Hayat Kurtaran İman
İran’da dinine bağlı Müslüman bir ailede dünyaya geldim. Allah’ın Müslümanların nasıl yaşamasını istediği ve Allah’ın isteklerine karşı gelmenin kötü sonuçları öğretilerek yetiştirildim.
1970’li yıllarda Amerika’ya geldiğimde çok farklı değerler sistemi olan bir dünyayla karşı karşıya geldim. Ruhsal sağlığımı korumak için günde beş kez namaz kılmaya devam ettim. Hedefim imanımı korumak, üniversite diplomamı almak ve İran’a dönmekti.
Bir süre için her şey yolunda gitti. Parasal konularda kaygılarım yoktu, çünkü ailem ihtiyaçlarımı karşılıyordu. Sonra Kazi’yle tanıştım. Çok güzel bir Japon kızı. Bir arkadaş ve yaşam ortağında aradığım her özelliğe sahipti. Fakat birkaç ay sonra Japonya’ya döndü. Bunun haksızlık olduğunu düşündüm çünkü artık yakın bir arkadaşım yoktu. Yazışmalarımızdan anne babasının bir ‘guyjin’ (yabancıyla) evlenmesini onaylamayacaklarını öğrendim. Oysa ben yabancıydım!
Kendimi tek başına ve yalnız hissediyordum. Üniversitedeki dersler zorlaşmıştı. Ailemin parasal desteğinde de kesinti olmaya başladı. Kendi kendime şöyle sormaya başladım, ‘Başka ne ters gidebilir?’ İşte, ‘o başka şey’ 1978-1979’da gerçekleşen İran Devrimi oldu. Kısa bir süre içinde İran’da sivil savaş olması konusunda kaygılanmaya başladım. Babam hastalandı ve işler daha da karmaşık bir hal aldı. Annem çok yaşlı olduğu için ailenin işleriyle kız kardeşimin uğraşması gerekiyordu.
Bu sırada, bir yıl öncesinden tanıdığım, üniversitenin dil enstitüsündeki İngilizce öğretmenim David’i ziyaret etmeye başladım. O zamandan beri öğretmenliği bırakmış ve her zaman yapmak istediği şeyi yapıyordu. Artık çeşitli konularda uluslararası öğrencilerle çalışıyordu. David’in anne babası uzun yıllar boyunca Japonya’da misyoner olarak görev yapmışlardı. David’in kendisi de orada yaşadığı için Japoncayı çok iyi bir düzeyde konuşuyor ve Japon kültürünü iyi biliyordu. Artık onu ziyaret etmek için daha fazla nedenim vardı. David bana kampüsteki her yabancı öğrenciye ‘Rab’ dediği Kişi’yi tanıtma misyonu olduğunu söylediği halde onu ziyaret ediyordum. David’in arkadaşlığından memnundum, bu yüzden Müslüman olduğum için bu Rabbi tanımam gerekmediğini düşündüm! Müslüman Tanrısı’na ibadet ediyordum ve David’le dini konularda sık sık farklı düşüncelere sahiptim. Hatta bazen tartışıyorduk.
Japonya’dan haberler daha da teşvik kırıcı olmaya başladı. Çünkü Kazi benimle evlenme konusunda anne babasını ikna edemediğini yazmıştı. İran’dan gelen haberler de aynı şekilde teşvik kırıcıydı. Birçok kişi öldürülüyor başkaları ise tutuklanıp sorgulanıyordu. Öyle görünüyordu ki sanki kimse bu durumdan muaf değildi. İslami inancımı sorguluyordum. Ailem için kaygılanmaya başladım çünkü herkes gerçekleşen devrimden etkileniyordu.
Bu kaygılar David’le daha fazla zaman geçirmeme neden oldu. Ne zaman ihtiyacım olsa görüşmek için her zaman müsait olduğu için minnettardım. Kendisini ve ‘Tanrısını’ gücendirdiğimde David hiç kızmazdı. Her zaman benim için dua ediyordu. Onunla aynı şeylere inanmadığımı söylediğim halde neden benim için dua ettiğini merak ediyordum. Bu davranışı beni çok etkiliyordu.
Çok geçmeden İslam devrimine karşı o kadar büyük bir öfke duymaya başladım ki Müslümanların Tanrısı’na dua etmeyi bıraktım. Kısa bir süre sonra İran ve Irak arasında savaş çıktı. Her gün savaşın ön saflarında yüzlerce insan yaşamını yitiriyor ve onlarcası inançları yüzünden ölüyordu. Artık Müslüman olamayacağıma karar verdim.
