AHMET: Bence kalıcı mutluluk sadece parayla gelir.
CANER: Katılıyorum abi. Para, yaşayan, nefes alan bir şeydir. Eğer paraya saygısızlık yaparsan, duyguları incinir ve iki eşinin seni terkettikleri gibi terkedecektir.
Korkarım yanılıyorlar, değil mi?
Kalıcı mutluluğun bulunabileceği yer cennettir. Keşke para hakkında daha fazla öğrenmek için İsa ve Cennet Teklifini Reddeden Varlıklı Adam adlı yazıyı okuyabilseler. Bu web sitesindeki bütün yazılar içinde, okumamız gereken en önemli yazının bu olduğuna inanıyorum.
Okudunuz mu?
Hikayemizde yaşamın anlamını anlamayan varlıklı bir adamı ele aldım. Sadece cennete nasıl gidileceğini anlamamış değildi. Yaşamanın anlamını, nedenini hiç anlamadı! Boşa harcanmış bir yaşam! Ne kadar üzücü! İsa, varlığımızla ilgili asıl önemli olan şeyden dikkatimizi uzaklaştırmamamız için bizleri uyarıyor.
“Çünkü her türlü kötülüğün bir kökü de para sevgisidir. Kimileri zengin olma hevesiyle imandan saptılar, kendi kendilerine çok acı çektirdiler.” (1.Timoteos 6:11)
İsa’yla konuşan varlıklı adam, insanların gözünde doğru biri olduğundan emindi. Varlıklıydı, bu nedenle birçok insan kendisine hayranlıkla bakıyordu. Aynaya baktıkça, insanlara hak veriyordu. Peki ya Tanrı’yla ilişkisi doğru muydu? Önemli olan soru bu- insanın bizi nasıl gördüğü değil, Tanrı’nın bizi nasıl gördüğü! Varlıklı adamın hikayesini ve nasıl üzücü bir şekilde bittiğini öğrenebilirsiniz.
İsa ve bu adam arasında üzücü bir ayrılık yaşandı. Cenneti Tanrı’nın değil, kendi koşullarına göre istiyordu. Her şey şok ediciydi. Bütün yaşamı boyunca performansına göre ödüllendirilmişti. Çok çalıştı ve sonuç olarak iyi notlar aldı. Çok çalıştı ve sonuç olarak iyi para kazandı. Daha da çok çalıştı ve sonunda daha da çok para kazandı. Varlıklı adam cennete de ödeme yaparak kolaylıkla erişebileceğini düşündü. Gerçek şu ki istediği şeyin bedeli ödeyebileceğinden çok daha fazlaydı. Sizin ve benim ödeyebileceğimizden çok daha büyük bir bedel var. Ancak Tanrı ödeyebilir.
PARA KONUSU
♦ "Kredi kartı borçlarım artık beni aşıyor."
♦ "Bu hafta kiliseye bir şey veremeyeceğim zaten ben kıt kanaat geçiniyorum."
Para bizim kölemiz olduğu sürece çok yararlıdır. Geçinmemizi sağlar, ihtiyaçlarımızı karşılar, başkalarına yardım edebiliriz.
Siz hiç paranızın da sahibinin Rab olduğunu düşündünüz mü?
Bizim Rab'den almadığımız ne vardır ki? Bize bakan, işi veren, işi yapmak için yeterli enerji ve zamanı veren de Tanrı'nın kendisidir. Ve işte bundan kazandığımız para yine Rabbin parasıdır.
* * * * *
"RAB'bindir yeryüzü ve içindeki her şey,
Dünya ve üzerinde yaşayanlar;
Çünkü O'dur denizler üzerinde onu kuran,
Sular üzerinde durduran." (Mezmur 24:1-2)
Bu ayetlere göre, gökler ve yeryüzü, dünya ve üzerinde yaşayan herkes neden Tanrı'ya aittir?
Her şeyin yaratıcısı Rab'dir. Bir şey elbette O'nu yaratana aittir. Bizler de, yeryüzünde ve gökyüzünde yaşayanlar da Rab'be aidizdir. Çünkü O bizi yarattı bize O can verdi.
