Bu soruyu bana yönelttiğiniz için memnun oldum. Gerçekten de sizi anlayacak birini buldunuz. Davranışları konusunda yaşadıkları mücadeleler hakkında daha fazla kişi dürüst olsaydı dünya yörüngesinden çıkabilirdi. Neden mi? Çünkü milyarlarca insan kafalarını sallayıp çoğu zaman yapmak istedikleri şeyi yapmadıklarını doğrulardı! İnsanlar sık sık söylemekten ve yapmaktan nefret ettikleri şeyleri söyleyip yaparlar.
O zaman, öncelikle bu mücadelede yalnız olmadığınızı bilin. Çağlar boyunca çok sayıda insan içlerindeki canavarla mücadele etmiştir. Kutsal Yazılar’da, insanın içindeki bu karanlık varlığın keskin dişlerini gösterip başkalarına zarar vermediği bir sayfa bulmak zordur. Bunu tarihte doğan ilk çocukta görüyoruz. Kayin büyüdü ve küçük kardeşi Habil’i öldürdü. Bundan sonra ise durum giderek daha kötü bir hal aldı. Ne kadar kötü oldu? Durumun ne kadar kötü bir hal aldığını hayal etmek gerçekten de güç:
“RAB baktı, yeryüzünde insanın yaptığı kötülük çok, aklı fikri hep kötülükte. Tanrı yeryüzüne baktı ve her şeyin ne denli bozulduğunu gördü. Çünkü insanlar yoldan çıkmıştı. Tanrı Nuh'a, ‘İnsanlığa son vereceğim’ dedi, ‘Çünkü onlar yüzünden yeryüzü zorbalıkla doldu. Onlarla birlikte yeryüzünü de yok edeceğim.’” (Yaratılış 6:5, 12-13, Eski Antlaşma)
Tanrı, dünyada olup bitenleri özetlemesi için Musa’ya esin verdi. Dünya çapında gerçekleşen bu Tufan’ın gerçek nedeni hakkında Tanrı Musa’ya anlayış verdi. İnsanın sadece kötü yaşam aracılığıyla sapmakla kalmadığını, aynı zamanda bu kötülüğe zaman içinde alıştığını da okuyoruz. Fakat kötülüğün insanın yüreğinin içinde artık tövbe umuduna yer bırakmayacak şekilde, derinlerinde kök saldığını öğreniyoruz. Kötülük insanın içine kök salmıştı. Sorun içlerindeydi, oysa biz sorunun sadece insanlar arasında olduğunu düşünmüş olabiliriz.
Bu bölümde bir sözcük var ki, ürpermeme neden oluyor. “Hep” sözcüğü. Tanrı’nın kullandığı dil son derece vurgulayıcı bir sözcük. İnsanın yüreğinin kötü olduğunu söylemek yeterli değildi. Tanrı, insanın yüreğinde bir damla bile iyilik bulunamadığını söylemek için ‘hep’ sözcüğünü ekliyor. Yozlaşma evrensel bir boyuta ulaşmıştı. Yoğun yağmurun oluşturduğu Tufan gelmeden önce tüm dünyaya Tanrı’ya karşı saygısızlık yayılmış ve dünyayı kaplamıştı.
Bir an için, eğer Tanrı olsayınız bu durumda ne yapardınız onu düşünün. İnsanın yüreğinden akan günah ırmağına baktığınızı hayal edin. Bu ırmağın genişliğini ve derinliğini düşünün. Bu ırmağın kuvvetli akıntısını ve akıntı arttıkça suyun daha da kirlendiğini hayal edin. İnsanın yaptığı her şey cennete karşı meydan okumaktı. Size karşı meydan okumak! Ne yaparsınız? Eğer Tanrı olsaydınız siz de Tanrı’nın yaptığının aynısını yapardınız. Ve tıpkı Tanrı’nın yaptığı gibi Nuh ve ailesi için bir gemi tedarik ederdiniz. Bizleri güvenli bir şekilde cennete götürmek amacıyla sizin tarafınızdan tasarlanmış ve tedarik edilen başka bir gemiden söz etmeye başlardınız.