Tahmin edebileceğiniz gibi artık hayatımda inanılmaz bir boşluk vardı. Bir gün üniversite kafeteryasında David yanıma oturdu. Kazi’nin annesinin onun benim evlenmesine izin vermediğini anlatmamı sabırlı bir şekilde dinledi. David’e parasal sorunlarım, babamın hastalığı ve İran’daki ailemle ilgili kaygılarımı da anlattım. Ruhsal zorluklarımı da paylaştım. David ‘Rabbinin’ bana yardım edeceğinden emin olduğunu ama önce O’nu tanımam gerektiğini söyledi. Ancak o zaman bana esenlik verebilirdi. David’e ‘Rabbinin’ neden bana yardım etmeden önce O’nu kabul etmemi beklediğini sordum. Eğer David’in Rabbi sorunlarımı çözer ve ihtiyaçlarımı karşılarsa o zaman kendisine inanacağıma söz verdim. David eylemlerle değil ancak imanla kurtulabileceğimizi söyledi. Kendimi kaybettim ve masayı yumruklayarak ‘Sen ve Senin Tanrın’ diye bağırdım.
Durumum iyileşmedi. Kız kardeşim babamın sağlığının bozulmaya devam ettiğini ve bu arada evlenen ve çocukları olan erkek kardeşimin tekrar uyuşturucu kullanmaya başladığını yazıyordu. Bu nedenle de artık onlara ekonomik olarak destek olamıyordu. Yapabileceğim tek şeyin ağlayıp durumun iyileşebileceğini ummak olduğunu düşündüm. Artık David’i ziyaret edebileceğimi düşünmüyordum. Böylece daha önce ders aldığım Hıristiyan bir profesörü ziyaret ettim. Onun da, David gibi, ilgili ve istekli bir şekilde söylediklerimi dinlediğini fark ettim. ‘Rabden’ söz etti ve son olarak benim için dua etti. Görüşmemiz bittiğinde bana bir kitap verdi. Bu kitapta Davut’un Mezmurları, Süleyman’ın Özdeyişleri ve İncil vardı. Okumamı önerdi. Böylece arada sırada okudum. Ne zaman okusam huzura kavuşuyordum. Kısa bir süre içinde her şeyin biraz farklılaşmaya başladığını fark ettim. Tekrar David’i ziyaret etmeye başladım. İncil’i okuduğumu ve yaşadığım huzuru anlattım. O da heyecanlandı. Bana Rabbinden daha fazla bahsetmesini istedim. Böylece haftada bir gün daireme geliyor, İncil’den bir bölüm okuyup üzerinde konuşuyorduk.
1980 yılının Mart ayı geldiğinde İran Yeni Yılı geleneğini kutlamaya karar verdim. Bu Yeni Yıl, baharın ilk günü olan 21 Mart’ta başlar, Mmsanın üzerinde adı ‘s’ harfiyle başlayan yedi nesne koyarak kutlanırdı. Bazı ailelerde ayna, Kuran ve Peygamber Muhammed’in resmi gibi başka nesneleri de ekleme adeti vardı. İçimde kuvvete benzer bir şey bana engel oldu. Değişimi kabul etmediğim veya fark etmediğim halde gerçekten de ruhsal olarak değişmiştim.
Düşüncelerim Japonya ve İran’daki sevdiklerimle dopdoluydu. Kız kardeşim yazıp babamın durumunun düzeldiğini haber verdiğinde çok mutlu oldum. Parasal durumum nedeniyle ailemle konuşmak için uluslararası görüşme yapamıyordum. Güzel haberlerden ötürü duyduğum minnettarlıkla Tanrı’ya şükrettim ama garip bir şekilde bu Tanrı’nın, Müslümanken tanıdığım Tanrı’dan farklı olduğunu fark ettim.
Bir gün Kazi telefon etti ve annesinin kendisini Amerika’ya tekrar gönderecek kadar bana güvendiğini söyledi. Kazi’nin annesi bile düzenli olarak gönderdiğim kaset kayıtlarından bendeki değişimi fark etmişti. Zaman içinde Kazi ve ben birkaç arkadaşımızın katıldığı bir kilise düğünüyle evlendik.
Cuma günleri yaptığımız Kutsal Kitap çalışması için David’le buluşmaya devam ettim. Bu arada, üniversitede notlarım iyileşti. Hayat büyük bir sevinç veriyordu.