* * * * *
"Bedeninizin, Tanrı'dan aldığınız ve içinizdeki Kutsal Ruh'un tapınağı olduğunu bilmiyor musunuz? Kendinize ait değilsiniz. Bir bedel karşılığı satın alındınız; onun için Tanrı'yı bedeninizde yüceltin." (1.Korintliler 6:19-20)
Bu ayetlere göre Mesih inanlısı neden Tanrı'ya aittir?
İncil, Tanrı’nın Adem ile Havva’ya Aden bahçesinde söylediklerini tekrar eder: ‘Günahın ücreti ölümdür.’ İsa bu ücreti ödemeye geldi. İsa kendisine gelen herkesin fiziksel hastalıklarını iyileştirdi, fakat asıl görevi, insanın canını iyileştirmek ve Tanrı ile insan arasında günahtan ötürü bozulan ilişkiyi eski gönencine kavuşturmaktı.
“Çünkü günahın ücreti ölüm...” (Romalılar 6:23a). Ölüm ayrılık demektir. Bedenimizden, sevdiklerimizden ayrılırız, fakat daha önemlisi, sonsuza dek Tanrı’dan ayrı düşmek demektir. Günahlarımız için ödenen ceza olmadan ölürsek, cezayı ödememiz gerekecek. Ceza, Kutsal Kitap’ın cehennem dediği bir yerde Tanrı’dan sonsuza dek ayrı kalmaktır. Bu yasa, ruhsal dünyada, fiziksel dünyada yerçekimi kanunu kadar kesin bir yasadır.
Ölüm Fatihi’nin (İsa) günah üzerindeki zaferiyle ilgili bildiri, Tanrı’dan gelen ve günahlarımızın bedelini ödediğini belirten bir bildiridir. Bu O’nun ayrıcalığıydı. Olduğu kişi olduğu ve sevdiği gibi sevdiği için sevinin. Bağışlandınız. Bağışlama, ‘size acı vereni cezalandırma hakkından vazgeçme’ olarak da ifade edilebilir. İsa’nın çarmıhta yaptığı budur. Ölüm Fatihi’nin bildirisi, Tanrı’dan size artık günahlarınızın sonuçlarını yüklenmeniz gerekmediğine ilişkin bir açıklamadır.
“...bir zamanlar uzak olan sizler, şimdi Mesih İsa'da Mesih'in kanı sayesinde yakın kılındınız.” (Efesliler 2:13). Tanrı’yla ilişkimiz eski gönencine kavuşur ve artık cennet yolunda oluruz! Doğamız gereği aşağı doğru giden yoldaydık, sonsuza dek Tanrı’dan ayrı düşmek üzere lanetlenmiştik. Ölümü ve dirilişi sayesinde İsa kaderimizi değiştirdi.
Şimdi Tanrı'nın Kutsal Ruh'u bizim içimizde yaşamaktadır. Kutsal Ruh ile sahibimizin mührü içimizdedir. Bir mühür kiminse o kime ait olduğunu belirtir. Bizler bu yüzden Tanrı'ya aidiz. Bu mühür gözle görünen bir işaret değildir elbette ancak Tanrı içimize koyduğu Ruh'la bizleri kendisine ayırmıştır. Bu mühür bizim sonsuza dek mahvolmayacağımızın güvencesidir. Çünkü Tanrı'nın vaatleri geri alınamaz.
“Gerçeğin bildirisini, kurtuluşunuzun Müjdesi'ni duyup O'na iman ettiğinizde, siz de vaat edilen Kutsal Ruh'la O'nda mühürlendiniz. Ruh, Tanrı'nın yüceliğinin övülmesi için Tanrı'ya ait olanların kurtuluşuna dek mirasımızın güvencesidir.” (Efesliler 1:13-14)
“Çünkü Tanrı'nın bütün insanlara kurtuluş sağlayan lütfu ortaya çıkmıştır. Bu lütuf, tanrısızlığı ve dünyasal arzuları reddedip şimdiki çağda sağduyulu, doğru, Tanrı yoluna yaraşır bir yaşam sürebilmemiz için bizi eğitiyor. Bu arada, mübarek umudumuzun gerçekleşmesini, ulu Tanrı ve Kurtarıcımız İsa Mesih'in yücelik içinde gelmesini bekliyoruz. Mesih bizi her suçtan kurtarmak, arıtıp kendisine ait, iyilik etmekte gayretli bir halk yapmak üzere kendini bizim için feda etti.” (Titus 2:11-14)
* * * * *
MÜSLÜMAN OKUYUCULARIMIZA
İncil bize İsa’nın öğrencilerinin O’nunla ilgili yanlış bir algılayışa sahip olduklarını tekrar tekrar söylüyor.
