headerLogo2b-18pt-myriadpro

İsa Nadire’yi Yalnız Bırakmadı

38 nadire iran testimony sizeİsmim Nadire. Babam bir Sünni Müslüman ve Kürt aşiret lideriydi. Annem ise Şii Müslüman ve soylu Kajar ailesindendi. Babam ben dört yaşındayken öldü.

Yedi yaşıma geldiğimde Tanrı ve yaratılış hakkında sorular sormaya başladım. Anneme, ‘Bu dünyadaki yaşamımda kaderime kim karar verdi?’ veya ‘Dünya ve gökler nasıl yaratıldı?’ gibi sorular sorardım. Annem genellikle şöyle cevap verirdi, “Büyüdüğünde, nasıl yaratıldığını sana açıklarım ama dünya ve gökler, görünmeyen Tanrı tarafından yaratıldı.”

Annem lise eğitimini Tahran’daki prestijli bir Katolik okulda tamamlamıştı. Harika bir anneydi. İslam dininin gereklerini yerine getirerek yaşamaya çalışıyordu. İyi bir Müslüman olmak için hevesliydim. On iki yaşıma geldiğimde namaz kılmaya ve oruç tutmaya başladım. Görünmeyen Tanrı’nın varlığını bütün varlığımla hissetmek istiyordum. Annem, Tanrı’ya erişmek ve cennete girmek için şunları yapmam gerektiğini söyledi:

Namaz kılmak ve oruç tutmak
Başkalarının kötülüğünü istememek
Hırsızlık yapmamak
Tanrı’nın elçisi olarak Muhammed’e inanmak
14 kişinin (12 İmam, Muhammed ve kızı Fatma) masumiyetine inanmak
Yoksullara zekât vermek ve
Mekke’ye hacca gitmek

Tavsiyesine özenli bir şekilde uymaya gayret ettim çünkü cennete gitmek istiyordum. Listesinde olmadığı halde Kuran’ı bile düzenli bir şekilde okuyordum.

On altı yaşıma geldiğimde, daha sonra eşim olacak adamla tanıştım. Çok zengin bir adamdı. Evlendikten kısa bir süre sonra, eşimden bana Kuran dersi vermesi için bir molla tutmasını istedim. Her perşembe iki saat boyunca bu din öğretmeninin rehberliği altında Kuran’ı çalıştım.

Yirmi yedi yaşıma geldiğimde eşimle beş çocuğumuz olmuştu. On yıldır Kuran’ı çalışmaktaydım. Fakat Tanrı’yı yeterince iyi tanımadığımı hissediyordum- kişisel olarak tanımıyordum ve içimde huzur bulmuyordum. Örneğin, Kuran’a göre evimde her gün çalışan insanların bulunduğu ortamlarda İslami şekilde örtünmeliydim. Bu hiç de pratik bir şey değildi. Bu insanlarla örtünmediğim zamanlarda da temas kurduğum oluyordu. Bu kaçınılmazdı ama beni çok rahatsız ediyordu. Hayatımda bu sıralarda, eğer Mekke’ye hacca gidersem tarifi zor bir huzura kavuşabileceğim aklıma geldi. Mekke, Allah’ın eviydi.

Mekke’ye hacca gidebilmem için gerekli ayarlamaları yapmasını istediğimde eşim çok şaşırdı. Fakat kabul etti. Kum şehrinde ünlü bir Ayetullah ile ayarlama yaptı ve kısa bir süre içinde pasaportum, hac için özel giysilerim ve bütün diğer ayrıntılar hazırlandı. Kafilemizdeki en genç kadın hacı bendim. İçimdeki sevinç anlatılmazdı.

Mekke’de, çeşitli yerlerdeki bütün dini törenleri büyük bir istekle yerine getirim. Günahlarım, ölmüş olan anne babam ve büyük anne ve büyük babalarım için koyun kurban ettim. Bunu yaparak ölülerin cenneti girmelerine yardım edebileceğime inanıyordum. Birkaç kısa gün içinde, İran’a dönen uçaktaydım. Hac bitmişti.

İlk hac ziyaretimi tamamlamış olmaktan ötürü kendimi oldukça memnun hissediyordum. Eğer siz de hacca gittiyseniz bu hissi bilirsiniz. Uçağımız Tahran’a inmeden yarım saat önce, tuvalete gittim ve Mekke’deyken giydiğim yüzümü ve bedenimi örten giysileri çıkardım. Bunların yerine bir başörtüsü ve bileklerime gelen bir pardösü giydim. Koltuğuma döndüğümde hacı kafilesinin sorumlusu olan molla bana geldi ve kaba bir şekilde şöyle dedi, “Ne yaptın hacı hanım? Çarşaf yerine neden başörtüsü takıyorsun? Başörtünün altında saçını görüyorum, biliyor musun? Bu yüzden doğrudan cehenneme gideceğini bilmiyor musun?”

Şok olmuş vaziyette ve inanamayarak şöyle sordum, “Bu nasıl bir öğretiş? Tanrı’nın insanın yüreğine bakması gerekmiyor mu?”