İranlı bir arkadaş Tahran’a giderken babama benden bir hediye götürmeyi ve ailemi ziyaret etmeyi kabul etti. Arkadaşım İran’dan döndüğünde ailemi ziyaret ederken babamın bir hafta önce öldüğünü öğrendiğini söyledi. Bu haberle kendi yaşamımın bir kısmını kaybetmiş gibi etkilendim. Bir daha babama sarılamayacağımı bilmek beni kahretti. Yine de, Kutsal Kitabımı okurken Rab bana esenliğini verdi.
Kazi Hıristiyan olmadığı halde Rabbin bana verdiği esenlik ve gücü onunla paylaşıyordum. Kazi için Hıristiyanlığa duyduğum ilgi bir sorun oluşturmuyordu. İranlı arkadaşlarımla İsa hakkında konuşacak kadar ileri gittim. Fakat bütün bu süre içinde İsa Mesih’i Kurtarıcım ve Rabbim olarak henüz kabul etmemiştim!
Kısa bir süre içinde üniversiteden mezun oldum. Her gün savaşta yüzlerce insan hayatını kaybettiği ve birçok kişi inançlarından ötürü öldüğünden henüz İran’a dönmemeye karar verdim. Kendi alanımda bir uygulamalı eğitim işine başvurdum ve kabul edildim. Artık hayatımdaki şeyler iyi gittiği için Rab’den o kadar sık yardım istemiyordum. Nitekim genellikle O’nu unutuyordum.
İki yıl kadar çalıştım ve artık Amerika’da daimi ikametgâhımı almayı bekliyordum. Avukat ücreti olarak harcadığım binlerce dolara karşın daimi ikametgâhımı alamadım. Böylece tekrar yardım için Rab İsa Mesih’in huzuruna gittim. Fakat bu sefer sanki O’nu daha iyi tanıyordum ve içimde varlığını hissediyordum. Bu arada Kazi hamile kaldı. Kızımız Ziba dünyaya geldi. Bu o kadar harika bir deneyimdi ki, Ziba’nın doğumu aracılığıyla ben de kendimi yeniden doğmuş gibi hissettim. Rabbin harika yaratılış gücünü gördüm. O öğleden sonra evde tek başınayken, Rabbin güçlü varlığının benimle olduğunu hissettim. Tanrı’nın bana karşı sevgisinin kişisel olarak bilincine vardım. Ne olursa olsun Tanrı’nın bana yardımcı olacağını fark ettim, fakat önce O’na güvenmeliyim. Bunu yaptım ve Rab’be karşı büyük bir minnettarlık duygusuyla doldum.
Birkaç gün sonra David’i gördüm ve İsa Mesih’in içimde mesken kurduğunu ve nasıl hissettiğimi paylaştım. Ama ona İsa’yı Kurtarıcım ve Rabbim olarak kabul ettiğimi söylemedim çünkü önce bu haberi Kazi ile paylaşmak istiyordum.
1986 yılı geldiğinde ABD göçmenlik bürosunun Amerika’da kalmama izin vermemesi konusunda kaygılanıyordum. Küçük ailemi, dilin ve kültürün benim için çok yabancı olduğu ve yine sıfırdan başlamamız gerekecek olan Japonya’ya götürmek zorunda kalacağımdan korkuyordum. Kaygılarım beni ele geçirdi. Geceleri uyuyamıyordum ve iyi beslenmiyordum. Hissizleşmiştim. David’den öğlen yemeği için benimle lokantada buluşmasını rica ettim çünkü Kazi’nin korkularımı bilmesini istemiyordum. Öğlen olduğunda kendimi bir insan enkazı gibi hissediyordum. Ağlıyordum ve zar zor konuşabiliyordum. David durumumu biliyordu. İçinde derinlerde benim için ağlıyor gibi görünüyordu. David Tanrı’nın nihai yetkiye sahip olduğunu ve her konuda son kararı O’nun verdiğini söyledi. Ayrıca, Tanrı’nın gücünü unuttuğumu da söyledi. O noktada, İsa’yı Kurtarıcım ve Rabbim olarak henüz tam olarak kabul etmediğimi fark ettim. Öğleden sonra işe dönmek için David’in yanından ayrılırken David Kutsal Kitabı’nı açtı ve aşağıdaki ayetleri benimle paylaştı. Bu ayetler yüreğimi sonsuza dek ele geçirdi:
“Ey bütün yorgunlar ve yükü ağır olanlar! Bana gelin, ben size rahat veririm. Boyunduruğumu yüklenin, benden öğrenin. Çünkü ben yumuşak huylu, alçakgönüllüyüm. Böylece canlarınız rahata kavuşur. Boyunduruğumu taşımak kolay, yüküm hafiftir.” (Matta 11:28-30, İncil)
İş yerime giderken arabada, her zamanki gibi İran müzik kasetlerini dinlemek yerine, arabanın radyosunu açtım. Şarkıcı şöyle söylüyordu, ‘Tek ihtiyacınız bir mucize; tek ihtiyacınız İsa.’ İlk birkaç dakika boyunca bu cümleler aklımda kendi kendini tekrar edip durdum. Arabamı park ettiğimde radyoda ‘olağanüstü hal duyurusu’ duydum. Amerika’da hükümetin olağanüstü acil durumlara karşı halka uyarı göndermesinin bir kaç nedeni vardır; örneğin Rusya’dan füze atıldıysa ve Amerika’ya doğru geliyorlarsa! Bu durumda televizyon ve radyo programları kesilir, gerçekleşmek üzere olan felaketin doğası konusunda halka bilgi verilir.
