İmanla Verilen bir Karar
Hindistan’da doğup büyüdüm ve daha sonra ailemle birlikte Pakistan’a taşındık. Tipik bir Müslüman ailede yetiştirildim. Cuma günleri ve özel günlerde camiye gider, Ramazan ayında oruç tutar ve İslami bayramları kutlardık.
Onlu yaşlarımda hatim indirdim. Hala onlu yaşlarımdayken, Kuran’ı sadece okuyabildiğim ama anlayamadığım bir dilde okumaktan memnuniyetsizlik duymaya başladım. Böylece babam bana içinde çalışma notları da olan İngilizce bir Kuran verdi. Fakat pek sık çalışmıyordum.
18 yaşıma geldiğimde üniversite eğitimim için Amerika’ya gittim. Mühendislik okumak istiyordum ve Pakistan’daki okullar Amerika’daki okullar kadar iyi değildi. Ülkemdeki patlamaya hazır siyasal ortam nedeniyle bazı yüksek öğrenim kurumları kapatılmıştı. Pakistan’da okusaydım 4 yıllık lisans eğitimi 5 yıl sürecekti.
ABD’de tipik bir yaşam sürdürüyordum, okul giderlerimi karşılayabilmek için bir yandan part-time bir işte çalışırken bir yandan da eğitimime devam ediyordum. Annemle babam Pakistan’daydılar. Bana parasal olarak biraz yardım ediyorlardı ama hem ailenin hem de benim eğitim harcamalarımı karşılamak için yeterince para yoktu. Bir süre sonra, yerel İslami topluluğun bir parçası haline geldim. Bu da, Kuran, Hadisve bunların yerel kültüre uygulanması üzerinde çalışmak demekti. Belli bir noktada burs kazandığım prestijli bir üniversiteye geçiş yaptım ve sonunda lisans derecemi aldım. Üniversite düzeyinde eğitimimi tamamladığımda günlük olarak inancıma bağlılığı bir kenara bırakmıştım. Bunun yerine, dinden uzak konulara odaklanıyordum. Kısa bir süre çalıştıktan sonra yine tanınmış başka bir üniversiteden Master derecemi aldım.
Bir ara iş yerinde, Amerikan kültüründe erkeklerin yaptığı şeyleri yapmaya, kariyer ve finans merdivenleri tırmanmak için çalışmaya başladım. Amerika’da yetişmiş bir kadınla evlendim. Yaşam stresliydi ama gözümü yaşamdan alabileceklerime dikmiştim.
1987 yılının Mart ayında, bir araba kazası geçirdim ve çok kötü bir şekilde yandım. Arabadaki bazı diğer yolcular hayatlarını kaybettiler. İyileşmek için işten izin almam gerekti. İşte bu zaman ölümlü oluşumla yüzleşmek ve kör hırsımın üstesinden gelme zamanıydı. Nasıl bir miras bırakacağımı ve öldüğümde nereye gideceğimi düşünmeye başladım. Ölümden korunmuş olmamın bir nedeni olup olmadığını düşündüm. Müslüman olduğum için sonunda cennete gideceğimden oldukça emindim. Hayatım bu şekilde olduğu için, yani Müslüman olarak yapmam gereken görevleri etkin bir şekilde yapmadığım için önce bir süre cehennemde cezamı çekip çekmeyeceğimi merak ettim.
Sonra tekrar Kuran’a ve Hadislere bakmaya başladım. Yanıt bulmak için İslam’ın öğretişlerini inceledim. Bu sefer inancım hakkında öğrenme arzum yaşamın bir amacı olması gerektiği bilgisiyle körükleniyordu. Kazada ölmemiştim. Hayatım korunmuştu ve bana ikinci bir şans verilmişti. Kuran’ı anlamayı çok istiyordum çünkü sonsuzluktan Tanrı’nın vahiy edilmiş sözüydü. İslam’ın peygamberi, yaşamı ve öğretişlerini de aynı derecede bilmek istiyordum. Bu sırada iyileşmiş ve tekrar ayağa kalkmıştım. İşe geri dönebilirdim ama bu kez çok az yolculuk gerektiren bir şirkette işe girmeye karar verdim. Bu şekilde eve daha yakın olabilir ve ailemle daha fazla zaman geçirebilirdim. Önceliklerimi ayarladım. İş dünyasının hızlı kulvarından daha yavaş bir kulvara geçtim. Tam bu sıralarda bazı Hıristiyanların cennete giden tek bir yol olduğuna ilişkin iddialarıyla karşılaştım. Bu tek yolun İsa olduğunu ve Kutsal Kitap’ın Tanrı’nın değiştirilmemiş sözü olduğunu söylüyorlardı.
