamıyla kabul edilmiş bir şekilde duracak kadar temiz.
* * * * *
Cennete giden yol haritamızda gerçek haritamızı iyi okumanın ne kadar önemli olduğunu gördük. Kutsal Kitap bizim için çok önemlidir; Mezmur yazarı bu konuda şöyle diyor; "Sözün adımlarım için çıra, Yolum için ışıktır." (Mezmur 119:105)
Haritamızı takip etmeye devam edelim.