Gerçek İdeali Keşfettim
O unutulmaz günde İncil’i okurken yaşadığım deneyimi tarif edecek sözleri bulmakta zorlanıyorum. Sözler yetersiz kalıyor. Bir nesnenin eksik parçasını bulması gibi bir şeydi. Ruhsal yaşantım o olmadan eksikti ama kendisini tamamlayacak olanı hiç bilmiyordu ve gelene kadar hiç onun eksikliğini hissetmedi. Tıpkı bir yapbozun bir parçasının sadece olması gereken belli bir yere uyması gibi. Müjde ruhuma dokundu, Mesih’te derin, içimdeki arzu ve yüreğimin doymamış özlemini buldum. Çölde susuzluktan ölmekte olan bir insan için ferah su ırmağı gibiydi. Beni Yaratan’ın bildirisini ilettikleri için müjdenin sözleri Tanrı’nın sözleriydi. (J. A. Subhan)
Lisede artık kendi kendime düşünmeye bağladığımda hayatları beni derinden etkileyen üç adam keşfettim. Bu insanlar benim idealimdeki kişiler oldu. Gandi, Muhammed ve İsa Mesih.
İsa Mesih’e ilgim Kuran’ı okumaya başlamamla oldu. Ondan İsa’nın masum bir insan olduğunu öğrendim. Bir mollaya onun hakkında sordum: "Peygamberler arasında İsa’dan sonra kim gelir?"
Molla Adem’den başlayarak uzun bir peygamberler listesi sıraladı. Bununla birlikte, Muhammed’in tüm peygamberler arasında en üstünü olduğu iddiasını özellikle vurguladı.
Fakat Muhammed konusunda duygularım karışıktı. Bir taraftan, barış habercisi olması konusunda iddiası beni etkilemişti. Fakat diğer taraftan, askeri yönünden ötürü hayal kırıklığına uğramıştım. Kurnaz bir askeri strateji ustası ve fatih olduğunu biliyordum ama bu, barış yapıcı ve Tanrı adına konuşan biri olması iddiasıyla temelde çelişkili gibi görünüyordu bana.
Ne var ki, İsa’da çok farklı bir şey vardı. Doğru, seven, alçakgönüllü, iyi karakteri nedeniyle O kendine özgü bir kategorideydi. Ne kadar tarih kitaplarını araştırsam ve çağdaş liderleri gözlemlesem de Mesih’le kıyaslanacak kimse bulamıyordum.
Bunların hepsi benim için çıkarılması çok zor sonuçlardı. Pakistan’da önemli bir Müslüman aileden geliyordum. İslam’a büyük bir tutkuyla bağlıydılar ve kılı kırk yaran bir titizlikle İslam’ın uygulamalarını yerine getiriyorlardı. Gençken din gayreti ve İslam’a bağlılığımı mükemmel bir şekilde hayata geçirmek istiyordum. Dini eğitimle ilgili ilk deneyimlerimden biri aşırı derecede hoş olmadığı halde bu isteğim vardı. Altı yaşındayken Kuran’ı okumayı öğrenmek için bir mollaya gönderildim. Tabii ki Kuran’ı, benim için zor bir dil olan Arapça olarak ezberlemem şarttı. Kuran’dan bir sureyi ezbere okurken ilk kez hata yaptığım zamanı hatırlıyorum. Molla büyük bir sopa aldı ve bana vurmaya başladı. Şu uyarıyla beni azarladı: "Kuran’ı yanlış okursan günah işlersin ve Tanrı seni bağışlamaz."
Bu olay İslam’a karşı tavrımın değişmesine yol açan bir acılık yarattı. Tanrı’nın elinde büyük bir sopayla üzerimde duran ve yapacağım her hatayı gözleyen bir canavar olduğunu düşünmeye başladım. Tanrı’nın cezalandırmasından çok korkmaya başladım. İslam’a yabancılaşma sürecim çok uzun sürmedi. İslam’dan, hoşça vakit geçirebileceğim başka ilgi alanlarına döndüm. Gençliğim boyunca beni meşgul eden şeyler atletizm ve oyunlar oldu. Yine de hala huzursuz bir şekilde anlam ve amaç arıyordum ama İslam tüm cazibesini yitirmişti. Tabii ki Kuran’ı okumuştum ve Tanrı’nın acıması ve merhametinden söz ettiğini biliyordum. Fakat beni karşı konulmaz şekilde etkileyen Tanrı’nın gazabı ve cezalandırmasıydı ve bunlar merhamet kavramının ikinci role sahip olmasına yol açıyordu.
