Kurtarıcı ve Rab Olduğu İçin Kabul Ettim!
Pakistan’da 1958 yılında Ortodoks bir Müslüman ailede dünyaya geldim. Son derece gayretli bir İslami ortamda eğitimimi sürdürürken İslam diniyle ilgili çalışmalarımı derinleştirmeye başladım. Böylece Pakistan hükümeti tarafından 1974 yılında Müslüman sayılmayan sapkın bir din olarak kabul edilmiş olsa da Ahmediya Hareketine katıldım.
‘Mesih’ kelimesini ilk kez Hıristiyanlığa karşı hazırlanmış Ahmediya Hareketinin bir yazınında rastladım. Bu hareketin kurucusu olan Mirza Ghulam Ahmad, ‘Mesih Maud’ (Vaat Edilmiş Mesih) olduğunu iddia etmişti. Ahmediya Hareketinin doktrin ve öğretişlerini vaaz etme konusunda son derece mutlu ve coşkuluydum. Bunların hepsi benim için yeniydi ve ilgimi çekiyordu. Kutsal Kitap’ta ve Kuran’da Mesih’in ikinci gelişiyle ilgili bütün referansları hatırlıyordum ama gerçekte ne anlam taşıdıkları hakkında pek fazla bir anlayışım yoktu.
Beni Kurtaran Gaf
Bir gün bir kilisenin önünden geçerken, rahibe neden Müslüman ve Muhammed’in müridi olmadığını sormak için iyi bir fırsat olduğunu düşündüm. Bütün peygamberliklerin Muhammed’te tamamlandığını düşünüyordum. Böylece, kiliseye girdim ve rahiple görüşmek isteğimi söyledim. Konuştuğum kişi beni ona götürdü ve ben kendimi tanıştırdım. Müslüman olduğumu ve neden peygamber Muhammed’e inanmadığını bilmek istediğimi söyledim. ‘İsa’nın kendisi,’ dedim, ‘Muhammed’in çarıklarını taşımaya layık olmadığını söyledi.’
Rahip bana oturmamı söyledi, önce, ben kiliseye girdiğim sırada konuştuğu insanlarla konuşmasını bitirdi. Onlar ayrıldıktan sonra bana şöyle sordu, “Bana lütfen İsa’nın bunu nerede söylediğini söyleyebilir misiniz?” Hemen rahibin elinden Kutsal Kitap’ı aldım ve hemen Matta kitabını alıp rahibin yanında bir ayet okudum.
“Gerçi ben sizi tövbe için suyla vaftiz ediyorum, ama benden sonra gelen benden daha güçlüdür. Ben O'nun çarıklarını çıkarmaya bile layık değilim. O sizi Kutsal Ruh'la ve ateşle vaftiz edecek.” (Matta 3:11, İncil)
Birinci ayetten başlayarak tüm bölümü okumamı söyledi. Okudum ve tamamladığımda, bana bunu kimin söylediğini ve kimden söz ettiğini açıklamaya gerek kalmamıştı. Vaftizci Yahya konuşuyordu ve gelecek Olan’dan, İsa Mesih’ten söz ediyordu. Mahcup olmuştum ve kendimi savunmak amacıyla hemen başka bir referans verdim. Bu ayet Yuhanna İncil’indeydi.
“Artık sizinle uzun uzun konuşmayacağım. Çünkü bu dünyanın egemeni geliyor. Onun benim üzerimde hiçbir yetkisi yoktur.” (Yuhanna 14:30)
Rahip, eğer istemezsem benimle fikir birliğinde olmayacağını söyledi. “Bu ayeti kendi peygamberinize uygulamak isterseniz, sizin bileceğiniz iş” dedi. Fakat sonra, bu ayeti aynı Müjde’deki diğer ayetler ışığında açıkladı. Başka iki ayetten ‘bu dünyanın egemeni’ teriminin Şeytan için kullanıldığını gösterdi.
“Bu dünya şimdi yargılanıyor. Bu dünyanın egemeni şimdi dışarı atılacak.” (Yuhanna 12:31)
“...çünkü bu dünyanın egemeni yargılanmış bulunuyor.” (Yuhanna 16:11)
Çok utanmış ve parçası olduğum aydın Müslüman organizasyona karşı öfkelenmiştim. Buna, kendisi kitaplarında bu alıntıları kullanan sözde İkinci-Mesih de dâhildi. Rahibin ofisinden, yardımı için teşekkür bile etmeden sessizce ayrıldım. Havanın patlayan balonumdan kaçışını duyabiliyordunuz.
