headerLogo2b-18pt-myriadpro

Sorularıma Cevap: İsa

17 halimeh iran testimony size image4518 faceİran’da çok dindar bir ailede dünyaya geldim. Ailemde herkes birbiriyle çok yakındı, hepimiz birbirimizi çok seviyor ve birbirimizle ilgileniyorduk. İhtiyaç içinde olmanın ne demek olduğunu hiç bilmedim. Annem ve babam her şeyimizi sağlıyordu.

Hıristiyan inancı hakkında okul ve anne babamdan İsa’nın dördüncü büyük peygamber, Muhammed’in ise beşinci ve son peygamber olduğunu öğrendim. Anneme açıkça İsa’nın neden çarmıha gerildiğini sorduğumu hatırlıyorum. Şöyle yanıt verdi, ‘İsa, Tanrı’nın Oğlu olduğunu iddia etti. Ama Tanrı birdir. Tanrı evlenmedi ve oğlu da olmadı.’ Hıristiyanların üç tanrıya inandığını anlıyordum: Baba Tanrı, Oğul Tanrı ve Kutsal Ruh Tanrı. Bu konu benim için çok karışıktı. İslam’ın diğer dinlerden daha iyi olduğuna inanmak benim için kolaydı çünkü bizim tek bir güçlü Tanrımız vardı.

Liseden mezun olduğumda annemle babam büyük bir karar vermek zorunda kaldı. Eğitimime İran yerine ABD’de mi devam etmeliydim yoksa beni memleketimizden biriyle mi evlendirselerdi? Önce evlenip sonra kocamla birlikte ABD’ye gitmeme karar verdiler. Bu nedenle görücü usulüyle evlendim.

1973 yılında eşim benden önce ABD’ye taşındı. Kısa bir süre sonra ben de onu izledim. Annemin babamın ve İran hükümetinin maddi desteğiyle ülkeden ayrıldım. Eşim ve ben bu ülkeye öğrenci vizesiyle geldik ve dört veya beş yıl kalmayı planladık. Eğitimimizi tamamlayıp eve dönecektik. 

Ailemden ayrılmam ve yeni bir ülkeye alışmam zor oldu. Eğitimimi tamamlar tamamlamaz İran’a döneceğim umuduyla yaşıyordum. O günlerde İran ve ABD arasındaki siyasal bağlar şimdiki gibi değildi. Sorun veya çatışma belirtileri yoktu. Şah’ın İran’daki hükümeti son derece emniyetli görünüyordu.

Ne var ki, çok fazla süre geçmeden, İran’da iç sorunlar olduğunu duymaya başladık. Şah, halkın gözünde popülerliğini yitiriyordu. Ayetullah Humeyni sürgünden memleketine dönmek istiyordu ama ancak Şah İran’dan ayrıldıktan sonra. 1979 yılının başlarında tam olarak böyle oldu. Onun da onayıyla İranlılar Amerikan Büyükelçiliğine saldırdı ve Amerikalıları esir aldı. Amerikan Büyükelçiliğinin ele geçirilmesine nedeniyle ABD’deki İranlılar çeşitli zorluklarla karşılaşmaya başladılar.

Eşim ve ben kısa bir süre içinde evden gelen maddi desteği kaybettik çünkü ABD İranlıların paralarını bankalarda dondurdu. Yine bu sıralarda babamın vefat ettiğini öğrendim.

Artık tek başımıza kalmıştık ve bize destek olacak kimse yoktu. Öğrenci vizelerimizle çalışmamıza izin yoktu. Fakat hayatta kalabilmek için çalışmamız gerekiyordu. Masrafları kısmak için okulu bırakıp sonra da tam zamanlı bir iş arama kararı benim adıma verildi. Eve geri dönmeyi düşündüm ama İran ve Irak arasında savaş başlamıştı. Bu sırada eve, İran’a dönmek pek akıllıca olmayacaktı. Eve dönebilmek iyi olurdu çünkü ABD’de Amerikalıların İranlılara karşı tutumu o kadar olumsuz bir hal aldı ki her günümüzü bir korku bulutu altında yaşıyorduk. Göçmenlik bürosu ABD’de yasadışı bir şekilde bulunan İranlıları arıyordu. Bu da, öğrenci vizesiyle çalıştığımı öğrendikleri takdirde sınır dışı edileceğim anlamına geliyordu. İki küçük çocukla, benim kazandığım gelir bize destek olmak için yeterli değildi. Böylece eşim de çalışmaya başladı. Söylemeye bile gerek yok, yaşamlarımız stres, endişe ve korkuyla doluydu.

