Eski bir İrlandalı Rahibin Tanıklığı
İlk Yıllar
İrlanda’da sekiz kişilik bir ailede dünyaya geldim, çocukluğumun ilk yılları neşe ve mutluluk doluydu. Babam ben yaklaşık dokuz yaşındayken emekli olana kadar İrlanda Ordusu’nda albaydı. Dublin’de yaşadığımız askeri kampta aile olarak oyun oynamayı, şarkı söylemeyi ve drama yapmayı çok severdik.
Tipik bir İrlandalı Roma Katolik aileydik. Babam bazen yatağının kenarında diz çöküp ağırbaşlı bir şekilde dua ederdi. Annem dikiş dikerken, bulaşıkları yıkarken veya sigara içerken bile İsa’yla konuşurdu. Çoğu gece oturma odasında diz çöker tespih çekerek birlikte dua ederdik. Katolik olmayanlar için, Katoliklerin dua ederken tespih çektiklerini söylemeliyim. Tespihlerle dua etmek yaklaşık yirmi dakika sürer. Her bir tespih boncuğunu çekerken örneğin ezberlenmiş şu duayı edersiniz:
“Selam sana, kutsal Kraliçe, Merhamet Anası!
Yaşamımız, tadımız ve umudumuz!
Havva’nın zavallı kovulmuş çocukları olarak
Sana yalvarıyoruz,
Bu gözyaşı vadisinde iç çekişlerimizi
Kederimizi ve ağlayışımızı
Sana gönderiyoruz.
En lütufkâr savunucumuz,
Merhametli gözlerini bize çevir ve
Sonra rahminin kutsanmış meyvesi,
İsa’yı göster bizlere;
Ey şefkatli, ey sevecen, ey tatlı bakire Meryem.
Tanrı’nın kutsal annesi bizim için dua et.”
Bu dua sizi şaşırtabilir. Katolik Kilisesi’ni anlarsanız şaşırtmamalı. Papa 13. Leo Octobri Mense’sesinde Meryem’le ilgili olarak şöyle söyledi, “Meryem’in aracılığı olmadan bize hiçbir şey gelmez; Tanrı’nın isteği böyledir.” Bunun gerçek Hıristiyanlıkla ilgisi var mı? Sormama gerek var mı? Bu ve Katoliklerin inandıklarının %90’ı Kutsal Yazılar’la çatışır.
Ailemizden hiç kimse pazarları ciddi bir şekilde hasta olmadığı sürece Ayini (1) kaçırmazdı. Beş veya altı yaşlarına geldiğimde, İsa Mesih benim için çok gerçek bir insandı fakat Bakire Meryem ve azizler (2) de öyle. İsa, Meryem, Yusuf ve diğer azizlerin hepsini aynı kategoriye koyan geleneksel Katolik uluslar, İspanyol kökenliler ve Filipinlilerle kolayca özdeşleştirebilirim kendimi.
İlk ve ortaokul eğitimimi aldığım Cizvit Belvedere Okulu’nda katekizm (3) beynime işlenmişti. Cizvit eğitimi gören her çocuk gibi on yaşından önce Tanrı’nın neden var olduğu ve Papa’nın neden tek gerçek Kilisenin başı olduğuna ilişkin beş nedeni ezbere sayabilirdim. Canları cezalarını çektikleri Araf’tan çıkarmak ciddi bir meseleydi. Sık sık tekrarlanan, "Ölülerin günahlarından özgür kılınması için dua etmek kutsal ve iyi bir şeydir" sözlerinin ne anlama geldiklerini bilmediğimiz halde ezberlenirdi. Kilisenin başı olarak Papa’nın dünyadaki en önemli kişi olduğu söylenmişti bizlere. Ne söylese yasa sayılıyordu ve Cizvitler onun sağ koluydu. Ayin Latince olduğu halde her gün katılmaya çalışıyordum çünkü oradaki gizemli hava bende merak uyandırıyordu. Tanrı’yı hoşnut etmenin en önemli yolu olduğunu söylüyorlardı. Azizlere dua etmek teşvik ediliyordu. Hayatın çoğu alanı için belli koruyucu azizlerimiz vardı. Bir istisna dışında onlara dua etme alışkanlığım yoktu. Bir şeyleri kaybetme alışkanlığım olduğu için kaybolan şeylerin koruyucusu olan Aziz Antoni’ye çok dua ederdim.
NOT: Katoliklere özgü terimler olan ‘Ayin’, ‘azizler’ ve ‘katekizm’ sözlerinin açıklamaları için tanıklığın sonuna bakınız.
On dört yaşıma geldiğimde müjdeci olmaya çağrıldığımı hissettim. Fakat bu çağrı o sıralarda hayatımı yaşama biçimimi etkilemedi. On altı ve on sekiz yaşları arasında bir gencin yaşayabileceği en doyurucu ve keyifli yıllardı. Bu sırada hem akademik hem de atletik olarak oldukça başarılıydım.