Kutsal Kitap’ın ilk birkaç bölümünde neler olduğuna baktık. Peki ya İncil’in ilk birkaç bölümü? İnsanın durumunda herhangi bir iyileşme var mı? Hayır, okumaya başlar başlamaz Hirodes’in Beytlehem’deki küçük erkek çocuklarının öldürülmesi için verdiği emirle şok oluyoruz. Neden mi? İsa’nın bir gün yerine geçip kendi yerini almaması için küçük İsa’yı bulup öldürmek için:
“İsa'nın Kral Hirodes devrinde Yahudiye'nin Beytlehem Kenti'nde doğmasından sonra bazı yıldızbilimciler doğudan Yeruşalim'e gelip şöyle dediler: "Yahudiler'in Kralı olarak doğan çocuk nerede? Doğuda O'nun yıldızını gördük ve O'na tapınmaya geldik." Kral Hirodes bunu duyunca kendisi de bütün Yeruşalim halkı da tedirgin oldu. Bütün başkâhinleri ve halkın din bilginlerini toplayarak onlara Mesih'in nerede doğacağını sordu. "Yahudiye'nin Beytlehem Kenti'nde" dediler. "Çünkü peygamber aracılığıyla şöyle yazılmıştır: 'Ey sen, Yahuda'daki Beytlehem, Yahuda önderleri arasında hiç de en önemsizi değilsin! Çünkü halkım İsrail'i güdecek önder Senden çıkacak.'" Bunun üzerine Hirodes yıldızbilimcileri gizlice çağırıp onlardan yıldızın göründüğü anı tam olarak öğrendi. "Gidin, çocuğu dikkatle arayın, bulunca bana haber verin, ben de gelip O'na tapınayım" diyerek onları Beytlehem'e gönderdi. Yıldızbilimciler, kralı dinledikten sonra yola çıktılar. Doğuda görmüş oldukları yıldız onlara yol gösteriyordu, çocuğun bulunduğu yerin üzerine varınca durdu. Yıldızı gördüklerinde olağanüstü bir sevinç duydular. Eve girip çocuğu annesi Meryem'le birlikte görünce yere kapanarak O'na tapındılar. Hazinelerini açıp O'na armağan olarak altın, günnük ve mür sundular. Sonra gördükleri bir düşte Hirodes'in yanına dönmemeleri için uyarılınca ülkelerine başka yoldan döndüler. (Matta 2:1-12, İncil)
“Bir dakika,” diyorsunuz, “Belki de Kral Hirodes gerçekten de küçük İsa’ya karşı yumuşak bir yürekle yaklaşıyordu. Belki de gerçeği söylüyordu. Belki de gerçekten İsa’nın kim olduğunu doğrulayan ilk kişi olmak istiyordu!” Öyle değil.
“Hirodes, yıldızbilimciler tarafından aldatıldığını anlayınca çok öfkelendi. Onlardan öğrendiği vakti göz önüne alarak Beytlehem ve bütün yöresinde bulunan iki ve iki yaşından küçük erkek çocukların hepsini öldürttü.” (Matta 2:16, İncil)
Daha sonra, Hirodes adında başka bir kral İsa’nın kuzeni vaftizci Yahya’yı öldürdü. Sadece dünya kötülükle dolu değil, bu kötülüklerin Kutsal Yazılarımız’ı da doldurduğunu görüyoruz. Kutsal Yazılarımız’a Kutsal Kitap dememizin nedeni içinde söz edilen insanların kutsal olmasından ötürü değil. Kutsal değiller. Kutsal Kitap’ın son kısmı ayrı bir şekilde basılıp İncil olarak yayınladığında, kapağında ‘Müjde’ yazılmasının iyi bir nedeni vardır. Nedeni, İncil’in iyi insanlarla dolu olması değildir. Aksine Tanrı bizler hakkında değerlendirmesi konusunda oldukça dürüsttür. Zaten dürüst olmama gibi bir seçimi yoktur. Neden mi? İnsanlar fikirlerini değiştirir ve bu nedenle sözleri tutmazlar. Yalan söylerler. Ne var ki Tanrı bunların ikisini de yapamaz. “Tanrı insan değil ki, yalan söylesin. İnsan soyundan değil ki, düşüncesini değiştirsin. O söyler de yapmaz mı? Söz verir de yerine getirmez mi?” (Çölde Sayım 23:19, Eski Antlaşma)