Bu meydan okuma, Kuran, Hadis ve Muhammed’in yaşamını çalışmak için içimdeki tutkuyu daha da fazla ateşledi. Hıristiyanlığın sahte bir umut olduğunu ve İsa’nın Tanrı değil, sadece bir insan olduğunu kanıtlamam gerekiyordu. Sonraki birkaç ayı Kuran’ı çalışarak ve Kutsal Kitap’la kıyaslayarak geçirdim. İsa’nın Kuran’da ve Kutsal Kitap’taki yaşamlarını kıyasladım. Muhammed’in yaşam ve öğretişlerini İsa’nın yaşam ve öğretişleriyle de kıyasladım. İslam ve Hıristiyanlığın ilk dönem tarihlerini araştırdım. Her iki din tarafından gerçekleştirilen üzücü vahşet ve bunların nedenleri hakkında okudum. Tanrı’nın varlığını inkâr edenler tarafından yazılmış bazı makaleler de okudum.
Kutsal Kitap’taki bazı zorluklarla nasıl başa çıkabileceğimi bilmediğim bir noktaya geldim. Aşağıdaki konular benim için pek net değildi:
1) Neden İncil’de ‘müjde’ olarak tanıtılan 4 kitap var da, Kuran’da öğretildiği gibi tek bir kitap yoktu?
2) Günahlarımız için neden kanın dökülmesi ve bir Kurtarıcı’nın ölmesi gerekiyordu?
3) İsa nasıl hem Tanrı hem de insan olabilirdi?
4) Üçlübirliğin anlamı nedir?
5) İsa gerçekten çarmıhta öldü mü? Ölümden dirildi mi yoksa dirilmedi mi?
6) İsa’yı izleyenler nasıl Haçlı Seferleri gibi korkunç bir vahşeti gerçekleştirebilirdi?
Ne var ki, aynı şekilde Kuran’ı standart ölçü, Muhammed’in öğretişleri ve yaşamını yaşam örneği olarak kullanma girişimimde de önemli zorluklarla karşı karşıyaydım. İşte birkaç örnek:
1) ‘Yeninin eskiyi geçersiz kılma’ kavramı nedir? Tanrı nasıl olur da Kuran’da daha önce vahiy olarak verdiği ayetleri geçersiz kılacak şekilde yeni ayetler verebilirdi? Tanrı’nın vahyi nasıl hem sonsuz hem de yeni vahiy eskisini geçersiz kılabilirdi? Bana göre bu Tanrı’nın doğasıyla çelişiyor gibi görünüyordu.
2) Peki ya Kuran’daki mesajların tutarsızlığı? Örneğin, önce dua ederken Yeruşalim’e dönmemiz söyleniyor. Daha sonra ise Mekke’ye. Zinanın günah olduğu söyleniyor ama sonra yasal evlilik statüsüne sahip olmayan bir cariyeyle cinsel ilişkiye girebileceğimiz söyleniyordu. Bir noktada Tanrı’nın sonsuz vahiyi hoşgörü ve barıştan söz ediyor ama Tanrı’dan gelen sonraki vahiy tüm imansızlarla savaşılması gerektiğini söylüyordu.
3) Kuran’ı standart hale getirmek için neden gözden geçirilmesi gerekti? Tanrı’nın sonsuz vahyinin tüm diğer nüshalarının yakılması emri niye verildi? Düzeltilen nüshalarda olanlar ve olmayanlarla ilgili neden hiç iz bırakmamak gerekiyordu?
4) Evlilik, hukuk, sosyal konum, sadelik vs. konularında Kuran’da kadınların erkeklere göre sahip olduğu eşitsiz konum nasıl haklı gösterilebilirdi?
5) Toplum içindeki Müslüman olmayanlara karşı davranışlar ve cihat buyruğuna ne demeli?
Çalışmalarımda artık İslam inancını savunamayacağım bir yere gelmiştim. Neden mi? Açıkçası, hem Kuran hem de Kutsal Kitap’ta resmedildiği biçimiyle gerçeğe ve Tanrı’nın karakterine aykırıydı. Bu saptamayı yaptıktan sonra İslam’dan uzaklaşmaya hazırdım. Hıristiyanlığın kendine özgü sorunlu yanları vardı ve bunlar çoğunlukla İsa’yla ilgiliydi. Hindistan’da yetiştiğim zamanı anımsadım; Hinduizm, Sih dini ve Budizm’in ilkeleriyle ilgili bilgilerimi hatırladım. Bilimle ilgili akademik çalışmalarımda, evrene ve bizlere biçim veren büyük bir Yaratıcı ve Tasarımcı olduğu benim için açıklık kazanmıştı. Bu nedenle Hint dinlerinin felsefelerine dalmanın bir anlamı yoktu. Çevremizdeki dünyayla tutarlı yanıtlar sağlamadıklarını görüyordum.