Annemi tedavi için sık sık hastaneye götürmem gerekiyordu. Annemi beklerken içinde bu ayetlerin de bulunduğu bir kitaptan bir alıntı buldum:
“Size doğrusunu söyleyeyim” dedi İsa, “Benim ve Müjde'nin uğruna evini, kardeşlerini, anne ya da babasını, çocuklarını ya da topraklarını bırakıp da şimdi, bu çağda çekeceği zulümlerle birlikte yüz kat daha fazla eve, kardeşe, anneye, çocuğa, toprağa ve gelecek çağda sonsuz yaşama kavuşmayacak hiç kimse yoktur.” (Markos 10:29-30, İncil)
İncil’de bizlere verilen gerçek kurtuluş mesajının ne olduğu hakkında hiçbir fikrim olmasa da müjdeci olmak konusunda Tanrı’dan gerçek bir çağrı aldığıma inandım. Cennete gitme hakkını kazanma umuduyla, 1956’da Dominik Order katılmak üzere ailemi ve arkadaşlarımı bıraktım. (5)
Rahip olmayı, Kilisenin geleneklerini, felsefeyi, Tomas Aquinas’ın ilahiyatını ve Katolik bakış açısına göre Kutsal Kitap’ın bir kısmını çalışarak sekiz yıl geçirdim. Sahip olduğum kişisel iman, Dominik dini sisteminde kurumsallaşmıştı ve gelenek halini almıştı. Kutsallaşmanın yolu olarak Kilise ve Dominik yasasına itaat vardı karşımda. Manastırın Başı olan Ambrose Duffy ile yasanın kutsallaşmanın aracı olması hakkında sık sık konuşurduk. ‘Kutsal’ olmanın yanı sıra sonsuz kurtuluştan emin olmak istiyordum. Papa 12. Pius’un öğretişinin bir kısmını ezberlemiştim, "...birçoklarının kurtuluşu Mesih’in gizemli bedeni tarafından bu amaç için sunulan dua ve sunulara bağlıdır.’ (‘Gizemli’, derken dünya çapında Katolik imanlılar topluluğunu kast ediyordu.) Sıkıntı çekerek ve dua ederek kurtuluşu kazanabilir miyiz? Bize işte bu öğretiliyordu. Bu nedenle, bu şekilde sıkıntı çekerek ve dua ederek hem kendi kurtuluşumu hem de başkalarının kurtuluşunu kazanmaya çalışıyordum.
Dublin’de Dominik Manastırında canları kazanmak için kışın ortasında soğuk duş almak ve küçük çelik bir zincirle sırtıma vurmak gibi çok şey yapıyordum. Manastırın başı olan işi ne yaptığımı biliyordu, zaten kendisinin yalın hayatı Papa’nın sözlerinden aldığım esinin bir parçasıydı. Azim ve kararlılıkla, çalıştım, dua ettim, günahlarımı telafi etmesi için belirlenen iyi eylemleri yapmaya çalıştım. Bir de On Buyruğa ve sayısız Dominik kuralı ve geleneğine uymaya çalıştım.
Dışı Gösterişli – İçi Boş
1963 yılında yirmi beş yaşındayken Roma Katolik rahibi olarak atandım ve Thomas Aquinas üzerine çalışmalarımı tamamlamak için Roma’da Angelikum Üniversitesi’ne gittim. Fakat burada Katolik inancının dışsal gösteriş ve içsel boşluğunu görünce zorlandım. Yıllar içinde resimlerden ve kitaplardan, zihnimde Vatikan ve Kutsal Kent hakkında aklımda bir görüntü oluşmuştu. Bu gördüğüm aynı şehir olabilir miydi? Angelikum Üniversitesi’nde, sabah derslerimize katılan yüzlerce kişinin ilahiyatla hiç ilgili olmamaları da beni çok şaşırtmıştı. Ders sırasında Time ve Newsweek dergilerinin okunduğunu fark ettim. Öğretilenlerle ilgilenenler sadece diploma almak veya memleketlerinde Katolik Kilisesi’nde önemli pozisyonlara gelmekle ilgileniyor gibi görünüyorlardı.
Birçok Hıristiyan’ın kanının döküldüğü yere bakayım diye bir gün Koleseum’a gittim. Forum içindeki Arenaya girdim. Büyük sevgisi uğruna seve seve yakılmayı veya vahşi hayvanlar tarafından canlı canlı yenmeyi bile göze alacak kadar Mesih’i iyi tanıyan insanları zihnimde canlandırmaya çalıştım. Otobüste geri giderken alaycı gençlerin İtalyanca ‘pislik veya döküntü’ sözleri nedeniyle bu deneyimim bozulmuş oldu. Bu gibi hakaretlerin nedeninin benim Mesih’i temsil ediyor olmam değil, beni Roma Katolik sisteminin bir temsilcisi olarak görmeleri olduğunu hissettim. Hemen bu karşıtlığı aklımdan çıkardım fakat Roma’nın o günlerde sahip olduğu yücelik hakkında bana öğretilenler alakasız ve boş görünüyordu artık.
Bundan kısa bir süre sonra bir gece kilisedeki büyük sunağın önünde iki saat boyunca dua ettim. İki şey hatırladım. Birincisi, daha önce almış olduğum müjdeci olma çağrısı, ikincisi de İsa’nın yüz katlı vaadiydi; "Size doğrusunu söyleyeyim" dedi İsa, "Benim ve Müjde'nin uğruna evini, kardeşlerini, anne ya da babasını, çocuklarını ya da topraklarını bırakıp da şimdi, bu çağda çekeceği zulümlerle birlikte yüz kat daha fazla eve, kardeşe, anneye, çocuğa, toprağa ve gelecek çağda sonsuz yaşama kavuşmayacak hiç kimse yoktur.” (Markos 10:29-30). Bu nedenle Thomas Aquinas’ta ilahiyat eğitimimin başından beri istediğim şey olan diplomayı almamaya karar verdim. Bu büyük bir karardı fakat uzun bir süre dua ettikten sonra doğru dua ettiğimden emindim.