O nokta da oldukça tepkisel bir hale geldim ve hem Kuran’ı hem de Kutsal Kitap’ı daha derinlemesine çalışmaya karar verdim. Bu nedenle, Pakistan’da bir Kutsal Kitap mektuplaşma kursuna katıldım. İslam’ın gayretli vaizi olarak, Kuran ve Kutsal Kitap’tan ayetlerle sağlam bir şekilde donatılmış olmak istiyordum, böylece ne istersem onu savunabilirdim. ‘Mesih’ ve Vaat Edilen’in ikinci gelişi konularında anlayışımı genişletmek için Kutsal Kitap’ı çalışmayı iple çekiyordum. İlk olarak, Mesih’in birinci gelişi hakkındaki peygamberlikler ve bunların gerçekleşmesini öğrenmem gerektiğini düşündüm.
Kuran’ı ve dilini Kutsal Kitap’ı çalışırken her iki kitabı kafamda kıyaslayabilecek kadar iyi biliyordum. Orijinal İncil’in resim gibi Grekçe dili beni etkiliyordu ve okuduğumun sadece bir yaşamöyküsü olmadığını fark ediyordum. Her anlatımda Tanrı’nın insanla birlikte olduğu gerçeğini yansıtan büyük olaylar vardı.
İsa’nın dünyadaki hizmetinde büyük bir yetki sergilediğini fark ettim. Kendine güvenli, gerçek ve kendisinin en kuvvetli eleştirmenlerine karşı saldırgandı. Eleştirmenleri ona karşı çıkamıyor, savlarıyla kazanamıyor veya söylediklerine Tanrı’dan bazı açıklamalarla söylediklerine yollarının yanlış olduğunu göstermekte suçlu bulmak için gerçeklerle karşı çıkamıyorlardı. İsa’nın göl kıyısında kalabalıklara karşı sözlerine kulak verin:
“Çünkü kendi isteğimi değil, beni gönderenin isteğini yerine getirmek için gökten indim.
Beni gönderenin isteği, bana verdiklerinden hiçbirini yitirmemem, son gün hepsini diriltmemdir. Çünkü Babam'ın isteği, Oğul'u gören ve O'na iman eden herkesin sonsuzyaşama kavuşmasıdır. Ben de böylelerini son günde dirilteceğim."
"Gökten inmiş olan ekmek Ben'im" dediği için Yahudiler O'na karşı söylenmeye başladılar.
"Yusuf oğlu İsa değil mi bu?" diyorlardı. "Annesini de, babasını da tanıyoruz. Şimdi nasıl oluyor da, 'Gökten indim' diyor?"
İsa, "Aranızda söylenmeyin" dedi.” (Yuhanna 6:38-43)
İsa’yı eleştirenler ve düşmanları onu açıkça eleştiremiyorlardı. Bunu yapsalar da bir kazançları olmayacaktı. Çoğu zaman kendi aralarında söyleniyorlardı. İsa’ya karşı konuştukları zaman ise her tartışmayı kaybediyorlardı. Nasıl olur da, ‘Yol, gerçek ve yaşam benim’ sözlerini söyledikten sonra, sonu gelmeyen bir şekilde tanrılığını sergileyerek sözlerini destekleyene nasıl üstün gelebilirlerdi?
Başka bir seferinde İsa şöyle dedi,
İsa, "İbrahim'in çocukları olsaydınız, İbrahim'in yaptıklarını yapardınız" dedi. “Siz babanız İblis'tensiniz ve babanızın arzularını yerine getirmek istiyorsunuz. O başlangıçtan beri katildi. Gerçeğe bağlı kalmadı. Çünkü onda gerçek yoktur. Yalan söylemesi doğaldır. Çünkü o yalancıdır ve yalanın babasıdır.” (Yuhanna 8:39,44)
Buna karşın, Muhammed hakkında okuduğumda, kendisini eleştirenler onu eleştirdiler ve ancak mucizeler yaparsa kendisine inanacaklarını söylediler. Şöyle karşılık verdi,
“Ben sadece beşer bir elçiyim.” (İsra 17:93)
Kuran ve Kutsal Kitap’ı canla başla çalışmaya başladım. Ama her şeyin sonu geliyordu. En azından iki kitabın okunması ve kıyaslanması bitiyordu. Beni Kuran’dan soğutup Kutsal Kitap’a yönelten neydi? Hakkında okuduğum gerçek Mesih ve Kurtarıcı’dan giderek daha fazla etkileniyordum ama Kuran’da bir gün öyle bir şey okudum ki bu inanç hakkında artık hiçbir şey bilmek istemedi. Hayatımın dönüm noktasıydı. Hayatta dönüm noktalarımız olur, öyle değil mi? Benimki de buydu:
“De ki: Ben peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem.” (Ahkaf 46:9)
Bütün İslami inançlarım ve ailemin ve ulusumun inancına adanmışlığım bu sözleri okuduğum ve üzerinde düşündüğüm zaman tamamıyla parçalandı. Cennette sonsuz yaşam İncil’de insanlığa sunulan ve güvencesi verilen bir armağandır.
