Tanrı ruhsal durumumuz hakkında yalan söyleyemez. Bunun olanaksızlığı, ahlaki bir olanaksızlıktır. Tanrı’nın gerçeğe duyduğu sevgi o kadar büyüktür ki, doğru olmayan bir şekilde konuşamaz. Dürüst olmamak veya aldatmak Tanrı’nın doğasına aykırıdır. Nitekim, bu gerçek kurtuluş umudumuzun temelidir. Neden cennete gideceğiz? Tanrı değişken değildir. Her zaman gerçeği söylemek doğasına özgüdür ve vaatlerinden vazgeçmesine neden olacak koşullar oluşamaz. Tanrı, İncil’de olduğu gibi bizlere cenneti vaat ederse o zaman cennete gideceğiz demektir. Tanrı güvenilirdir.
‘Belki’ veya ‘belirsizliklere’ bağlı olsaydı bu websitesini oluşturmak için zamanımı boşa harcamazdım. Size söyleyebileceğim tek şey, ‘Belki cennete gidebilirsiniz,’‘Belki Tanrı sizi kabul edebilir’ veya ‘Belki Tanrı’nın size karşı sevgisi sonsuzdur’ olsaydı, İncil için nasıl ‘Müjde’ denilebilirdi?
Kutsal Kitap’ı okuduğunuzda kötü insanlar hakkında gerçek hikayelerle dolu olduğunu görürsünüz. Hikayelerde, mürekkebin hikayeleri yazıya geçiren kuştüyünde olduğu gibi kanın serbest bir şekilde aktığını görürsünüz. Fakat insanın içindeki canavar, hiçbir zaman İsa Mesih’in öldüğü günkü kadar kötü olmadı. Peygamberlik, çok önceden bu olayı bildirmişti. Nitekim, Tanrı bizlere İsa’nın görevinden söz etmeye ta Aden Bahçesi’nde başladı. Bu konuda Kurbanın Üzerindeki Sır Perdelerinin Kaldırılması yazısında okuyabilirsiniz. İnanın bana, web sitesindeki en ilginç ve anlamlı makalelerden biri olduğunu düşüneceksiniz.
Dünyada ilk kanın nerede döküldüğünü biliyor musunuz? İki suçlu insanın günahları için kurban edilen masum bir kurbandan akarken Aden Bahçesi’nin çimen ve toprağı üzerinde küçük bir havuz oluşturdu. Sözünü ettiğim yazıda bu konu hakkında okuyun. Bu iki suçlu insan Adem ve Havva’ydı.
İncil’deki ayetlere bakıp İsa’ya saldıran canavar üzerinde düşünmeden önce okuduklarınız hakkında açık fikirli olmanızı isteyeceğim. İsa’nın çarmıha gerilmesi hikayesi dünyanın tarihinde yaşanmış tarihsel olaylar arasında en yaygın şekilde bilinen dramadır. Tarihte hiçbir konu üzerinde bu kadar tartışma, münazara, inceleme, savunma ve yazı olmamıştır. Bu web sitesinde İsa’nın öldüğü gerçeği hakkında çok sayıda çürütülemez kanıt bulacaksınız. İşte size bir örnek. Ünlü Yahudi tarihçi Yosefus’un önyargısız yazısını ele alın. Birinci yüzyılda yaşadı ve İsa’ya inanan biri değildi.
“İşte bu dönemlerde, bilge bir adam vardı, tabii eğer kendisine insan demek doğru olursa, çünkü harika işler yapan biriydi, gerçeği zevkle kabul eden insanlar gibi kişilerin öğretmeniydi. Yahudiler’den ve Öteki Uluslardan pekçok kişiyi kendine çekti. Kendisi Mesih’ti. Ve Pilatus, bizim aramızdan önemli adamların önerisiyle, kendisini çarmıha mahkum edince, başından beri onu sevenler kendisini terk etmediler; çünkü üçüncü gün onlara canlı olarak göründü; tıpkı ilahi peygamberlerin onun hakkında söylediği bu olaylar ve on binlerce başka gerçek gibi. Adını kendisinden alan Hıristiyan boyu da bu güne de var olmaya devam etmektedir.” (Yosefus, Antiquities, Kitap 18, Bölüm 3.3)
Yosefus’un tarihsel bu anlatımı hakkında düşündükten sonra olayla ilgili Tanrı’nın İncil’de resmettiği şekilde esinlenmiş anlatımını düşünün. Unutmayın, ele aldığımız konu içimizdeki canavar. Neden yanlış olduğunu bildiğimiz ve daha sonra pişman olacağımız şeyler yapıyoruz? Bakalım sorununuzun çözümüyle İsa’nın nasıl bir ilgisi var.