Çocukken sokakları süpüren insanları izlerdim. Onlara yaklaşmak istediğimde büyük annem beni durdur, onların yakınına gitmememi veya onlara dokunmamamı ve onlarla hiçbir ilişkim olmamasını söylerdi. Onlara acımaya ve aslında bir azınlık olduklarını fark etmeye başladım. Büyüdüğümde onlara sosyal ve ekonomik açıdan yardım etmek istiyordum. Bu olaydan kısa bir süre sonra büyük annem beni bir misyon hastanesine götürdü. Burada bilge ve iyi bir doktor gördüm, hastanede yapılanların merkezinde olan kişiydi. Adamın Hıristiyan olduğunu söylediklerinde şaşırmıştım. Ona dokunabilir veya onunla konuşabilirdim. Büyük annem bunu yasaklamamıştı. Kafam karışmıştı ve büyük anneme neden durumun farklı olduğunu sordum. Bütün Hıristiyanlar yoksul ve cahil olmasa da hepsinin kirli sayıldığını ve hepsinin putlara taptığını söyledi. Bu nedenle onlarla çok yakın ilişkilere sahip olmamalıydım.
Büyük annemin verdiği yanıt beni tatmin etmemişti. Aklımda, yoksul ve ezilenler için ateşli bir sosyal ve ekonomik adalet azmiyle yanıp tutuşan pek çok sorum vardı. Çevremde gördüğüm adaletsizlik ve eşitsizlikten ötürü son derece rahatsızdım.
Bir seferinde on yaşındaki bir kızın katili olan bir molla sadece uyarıyla serbest bırakıldı. İnsanlar sadece yas tutup bir şey yapmadıkları için adaletin yerine gelmesi için insanları harekete geçirmeye çalıştım. Ne var ki faydası yoktu. Bu olay hayal kırıklığımın daha da artmasına neden oldu. Mollaların ve sosyal liderlerin çok ikiyüzlü olduğuna karar verdim. İslam’ın dini gereklerini yerine getirirler ve hatta bunu büyük bir gösterişle yaparlardı ama dürüst değillerdi ve yaşamları kötüydü. En azından benim kişisel olarak gördüğüm örneklerde durum böyleydi.
Camiye gitmenin benim için hiçbir değeri yoktu. Artık dayanamıyordum çünkü mollalar barış ve sevgiden söz ediyorlar ama çocukları dövüyor ve seven barış yapıcılar olma konusunda pek çok açıdan başarısız oluyorlardı. İslam tarihini okuduğumda, uzun bir dizi askeri saldırılar olduğunu okudum. Hakkında okuduğum ve çevremde gördüğüm bütün bu şiddet ve nefretten iğreniyordum.
Yaşadığım bu sorularla ilgili danışabileceğim kimse olmadığı için kendimi yalnız ve çevremden soyutlanmış hissediyordum. Danışmak ve rehberlik için babama gidemezdim. Zenginliğinden fayda sağlayan Müslümanlar tarafından hayalkırıklığına uğratıldığı için acılık dolu sorunlu bir adamdı. Zalim ve üstünlük sağlamaya çalışan bir adamdı ve hem anneme hem de ailenin geri kalanına kötü davranırdı. Nitekim, toplumumuzda kadınların ve çocukların ne kadar acı çektiklerini gördüğümde sahip oldukları konumu iyileştirmek ve daha özgür ve mutlu olabilmeleri için birşeyler yapma özlemiyle doluyordum. Bu konuları veya başka sorunları babamla tartışamazdım. Saygımı yitirmiştim, ayrıca kimseyi teşvik edecek hali olmayan kafası karışık ve zavallı bir adamdı.
Ülkemin insanları arasında her yerde gördüğüm yoksulluk ve hastalık sosyal bilimler eğitimi almaya karar vermeme neden oldu. Zenginlik ve sosyal statüye sahip olanların çevrelerinde yoksulluk ve sıkıntı içinde olanların durumunu iyileştirmek için birşeyler yapmaya pek ilgi duymayanların vurdumduymazlığı ve ilgisizliğinden hoşlanmıyordum. İslam çerçevesi içinde nasıl oluyor da koşullar bu kadar üzücü bir hal alabiliyordu? Din, egemen olan durumu kabul etmiş görünüyordu ve toplumumuzda milyonların yaşadığı korkunç kötülüğü ağırlaştırıyor gibi görünüyorlardı.