İsa şöyle dedi, “Aranızda büyük olmak isteyen, ötekilerin hizmetkârı olsun. Aranızda birinci olmak isteyen, hepinizin kulu olsun. Çünkü İnsanoğlu* bile hizmet edilmeye değil, hizmet etmeye ve canını birçokları için fidye olarak vermeye geldi." (Markos 10:43-45). *İsa’nın sahip olduğu unvanlardan biri.
Bu ayetlerde İsa’nın, gerçek büyüklüğün ne olduğunu bilmeyi gerçekten istiyorlarsa ‘hizmetkar’ ve ‘kul’ olmaları gerektiği konusunda meydan okuyarak onları düzeltmeye çalıştığına dikkat edin. Duymayı bekledikleri bu değildi. İsa bunu söylediğinde, bizim yerimize kendisini kurban etmek üzere Yeruşalim’e gidiyordu. Öğrencilerin yanıtı hala, İsa’nın Yeruşalim’e egemenlik kurmak için gittiğini düşündüklerini gösteriyor.
Yeruşalim’de herkesin İsa’nın önünde eğilmesini ve O’na bağlılık göstermesini bekliyorlardı. Bunun yerine kent İsa’yla alay ederek önünde eğildi ve çarmıh yolunda üzerine tükürdüler. Altın bir taç? Hayır, dikenli bir taç verdiler İsa’ya.
“Askerler de dikenlerden bir taç örüp O'nun başına geçirdiler. Sonra O'na mor bir kaftan giydirdiler. Önüne geliyor, "Selam, ey Yahudiler'in Kralı!" diyor, yüzüne tokat atıyorlardı. Pilatus (Romalı vali) yine dışarı çıktı. Yahudiler'e, "İşte, O'nu dışarıya, size getiriyorum. O'nda hiçbir suç bulmadığımı bilesiniz" dedi.
Böylece İsa, başındaki dikenli taç ve üzerindeki mor kaftanla dışarı çıktı. Pilatus onlara, "İşte o adam!" dedi. Başkâhinler ve görevliler İsa'yı görünce, "Çarmıha ger, çarmıha ger!" diye bağrıştılar. Pilatus, "O'nu siz alıp çarmıha gerin!" dedi. "Ben O'nda bir suç bulamıyorum!"” (Yuhanna 19:2-6)
İsa’nın öğrencileri O’na bir taht verilmesini ve kendilerinin O’nun iki yanında oturmasını bekliyorlardı. İsa ise, iki yanında iki suçlunun asıldığı bir çarmıhla karşılaştı. Öğrenciler bunun korkunç trajik bir hata olduğunu düşündüler. Bilmiyorlardı ki insan daha ilk günahını işlemeden çok önce Tanrı insanlığa İsa gibi bir Kurtarıcı göndermeye karar vermişti. Bu karar aynı zamanda İsa'nın ölümü, gömülmesi ve üçüncü gün zaferli dirilişi anlamına geliyordu. İsa ve yenilgi? Mümkün değil! "Yenilgi sözcüğünü Tanrı'nın lügatında bulamazsınız!
Ya İsa’nın öğrencileri? Üçüncü gün…tıpkı söylediği gibi ölümden dirildiğinde nasıl da şaşırdılar!
GERÇEK BİR HİZMETKAR
Gerçek bir hizmetkar kendisi için en iyi olanı bir kenara bırakır ve başkaları için en iyi olana yönelir. İşte cennette egemenlik süren sevgi böyle bir sevgi! İnanması zor bir şey ama Kurtarıcı Tanrımız işte böyle, Kutsal Yazılar bu konuda çok net. İsa dedi ki, “Ben iyi çobanım. İyi çoban koyunları uğruna canını verir. Canımı kimse benden alamaz; ben onu kendiliğimden veririm. Onu vermeye de tekrar geri almaya da yetkim var.” (Yuhanna 10: 11,18). Bu gerçek insanı Tanrı'nın doğasının ve yüreğinin ta derinlerine götürür. Tanrı'nın, yaratılışının kendisiyle barıştırmak için yapmaya razı olduklarının büyüklüğünü gösteriyor.