Tezime danışmanlık yapacak olan rahip kararımı kabul etmek istemedi. Diploma almamı kolaylaştırmak için birkaç yıl önce yazılmış bir tezi önerdi bana. Benimmiş gibi kullanabileceğimi sadece sözlü savunma yapmam gerektiğini söyledi. Bu davranışı midemi bulandırdı. Birkaç hafta önce şehir parkında gördüklerime benziyordu. Şık fahişelerin siyah deri çizmeleri içinde kendilerini sergilediklerini görmüştüm. Rahibin önerisi de aynı derecede günahkârdı. Kararıma sadık kaldım, diploma almadan üniversiteyi normal akademik düzeyde tamamladım.
Roma’ya dönerken Cork Üniversitesi’nde üç yıllık bir programa katılmak üzere atandığıma dair resmi bir haber aldım. Müjdeci çağrım hakkında samimiyetle dua ettim. Şaşırtıcı bir şekilde 1964 yılı Ağustos sonunda başka bir yere gitmek üzere talimat aldım. Nereye mi? Batı Hindi, Trinidad’a, müjdeci olarak!
Gurur, Günaha Düşüş ve Yeni bir Açlık
1 Ekim 1964’te Trinidad’a vardım ve yedi yıl boyunca Roma Katolik standartlarına göre, yani tüm görevlerimi yerine getirdiğim ve Ayine pek çok kişinin katılmasını sağladığım için, başarılı bir rahiptim. Sonra o yılın 16 Mart’ında, bir dua toplantısında Rab’be bu kadar iyi bir rahip olduğum için şükrettim ve eğer dilerse beni alçaltmasıyla daha iyi bir rahip olabilmem için dua ettim. O akşam daha geç saatlerde çok garip bir kaza geçirdim, başımın arkası yarıldı ve omuriliğim çeşitli yerlerinde yaralandı. Ölüme bu kadar yakınlaşmasaydım kendi kendimden memnun olduğum bu durumdan asla çıkmazdım herhalde diye düşünüyorum. Acı içinde Tanrı’ya yakarırken alışılmış ve ezberlenmiş dualar boşluğunu gösterdi.
Kazadan sonraki haftalarda ızdırap çekerken doğrudan kişisel dualarda teselli buldum. Roma Katolik Kilisesinin din adamları için resmi dualarını ve tespih dualarını bırakıp Kutsal Kitap’ın bazı kısımlarını kullanarak dua etmeye başladım. Bu çok yavaş bir süreçti. Kutsal Kitap’ı iyi bilmiyordum ve bildiklerim de yıllar içinde Kutsal Kitap’a güvenden çok güvenmememe yol açmıştı. Felsefe ve Thomas Aquinas eğitimim beni ümitsiz bir durumda bırakmıştı. Kutsal Kitap’ı gerçekten de anlamıyordum. İsa Mesih’i keşfetmek için Kutsal Kitap’ı araştırmak haritasız bir şekilde kocaman karanlık bir ormandan geçmek gibi bir şeydi.
Aynı yıl daha sonra yeni bir bölgeye atandığımda yıllar içinde yakın bir arkadaşım olan Dominikyan bir rahiple beraber çalışacağımı öğrendim. İki yıldan fazla bir süre birlikte çalışacaktık, Pointe-a-Pierre bölgesinde Tanrı’ya bildiğimiz en iyi şekilde yönelmeye çalışacaktık. Katolik ilahiyatına göre bize öğretilenleri okuyor, çalışıyor, dua ediyor ve hayata geçiriyorduk. Bu sıralarda Kanada’dan gelen inanan ziyaretçilerin Kutsal Kitap mesajlarından çok şey öğrendim. Özellikle şifa için dua etme hakkında onlardan çok şey öğrendim.
Söylediklerinin tüm etkisi çok fazla deneyime odaklanıyordu fakat gerçekten bir bereket oldu çünkü yetki kaynağım olarak Kutsal Kitap’ın derinlerine inmem için bir aracı oldu. Kutsal Yazıları, Kutsal Yazılarla karşılaştırmaya ve hatta bölüm veya ayetlerden alıntı yapmaya başladım! Kanadalıların kullandığı ayetlerden biri şuydu, “Bizler onun yaralarıyla şifa bulduk.” Fakat Eski Antlaşma’daki bu bölümü çalışırken Kutsal Kitap’ta Tanrı’nın günah sorunuyla kurban olarak yerine geçme aracılığıyla ele aldığını keşfettim. İsa Mesih benim yerime öldü. Günahımın bedelini ödemeyi çabuklaştırma veya bu konuda işbirliği yapmaya çalışmam yanlıştı.
Tanrı karşısında doğru sayılmamız kendi çabamızla mı olur? Kutsal Kitap’tan, biri İncil’den (Yeni Antlaşma) diğeri de Zebur’dan (Eski Antlaşma) bu ayetler beni çok etkiledi:
“Eğer bu, lütufla olmuşsa, iyi işlerle olmamış demektir. Yoksa lütuf artık lütuf olmaktan çıkar!” (Romalılar 11:6, İncil)
“Hepimiz koyun gibi yoldan sapmıştık, Her birimiz kendi yoluna döndü. Yine de RAB hepimizin cezasını ona yükledi.” (Yeşaya 53:6, Eski Antlaşma)
En çok işlediğim günah, insanlara sinir olmak, bazen de kızmaktı. Günahlarım için bağışlanma dilediğim halde benim ve hala herkesin Âdem’den miras aldığı günahkâr doğa nedeniyle günahkâr olduğumu fark etmiyordum. Bizlerle ilgili Kutsal Kitap gerçeği şöyle:
“Yazılmış olduğu gibi: "Doğru kimse yok, tek kişi bile yok."” (Romalılar 3:10, İncil)
“Çünkü herkes günah işledi ve Tanrı'nın yüceliğinden yoksun kaldı.” (Romalılar 3:23, İncil)
Fakat Katolik Kilisesi, bebekken vaftiz olmamla birlikte ‘ilk günah’ denilen insanın doğru yoldan sapmış olması durumunun ortadan kalktığını öğretmişti. Düşüncemde hala buna inanıyordum fakat ahlaksız doğamın İsa Mesih tarafından henüz fethedilmiş olmadığını yüreğimde biliyordum.
