Sadık Olan Rab’be İman Ettim
Gençken, kısa bir süre için üniversiteden uzaklaşmama neden olan siyasal bir boykottan sonra amcamı ziyarete gittim. Amcamın evine gitmekten hoşlanmamın nedenlerinden biri kütüphanesinde bulunan büyük kitap koleksiyonuydu. Amcam sadece gayretli bir okuyucu ve akademisyen değildi, aynı zamanda yazar ve şairdi.
Bir gün amcam tarafından Urdu dilinde yazılmış bir kitaba denk geldim. Adı, Gerçek bir Hıristiyan’ın Duası’ydı. Teması, Hıristiyanlar yolu kaybettikleri için Müslümanların imanın gerçek mirasçıları olmasıydı. Kitap şu duayla sona eriyordu, “Bizi Hıristiyanların yoluna yöneltme, İslam’ın doğru yolunda yürüt bizleri.”
O zaman fark etmedim ama o kitap, hayatımı alt üst edecek sıra dışı olaylar dizisinin ilki olacaktı.
Ortodoks Müslüman bir evde yetiştim; ailemizde herkes tamamıyla ve etkin bir şekilde İslam’ı uyguluyordu. Nitekim annemin ailesinin himayesi altında olan, yakında bir cami vardı. Babamın tarafında da aile, Müslüman topluluk içinde öğretiş ve liderlik sağlıyordu. Üç yaşındayken annem, binlerce kişinin yok olmasına neden olan bir bulaşıcı hastalıktan öldü. Kız kardeşim de bu hastalık nedeniyle hayatını kaybetti. Hayatta sahip olduğum en eski anılardan biri 22 yaşındaki amcamın cenazesinin hazırlanmasıdır. Bulaşıcı hastalık nedeniyle tanık olduğum onca ölüm üzerimde ağır ve kalıcı bir izlenim bıraktı.
Ateşli bir Müslüman olan büyük annem yetiştirdi beni. Çok genç yaşta Arapça öğrenmek ve Kuran’ı ezberlemek için mahallemizdeki camiye gönderildim. Ailemde herkes düzenli olarak namaz kılan, oruç tutan insanlar olarak tanınıyordu. Sabahtan gün batımına kadar İslam hayatım da egemendi. Günlük varoluşumuzun her noktasına işlemişti. Babamın günde beş kez namaz kılmak için ateşliyken bile yataktan kalktığını hatırlıyorum. İslam’a kuvvetli bir ilgi duyduğumuz ve sağlam bir anlayışa sahip olmaya çalıştığımız halde ne zaman yalan söylesek ve sahte yeminler etsek Allah’ın adını anmaktan çekinmediğimizi kabul etmeliyim. Kim yapmıyordu ki? Bizim şehrimizde yaşandığı şekliyle hayatın bir parçasıydı bu.
Yaklaşık yirmi yaşındayken Hıristiyan inancı konusunda görüşüm bu dinle ilgili İslam’da yaygın tipik yanlış anlamalar nedeniyle lekelenmişti. Hıristiyanlarla yakın bir ilişkiye sahip değildim ve inançları hakkında bildiklerim Kuran ve çeşitli mollalardan geliyordu. Babamda İncil’in bir nüshası olduğu halde okumayı istemiyordum. Babamı da okurken hiç görmemiştim. Hıristiyan inancına karşı ilgisizdim.
Fakat beklenmedik bir şekilde, ilgisizliğim ortadan kalkmaya başladı. Amcamın Gerçek bir Hıristiyan’ın Duası adlı kitabını okumamla başladı. Ne var ki, beni etkileyen kitaptaki belli bir ifade değildi. Aksine ilgim amcamın kitapta yer verdiği dipnotlara çekilmişti. Orada İncil’e bazı referansları buldum. Sonra babamın İncil’i olduğunu hatırladım. Almaya gittim. Merakım bir kere uyanmıştı. İncil’in aslında ne söylediğini bilmek istiyordum, başkalarının bu konuda ne dediğini değil.
Bu referansları İncil’de ararken, çocukluğumda bana öğretilenlerden çok farklı bir şeyi temsil ettiği gerçeği beni çok etkiledi. O kadar ilgimi çekti ki İncil’in geri kalanını da okudum! Sadece birkaç ayet değil, kitabın tümünü! Benim için şaşırtıcı bir deneyim oldu. İncil’in ruhu ve tonu Kuran’ınkinden tamamıyla farklıydı. Tanrı’nın sevgi olduğu öğretişi ve Mesih’in kurbansal olarak ölümü ve zaferli dirilişi, Müslümanların üzerinde pek düşündükleri bir şey değildi kesinlikle. İncil’in, kurtuluş ve cennet güvencesinin ancak lütuf aracılığıyla olduğu vahyinin halkımın düşüncesinde yeri yoktu.