Hayret değil mi?
Bizler Tanrı’nın egemen olacak kadar güçlü olduğunu ama bizim ihtiyaçlarımıza karşı duyarlı olmadığını düşünebiliriz. İnsan gücün tadını aldığında işte böyle yozlaşabilir ama tek ve bir olan Tanrımız böyle değildir. İsa İncil’de okuyacağınız bazı hikayelerde şu soruyu neden soruyor?
Senin için ne yapmamı istiyorsun?
Güçlü ve zorba bir hükümdar ‘Benim için ne yapabilirsin?’ diye sorar. Ama ‘Senin için ne yapmamı istersin?’ sorusu bir hizmetkarın soracağı sorudur. Anlıyor musunuz? İsa’nın dünyaya hizmet edilmeye değil, hizmet etmeye gelmiş olduğu gerçeği en soğuk yürekleri bile ısıtmalıdır. Peki ya sizinkini? O size hizmet etmeye geldi. Bana hizmet etmeye geldi. Yaşamını sizin ve benim uğruma vermeye geldi. Bunu inanılmaz muhteşem buluyorum.
“Hiç kimsede, insanın, dostları uğruna canını vermesinden daha büyük bir sevgi yoktur.” (Yuhanna 15:13)
İsa insanların kendisine cennete giden yolla ilgili soru sormalarından hoşlanıyor mu? Evet. Soranların sadece yüreklerini araştırmaları gerekiyor. Hepsi bu. “RAB insanın gördüğü gibi görmez; insan dış görünüşe, RAB ise yüreğe bakar.” (1.Samuel 16:7, Eski Antlaşma)
Yüreğimde gerçekten ne var? Rahat bir yaşam mı? İnsanlardan övgü ve kabul görmek mi? Henüz elimde fazla para olmasa da paraya karşı tatmin edilemeyecek bir açlık mı? İncil’de bizler için kaydedilmiş İsa ve Cennet Teklifini Reddeden Varlıklı Adam adlı yazıda, asıl soru adamın zenginliğinden ayrılmayı göze alıp almayacağıdır. Bu, sadece yoksul insanların cenneti miras alabileceği anlamına mı geliyor? Kesinlikle hayır! Sadece ruhta yoksul olanların cenneti miras alabileceği anlamına geliyor. “İsa şöyle dedi, "Ne mutlu ruhta yoksul olanlara! Çünkü Göklerin Egemenliği onlarındır.” (Matta 5:3)
Eğer ruhta yoksulsak, kendimiz hakkında mütevazi bir görüşe sahibizdir ve yüreğimizin derinlerinde bir numaralı günahkar olduğumuzun bilincindeyizdir. Kendimizden kaynaklanan bir doğruluğumuz olmadığının farkındayızdır. Tanrı önünde pazarlık konusu edebileceğimiz bir doğruluğumuz yoktur. İyi olmaya çalışarak ve dinimizin gereklerini yerine getirmeye çalışarak ruhsal olarak iflas etmiş olduğumuzu çok iyi biliriz. Hayatımızda ancak Tanrı’nın lütfu aracılığıyla kurtulmaya razı olduğumuz bir noktaya gelmişizdir. Tanrı’nın harika, sonsuz, eşsiz lütfuna dayanarak kurtulmak ister misiniz? Eğer isterseniz lütfen İncil’deki şu ayetleri daire içine alın:
“İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı'nın armağanıdır. Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir.” (Efesliler 2:8-9)
Eğer Tanrı İsa’yı Kurtarıcımız olarak bizim yerimize ölmeye gönderdiğini söylüyorsa ve ruhta yoksulsak, O’na teşekkür etmek için sıranın başına geçeceğiz! Ancak ruhta yoksul olanlar Tanrı’nın böylesi inanılmaz iyiliğine duydukları ihtiyacı fark edeceklerdir.