Yüreğimin yakarışı hala Filipililer 3:10’du: ‘Mesih’i ve dirilişinin gücünü bilmek istiyorum.’ Hıristiyan yaşamını ancak O’nun gücü aracılığıyla yaşayabileceğimi biliyordum. Bu yazıyı arabamın torpido gözünün üzerine ve başka yerlere yapıştırdım. Beni motive eden yalvarış haline geldi. Sadık olan Rab de yanıtlamaya başladı.
Nihai Soru
İlk olarak Tanrı’nın Kutsal Kitap’taki Sözünün kesin ve hatasız olduğunu keşfettim. Sözün göreceli olduğu ve gerçekliğinin sorgulanmaması gerektiği öğretilmiş bana. Artık Kutsal Kitap’a güvenilebileceğimi anlamaya başlamıştım. Bir Kutsal Kitap dizini sayesinde, Kutsal Kitap’ın kendisi hakkında ne söylediğini incelemeye başladım. Kutsal Kitap’ın açık bir şekilde Tanrı’dan olduğunu ve söylediklerinin kesin olduğunu öğrettiğini keşfettim. Tarihinde, Tanrı’nın verdiği vaatler de, peygamberlikler de, verdiği ahlaki buyruklar da ve Hıristiyan yaşamını nasıl sürdürmemiz gerektiği hakkında söylediklerinde doğruydu.
“Kutsal Yazılar'ın tümü Tanrı esinlemesidir ve öğretmek, azarlamak, yola getirmek, doğruluk konusunda eğitmek için yararlıdır. Bunlar sayesinde Tanrı adamı her iyi iş için donatılmış olarak yetkin olur.” (2.Timoteos 3:16-17, İncil)
Bu keşif Kuzey Amerika’nın Batısında iki şehri ziyaretim sırasında gerçekleşti. Washington (ABD), Seattle’da St. Stephen Katolik Kilisesi’nde bir dua grubuna konuşma yapmam istendiğinde konumu Tanrı’nın Sözü’nün kesin yetkisi olarak seçtim. İlk kez böyle bir gerçeği anlıyor veya hakkında konuşuyordum. Sonra aynı paylaşımı Kanada’da büyük bir Katolik Kilisesi’nde yaklaşık 400 kişi karşısında verdim. Elimde Kutsal Kitap olduğu bir halde ‘iman ve ahlakla ilgili tüm konularda kesin ve nihai yetkilinin Tanrı’nın kendi Sözü olan Kutsal Kitap olduğunu’ ilan ettim.
Üç gün sonra Kanada’da bu bölgenin gözetmeni, James Carney, beni ofisine çağırdı. O zaman resmi olarak susturuldum ve bu bölgede tekrar vaaz etmem yasaklandı. Benim gözetmenim, Anthony Pantin’in tavsiye mektubu olmasaydı cezamın daha ağır olacağını söyledi. Kısa bir süre sonra Trinidad’a geri döndüm.
Katolik Kilise ve Kutsal Kitap Çelişkisi
Point-a-Pierre’de hala bölge rahibiyken, gittiğim manastırın başı olarak katı öğretişlerini yakından bildiğim Ambrose Duffy’den bana yardım etmesi istendi. Akıntının yönü değişmişti. Başlarda yaşadığımız bazı zorluklardan sonra yakın arkadaş olduk. Keşfetmekte olduklarımı onunla paylaştım. Dinledi ve söylediklerim üzerinde büyük ilgiyle yorum yaptı. Beni motive eden şeyin ne olduğunu öğrenmek istiyordu. Onda Dominikyan kardeşlerime ve hatta Gözetmenin evindekilere bir kanal olabileceğini gördüm. Onun aracılığıyla Kutsal Kitap’ın yaşamlarımız üzerinde tek yetkili olduğu gerçeğini başkalarıyla paylaşabilir miydim?
Aniden kalp krizinden öldüğünde büyük bir üzüntüyle düştüm. Bu adamın, bu kadar şiddetli bir şekilde mücadele etmekte olduğum Katolik Kilisesi ve Kutsal Kitap arasındaki çelişkiyi anlamlandıracak kişi olabileceğini düşünmüştüm. Uğraştığım gerçekleri bana ve sonra Dominikyan kardeşlerime açıklayabileceğine umut etmiştim. Cenazesinde vaaz ettim. Büyük bir ümitsizlik içindeydim.
Filipililer 3:10’u dua etmeye devam ettim. Fakat O’nun hakkında daha fazla öğrenmek için önce günahkâr olarak kendim hakkında daha fazla öğrenmeliydim. İncil’de, kâhinsel aracı- Katolik Kilisesinin öğrettiği- olarak oynadığım rolün Kutsal Kitap’ta öğretilenin tam tersi olduğunu gördüm. Katolik Kilisesi yanılıyordu.