İslam konusunda sorunlarım olsa da Yaratıcı bir Tanrı olduğuna ve dua etmem gerektiğine inanıyordum. Benim için bu Tanrı, İbrahim’in Tanrısıydı. İbrahim’in Tanrısına dua etmek bana ‘güvenli’ geliyordu çünkü bana İbrahim’in ‘ilk’ Müslüman olduğu öğretilmişti. Yahudi ve Hıristiyan inançlarının atası olarak da büyük bir saygı görüyordu. Böylece yola çıktım, tıpkı Tanrı’nın İbrahim’e açıkladığı gibi gerçeğin ne olduğunu bilmek ve doğru yola yönlendirilmem için bu Tanrı’ya dua edecektim. Düzenli olarak dua edip derin derin düşündükçe, Muhammed ve İsa hakkında Kuran ve Kutsal Kitap’taki ayetleri ve Müslüman ve Hıristiyan savunucuların makalelerini inceledim.
Muhammed ve İsa hakında düşünüp dua ederken aradan birkaç hafta geçti. Bir gece koşarken o akşamın Hıristiyanlar için önemi üzerinde düşünüyordum. O gün Kutsal Cumaydı, İsa’nın çarmıha gerildiğinin söylendiği gece. İsa, Kutsal Kitap’ın ve hatta bazı laik tarihçilerin öğrettiği gibi gerçekten çarmıha gerilmiş miydi? Yoksa İslam’ın iddia ettiği gibi bu olay büyük bir aldatmaca mıydı? Kanla ödeme gerektiren bu günah konusu da neydi? Dua ederken yukarı baktım, sanki üzerimden çok büyük bir ağırlık kalkmıştı. Hala yerde olup olmadığımı anlamak için aşağı baktım. İçimde şu sözler gerçek oldu, ‘İsa Rab’dir.’ Bu beni çok etkiledi; düşünce yaşamımın her düzeyini doldurmuş gibiydi. Bu düşünceye karşılık verdim, ‘Peki ya günah ve çarmıh? İsa çarmıhta öldü mü? Tek bulabildiğim yanıt şuydu, ‘İsa Rab’dir.’ Tekrar sordum, ‘Peki ya Üçlü Birlik ve üç kişi ve bir Tanrı kavramı?’ Yine, yanıt aynıydı, ‘İsa Rab’dir.’ Bu noktada İncil’de İsa’yla ilgili olarak okuduğum tüm hikâyeler bir araya geldi. Sanki bir örtü kaldırılmıştı. Bu nedenle Yahudilerin Yüksek Kurulu O’nu ölüme mahkûm etmişti. Tanrı olduğunu iddia etmişti. Onlar “İsa, Tanrı’ya küfür etti” dediler ama İsa bu nedenle dünyada günahları bağışlama yetkisine sahipti. Bu nedenle Yahudi din önderlerine İbrahim’den önce kendisinin var olduğunu söyledi:
“Siz O'nu tanımıyorsunuz, ama ben tanıyorum. O'nu tanımadığımı söylersem, sizin gibi yalancı olurum. Ama ben O'nu tanıyor ve sözüne uyuyorum. Babanız İbrahim günümü göreceği için sevinçle coşmuştu. Gördü ve sevindi." Yahudiler, "Sen daha elli yaşında bile değilsin. İbrahim'i de mi gördün?" dediler. İsa, "Size doğrusunu söyleyeyim, İbrahim doğmadan önce ben varım" dedi. O zaman İsa'yı taşlamak için yerden taş aldılar, ama O gizlenip tapınaktan çıktı.” (Yuhanna 8:55-59, İncil)
İsa’nın bunları söylemesinin nedeni gerçekten Tanrı olmasıdır. Tanrılığı hakkında İncil’de okuduğum ve bana belirsiz gelen aynı sözler birdenbire tamamıyla netlik kazanmıştı. İsa Tanrı’dır! Çarmıha gerilmesi ve dirilişi bu Tanrı-İnsan için nihai ‘çağrı kartıydı.’ Her şey anlam kazandı ve İsa’yı Rab olarak huzur içinde kabul ettim.