Molla şu sözlerle karşılık verdi, “Hayır! Kuran’a göre insan hicap giysisiyle ve Şeriat’la Tanrı’ya yaklaşır- insanın yüreğinin arzularıyla değil. İnsanın yüreğinde yaşayan Tanrı değil, İblis’tir!”

Bu konuşma beni umutsuzluk noktasına getirdi. Üzerime ümitsizlik çöktüğünü hissedebiliyordum. Tanrı’ya şöyle dedim, “Neden sana ne zaman yaklaşmaya çalışsam daha da uzaklaşmış buluyorum kendimi? Sana gerçekten yakın olmanın bir yolunu göster bana.”

Kısa bir süre içinde İran’dan ayrılmayı düşünmeye başladım. Bu olasılık hakkında eşimle konuştum. Sonunda razı oldu ve gerekli ayarlamaları yaptı. 1977 yılında eşim, çocuklarım ve ben ABD’ye gittik.

Bir gün Ermeni bir arkadaşıma kiliseye gitmeyi arzuladığımı söyledim. Böylece sonraki pazar günü ikimiz onun kilisesine gittik. Kilise önderinden anadilim olan Farsçada benim için bir İncil bulmasını rica ettim. Ertesi gün bir tane buldu ve önce Matta İncil’ini okumakla başlamamı söyleyerek bana verdi. Söylediklerini yaptım. Matta’nın 28 bölümünü okuduğumda, yaşayan, gerçek sonsuz Tanrı’yı bulduğumu biliyordum. O’na bunun için şükrettim, hakkında okumuş olduğum gerçek Tanrı’ya iman ettim ve İncil’in geri kalanını çalışmaya devam ettim.

ABD’ye vardıktan kısa bir süre sonra İran’da hükümet değişti. İran’daki evimize el konulduğunu öğrendik. Ailemin bazı üyeleri öldürülmüştü. Sonra eşim İran’a geri çağrıldı. Oraya vardığında tutuklandı ve hapse konuldu. Yediği dayaklardan ötürü birkaç dişini kaybetti ve bir bacağı kırıldı.

ABD’de yalnız kalmış bir durumda çocuklarıma bakıyordum. Kendimi çok yalnız hissediyordum. Ne yapacağımı bilmiyordum. Bütün kaygılarımı Rab İsa Mesih’e teslim ettim. İranlı arkadaşlarım, tanıdıklarım ve aile üyelerim, Tanrı’nın ailemi bu felaketleri göndermesinin nedeninin İslam’ı terk edip Hıristiyan olmam olduğunu söylediler! Fakat doğru yolu seçtiğimden ve İsa Mesih aracılığıyla Tanrı’yla gerçek bir ilişki bulduğumdan emindim. Hayatımın her ayrıntısının Tanrı’nın iyi ellerinde olduğunu biliyordum ve her şeyin O’nun iradesine göre gerçekleştiğini biliyordum. Böylece sürekli olarak Tanrı’ya dua edip şükrediyordum.

“Tanrım da her ihtiyacınızı kendi zenginliğiyle Mesih İsa'da görkemli bir biçimde karşılayacaktır.” (Filipililer 4:19, İncil)

Sonunda sadece evimiz değil, İran’daki bütün malvarlığımıza el kondu. Fakat Tanrı’ya yücelik olsun ki, eşim hapisten çıktı ve ABD’ye bizim yanımıza dönebildi. Tekrar ABD’de birlikte yaşamaya devam ettik. Çocuklarımız eğitimlerini tamamlayana kadar ikimiz de çalıştık. Sonra kızlarımızın ikisi evlendi. Hayat normal görünüyordu ama aniden bir darbe daha aldık. Kırklarında olan eşim, kalp krizinden hayatını kaybetti ve beni yeniden yalnız bıraktı. Gerçekten yalnız.

Fakat beni tutmaya yeten imanım vardı. Rab İsa Mesih’e olan imanım aracılığıyla ve sadece O’nun lütfu sayesinde çocuklarım ve ben yavaş yavaş zorluklarımızı yendik. 

Şimdi dönüp arkama baktığımda seven Tanrımızın ailemi ve beni hayatın zorlukları içinde nasıl koruduğunu açıkça görüyorum. Bizleri gerçek huzur ve sevinçle kutsadı. Kurtuluş benim en büyük hazinem. Tanrı’dan gelen bu ruhsal kutsamanın değerinin sınırı yoktur ve O’ndan bana kişisel bir armağandır.

Hayatımın bu kısa anlatımını iki ayetle bitireceğim:

“Başka hiç kimsede kurtuluş yoktur. Bu göğün altında insanlara bağışlanmış, bizi kurtarabilecek başka hiçbir ad yoktur.” (Elçilerin İşleri 4:12, İncil)

“İsa ona, ‘Diriliş ve yaşam Ben'im’ dedi. "Bana iman eden kişi ölse de yaşayacaktır.” (Yuhanna 11:25, İncil)