“Çünkü tek Tanrı ve Tanrı'yla insanlar arasında tek aracı vardır. O da insan olan ve kendisini herkes için fidye olarak sunmuş bulunan Mesih İsa'dır.” (1. Timoteos 2:5-6, İncil)
İnsanların bana hayranlık duymasından ve bir anlamda onların beni idealize etmesinden memnundum. Eğer dünyanın en büyük Kilisesi bunu öğretiyorsa, ben kim oluyorum da bunu sorguluyorum diyerek günahımı akla uygun hala getiriyordum. Yine de Kutsal Kitap’ın öğrettikleriyle Katolik Kilisesinin öğrettikleri arasındaki çelişki beni zorluyordu. Meryem’e, azizlere ve rahiplere tapınmayı olduğu gibi günah olarak görmeye başladım. Meryem ve azizleri aracılar olarak görmemeye razı olsam da rahipliği görmemezlik edemiyordum çünkü tüm hayatımı buna vermiştim.
Mücadele
Meryem, azizler ve rahiplik içimdeki devasa mücadelenin sadece küçük bir kısmıydı. Hayatımın Efendisi kimdi, Sözü’yle İsa Mesih mi yoksa Katolik Kilise mi? Bu nihai soru, özellikle de Sangre Grande şehrindeki bölge rahibi olarak geçirdiğim son altı yılda içimde şiddetli bir şekilde sürmekteydi. Çocukluğumdan beri Katolik Kilisesinin iman ve ahlak konularından her şeyden üstün olduğu beynime kazınmıştı. İnançlarımı değiştirmek asla mümkün olmayacak gibi görünüyordu bana.
Roma sadece üstün değil, ama her zaman ‘Kutsal Ana’ diye adlandırılıyordu. Sakramentlerini (4) dağıtma ve insanların ona sadık olmasını sağlamada resmi bir rolüm olduğuna göre nasıl olur da ‘Kutsal Ana’ya karşı çıkabilirdim? 1981 yılında ABD’de bir bölge yenilenme seminerine katıldığım sırada kendimi Roma Katolik Kilisesine hizmet etmeye yeniden adadım. Ne var ki, Trinidad’a geri dönüp yeniden gerçek yaşam sorunlarıyla uğraşmaya başladığımda Tanrı’nın Sözü’nün yetkisine dönmeye başladım. Sonunda gerginlik, içimde gerçekleşen şiddetli bir mücadeleye dönüştü. Nihai yetkili olarak bazen Katolik Kilisesini bazen de Kutsal Kitap’ı görüyordum. O yıllarda midem çok rahatsızlık çekti ve duygularım paramparçaydı. İnsanın iki efendiye kulluk edemeyeceği hakkındaki basit gerçeği bilmeliydim oysa. Rahip olarak görevim, Tanrı Sözü’nün kesin yetkisini Roma Katolik Kilisesinin üstün yetkisi altına koymaktı.
Bu çelişki Sangre Grande Kilisesindeki dört heykele yaptıklarımda sembolleşmişti. Tanrı’nın Yasası’nın ikinci buyruğunun söyledikleri, “Kendine yukarıda gökyüzünde, aşağıda yeryüzünde ya da yer altındaki sularda yaşayan herhangi bir canlıya benzer put yapmayacaksın” (Mısır’dan Çıkış 20:14, Eski Antlaşma) nedeniyle Aziz Fransis ve Aziz Martin’in heykellerini kaldırıp kırdım. Fakat bazı insanlar Kutsal Yürek ve Meryem’in heykellerini kaldırmamdan şikâyet ettiklerinde daha yüksek olan yetki nedeniyle bunları bıraktım çünkü Roma Katolik Kilisesinin yetkisi 1188 sayılı Yasada şöyle diyordu: “Azizlere saygı amacıyla kiliselerde resim ve heykellerinin sergilenmesi uygulaması devam edecektir.”
Yapmaya çalıştığım şeyin Kutsal Kitap’ı insanın sözüne tabii hale getirmek olduğunu görmedim. Kutsal Kitap’ın kesin olduğunu daha önce öğrenmiş olduğum halde Roma Kilisesinin Kutsal Kitap’ın söylediklerinin tam tersini söylediği konularda bile Roma Katolik Kilisesinin Kutsal Kitap’tan daha üstün bir yetkiye sahip olduğunu düşünerek korumaya çalışma gayretindeydim.
Bu nasıl olabilir? İlk olarak kendi hatamdı. Kutsal Kitap’ın yetkisini en üstün yetkili olarak kabul etseydim, aracı olarak kâhinlik rolümden vazgeçme konusunda Tanrı’nın Sözü’yle ikna olurdum fakat bu benim için çok değerliydi. İkincisi, rahip olarak yaptıklarımı kimse sorgulamıyordu.
Ayinlerimize denizaşırı yerlerden Hıristiyanlar gelip kutsal yağlarımızı, kutsal suyumuzu, madalyalarımızı, heykellerimizi, özel giysilerimizi, geleneklerimizi gördüler ve tek kelime bile etmediler! Roma Katolik Kilisesinin harika tarzı, sembolleri, müziği ve sanatsal zevki fazlasıyla büyüleyiciydi. Tütsü sadece keskin bir koku değil, insan düşüncesinde gizemi de çağrıştırır.