Bu zor zamanlar boyunca günde beş kez namaz kılmaya devam ettim. Sık sık oruç tutuyordum. Yukarıdan ilahi yardıma ihtiyaç duyduğum bu dönemde Tanrım bana çok uzak görünüyordu. İki çocuğumu da bir kiliseyle bağlantılı bir anaokuluna gönderdim. Kilisede, pazar günleri asıl ibadetten önce çocuk ve yetişkinler için düzenlenen Kutsal Kitap çalışmaları için kullanılan odalar hafta içinde anaokulu için kullanılıyordu. Ben, Amerikalıların İran’da esir tutuldukları bu zamanda çocuklarımızın Hıristiyanlar tarafından daha az taciz edileceğini düşünüyordum.

Şükran Günü ve Noel mevsimleri sırasında okuldaki kutlamalara yardım etmek için davet edilmiştim ama hiç gitmedim. Bu kutlamaların yanlış olduğunu düşünüyordum. Bunun yerine, çocuklarımın arkadaşlarının anne babalarını, kendilerine Allah hakkında öğretmek için evime davet ettim. Fakat içimde, derinlerde, Tanrımın beni duyamayacak kadar benden uzak olduğunu hissediyordum.

Hayatımda iş ve çocukların bakımı dışında başka bir şey yoktu. Allah’a sorup duruyordum, “Bunu hak etmek için ne yaptım?” Yaşam benim için o kadar zor bir hal aldı ki sakinleştirici almaya başladım. Sadece bu ilaçları almakla kalmıyordum, hayatım bunlara bağlı hale gelmişti. Doktorum depresyona girdiğimi ve İran’a dönmem gerektiğini söyledi. Tabii ki, ben de bunu istiyordum ama dönemezdim.

Çocuklarımın anaokuluna gittiği kilise aerobik dersi vermeye başladı. Doktorum egzersiz yapmanın, endişe ataklarıyla başa çıkmamın bir yolu olduğunu söylemişti. Böylece bir derse yazıldım. Birinci gün ne öğrendim? Aerobik dersi İncil’den bir okumayla ve bu bölümle ilgili birinin kısa bir yorumuyla başladı. Bundan sonra sıra dua istekleri ve duaya geldi!

Derse katıldığım halde dua zamanlarından kaçınıyordum çünkü benim inançlarımla çelişiyordu. Buna karşın, dersteki bayanlar bana karşı çok iyiydi. Bana karşı içten bir ilgi duyduklarını görebiliyordum. Bu arada, eşim ve ben, yasal olarak çalışabilmek için çalışma izni alma konusunda bilgi almak için bir avukatla görüştük. Geçerli çalışma iznimiz olsa endişe ve korkumuz azalacaktı. Bir televizyon reklamında gördüğümüz bir avukatı bulana dek her şey ümitsiz görünüyordu. Tek umut ışığımız o bilgiydi. Avukat, bir şirketin eşimin becerilerine ihtiyaç duyduğunu açıklaması durumunda ABD Çalışma Bürosunun eşime çalışma izni verebileceğini söyledi. Nihayet eşim Kübalı birine ait bir firmadan iş teklifi aldı. Hemen tüm belgeleri avukatımıza götürdük. Avukat belgeleri Çalışma Bürosuna göndermeye söz vermişti. 

İran’daki siyasal koşullar nedeniyle uzunca bir süre ailelerimizden haber alamadık. Arada sırada telefonda konuştuğumuzda annem hep aynı şeyleri söylüyordu. Şöyle diyordu, “Burası güvenli değil. Amerika’da kalın.

Amerika’da durum daha mı iyiydi? O kadar büyük bir hayal kırıklığı yaşıyordum ki. Bir de komşularımızın tacizine uğruyorduk. Hayal kırıklığına uğramıştım ve öfkeliydim. Kendi kendime şöyle düşünüyordum, “Bu ülkeye, ‘Evine geri dön, kötü İranlı’ sözlerini duymak için gelmemiştim. Bu şekilde çalışmak için gelmemiştim. Bir Alzheimer hastasına bakıyordum. En kötüsü, Tanrımın dualarıma neden yanıt vermediğini anlayamıyordum.

Tüm umudumuz Çalışma Bürosundan haber almamız ve eşimin yasal olarak çalışabilmesiydi. O zaman bütün sorunlarımız çözülür ve artık korku ve endişe duymak zorunda olmazdık. Bir gece avukatımız aradı. Çalışma Bürosundan haber almıştı. Başvurumuz reddedilmişti. Yıkıldık! Gelecek için tüm umutlarımız ortadan kayboldu. Yine bir duvarla karşı karşıya kalmıştık.