“Nitekim Mesih de bizleri Tanrı'ya ulaştırmak amacıyla doğru kişi olarak doğru olmayanlar için günah sunusu olarak ilk ve son kez öldü.” (1.Petrus 3:18, İncil)
“Çünkü günahın ücreti ölüm, Tanrı'nın armağanı ise Rabbimiz Mesih İsa'da sonsuz yaşamdır.” (Romalılar 6:23, İncil)
İsa günahlarımızın bedelini ödemek için geldi. Bedel ödendi ve Muhammed doğmadan uzun bir süre önce ödenmişti. Sonsuzluktaki yazgımın ne olacağını öğrenmek için neden Yargı Gününe kadar endişe içinde bekleyeyim? Kendisi hakkında ve kendisine güvenenlerin kaderi hakkında bilemeyen kişiyi nasıl izleyebilirim? Nitekim mahkûm olup olmadıklarını bilmek için hiç kimsenin Yargı Gününe kadar beklemesine gerek yok. Tanrı çoktan her şeyi bizim adımıza halletti.
“Size doğrusunu söyleyeyim, sözümü işitip beni gönderene iman edenin sonsuz yaşamı vardır. Böyle biri yargılanmaz, ölümden yaşama geçmiştir.” (Yuhanna 5:24)
Tanrı’nın sizlere sonsuza dek kendisiyle olma güvencesi verdiği bir imanı kabul etmek ister misiniz? Ayrıca, bu imanı, böyle bir armağanın bütün yücelik ve övgüyü O’na verdiğini bilerek kabul edersiniz. Yüceltildi, biz veya iyi eylemlerimiz değil. Dinleyin, bakın Tanrı, sizin ve benim gibilerin Tanrı’nın yaptıklarına dayanarak cennete gönderilebilmesi için kendisiyle sonsuz bir ilişkiyi nasıl mümkün kıldı. Bu yol, sadece ve sadece bu yol övünebileceğimiz bir şeye sahip olmamızı sağlıyor- bu hayatta da sonrakinde de. Sadece Tanrı’nın harika, sonsuz ve eşsiz lütfuyla övüneceğiz:
“İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı'nın armağanıdır. Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir.” (Efesliler 2:8-9, İncil)
Kabul etmeliyim ki, Pakistan’da Hıristiyan inancına geçmek benim için sosyal, ekonomik ve kültürel bir meydan okumaydı. Burada %95’i Müslüman olan bir halk arasında yaşıyorum. Hıristiyanlar çok küçük bir azınlık ve dinin değiştirilmesi insanın tüm toplum ilişkilerinde dışlanması demek. Her zaman halkın bir araya gelerek giriştiği eylemlerle karşılaşma korkusu var. Birbirlerinden ve ortak inançlarından güç alan bir Müslüman grubun Hıristiyanlara karşı neler yapabileceğini hiç bilemezsiniz. Özellikle de benim gibi dinden dönenlere. O zaman göreceğim zulüm nedeniyle mi İsa Mesih’i Kurtarıcım ve Rabbim olarak kabul ettim? Hayır. Kurtarıcı ve Rab olduğu için kabul ettim!
1979 yılında anne babamın ve akrabalarımın bilgisi olmadan gizlice vaftiz oldum. İlk on yıl boyunca Hıristiyanlar arasında Hıristiyan gibi, anne babamın yanında ise Müslüman gibi davrandığımı söylemekten gurur duymuyorum. Sonunda, annemle babam ailemizin tanıdığı Müslüman bir kızla evlenmem için bana baskı yaptılar. Bu olay imanımı açıklamama ve onunla evlenemeyeceğimi itiraf etmeye zorladı beni. Son yıllarda yasalar değişti mi bilmiyorum ama o zamanlarda Hıristiyan bir erkek ve Müslüman bir kadın arasında evlilik Pakistan’da Müslüman Medeni Haklar Yasasında tanınmıyordu.
Her durumda, artık İsa hakkındaki gerçeği vaaz etmek için yaşıyorum.
Nusrat Aman