* * * * *
Bizim bir görevimiz var. Tanrı yaratılışta Adem'i Aden Bahçesine baksın, korusun ve yetiştirsin diye görevlendirmişti. Şimdi de bizler Tanrı'nın hizmetinin ve yine yaratılışın kahyalarıyız.
Kahya ne iş yapar?
Kahya, patronunun bütün malını mülkünü korumak ve bakmakla görevli kişidir. O yokken patronun sahip olduğu şeylerin üzerinde yetkilidir. Kendi malı gibi korumalı, bakmalı ve çalıştırmalıdır. Kahya aynı zamanda patronunun isminin de sorumlusudur. Onun yaptığı işler patronunun ünü ve itibarını etkileyebilir.
* * * * *
Luka 16:1-9 ayetlerinde Rabbimiz İsa, ruhsal bir gerçeği açıklamak için simgesel bir öykü anlattı. Bu tür öykülere temsil ya da benzetme diyoruz. Luka 16:1-9 ayetlerinde anlatılan benzetmeyi okuyunuz. Benzetmenin asıl öğretişine daha sonra bakacağız. Şimdilik sadece benzetmenin ana karakteri olan kâhya üzerinde duralım. Kâhya olan kişi nasıl bir durumdadır? Benzetmenin ilk iki ayetine bakarsak, bu sorunun yanıtını alabiliriz.
Öncelikle benzetmeyi okuyalım;
"İsa öğrencilerine şunları da anlattı: "Zengin bir adamın bir kâhyası vardı. Kâhya, efendisinin mallarını çarçur ediyor diye efendisine ihbar edildi. Efendisi kâhyayı çağırıp ona, 'Nedir bu senin hakkında duyduklarım? Kâhyalığının hesabını ver. Çünkü sen artık kâhyalık edemezsin' dedi. "Kâhya kendi kendine, 'Ne yapacağım ben?' dedi. 'Efendim kâhyalığı elimden alıyor. Toprak kazmaya gücüm yetmez, dilenmekten utanırım. Kâhyalıktan kovulduğum zaman başkaları beni evlerine kabul etsinler diye ne yapacağımı biliyorum.'
"Böylelikle efendisine borcu olanların hepsini tek tek yanına çağırdı. Birincisine, 'Efendime ne kadar borcun var?' dedi. Adam, 'Yüz ölçek zeytinyağı' karşılığını verdi. "Kâhya ona, 'Borç senedini al ve hemen otur, elli ölçek diye yaz' dedi.
"Sonra bir başkasına, 'Senin borcun ne kadar?' dedi. "'Yüz ölçek buğday' dedi öteki. "Ona da, 'Borç senedini al, seksen ölçek diye yaz' dedi. "Efendisi, dürüst olmayan kâhyayı, akıllıca davrandığı için övdü. Gerçekten bu çağın insanları, kendilerine benzer kişilerle ilişkilerinde, ışıkta yürüyenlerden daha akıllı oluyorlar. Size şunu söyleyeyim, dünyanın aldatıcı servetini kendinize dost edinmek için kullanın ki, bu servet yok olunca sizi sonsuza dek kalacak konutlara kabul etsinler." (Luka 16:1-9)
"Kâhya, efendisinin mallarını çarçur ediyor diye efendisine ihbar edildi."
Bu cümleye göre kâhya kimin malını, nasıl kullanıyordu?
Efendisinin malını hoyratça, düşünmeden ve saygısızca kullanıyordu. Kendi malı gibi değil gerçekten de başkasının malı gibi çarçur ediyordu.
* * * * *
Bu şekilde kullandığı için nasıl bir sonuçla yüzleşti?
Efendisi kâhyadan hesap sordu. Efendisi kâhyayı çağırıp ona "Nedir bu senin hakkında duyduklarım? Kâhyalığının hesabını ver. Çünkü sen artık kâhyalık edemezsin" demiştir.
* * * * *
Yukarıda çıkardığımız sonuçlardan hareket ederek, kâhyalık kavramını şöyle tanımlayabiliriz:
"Kâhyalık, başkasının mal, para veya işlerini o kişinin istekleri uyarınca geçici bir şekilde, dürüstçe ve sorumluluk duygusuyla yönetmek demektir."