Bazı yanıtlar bulmak amacıyla komünizme yöneldim. En azından zor koşulların ve zenginlerin sömürüsünün kurbanı olan, ezilen insanların davasıyla ilgilendiğini söylüyordu. Bir süre Komünist edebiyatı çalıştım ve genç Komünistlerden oluşan bir grubun etkin bir parçası oldum. Bu grup ağır cezalara ve zulme maruz kaldı. Liderimiz öldürülene kadar da karşı koyma yoğunlaştı. Ülkemizde bulunan bir Rus ajanına gidip toplumumuz için Komünist amaçların gerçekleştirilmesi amacıyla bizim grubumuzla kendi grubunu birleştirmeyi önerdim. Fakat ilerleyen beş ay boyunca güç mücadelesi içinde örgüt içi çatışmalardan ötürü hayalkırıklığına uğradım. Bu ideolojinin işleyemez ve yüzeysel olduğunu gösterdi. İnsanın gerçek durumuyla ilgili saptaması yüzeyseldi.
Bu bir dizi hayalkırıklığı dini gerçeğe ilişkin soruları yeniden düşünmeye sevk etti beni. Farklı dinlerle ilgili pek çok kitap toplayıp dikkatli bir şekilde çalıştım. Kitaplarımı okuyarak, yaşamın anlamı ve geleceğimin gidişatı konusunda düşünerek tek başıma çok zaman geçiyordum. Birisi bana Hıristiyanlık hakkında birkaç kitap vermişti ve bunları büyük bir ilgiyle okumaya başladım. Bunlar aklımda pek çok soru işareti oluşturdu ve sonunda yanıt bulmak için bir Hıristiyan öğretmene gitmeye başladım. İsa’ya neden Tanrı Oğlu dendiğini ve Hıristiyanların üç tanrıya tapındıklarını söylemenin neden yanlış olduğunu anlamama yardımcı oldu. Hıristiyan inancına olan ilgimin arttığını fark ettiğimde ailemin ve akrabalarımın kendisini ziyaret ettiğimi anlayıp bunun sonucunda kendisinin başını ağrıtmasından korktu.
Artık kendisini görmeye gelmememi söyledi ve saldırıdan korkmadan benimle daha açık bir şekilde konuşabilecek Hıristiyanların olduğu daha büyük bir şehre gitmem için beni teşvik etti. Anneme İsa Mesih hakkında öğrenebilmek için kasabamızdan büyük kente gitmek istediğimi söylediğimde öfkelendi ve bu niyetimi duyduğu takdirde babamın beni öldüreceğini söyledi. Buna rağmen, kente gittim ve oraya vardıktan kısa bir süre sonra geçinebilmek için çalışmaya başladım. Annemden para almak değil, ona para göndermek istiyordum.
Şehirde hemen Hıristiyanları bulmadım. Ama araştırmama devam ettim ve Tanrı’yla konuştum, O’na ben O’nu aradıkça benden kaçtığını söyledim. Nedenini anlayamıyordum. İyi bir insan olmak istiyordum ama nasıl olunacağını bilmiyordum. Kendimi alçaltmak için oruç tuttum, vücuduma işkence yaptım. Tanrı’yı bulmanın yolu olduğunu düşündüğüm için yüksek ahlaki standartlara göre yaşamaya çalıştım. Kutsal Kitap satın aldım ve kendi kendime çalışmaya gayret ettim.
Önemli bir miktarda para biriktirdiğimde, Hıristiyan liderlerle tanışmak ve uygulanmasını istediğim bir sosyo-ekonomik programım olduğunu anlatmak için Pakistan’ın farklı bir yerine gittim. Tanıştığım birkaç önder kaygımı işitmiş olmaktan ötürü memnundu ama hiçbiri Tanrı’ya kişisel olarak nasıl tanıyabileceğimi söylemedi.
Tanrı’yla konuşmaya devam ettim ve amaçsız bir şekilde yaşadığımı, hiçbir şeyi başaramadığımı ve yolculuklarımın verimsiz olduğunu söyledim. İçtenlikle bana yolu göstermesini istedim ve eğer göstermezse büyük olasılıkla tekrar Komünist olacağımı söyledim. Yüreğimde o kadar sıkıntılıydım ki Kutsal Kitap’ı elime aldım ve İsa Mesih’le konuşmaya karar verdim. Şöyle dedim, "Seni izlemeye hazırım. Kahramanım ve liderimsin ama nasıl Tanrı olabildiğini anlayamıyorum." Sözlerini okudum,
Ne mutlu doğruluğa acıkıp susayanlara!
Çünkü onlar doyurulacaklar.
Ne mutlu merhametli olanlara!
Çünkü onlar merhamet bulacaklar.
Ne mutlu yüreği temiz olanlara!