Dönüm Noktası
Bir gün bir kadın bana meydan okudu. Rahip olarak geçirdiğim 22 yıl boyunca bana meydan okuyan tek Hıristiyan bu kadındı. Dedi ki, “Siz Katolikler tanrısallığın biçimine sahipsiniz ama gücünü inkâr edersiniz.” Işıklar, bayraklar, folk müziği, gitarlar ve vurmalı çalgıları sevdiğim için bu sözler beni bir süre rahatsız etti. Trinidad Adası’nda herhalde hiçbir rahibin benim kadar renkli elbiseleri, bayrakları ve giysileri yoktu. Gözlerimin önündekini uygulamadığım açıktı.
Ekim 1985’te yaşamaya çalıştığım yalanlar daha büyüktü. Kendimi yaşamaya zorladığım ödün hakkında dua etmek için Barbados’a gittim. Bir kapana kısılmış gibi hissediyordum kendimi. Kutsal Kitap gerçekten de kesindir. Sadece Kutsal Kitap’a itaat etmeliyim ama aynı Tanrı’ya Katolik Kilisesinin üstün yetkisine itaat edeceğime dair söz verdim. Barbados’ta Kilisenin Kutsal Kitap’a göre anlamının ‘imanlıların paydaşlığı’ olduğunu açıklayan bir kitap okudum. İncil’de hiyerarşinin iması bile yoktu. ‘Din adamlarının’ ‘sıradan’ insanlar üzerinde üstünlük kurması bilinen bir şey değil. Aksine, Rab İsa kendisi şöyle dedi,
“Bundan sonra İsa halka ve öğrencilerine şöyle seslendi: "Din bilginleri ve Ferisiler [dini önderler] Musa'nın kürsüsünde otururlar. Bu nedenle size söylediklerinin tümünü yapın ve yerine getirin, ama onların yaptıklarını yapmayın. Çünkü söyledikleri şeyleri kendileri yapmazlar. Ağır ve taşınması güç yükleri bağlayıp başkalarının sırtına yüklerler, kendileriyse bu yükleri taşımak için parmaklarını bile oynatmak istemezler. Yaptıklarının tümünü gösteriş için yaparlar. Örneğin, hamaillerini büyük, giysilerinin püsküllerini uzun yaparlar. Şölenlerde başköşeye, havralarda en seçkin yerlere kurulmaya bayılırlar. Meydanlarda selamlanmaktan ve insanların kendilerini 'Rabbî' diye çağırmalarından zevk duyarlar. Kimse sizi 'Rabbi' diye çağırmasın. Çünkü sizin tek öğretmeniniz var ve hepiniz kardeşsiniz.” (Matta 23:1-8, İncil)
Kilisenin ‘paydaşlık’ anlamına geldiğini görmek ve anlamak, Roma Katolik Kilisesinden en üstün yetkiye sahip kurum olarak vazgeçmeme ve Rab olarak İsa Mesih’e bağlanmamı sağladı. Kutsal Kitap’taki anlamına göre Katolik Kilisesinde tanıdığım gözetmenlerin Kutsal Kitap’a göre imanlılar olmadığını fark ettim. Çoğunlukla Meryem’e ve tespih duasına adanmış ve Roma’ya sadık dindar adamlardı ama biri bile Mesih’in işinin tamamlandığını ve kurtuluşun kişisel ve tamamlanmış olduğunu anlamıyordu! Hepsi, kendilerine günahlarını itiraf eden insanlara, bu günahlarını telafi etmek için iyi eylemler yapmaları gerektiğini vaaz ediyorlardı. ‘Lütuf Müjdesi yerine ‘insanın işlerini’ vaaz ediyorlardı. Fakat Tanrı’nın lütfuyla insanın ne Roma Katolik Kilisesi ne de başka herhangi bir eylemle kurtulmasının mümkün olmadığını gördüm:
“İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı'nın armağanıdır. Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir.” (Efesliler 2:8-9, İncil)
48 Yaşında Yeniden Doğum
Roma Katolik doktrinine bağlı kalındığı takdirde İsa Mesih’le yaşamın mümkün olmadığını gördüğümde Roma Katolik Kilisesini bıraktım. 1985’te Trinidad’dan ayrıldığımda ancak komşu Barbados’a gidebildim. Yaşlıca bir çiftle kalarak Rab’be bir giysi ve Kanada’ya gitmeye yetecek kadar para için dua ettim çünkü sadece tropik giysilerim ve adıma birkaç yüz dolarım vardı. İhtiyaçlarım Rab dışında kimseye söylenmeden karşılandı.
Tropik iklimin 32 derecesinden Kanada’da kar ve buza geldim. Vancouver’da bir ay geçirdikten sonra ABD’ye geldim. Artık ihtiyaçlarımı karşılaması için Rab’be güveniyordum ne de olsa, 48 yaşında, parasız, oturma izni olmadan, ehliyetsiz, herhangi bir referans olmadığı halde, sadece Rab ve Sözü’yle yeni bir hayata başlıyordum.
Altı ay Hıristiyan bir çiftin yanında Washington’da bir çiftlikte kaldım. Evsahiplerine Roma Katolik Kilisesi’ni bıraktığımı ve her şeye yeten kaynak olarak İsa Mesih’i ve Kutsal Kitap’taki Sözü’nü kabul ettiğimi açıkladım. Bunu, ‘kesin bir şekilde, sonunda, nihai olarak ve kararlı bir şekilde’ yaptığımı anlattım. Fakat benim bu sözlerimden etkilenmek bir yana, içimde acılık veya acı olup olmadığını sordular. Dua ve büyük bir merhametle bana hizmet ettiler çünkü kendileri de bu geçişi yapmış oldukları için insanın içinin nasıl acılık dolu olabileceğini biliyorlardı. Evlerine geldikten dört gün sonra tövbede kurtuluşun ürününü görmeye başladım. Yıllar boyunca ödün vermiş olduğum için Rab’bin beni bağışlamasını istemekle kalmadım aynı zamanda yaşadığım derin acı için Rab’bin şifasını da kabul ettim. Sonunda 48 yaşında, sadece Tanrı’nın Sözü’nün yetkisiyle ve sadece lütufla sadece İsa Mesih’in çarmıhta benim yerime ölümünü kabul ettim. Sadece O’na yücelik olsun.