Burada açıklanan kâhyalık kavramının dersimizin konusuyla yakın bir ilgisi vardır. Konumuzda vurguladığımız temel ilke şudur:
"Her şeyin asıl sahibi olan Tanrımız, bizi kâhyalar olarak görevlendirmiştir. Bize verdiği şeylerin tümü, bizim malımız değil, birer emanettir."
Peki; Tanrı size neler verdi? Tanrı'nın verdiklerini aşağıda genel bir liste halinde sıralayabilir misiniz?
Tanrı bize öncelikle bu bedeni verdi. Bedenimizi hoyratça kullanamayız. Bize ailemizi verdi. Aynı zamanda evimizi, işimizi, sahip olduğumuz her şeyi bize verdi. Bu verdiklerini O'nun isteği doğrultusunda kullanmaya dikkat etmeliyiz.
* * * * *
Dersimizin başındaki benzetmeye dönelim. İsa burada, parayı "dünyanın aldatıcı serveti" olarak nitelendiriyor. Elimizdeki para, bize verilen geçici bir emanettir. Gün gelecek, paramız ve mal varlığımız "yok olacak", bizler de Tanrı'nın huzuruna çıkacağız. Bu dünyadayken paramızla Tanrı'nın egemenliğine katkıda bulunmak için yatırım yapmışsak, "Aferin iyi köle!" (Luka 19:17) övgüsünü işiterek sonsuz konutumuza kabul edileceğiz (ayet 9).
İsa, Luka 16:10-12 ayetlerinde, para kullanımını "küçük bir iş" olarak nitelendiriyor. Ancak parayla ilgili kâhyalığımız, parayı dürüst, doğru ve Tanrı'ya yaraşan bir şekilde kullanmamız gerçek bir sınavdır. Bu sınavdan başarıyla çıkarsak bizlere "gerçek servet" emanet edilecektir. İmanlı olarak, bizler bu dünyadaki çıkarların değil, ruhsal zenginliğin peşinde olmalıyız. Kutsal Kitap der ki "Mesih'le birlikte dirildiğinize göre, gökteki değerlerin ardından gidin. Mesih orada, Tanrı'nın sağında oturuyor. Yeryüzündeki değil, gökteki değerleri düşünün." (Koloseliler 3:1-2)
Sizce, "sadece bu dünyaya ait" harcamalar neler olabilir? Somut örnekler veriniz.
İhtiyacımız dışında olan pahalı şeyler olabilir. Mesela lüks arabalar. Sırf marka olduğu için almak istediğimiz giyim eşyaları. Bazen bir telefon, televizyon, saat gibi şeyleri sırf çok daha güzel ve marka olduğu için normalden çok daha fazla paraya alabiliriz. Gereksiz harcamalar, ihtiyacımızdan fazla almak da bu dünyaya ait harcamalar olabilir. Çağımız tüketimi yücelten bir ahlak anlayışının etkisi altındadır. Daha iyisine sahip olmak gibi altı boş bir kavramla mücadele ediyoruz. "Daha iyisi" nedir? Bu sonu gelmez bir alma eylemine tutsak olmanıza sebep olur. Yeterli, yararlı ve öncelikli olanlardan ötesi boş ve aldatıcıdır.
* * * * *
Paramızı (ve paramızla aldığımız eşyamızı) Tanrı'nın Egemenliğine katkıda bulunmak için nasıl harcayabiliriz? Yine somut örnekler veriniz.
Paramızı Mesih İnanlıları topluluğumuzda ya da etrafımızda ihtiyacı olan kişilerle paylaşabiliriz. Bizim önemsemediğimiz on lira o kişiler için bir yemek parası olabilir. Bu yüzden paranın gerçekten ne şekilde kullanılması gerektiğini iyice düşünüp öyle harcamaya dikkat etmeliyiz. Müjdenin yayılması için çalışan kardeşler olabilir. Onlara bu konuda yardım edebiliriz. Kiliseye doğrudan verip onların ihtiyacı olanlara dağıtmasını da isteyebiliriz. Bunun yanında devletimizin ve toplumumuzun içinden çıkan, iyi ürünleri olan sosyal kampanyalara destek verebiliriz. Çevre ve toplum yararını gözetmek Tanrı'yı hoşnut eden bir tutumdur.