Eşime İran’a dönmemizin daha iyi olacağını söyledim. Yasadışı bir şekilde çalışmaktan ve gördüğümüz kötü muameleden ötürü yorulmuştum. Fakat aynı zamanda, çocuklarımızın iyiliğini düşünüyordum. Çocuklarımızı bombalanan bir ülkeye götürmek istiyor muyduk? O gece hayatımı gözden geçirdim. Amerika’ya geldiğimden beri olan her şeyi düşündüm. Sorunlarımızı çözmek için her yolu denemiştim. Bebek bakıcısı, ev bakıcısı, temizlikçi, restoranda garson, çamaşırhanede yardımcı, hemşire yardımcısı ve Alzheimer hastasının bakıcısı olarak çalıştım. Kendi kendime şöyle dedim, “Planlarım daha kötü bir şekilde sonuçlanamazdı!” Amerika’ya gelme nedenim bu olamaz. Oruç tutmuştum. Birçok kez hem de. Tanrıma dua edip yakarmıştım ama bana hiç cevap vermemişti. Yabancı olmaktan yorulmuştum. Yalvardım, “Babam hayatta olsaydı eve geri dönerdim. Bu hayata razı olmazdım!” O gece yatağıma geri döndüğümde aklıma parlak bir fikir geldi: Ertesi gün aerobik dersim vardı.

Ertesi gün aerobik dersime erkenden gittim. İncil okumasını ve bayanlardan birinin ayetlerle ilgili hepimizle paylaştığı düşüncelerini dikkatli bir şekilde dinledim. Bunu daha önce hiç yapmamıştım. Ders boyunca ailemin geleceğini düşünüp durdum. Dersten sonra dua zamanı için kaldım. Bayanlardan biri dua ihtiyacı olan biri olup olmadığını sorduğunda, tüm sorunlarını ortaya dökerek karşılık verdim. Dinlediler. Sonra da benim için dua ettiler. Beni ve sorunlarımın hepsini Tanrıları’nın huzuruna getirdiler. O’na İsa, Rab İsa diyorlardı. Ve Baba diyorlardı. Benim için dua etmeden önce kadınlardan biri İncil’den okudu. İsa konuşuyordu,

“Yine size şunu söyleyeyim, yeryüzünde aranızdan iki kişi, dileyecekleri herhangi bir şey için anlaşırlarsa, göklerdeki Babam dileklerini yerine getirir. Nerede iki ya da üç kişi benim adımla toplanırsa, ben de orada, aralarındayım.” (Matta 18:19-20, İncil)

Bu vaadin yerine getirilmesini istediler ve dualarını şu sözlerle bitirdiler, “Bunları İsa adında istiyoruz.” Benim için dua etmeye devam edeceklerini de söylediler. Dersten ayrılırken İsa adı aklımda kaldı. Eve doğru giderken kendim İsa’yla konuştum, ağlamaya başladım. O’na şöyle dedim, “Eğer sen gerçekten Tanrı isen, o zaman bütün bu zaman boyunca ben yanılgı içindeydim. Yanlış Tanrı’yla konuşuyordum.” O akşam yemeği sofrasında O’na tekrar sordum, “İsa, eğer sen gerçek Tanrı’ysan, sorunlarım konusunda ne yapmam gerektiğini bana göster.”

O gece kendimi ve çocuklarımı İsa’yı görmek için Yeruşalim’e gitmek için hazırladığımı gördüm. Sorunlarımı anlatmak için O’nu ziyarete gidecektim. Yolda yürümeye başladık. Sonunda, bitkin bir şekilde Yeruşalim’e vardık. Eski tuğlalı bir duvarın önünde durduk. Ama kapı yoktu. Ağlamaya başladım ve şöyle dedim, “İsa, bu kadar yolu seni görmeye geldim. Burası senin evin mi? Kapı yok burada. Sana ulaşmanın yolu da mı yok?’Şöyle sordum, “Artık sona mı geldim?” Sonra bir ses duydum, “Hayır bu son değil.” O anda, kapısız tuğla duvarda yukarı doğru yükselmeye başladık ta ki cennetin kapısına gelene dek. Kapı açıldı ve ben ve çocuklarım içeri girdik. Çok güzeldi! Hemen birinin beni kollarını açmış bir şekilde buyur ettiğini fark ettim. İki elinde de mum vardı, beyaz bir giysi ve çarık giyiyordu. Gözlerini göremiyordum çünkü oradan bütün bu yeri aydınlatan yoğun bir ışık geliyordu. İsa’yla karşı karşıya olduğumu hemen anlamıştım!

