headerLogo2b-18pt-myriadpro

Dr. Chris Schorah

23 dr chris shorah abd testimony sizeDr. Chris Schorah, Leeds Üniversitesi’nin Kimyasal Patoloji bölümünde kıdemli öğretim görevlisi olarak yıllarca çalıştıktan sonunda kısa bir süre önce emekliye ayrıldı. Bulguları, spina bifida olarak bilinen, merkezi sinir sisteminde ciddi yanlış biçimlenmeleri önlemenin bir yolunu bulmaya çalışan bir takımın parçasıydı.

“Otuz dört yaşında, 12 yıl kadar araştırma yapmış bir bilim adamıyken Hıristiyan olmama, kimse benim kadar şaşırmamıştır. Bio-kimya ve patoloji konularındaki derecelerimin ve bilim alanındaki eğitimimden farklı olarak, Hıristiyan temellerim neredeyse yoktu. Annemle babam kiliseye gitmediği için beni kontrol etme şansları olmadığından sekiz yaşındayken Pazar Okulundan kaçmak kolaydı. Sonraki 20 yıl boyunca giderek derinleşen bir şekilde agnostik olarak yaşamımı sürdürdüm. Evliliğimizin ilk birkaç yılında eşimin peşinden kiliseye gitsem de, bağlı olduğum daha çok sosyal müjdeydi. Hıristiyanlığın temelleriyle ilgili kavramsal bir anlayışım yoktu. Bana göre Tanrı oralarda, uzakta bir yerlerdeydi ve onunla temas, Pazar akşamlarıyla sınırlı ve tamamıyla benim koşullarıma bağlıydı. Hayatımı ben yönetiyordum, hedeflerimi ben belirliyor ve yerine getiriyordum. Kendime göre hayat kurallarım vardı ve bunlara uyuyordum. Buna alkole aşırı düşkünlüğüm de dahildi.

Bu nedenle, kilise ibadetinin sonunda, kilise önderinin İsa’yı Rab ve Kurtarıcım olarak kabul etme davetine karşılık verdiğimi görmek tamamıyla beklenmedik bir davranıştı. Bu iman adımını neden attığımı hala bilmiyorum. Tanrı’nın lütfuyla yapmıştım. Yapmak istediğim bir şey değildi. Hayatımı Tanrı’ya teslim etme fikrine oldukça karşıydım. Bu nedenle o gün toplantıdan geri döndüğümde hissettiğim duyguların endişeyle ilgili olması şaşırtıcı değildi. Sadece verdiğim adanmışlıktan ötürü değil, aynı zamanda çok içmeyi bırakmaya söz verdiğim için de endişeliydim. Sarhoş olmak, hayatımda günahla eşit görebildiğim en yakın şeydi. Alkolden kaçınmam söylenmişti ama bunun zor olacağını biliyordum. Sadece alkolik olduğum için değil, keyif aldığım için.

Ertesi önceki akşam kilisede olan olayları değil sabah işe giderken o gün yapacaklarımı düşünüyordum. Fakat aniden sanki Tanrı’nın huzuruna getirilmiştim. Ancak bu şekilde tarif edebiliyorum. Hiçbir şey görmedim ve duymadım ama içimi inanılmaz bir esenlik ve sevinç kapladı. Sanki cennetin kapıları açılmış, cennet yere gelmiş ve beni çepeçevre sarmıştı. Bu deneyim üç gün sürdü ve sonra, neredeyse geldiği kadar hızlı bir şekilde gitti. O kadar heyecan vericiydi ki, dua ve derin düşünmeyle yeniden yaratmak için epey gayret gösterdim. Fakat boşuna. Tanrı’nın elle tutulabilir varlığı azalmış olsa da, bu karşılaşmayla yeni bir yaratık olmuştum. Çok içme ihtiyacı benim irademle yaptığım bir şekilde olmadan mucizevi bir şekilde ortadan kaldırılmıştı. Bana göre kapalı (benzetme olarak söylüyorum) bir kitap olan Kutsal Kitap birdenbire canlandı, benim için geçerli ve güçlü bir kitap haline geldi. Bu, bugüne kadar da bu şekilde devam etti. O güne kadar bu terimi duymuş değildim ama sanki yeniden doğmuş gibi hissediyordum kendimi. Yuhanna İncili’ni okuduğumda bu terimi öğrendim.  

Maalesef, Hıristiyan inancı hakkında bilgisizliğim nedeniyle hatalar yaptım. Tüm Hıristiyanların Tanrı’yla dramatik biçimlerde karşılaştıklarını varsayıyordum. Hayır, Tanrı’nın ihtiyacınız olanı verdiğini öğrenecektim. Bu çağın çocuğu olan benim, Tanrı’nın yaşayan varlığının elle tutulabilir gerçekliğine ihtiyacım vardı.