“Biz kendimizi ilan etmiyoruz; ama Mesih İsa'yı Rab, kendimizi de İsa uğruna kullarınız ilan ediyoruz.” (2.Korintliler 4:5)
* * * * *
İlk kilisede para yardımı konusunda iyi bir örnek var. Öncelikle aşağıdaki ayetleri okuyalım;
"Kardeşler, sizlere Tanrı'nın Makedonya'daki kiliselerine sağladığı lütuftan söz etmek istiyoruz: Büyük sıkıntılarla denendiklerinde, coşkun sevinçleri ve aşırı yoksullukları tam bir cömertliğe dönüştü. (1-2)
Ellerinden geldiği kadarını, hatta daha fazlasını kendi istekleriyle verdiklerine tanıklık ederim. (3)
Kutsallara yapılan yardıma katkıda bulunma ayrıcalığının kendilerine verilmesi için bize yalvarıp yakardılar. (4) Umduğumuzdan da öte, kendilerini önce Rab'be, sonra Tanrı'nın isteğiyle bize adadılar. (5) [2.Korintliler 8:1-5]
Yukarıdaki ayetlere göre ilk cümlelere bakarsak aslında Makedonya kilisesinin maddi durumu nasıldır?
Büyük sıkıntılar içindeydiler. Ve aşırı bir yoksulluk çekiyorlardı.
* * * * *
Bu ayetlere göre, bu imanlılar yardıma katılmayı nasıl bir olay olarak görüyorlardı?
Kutsallara yapılan yardımlar onlar için birer ayrıcalıktı. Hatta bunun için yalvarıp yakardılar.
* * * * *
5. ayete göre, Tanrı'nın egemenliğinin ilerlemesi için paramızı vereceğimiz zaman, "öncelikle" Rab'be neyi adamamız gerekiyor?
Öncelikle kendimizi Rab'be adamamız gerekiyor. "Tanrı sevinçle vereni sever" ayetini aklımızda tutmalıyız. Çünkü eğer biz Rab'be verirken yürekten vermiyorsak o zaman gerçekten adanmış bir şekilde vermiyoruz. Kendimizi, önce yüreğimizi hazırlayarak Rabbe vermemiz gerekiyor.
* * * * *
"Rabbimiz İsa Mesih'in lütfunu bilirsiniz. O'nun yoksulluğuyla siz zengin olasınız diye, zengin olduğu halde sizin uğrunuza yoksul oldu." (2.Korintliler 8:9)
Bu ayetlere göre 'verme' konusunda en büyük örneğimiz kimdir?
İsa Mesih bu dünyadayken hiçbir şeye sahip değildi. İncil'i okursak hep dolaşıyordu. “İsa bütün kent ve köyleri dolaşarak havralarda öğretiyor, göksel egemenliğin Müjdesi'ni duyuruyor, her hastalığı, her illeti iyileştiriyordu. Kalabalıkları görünce onlara acıdı. Çünkü çobansız koyunlar gibi şaşkın ve perişandılar.” (Matta 9:35-36). İsa başkalarının evinde yemek yiyor ya da kalıyordu. Ama aynı zamanda bizim için hiç kimsenin veremeyeceği büyük bir şey verdi. O da bizim günahlarımızdan aklanmamız için verdiği kendi canıdır. O bizim için kendini verdi. O en büyük örneğimiz olmalıdır. Üstelik bunu hiçbir şart ya da mecburiyet yokken yaptı. O lütufkar bir cömertlik örneğidir. Kendinden verirken, şartlarla, övünmeyle ya da başkalarının beğenisiyle ilgilenmedi.
Tanrı sizin kötülüğünüz karşında ne yaptı? İşte müjdeli haber bu.
“Evet, biz daha çaresizken Mesih belirlenen zamanda tanrısızlar için öldü. Bir kimse doğru insan için güç ölür, ama iyi insan için belki biri ölmeyi göze alabilir. Tanrı ise bizi sevdiğini şununla kanıtlıyor: Biz daha günahkârken, Mesih bizim için öldü.” (Romalılar 5:6-8)
O sizin için de kendini verdi.