“Görünmez Tanrı'nın görünümü, bütün yaratılışın ilk doğanı O'dur [İsa’dır]. Nitekim yerde ve gökte, görünen ve görünmeyen her şey - tahtlar, egemenlikler, yönetimler, hükümranlıklar - O'nda yaratıldı. Her şey O'nun aracılığıyla ve O'nun için yaratıldı. Her şeyden önce var olan O'dur ve her şey varlığını O'nda sürdürmektedir... Her şeyde ilk yeri alsın diye başlangıç olan ve ölüler arasından ilk doğan O'dur. Çünkü Tanrı bütün doluluğunun O'nda bulunmasını uygun gördü. Mesih'in çarmıhta akıtılan kanı aracılığıyla esenliği sağlamış olarak yerdeki ve gökteki her şeyi O'nun aracılığıyla kendisiyle barıştırmaya razı oldu.” (Koloseliler 1:15-20, İncil)

Huzurunda bulunduğum İsa’yla konuşmaya başladım. Yaşadığım tüm sorunları ve zorlukları anlattım. O ana kadar çocukluğumdan beri kendim hakkında her şeyi anlattım. Her bir sorunu İsa’ya verdikçe kendimi daha hafif hissetmeye başladım. Depresyon ve endişe yavaş yavaş ortadan kalkmaya başladı. O kadar hızlı konuştum ki nefes nefese kaldım. Artık tek bir kelime edemeyecek kadar yorgun düştüğümde İsa hala aklımda olan soruları okudu. Bana cevap vermeye devam etti.

Çevreme baktığımda bir sürü oda gördüm. Her biri insanların beyaz parlak giysiler giymiş olarak durdukları yerlere açılıyordu. İsa şöyle açıkladı, “Bunlar geçmişin peygamberleri.” Sonra İsa’ya hiç tapınmadığımı fark ettim. Allah’a her zaman tapınmıştım. Ama Allah hiç karşılık vermemişti. Bir grup melek ortaya çıktı ve bir kalabalıkla birlikte İsa’nın çevresini sarıp şöyle ezgi söylediler, “Bu Rab’dir. Adına övgüler olsun.” İlahilerine katıldım ve şöyle söyledim, “Rab’bi yüceltin. Adını yüceltin.”

İsa, ihtiyacım olan tüm süreyi bana verdi ve tüm sorularımı yanıtladı. Daha sonra, artık hiçbir şey canımı sıkmadı. Kendimi tüy gibi hafif hissediyordum. İsa bana şu vaatleri verdi: “Her şey yoluna girecek! Her şey düzeltilecek. Ben her şeyle ilgileneceğim!” Bu sözler benim için yeterliydi! Gerçek Tanrı’yı bulmuştum! O anda uyandım.

Ertesi gün kendimi harika hissettim. Depresyon ve hayal kırıklığı hislerim ortadan kalkmıştı. O akşam avukatımızdan bir telefon aldık. Bu sefer şöyle diyordu, “Çalışma Bürosu başvurunuzu yeniden değerlendirdi ve eşinizin çalışma sertifikasını onayladı. Daimi ikametgâh kartınızı almak biraz zaman alacak ama işte daimi ikametgâh kart numaranız şöyle. Şu an için tek ihtiyacınız olan bu.”

Ne yapmıştım? İsa’dan içecek su istemiştim. O da bana dolu bir kâse vermişti! Tekrar tekrar her ihtiyacımız sağlayan ve yeterliliğim olduğunu kanıtladı! Kaygı ve endişelerin ağırlığı altında belim bükülmesin diye bana güç verdi. Gözyaşlarının ortasında bana sevinç verdi. Beni hiçbir zaman terk etmeyeceği beni bırakmayacağı konusunda bana söz verdi! Bana uzak bir Allah’ım yok- göksel, ilgilenen Kurtarıcı Tanrım var!

İsa şöyle dedi,

“Ey bütün yorgunlar ve yükü ağır olanlar! Bana gelin, ben size rahat veririm. Boyunduruğumu yüklenin, benden öğrenin. Çünkü ben yumuşak huylu, alçakgönüllüyüm. Böylece canlarınız rahata kavuşur.” (Matta 11:28-29, İncil)