İncil’i okumamı bitirdikten sonra, aradan uzun bir süre geçmeden Hıristiyan olan eski bir üniversite arkadaşımı gördüm. Bunun sorularımın bir kısmının yanıtlanması için iyi bir fırsat olduğunu düşündüm. Özellikle Üçlübirlik doktrini ve İsa Mesih aracılığıyla fidyeyle kurtuluşun anlamı konularında kafam karışıktı. Arkadaşım sorularımı yanıtlayamadı fakat bana bu sorular konusunda yardım edebilecek bir Hıristiyan profesörden söz etti.
Profesörü görmeye gittiğimde sorularımı yanıtlamak için sabırlı bir şekilde zaman ayırması beni çok memnun etti. İlk kez Hıristiyan inancının anlamaya başladığımı hissediyordum. Daha önce uzak ve çarpıtılmış bir şekilde öğrenmiştim. Avrupalılar, özellikle de ülkemizi işgal etmiş olan Britanya’ya özgü yabancı bir din olduğunu düşünmüştüm. Hıristiyan inancının gerçekten yaşanıp sergilendiğini hiç görmemiştim. Önyargı ve yanlış anlamalarıma karşın gerçek Hıristiyanlığın doğası hakkında bir şeyler görmeye başlamıştım.
Bir gün babamın bir arkadaşı beni Hıristiyan profesöre giderken gördü. Gidip aileme söyledi. Eve vardığımda hemen yatağa gittim çünkü çok yorgundum. Birdenbire babamın bastonunun sert bir şekilde sırtıma vurulmasının yarattığı acıyla uyandım. Babam öfkeden deliye dönmüştü. Sadece Hıristiyanlık hakkında konuşmaya başlamam bile onu son derece öfkelendirmişti! Beni o kadar kötü bir şekilde dövdü ki vücudumun her yerinde sopa izleri oluştu. Ona göre yaptığımın herhangi haklı bir açıklaması olamazdı. Ona göre bu mazur görülebilecek bir davranış olmadığı için benimle konuşmayı reddetti.
Ertesi sabah kalktığımda teyzem sopa izleri ve vücudumdaki ezikleri tedavi etti. Babam uzlaşmaz ve nefret dolu görünüyordu. Ne yapacağımı bilemedim. Evden ayrılmak dışında başka bir seçeneğim yok gibi görünüyordu. Evden ayrıldığımda bir tişört ve pantolonum dışında hiçbir şeyim yoktu. Hakkında duymuş olduğum bir Hıristiyan’a gittim, olanları ve artık tek başıma olduğumu anlattım. Hem beni kabul etti hem de başka bir şehirde bana yardımcı olabilecek birine götürmem için bir referans mektubu da verdi. Bu gerçek Hıristiyanların sevgisi ve ilgisi beni çok etkiledi. Giderek daha fazla Hıristiyan inancını benimseme eğiliminde olsam da o sırada henüz Hıristiyanlığı kabul etmemiştim. Fakat emin olma yönünde ilerliyordum, yoğun bir inceleme ve düşünme döneminden sonra İsa Mesih’e Rabbim ve Kurtarıcı olarak inandım. Bundan sonra kararımı topluluk içinde açıklayarak vaftiz oldum. Vaftiz bana bir şey kazandırmadı. Sadece Hıristiyan olduğuma topluluk içinde tanıklık etmiştim.
Tanrı gerçek tövbe ve imanda beni kendisine getirmek için yaşadığım zorlukları kullandı. Evden ayrıldığımda büyük bir adım attığımı biliyordum. Nereye gittiğimi biliyordum. Bir şey yemeden kilometrelerce yürüdüm. Fakat İncilim vardı ve tekrar tekrar okuyordum. Pek çok sorum vardı ama bana yardım eden Hıristiyan’la çalışıp konuşarak uzun saatler geçirdik. Kuşku duyduğum ve yalnız olduğum zamanlarda İsa Mesih benim için bir gerçek oldu.
Üniversite eğitimimi tamamlamak ve öğretmen olmak için Avrupa’ya geri döndüm. Felsefe ve psikoloji eğitimi aldım. Birkaç yıl sonra eğitim alanımda iki ileri diploma almak üzere ABD’ye gittim. Tüm bu yıllar boyunca tek başınaydım ve evden parasal destek almadım. Bu zamanın bir kısmında Urdu dilini öğrettim ama yiyecek ve kitap almak için bile yeterince param yoktu. Fakat Rab İsa Mesih benimle birlikteydi. Dualarıma zamanında yanıt verdi ve ihtiyaçlarımı karşıladı. Ayrıca, Hıristiyanların bana iyilikleri ve zorluklar içinde yardımları sayamayacağım kadar çoktur.