İsa'ya nasıl karşılık vermelisiniz? “Evet, Mesih herkes için öldü. Öyle ki, yaşayanlar artık kendileri için değil, kendileri uğruna ölüp dirilen Mesih için yaşasınlar.” (2.Korintliler 5:15)
* * * * *
Ondalık Nedir?
Kiliseye gittiğinizde eminim orda "ondalık" toplandığını görmüşsünüzdür. Peki bu ondalık ne demektir? Kutsal Kitap'ta 'ondalık', imanlı kişinin kazancının onda birini ifade eder.
"Ondalık" kavramı Kutsal Yasa'nın temel gereklerinden biridir. Eskiden halk kazançlarının, sürülerinin ya da ürünlerinin onda birini Tanrı'ya sunuyordu. Bizim de gelirimizin onda biri Tanrı'ya aittir, O'na yönelik ibadetimizin ve saygımızın temel bir göstergesidir. Bazılarımızın düzenli bir kazancı vardır, bazılarımız ise farklı zamanlarda farklı oranlarda gelir elde ederiz. Ancak her durumda, bütün gelirimizin ondalığını Tanrı'ya sunmak, ibadetimizin bir parçasıdır. Tanrı'nın bu konuda ne denli duyarlı olduğunu Kutsal Yazılarda görmek mümkündür. Malaki peygamber aracılığıyla halkını şöyle kınamıştır: "İnsan Tanrı'dan çalar mı? Oysa siz benden çalıyorsunuz. 'Senden nasıl çalıyoruz?' diye soruyorsunuz. Ondalıkları, sunuları çalıyorsunuz" (Malaki 3:8). Tanrı bu ağır sözleri, ondalıklarını vermeyen kişilerle ilgili olarak söylüyordu. Ondalık verenler için ise büyük bereketler vaat ediliyordu:
"Tapınağımda yiyecek bulunması için bütün ondalıklarınızı ambara getirin. Beni bununla sınayın diyor" Her Şeye Egemen RAB. "Göreceksiniz ki, göklerin kapaklarını size açacağım, üzerinize dolup taşan bereket yağdıracağım." (Malaki 3:10)
Dolayısıyla, kazancımız az da olsa çok da olsa, düzenli de olsa düzensiz de olsa, onda biri Tanrı'ya aittir. Tanrı, ondalık veren imanlıyı bereketleriyle kutsayacaktır
Aşağıdaki ayetleri okuyalım;
"Şunu unutmayın: Az eken az biçer, çok eken çok biçer. Herkes yüreğinde niyet ettiği gibi versin; isteksizce ya da zorlanmış gibi değil. Çünkü Tanrı sevinçle vereni sever. Her zaman, her yönden, her şeye yeterli ölçüde sahip olarak her iyi işe cömertçe katkıda bulunabilmeniz için, Tanrı her nimeti size bol bol sağlayacak güçtedir." (2.Korintliler 9:6-9)
Tanrı bizim nasıl bir tutumla vermemizi istiyor?
Ne verirsek verelim ister para, ister mal istersek zamanımızı Rab'bin aslında buna ihtiyacı olmadığını unutmayalım. Rabbin bizim bu verdiklerimize ihtiyacı yok. Bu bizim Rab için verdiğimiz şeyler olmalı. Rabbe verirken isteksiz, teşviksiz, birazını saklayarak vermek aslında bir günahtır. O zaman hiç vermemek daha iyidir. Biz verirken arkamıza bakmadan sevinçle vermeliyiz.
* * * * *
Tanrı yaşamımızda "her nimeti" artırmakla bizim için neyi amaçlıyor?
Tanrı bizim bu dünyada yarattığı her şeyden kendisi nasıl "iyi" olduğunu gördüyse bizim de iyi bir şekilde faydalanmamızı istiyor. Biz bize verilenleri Tanrı'nın isteği doğrultusunda ihtiyacı olanlara yardım etmeyi amaç edinmeliyiz. Tanrı'da kendi lütfu uyarınca bize sunulan her nimeti bereketleyecek arttıracaktır.
* * * * *
Elimizdeki parayı geçici bir emanet olarak gördüğümüz için onu Tanrı'nın sonsuz amaçlarına harcamak için gayretli olmalıyız.