Artık İsa’nın Rab olduğuna inanmıştım ve O’nu izleyecektim. Kısa bir süre sonra bana ne olduğunu anladım. İnandığım şeye nasıl inanmıştım? İsa bu konuda öğrencileriyle konuştu:
“İsa, Filipus Sezariyesi bölgesine geldiğinde öğrencilerine şunu sordu: "Halk, İnsanoğlu'nun kim olduğunu söylüyor?" Öğrencileri şu karşılığı verdiler: "Kimi Vaftizci Yahya, kimi İlyas, kimi de Yeremya ya da peygamberlerden biridir diyor." İsa onlara, "Siz ne dersiniz" dedi, "Sizce ben kimim?" Simun Petrus, "Sen, yaşayan Tanrı'nın Oğlu Mesih'sin" yanıtını verdi. İsa ona, "Ne mutlu sana, Yunus oğlu Simun!" dedi. "Bu sırrı sana açan insan değil, göklerdeki Babam'dır.” (Matta 16:13-17, İncil)
İşte yolculuğum; Rabbimi ve günahlarım için ölmesini daha iyi anlama yolculuğum böyle başladı. Arzum, bu yeni yaşamda beni güçlendirdiği kadarıyla yaşamımı Rabbim ve Kurtarıcıma layık olarak şekilde yaşamak.
Ailem önceleri beni kabul etmedi. Hatalı olduğum konusunda beni ikna etmeye çalıştılar. Ben de bir yandan müjde bildirisinin gerçeğini onlarla paylaşmaya çalışıyordum. İslam’a dönmeyeceğimi fark ettiklerinde toplum dışına itilmiş sayıldım. Annemin ailemizin tekrar bir araya gelme arzusunun gerçekleşmesi biraz zaman aldı. Yeni inancıma saygı duyma kararı aldılar. Ben de bu arada benimle aynı şehirde yaşayan bazı Hıristiyanlarla çok yakın arkadaşlıklar kurdum. Sürekli olarak beni imanda gelişmeye teşvik ediyorlardı. Yerel kiliseye katılmaya başladığımda da başka Hıristiyanlarla tanıştım. Hepsi imanda kardeşleri olarak bana kucak açtılar.
Eğer zaman içinde karakterimin de değiştiğini söylemezsem hikâyemi eksik bırakmış olurum. Tanrı karakterimdeki bazı arzu edilmeyen özellikleri ortaya çıkardı ve bunları değiştirmem için bana yardım etti. Bunlar gurur, kibir, bencillik ve diğer günahkâr şeylerin yanı sıra kendi kendini kontrol etme isteğidir. Tanrı diğer insanlara karşı daha sevecen ve iyi olmam için beni içten dışa doğru değiştirmeye devam ediyor.
Hayat acısız ve üzüntüsüz geçmedi. Müslümanken kızım kalp hastalığıyla doğdu. Bu tıbbi sorunla mücadele ettik ve ihtiyaçlarının karşılanması için düzenli olarak kalp uzmanına götürdük. İman ettikten birkaç ay sonra kalbi için ettiğim dualara yanıt aldım. Tanrı bize kızımız için ‘uzun ve dopdolu bir yaşam’ sözü verdi. Duama aldığım bu yanıttan sonra doktorlar bize pek çok kez kızımızın yılsonuna kadar yaşamayacağını söylediler. Her yıl böyle söylüyorlar. Ama Tanrı böyle söylemedi. Tanrı’nın iradesi galip geldi. Kızımızın sağlık sorunlarıyla mücadele etmediğini söylemiyorum, ediyor ve biz de ediyoruz ama Tanrımızın sadık olduğu ve söz verdiği her şeyi gerçekleştireceği konusunda esenliğimiz var.
Hayatımı Rabbim ve Kurtarıcıma vereli 10 yıldan fazla bir süre oldu. Kutsal Kitap ve Kuran arasında karşılaştırmalı çalışmalar yapmaya devam ettim ve Hıristiyan ve Müslüman savunması konusunda okuyabildiğim her şeyi okudum. Bütün bunlara kendimi verdikten sonra bugün İsa’ya imanım konusunda doğru kararı verdiğimden Tanrı’nın kendisini bana açıkladığı ve beni kendisine çağırdığı güne göre bugün çok daha eminim.
“'Bana yakar da seni yanıtlayayım; bilmediğin büyük, akıl almaz şeyleri sana bildireyim.” (Yeremya 33:3, Eski Antlaşma)
“Sizleri Oğlu Rabbimiz İsa Mesih'le paydaşlığa çağıran Tanrı güvenilirdir.” (1.Korintliler 1:9, İncil)
“İsa'nın Rab olduğunu ağzınla açıkça söyler ve Tanrı'nın O'nu ölümden dirilttiğine yürekten iman edersen, kurtulacaksın. Çünkü insan yürekten iman ederek aklanır, imanını ağzıyla açıklayarak kurtulur. Kutsal Yazı, "O'na iman eden utandırılmayacak" diyor.” (Romalılar 10:9-11, İncil)