Tanrı’yla karşılaşmam hayatımı ve dünya görüşümü değiştirdi ama bilim kariyerimi değiştirmedi. Yoksa değiştirdi mi? Sonraki 23 yıl boyunca araştırmacı ve öğretmen olarak, bulguları, merkezi sinir sisteminde bir grup ciddi biçim bozukluklarını önlemenin yolunu açan bir takımın bir parçası olma onuruna sahip oldum. Bu biçim bozukluklarından en yaygın olanı spina bifida’dır. (Schorah & Smithells, Nutrition Research Reviews 1991;4:33-49. Schorah, BNF Nutrition Bulletin 1992;17:5-8). Bu, benim sahip olduğum belirli niteliklerden dolayı olmadı. Benden çok daha becerikli olan birçok bilim adamı, hayatlarını bilime adadıktan sonra bile böylesi bir ayrıcalığa sahip olmamıştır. Doğru zamanda doğru yerde olmuştum, hepsi bu. Bunun sadece şans olduğunu söyleyebilirsiniz, biliyorum. Fakat hayatınızın merkezine kendiniz yerine, İsa’yı koymaya hazır olduğunuz zaman gerçekten olanaksız olanın gerçekleştiğini biliyorum. Tıpkı, ilk Hıristiyan olduğumda Tanrı’yla karşılaşmam gibi.

Şu ana kadar bu deneyimin duygusal ve hayatımı değiştiren bir deneyim olduğunu açıkladım. Tanrı’nın mucize yapma gücüne sıkı sıkıya inanan biriydim. Kutsal Yazılar’ın gerçekliğiyle ve İsa’nın dirilişinde, Kutsal Ruh’un gücüyle kendini bizler için gerçek yapabilirdi. Bütün bu şeyler, deneyimimin bir parçası oldu ve hala da öyle. Yine de insanlar, ‘Bütün bunlar, Tanrı veya mucizeler için kanıt bulamayan ve Kutsal Kitap’ın birçok açıklamasıyla aynı görüşte olmayan bilimsel bilgiyle çelişiyor, değil mi” dediler. Bu sorunun yanıtı şu, ‘Hayır, çelişmiyor.’ Ben çelişki görmüyorum. O zaman da, neden sorusu çıkıyor ortaya. Bilim, yaratılanlarla ilgili araştırmadır, yani, yer-zaman ve bunları dolduran madde ve enerji. Yaratılışı anlama ve gücü ve kaynaklarını kullanma konusunda başarılıyız. Tanrı da bize zaten bunu yapmamızı söyledi. “Tanrı insanı kendi suretinde yarattı. Böylece insan Tanrı suretinde yaratılmış oldu. İnsanları erkek ve dişi olarak yarattı. Onları kutsayarak, ‘Verimli olun, çoğalın’ dedi, ‘Yeryüzünü doldurun ve denetiminize alın; denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, yeryüzünde yaşayan bütün canlılara egemen olun.’” (Yaratılış 1:27-28, Eski Antlaşma)

Öte yandan, bu, bilimin tekniklerinin Yaratıcı’yı anlama konusunda etkin oluğu anlamına gelmez. Çünkü tasarımcı nasıl tasarımıyla sınırlı değilse, Tanrı da yarattıklarıyla sınırlı değildir. O halde neden, ölümlü ve zamana bağlı araçlar kullanan bilimin ölümsüz ve sonsuz olanı açıklamasını bekleyelim? Bu nedenle, bilimsel araştırmanın, Tanrı’nın bulunabileceği yaratılış düzeninde boşluk bulmaması beklenen bir durumdur. Düzen ve güzellik anlamında O’na işaret eden şeyler olabilir ama bu yaklaşımla Tanrı’nın özü gözden kaçacaktır.

Doluluğu sadece bizim hayal ettiğimizden büyük olmakla kalmayan, hayal edebileceğimizden de büyük olan Tanrı’yı bulmak için, Tanrı’nın kendisinin yardımına ihtiyacımız vardır. Hıristiyanların Tanrısı, ilişki kuran bir Tanrı olduğu için, isteyen herkese bu yardımı sağlar. İnancı, ırkı, cinsiyeti ne olursa olsun, O’nu kabul edecek olan herkese, kişi olarak, İsa, ‘Tanrı bizimle’ anlamına gelen İmmanuel olarak gelir. Bu konuyu Kutsal Yazılar’da okuyabiliriz. Benim de dramatik bir şekilde deneyim ettiğim gibi, Kutsal Ruh’un gücüyle ruhumuzla birleşmesiyle deneyim edebiliriz. Bu ölçülemez sularda, bilimin pek yararı olmaz. İhtiyacımız olan Tanrı’nın yardımıdır ve bu da, İsa, Hıristiyan kardeşlerimiz ve Kutsal Kitap aracılığıyla sağlanır.

Bilim yaratılmış düzenin sırlarını açığa çıkarır. Kutsal Kitap ve iman, bizlere Yaratıcımız hakkında bilgi verir; en azından anlayabileceğimiz yönleriyle ilgili olarak. Kutsal Kitap ve iman, bizleri O’nunla bir ilişkiye yöneltir. Bilim ve Kutsal Yazı, gerçekliğimizin farklı yönlerini anlamamıza yardım ettiği için, yanlış kullanıldıkları takdirde açıkça çelişmeleri tehlikesi vardır. Bu ya bilimden, yanıtlayamayacağı soruları- neden var olduğumuz ve kim olduğumuz gibi- yanıtlanması istendiğinde veya Kutsal Kitap’tan, yaratılmış olanların ayrıntılarını açıklaması beklendiğinde olabilmektedir. Birisinin bir zamanlar söylediği gibi, “Bilim bize göklerin nasıl işlediğini anlatır, Hıristiyan inancı ise göklere (cennete) nasıl gideceğimizi anlatır.” Benim, bilim adamı ve İsa’ya iman eden biri olarak deneyimim böyle oldu.