Hem fiziksel hem de ruhsal olarak bu Hıristiyan çift ve ailesi tarafından yeniden donatıldıktan sonra Rab bana bir eş verdi! Adı Lynn. İmanda yeniden doğmuş, davranışlarında sevgi dolu ve düşüncesinde akıllı biri. Birlikte Atlanta, Georgia’ya gittik ve ikimiz de çalışmaya başladık.
Gerçek bir Bildirisi Olan Gerçek bir Müjdeci
Eylül 1988’de, müjdeci olarak Asya’ya gitmek üzere Atlanta’dan ayrıldık. Bir zamanlar hiç hayal edemeyeceğim bir şekilde bir yıl boyunca Rab’de derin bir verimlilik yaşadım. İnsanlar Kutsal Kitap’ın yetkisini ve Mesih’in ölümü ve dirilişinin gücünü öğrendiler. İsa Mesih’in gerçek kimliğini sunmak için sadece Kutsal Kitap kullanıldığında Rab’bin lütfunun etkili olmasının ne kadar kolay olduğuna şaşırdım. Bu, Trinidad’da müjdeci giysilerim içinde geçirdiğim 21 yıl üzerine gölge düşüren kilise geleneğinin örümcek ağlarıyla büyük bir tezat içindeydi. O yirmi bir yıl İsa’nın kimliği hakkında gerçek bildiriyi sunmayan yıllardı.
İsa’nın sözünü ettiği ve benim şu anda deneyim ettiğim bol yaşamı anlatmak için bu Kutsal Yazılar’dan daha iyi sözler bulamıyorum:
“Böylece Mesih İsa'ya ait olanlara artık hiçbir mahkûmiyet yoktur. Çünkü yaşam veren Ruh'un yasası, Mesih İsa sayesinde beni günahın ve ölümün yasasından özgür kıldı.” (Romalılar 8:1-2, İncil)
Sadece Roma Katolik sisteminden özgür kalmadım, aynı zamanda Mesih’te yeni bir yaratık oldum. Tanrı’nın lütfu, sadece Tanrı’nın lütfu sayesinde önemi olmayan dinsel işlerden yepyeni bir yaşama ve İsa’yla bir ilişkiye sahip oldum.
Lütuf Müjdesine Tanıklık
1972 yılında bazı Hıristiyanlar Rab’bin bedenlere şifa verdiğini öğrettiklerinde, günahkâr doğamızın Tanrı huzurunda doğru sayılmasının hangi yetkiye dayanarak olduğunu öğretselerdi daha çok yardımcı olmuş olurlardı. Kutsal Kitap İsa’nın çarmıhta bizim yerimize öldüğünü açıkça gösteriyor. Eski Antlaşma’daki bu iki ayetten daha iyi bir şekilde ifade edemem:
“Oysa bizim isyanlarımız yüzünden onun bedeni deşildi. Bizim suçlarımız yüzünden o eziyet çekti. Esenliğimiz için gerekli olan ceza O’na verildi. Bizler onun yaralarıyla şifa bulduk. Hepimiz koyun gibi yoldan sapmıştık. Her birimiz kendi yoluna döndü. Yine de RAB hepimizin cezasını ona yükledi. (Yeşaya 53:5-6, Eski Antlaşma)
Buna göre İsa Mesih benim günahlarım için çekmem gereken cezayı üstlendi. Göksel Babamızın huzurunda İsa’ya benim yerime geçen kurban olarak güveniyorum.
Bu Kutsal Yazı İsa’nın çarmıha gerilmesinden yaklaşık 750 yıl önce yazıldı. Çarmıhtan kısa bir süre sonra İncil’e de yazıldı:
“Bizler günah karşısında ölelim, doğruluk uğruna yaşayalım diye, günahlarımızı çarmıhta kendi bedeninde yüklendi. O'nun yaralarıyla şifa buldunuz.” (1.Petrus 2:24, İncil)
Günah doğamızı Âdem’den miras aldığımız için hepimiz günaha düştük ve Tanrı’nın yüceliğinden yoksun kaldık. Kutsal bir Tanrı karşısında nasıl durabiliriz? Sadece İsa Mesih’in bizim yerimize ölmesini kabul ederek? Tanrı bizlere yeniden doğmamız için iman veriyor, İsa Mesih’i yerimize geçen kurban olarak kabul etmemizi olanaklı hale getiriyor. Günahlarımızın bedelini ödeyen İsa Mesih’ti. Günahsızdı, fakat çarmıha gerildi. İşte gerçek Müjde mesajı. İman yeterli mi? Evet, yeniden doğmuş iman yeterli. Tanrı’dan doğan iman tövbe de dâhil olmak üzere iyi eylemlerle sonuçlanacaktır:
“İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı'nın armağanıdır. Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir. Çünkü biz Tanrı'nın yapıtıyız, O'nun önceden hazırladığı iyi işleri yapmak üzere Mesih İsa'da yaratıldık.” (Efesliler 2:8-10, İncil)
Tövbe ederek, Tanrı’nın gücüyle, eski yaşam biçimimizi ve önceki günahlarımızı bir kenara bırakıyoruz. Bu, tekrar günah işlemeyeceğiz anlamına gelmiyor ama Tanrı karşısında durumumuzun değiştiği anlamına geliyor. Bize Tanrı’nın çocukları deniyor ve gerçekten de öyleyiz. Eğer günah işlersek bu, Tanrı’yla ilişkimizde bir sorun yaratır ama bu sorun çözülebilir. Mesih’te Tanrı’nın çocuğu olma konumumuzu kaybetmeyiz çünkü bu kaybedilemeyecek bir konumdur. İncil bunu çok güzel bir dille ifade ediyor:
“Tanrı'nın bu isteği uyarınca, İsa Mesih'in bedeninin ilk ve son kez sunulmasıyla kutsal kılındık.” (İbraniler 10:10, İncil). İlk ve son kez! Mesih İsa’nın çarmıhta tamamlanmış işi yeterli ve tamdır. Sadece bu tamamlanmış yapıta güvendiğiniz takdirde Ruh’tan doğan yeni bir yaşam sizin olabilir. Yeniden doğarsınız!