Çünkü onlar Tanrı'yı görecekler.
Ne mutlu barışı sağlayanlara!
Çünkü onlara Tanrı oğulları denecek.” (Matta 5:6-9, İncil)
Kendisini araştırdığımı söyledim ve neden benden kaçtığını sordum. Şöyle dua ettim, "Rab, Senin gerçeğini görmek istiyorum."
Bir gece İsa’nın şu sözlerini okudum,
“Bir kimse susamışsa bana gelsin, içsin. Kutsal Yazı'da dendiği gibi, bana iman edenin ‘içinden diri su ırmakları akacaktır.’” (Yuhanna 7:37-38, İncil)
Bu sözlerin anlamı üzerinde düşündükçe, Mesih’in bizleri kendisiyle kişisel bir deneyime çağırdığını fark ettim. Söylediği çok doğrudan ve basitti. O zaman hayatımda bu diri su ırmaklarını deneyim etmek istediğimi biliyordum.
O geceden kısa bir süre sonra, şehirde bazı Hıristiyanlarla tanıştım ve bana Mesih’ten ve O’na güvenmenin ne demek olduğundan bahsetmelerini rica ettim. Hıristiyanlardan biri benimle birlikte İncil’i okudu ve İsa Mesih’le deneyimini anlattı. Birlikte Yeni Antlaşma’daki Galatyalılar kitabını çalıştık ve hayatımda ilk kez yasa ve lütuf arasındaki karşıtlığı keşfettim. Tanrı tarafından kabul edilebilmek için belli dini kurallara uymam ve ritüelleri uygulamam gerektiğini düşünüyordum. Bizleri sadece lütfuna dayanarak kabul edebileceği benim için tamamıyla yeni bir şeydi. Lütfun, Mesih’in bağışlanmam ve kurtuluşum için günahlarım için ölüp dirilerek gerekeni yapmış olduğunu öğrenmek o kadar harika bir şey ki. Bu, hak ettiğim ve her ne kadar elimden gelenin en iyisini yapsam da kazanabileceğim bir şey değildi.
İki ay sonra vaftiz oldum. İsa Mesih’in sevgisi ve hayatımı nasıl değiştirdiği konusunda insanların önünde tanıklık vermek benim için büyük bir sevinç kaynağıydı.
Hayatımdaki değişim büyüktü- hepsi Mesih’e güvenmenin ve utanmadan O’na imanımı açıklamanın sonucuydu. Akrabalarım ve arkadaşlarıma Mesih’teki gerçekten söz etmek için derin bir arzu duyuyordum. Şimdi birkaç yıldır Tanrı’nın bizleri sevdiğine, Kurtarıcı, Rab İsa Mesih’te bağışlama ve sonsuz yaşam verdiğine dair iyi haberi paylaşmak için elimden gelen her şeyi yapıyorum.
İsa Mesih’e iman eden bir kişi olmanın en harika yanlarından biri, Tanrı’nın beni çoktan kabul ettiğine ilişkin güvencemin olmasıdır. Yargı Günü’nden korkmama gerek yok. Cennete gidip gitmeyeceğimi bilmek için o zamana kadar beklememe gerek yok. Çok uzun bir süredir böyle bir güvence arıyordum ve İslam’da bulamamıştım. Yapabileceğim her türlü sevabı yerine getirip Tanrı tarafından kabul edilmek için gayret etmiştim. Fakat başarısız olduğumu biliyordum. Kusursuz iyiliğin standardına erişemediğimi yüreğimde biliyordum. Bu farkındalık, kuşku ve korku içinde olmama yol açtı çünkü suçumun sonuçlarından kaçış göremiyordum. İsa’ya inandığımda, sevgisini ve bağışlamasını deneyim ettiğimde bana şu harikulade vaadi hatırlattı:
“Koyunlarım sesimi işitir. Ben onları tanırım, onlar da beni izler. Onlara sonsuz yaşam veririm; asla mahvolmayacaklar. Onları hiç kimse elimden kapamaz.” (Yuhanna 10:27-28, İncil)
İsa gururlu, eleştiren, sevmeyen ruhumu alıp yerine başkaları için içten bir sevgi koydu. Beni başka şekillerde değiştirmeye de devam ediyor. Kuşkusuz, kusursuz olmaktan çok uzak olduğumu biliyorum ama Tanrı’nın gücünün bende olduğunu ve beni giderek daha fazla değiştirdiğini de biliyorum. Memleketimdeki insanlar nasıl birisi olduğumu gördüklerinde çok şaşırdılar ve birçoğu İsa’nın hayatımda bu değişimi nasıl sağladığını öğrenmek istedi. Annem ve erkek kardeşim de yeni bir insan olmam karşısında şaşırdılar.