AŞAMA 1 - Roma Valisi Pilatus, İsa’nın çarmıha gerilmesi konusunda Yahudi kalabalıkların çağrısından kendisini temize çıkarmak istiyordu fakat sonunda kalabalığın yüksek sesle bağırmasına teslim oldu.
“İsa valinin önüne çıkarıldı. Vali O'na, "Sen Yahudiler'in Kralı mısın?" diye sordu. İsa, "Söylediğin gibidir" dedi. Başkâhinlerle ileri gelenler O'nu suçlayınca hiç karşılık vermedi. Pilatus O'na, "Senin aleyhinde yaptıkları bunca tanıklığı duymuyor musun?" dedi. İsa tek konuda bile ona yanıt vermedi. Vali buna çok şaştı. Her Fısıh Bayramı'nda vali, halkın istediği bir tutukluyu salıvermeyi adet edinmişti. O günlerde Barabba adında ünlü bir tutuklu vardı. Halk bir araya toplandığında, Pilatus onlara, "Sizin için kimi salıvermemi istersiniz, Barabba'yı mı, Mesih denen İsa'yı mı?" diye sordu. İsa'yı kıskançlıktan ötürü kendisine teslim ettiklerini biliyordu. Pilatus yargı kürsüsünde otururken karısı ona, "O doğru adama dokunma. Dün gece rüyamda O'nun yüzünden çok sıkıntı çektim" diye haber gönderdi. Başkâhinler ve ileri gelenler ise, Barabba'nın salıverilmesini ve İsa'nın öldürülmesini istesinler diye halkı kışkırttılar. Vali onlara şunu sordu: "Sizin için hangisini salıvermemi istersiniz?" "Barabba'yı" dediler. Pilatus, "Öyleyse Mesih denen İsa'yı ne yapayım?" diye sordu. Hep bir ağızdan, "Çarmıha gerilsin!" dediler. Pilatus, "O ne kötülük yaptı ki?" diye sordu. Onlar ise daha yüksek sesle, "Çarmıha gerilsin!" diye bağrışıp durdular. Pilatus, elinden bir şey gelmediğini, tersine, bir kargaşalığın başladığını görünce su aldı, kalabalığın önünde ellerini yıkayıp şöyle dedi: "Bu adamın kanından ben sorumlu değilim. Bu işe siz bakın!" Bütün halk şu karşılığı verdi: "O'nun kanının sorumluluğu bizim ve çocuklarımızın üzerinde olsun!"” (Matta 27:11-25, İncil)
AŞAMA 2 - Sonraki sahnede Romalı askerleri görüyoruz. Ne istiyorlardı? Kan. İsa’yı gereksiz yere kırbaçladılar. Lejyonerin kırbacı her iki ucunda da kurşun topların bulunduğu deri kayışlardan oluşuyordu. Tek bir amacı vardı: Suçlanan kişiyi ölmüne 1 santimetre kalana kadar dövmek ve sonra durmak. Otuz dokuz kırbaç darbesine izin veriliyordu fakat çoğu zaman bu kadar dövmeye bile gerek kalmıyordu. Nöbetçilerden biri tutuklunun durumunu gözlüyordu. Ellerinin bağı çözüldüğünde yere düşen İsa’nın ölüme yakın olduğu konusunda kuşku yoktu. Kırbaçlama askerlerin yaptığı ilk şeydi.
“Bunun üzerine Pilatus onlar için Barabba'yı salıverdi. İsa'yı ise kamçılattıktan sonra çarmıha gerilmek üzere askerlere teslim etti. Sonra valinin askerleri İsa'yı vali konağına götürüp bütün taburu başına topladılar. O'nu soyup üzerine kırmızı bir kaftan geçirdiler. Dikenlerden bir taç örüp başına koydular, sağ eline de bir kamış tutturdular. Önünde diz çöküp, "Selam, ey Yahudiler'in Kralı!" diyerek O'nunla alay ettiler.” (Matta 27:26-29, İncil)