İsa Mesih’e Rabbim ve Kurtarıcım olarak elli iki yıl önce güvendim. Beni hiç hayal kırıklığına uğratmadı. Bütün bu yıllar içine bir kez bile attığım bu adımdan pişmanlık duymadım. İsa Mesih hakkında hiç kuşkum olmadığını da söyleyebilirim. Tabii ki, açıklığa kavuşmasını istediğim konular vardı. Fakat söz konusu bu gerçek olduğunda- İsa Mesih’in beni sevdiği ve çarmıhta benim için hayatını verdiği gerçeği- aklımda hiçbir zaman kuşku olmadı. Tanrı sevgi olduğu için Tanrı’nın Mesih’te dünyayı kendisiyle barıştırmasını bilmemiz olağanüstü bir şey. Benim için hayatta bu gerçekten daha harika bir şey hiçbir zaman olmadı. İsa Mesih Tanrı’nın mükemmel, kusursuz vahiyidir. Ahlaki, manevi veya ilahi açıdan kimsenin O’ndan daha üstün olduğunu asla düşünmedim. Bu kesinlik ve güven tüm karşı koymalara rağmen devam etmemi sağladı. Bunlardan herhangi biri benim tanıdığımda İsa hakkında gerçek olmasaydı uzun zaman önce eski yollarıma dönerdim.
Binlerce kez yeniden seçmem gerekse tam olarak aynı şeyi yapardım. Aynı Kurtarıcı’yı seçerdim. Hayatımın en karanlık anlarında bile verdiğim karardan hiç kuşku duymadım. İnsanlar bana pek çok şeyden vazgeçtiğimi söylediklerinde hiçbir şeyden vazgeçmediğimi söylüyordum. Rab İsa’dan karşılığında verebileceklerimden çok daha fazlasını aldım.
Mesih’te bana gelen vahiy olmasaydı Tanrı’yı asla Göksel Babam olarak tanıyamazdım. Yaşadıklarımın tümü Mesih’in beni etkilemesinden kaynaklanıyor. Daha Yeni Antlaşma’yı [İncil’i] ilk okuduğumda zamandan beri geçen onca yıldır sadece Mesih beni elinde tutu.
Sözünde, gerçekten pak ve tamamıyla lekesiz olan bir kişi tanıyorum. Geriye kalan hepimizin, kimsenin bilmemesini tercih ettiğimiz karanlık bir bölümü var. Hepimizin utanç duyduğu bir şey var. Herkes kendilerine en yakın ve en çok sevdikleri kişilerden bile bir şeyler saklıyor. Herkesin yüreğinde içeriden kilitli ve sürgülü en az bir karanlık oda var. Fakat İsa Mesih böyle bir odası olmayan tek kişi. Berrak, günahsız Mesih’tir. Nasıl bu sonuca vardım? O’nun hakkında yazılmış ilahi kitabı okuyup inceledim. Size de aynısını yapmanızı tavsiye ederim. Doğrudan kaynağa gidin. Konuşmasını dinleyin. Halk arasındaki davranışlarını izleyin. Sizin ve benim gibi acı içindeki insanlara nasıl karşılık verdiğini gördün. Size şunu söylemeliyim, İsa Mesih’in kimliği, çarmıhta ve ölümden dirildikten sonra bıraktığı boş mezarda yaptıkları ilahiyatımın başını, ortasını ve sonunu oluşturuyor. İncil’de O’nun hakkında okuyun ve göreceksiniz siz de O’nu tanımaktan başka bir şey istemeyeceksiniz.
Babamın cezası beni evden uzaklaştırdıktan sonra eve döndüm. Babam Hıristiyan olduğumu gördü, beni İslam’a dönme konusunda ikna etmek için elinden gelenin en iyisini yaptı. Zor bir deneyimdi ve bugüne kadar bu konuda konuşmak bana kolay gelmiyor. Oğlunun Hıristiyan olması o kadar büyük bir utançtı ki babam çöküp ağladı. Ağladığında benim için gerçekten kaygı duyduğu için ağladığını düşünmedim. Ailenin başı olarak, İslam’dan uzaklaşan bir oğlunun olmasıydı onu üzen.
Benimle konuşurken gözyaşlarımı tutamadım. Yeni inancım ve bunun onlara ne kadar acı verdiği hakkında konuşurken annem yakında oturuyor, ağlıyordu. Ne yapacağımı bilemedim ve sadece gözlerimi kapadım. İşte o zaman düşüncelerimin gözünde Rab İsa’yı çarmıhta gördüm. Kendime sordum, ‘Ben mi daha çok acı çektim yoksa İsa Mesih mi?’ Bu konuda aklımda bir şüphe yoktu. O’nun çektikleri benim adıma çekilmiş tarif edilemez bir acıydı. Yüreğimde O’na bağlı kalmak dışında başka bir seçeneğim olmadığını biliyordum.
İsa’yı izleyen kalabalıkların ve İsa’nın öğrencisi olduklarını söyleyenlerin O’nu bırakıp artık izlemedikleri bir zaman vardı. İsa sadık olanlara ne dedi?
“İsa o zaman Onikiler'e, "Siz de mi ayrılmak istiyorsunuz?" diye sordu. Simun Petrus şu yanıtı verdi: "Rab, biz kime gidelim? Sonsuz yaşamın sözleri sendedir. İman ediyor ve biliyoruz ki, sen Tanrı'nın Kutsalı'sın."” (Yuhanna 6:67-69, İncil)
İsa’da Tanrı’nın ışık ve yüceliğini gördükten sonra artık geri dönemezdim. Zaman zaman yürünmesi kolay olmayan bir yol olsa da İsa tarafından bizler için belirlenen yol, gerçek güvencenin yoludur.