Annem yıllar boyunca, en iyi yol olduğunu düşündüğü İslam’ı bırakamayacağını söyleyerek İsa Mesih’in bildirisine karşı koydu. Fakat sonunda yüreğini ve aklını açarak Mesih’teki gerçeği gördü. Annem de O’na güvendi ve artık Tanrı’nın kabullenişi ve paydaşlığına sahip bir imanlı.
Eskiden ben de, Hıristiyanlık dini üzerinde düşündükleri zaman bütün Müslümanların karşı karşıya geldiği sorunlarla mücadele etmek zorundaydım. Fakat her sorumun bir yanıtı olduğunu görmek benim için çok özgür kılıcı bir şey oldu. Öncelikle samimi ve alçakgönüllü olmam gerektiğini fark ettim. Fikir birliğinde olmadığım konulara kulak asmayacak kadar gururluydum. Gururumun, gerçeği dikkatli ve nesnel bir şekilde incelememe engel olarak, aslında bana zarar verdiğini fark etmem uzun bir zaman aldı.
Hıristiyan inancını çalışmaya başladığımda, tam merkezine- İsa Mesih’e çekildim. Yüzleşmem gereken soru şuydu: İsa Mesih kimdi? O’nun hakkında bir karar vermem gerekiyordu. Önemli olan O’nun hakkında bana öğretilenler değildi; asıl mesele O’nun hakkında neye inanmam gerektiğiydi. Buna mantıklı bir şekilde karar vermek için kanıtlara bakacak kadar samimi olmam gerekiyordu.
İslam’da İsa en büyük peygamberlerden biri sayılır. Fakat peygamberin özellikleri, gerçeğe bağlılık, dürüstlük ve doğruluktur. Gerçek bir peygamber asla yalan söylemez ve bu nedenle İsa şu sözleri söylediğinde yalan söylemiyordu, “Ben ve Baba biriz.” (Yuhanna 10:30). “İsa, "Filipus" dedi, "Bunca zamandır sizinle birlikteyim. Beni daha tanımadın mı? Beni görmüş olan, Baba'yı görmüştür.” (Yuhanna 14:9). İsa Tanrı olduğunu, bakireden doğarak dünyaya gelen tek gerçek Tanrı olduğunu iddia etti.
Hıristiyanların Kutsal Kitap’ı sözde değiştirdiğine ilişkin itirazla da yüzleşmem gerekiyordu. Tabii ki, böyle bir şey söylemek kolay ama bunu kanıtlamak başka bir mesele. Böyle kanıtlar araştırdım ve başkalarından bana bunu kanıtlamalarını istedim. Müslüman arkadaşlarıma Kutsal Kitap’ın değiştirildiğini kanıtladıkları zaman onları izleyeceğimi söyledim. Kutsal Kitap’ın değişmediğine ilişkin kanıt olmamasının yanı sıra, Kutsal Kitap’ın orijinal Kutsal Kitap’la aynı olduğuna ilişkin kanıt da mevcuttur. Eğer bundan kuşku duyanlar varsa, Kutsal Kitap’ın tamamlandıktan sonra yüzyıllar boyunca örtüşen elyazmalarını incelemelidir. Kuran’da bile Kutsal Kitap’ın değiştirildiği söylenmez. Eğer kişi bir şeyi anlayamazsa Hıristiyanlara ve onların Kutsal Yazılarına başvurması söylenir. Bu da, Kuran’ın Kutsal Kitap’ı gerçek, değişime veya yozlaşmaya uğramamış, Tanrı Sözü olarak kabul ettiğine işaret eder. Kanıtlara bakan herkes için Kutsal Kitap’ın Kuran yazıldıktan önce ve sonra değişmediği açıktır.
Tüm bunları fark ettiğimde, benim idealim olmaya layık, ve sadece benim değil, herkes için ideal olmaya layık tek bir kişi olduğunu anlamaya başladım. İsa Mesih, beden alarak dünyaya gelen sonsuz Tanrı olduğu için kusursuz insandı. Eylemleri ve sözleri aracılığıyla bunun doğru olduğunu gösterdi. Dünyaya neden geldiğini ve günahlarım uğruna ölecek kadar beni sevdiğini, ölümden dirildiğini ve bugün yaşadığını anladığımda başka kimseyi izleyemeyeceğimi biliyordum artık. O, gerçek İdealim, Kurtarıcım ve Rabbim, bugün ve her zaman öyle olacak.