Ben yolun kenarında park etmiş haldeyken, devlet sistemlerini test etmek amacıyla ulusal bir olağanüstü durum anonsu yaptı ve dinlediğim radyo programı kesildi. Bu simülasyon şu sözlerle sona erdi, ‘Bu bir test, sadece bir test.’ Benim için bu olay bir rastlantı değildi. Bana öyle geldi ki, sanki Rab bana an be an içinde bulunduğum tüm zorlukların bir test- sadece bir test- olduğunu söylüyordu. O anda orada vizem, işim, parasal durumum ve ailem konusunda kaygılanmamaya karar verdim. İnatçılığım nedeniyle yeterince acı çektiğim sonucuna varmıştım. Tüm bu zorlukları ve hayatımdaki başka alanları elinde tutan Birini tanıyordum. Tek yapmam gereken O’nun yaşamımın efendisi olduğunu kabul etmek ve ilan etmekti. Yaşamımı sonsuza dek O’na vermem gerekiyordu. Ben de öyle yaptım! Kendimi Rab İsa Mesih’e teslim ettim. Bunu yaptığım andan itibaren artık aynı kişi değildim. Aileme ve iş arkadaşlarıma karşı davranışlarım değişti.
O akşam eve geldiğimde o öğleden sonra olan olayları Kazi’ye anlattım. Hayatımın otuz küsur yılı geçtikten sonra nasıl Rab İsa Mesih’i izlemeye karar verdiğimi paylaştım. Onun da kendisi için bu kararı vermesini umut ediyordum. Benim için Hıristiyan olmasını istemediğimi ve konuyu düşünmesini söyledim. Birkaç gün sonra Kazi bana düşüncelerini netleştirdiğini ve kendisinin de Hıristiyan olmayı yürekten istediğini söyledi. Birlikte dua ettik ve İsa Mesih’i yaşamına kabul etti.
Birlikte vaftiz olduk. Vaftiz, kişinin, topluluk huzurunda İsa’yı Kurtarıcısı olarak kabul ettiğini açıkladığı bir törendir. Düzenli olarak yerel bir kiliseye katılıyoruz. Aynı zamanda haftada bir akşam Kutsal Kitap çalışmasına da katlıyoruz. İnsanlara en iyi arkadaşım İsa Mesih ve sadakatinden söz etmeyi bir ayrıcalık olarak görüyorum. Şu anda benim mahallemde yaşayan birkaç İranlı’yla buluşuyor ve Hıristiyan inancımı onlarla paylaşıyorum. Tanrı’nın lütfu ve Tanrı’nın halkının dualarıyla onların da yaşamları değişecek. Sevdiklerime şöyle diyorum, “Hayatınızı kurtarmaya çalışmayın çünkü kaybedersiniz. Ne var ki, yaşamınızı İsa Mesih’e verirseniz gerçekten kazanmış olacaksınız.”
Bagher
İsa diyor ki,
“Ben iyi çobanım. Benimkileri tanırım. Baba beni tanıdığı, ben de Baba'yı tanıdığım gibi, benimkiler de beni tanır. Ben koyunlarımın uğruna canımı veririm. Bu ağıldan olmayan başka koyunlarım var. Onları da getirmeliyim. Benim sesimi işitecekler ve tek sürü, tek çoban olacak. Canımı, tekrar geri almak üzere veririm. Canımı kimse benden alamaz; ben onu kendiliğimden veririm. Onu vermeye de tekrar geri almaya da yetkim var.” (Yuhanna 10:14-18, İncil)