Şimdi
Şu anda Rab’bin benim için hazırladığı hizmet ABD’nin Pasifik Kuzeybatısında müjdecilik görevidir. Elçi Pavlus’un Yahudi kardeşleri hakkında söylediklerinin aynısını ben de sevdiğim Katolik kardeşlerim hakkında söylüyorum:
“Kardeşler! İsraillilerin kurtulmasını yürekten özlüyor, bunun için Tanrı'ya yalvarıyorum.” (Romalılar 10:1, İncil)
Katolikler hakkında Tanrı için ateşli olduklarına tanıklık edebilirim ama bu tutkuları Tanrı Sözü’ne değil, kilise geleneğine dayanıyor. Filipinler ve Güney Amerika’da bazı Katolik kardeşlerimizin dinleriyle ilgili adanmışlıkları ve ızdıraplarını anlarsanız yüreğimin yakarışını da anlamış olursunuz. “Rab, Seni memnun etmek için boşuna çaba gösterirken yaşadıkları acı ve ızdırabı anlamak için bizlere merhamet ver.”
Benim tanıklığım, Katolik Kilisesi geleneğini terk etmenin benim için ne kadar zor olduğunu ortaya koyuyor fakat Rab Sözü’nde bunu istediği zaman karşılık vermeliyiz. Roma Katolik Kilisesinin sahip olduğu ‘tanrıya bağlılık biçimi’ gerçek bir Katoliğin gerçek sorunun nerede yattığını görmesini fazlasıyla zorlaştırmaktadır. Roma’daki din, gerçeğin ancak kendi yetkisiyle bilinebileceğini iddia ediyor. Katolik Kilisesinin kendi sözleriyle, "Hıristiyan sadık ve kendi sorumluluklarının bilincinde olarak Mesih’in temsilcileri olarak kutsanmış, imanın öğretmenleri veya Kilise’nin liderleri olan çobanlarını Hıristiyan’ca izlemelidir." (II. Vatikan Konsülü, Kanon 212, Kısım 1, Papa II. John-Paul tarafından ilan edilmiş Yasa Kanonu, 1983)
Fakat Kutsal Kitap’a göre gerçeğin bilinmesini sağlayan yetkili Tanrı’nın Sözü’dür. Reformcuların, ‘sadece Kutsal Kitap, sadece iman, sadece lütuf, sadece İsa Mesih’e ve sadece Tanrı’ya yücelik olsun’ diye talep etmelerine neden olan insanlar tarafından oluşturulan geleneklerdi.
Paylaşma Nedenim
Tanrı’nın kurtuluş yolunu bilmeniz için bu gerçekleri sizinle paylaşıyorum. Katolikler olarak temel hatamız, Tanrı’nın gözünde doğru sayılmak için Tanrı’nın bizlere yardımına kendi başımıza karşılık verebileceğimize inanmamız. Birçoğumuzun yıllarca sahip olduğu bu varsayım Katolik Kilisesi Katekizmi paragraf 2021’de açıkça tanımlanmıştır. Şöyle diyor, “Lütuf, Tanrı’nın evlat edindiği çocukları olma çağrımıza karşılık vermemiz için Tanrı’nın sağladığı yardımdır…”
Bu düşünceyle Kutsal Kitap’ın kuvvetli bir şekilde yargıladığı bir öğretişi benimsemiş oluyoruz. Böyle bir lütuf tanımı insanın uydurmasıdır çünkü Kutsal Kitap sürekli olarak imanlının Tanrı karşısında doğru konuma sahip olması hakkında şunları söyler:
1) İyi işlere dayanmaz. “Nitekim iyi işlerine bakmaksızın Tanrı'nın aklanmış saydığı kişinin mutluluğunu Davut da şöyle anlatır: "Ne mutlu suçları bağışlanmış, günahları örtülmüş olanlara!"” (Romalılar 4:6-7, İncil)
2) Yasanın gereklerine dayanmaz. “Çünkü insanın, Yasa'nın gereklerini yaparak değil, iman ederek aklandığı kanısındayız.” (Romalılar 3:28, İncil)
3) Bizim yaptıklarımıza bağlı değildir. “Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir.” (Efesliler 2:9, İncil)
İmanlının Tanrı karşısında doğru konumu Tanrı’dan aldığımız bir armağana dayanır. “İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı'nın armağanıdır.” (Efesliler 2:8, İncil)
İmanlının karşılığını kurtuluşunun bir parçası yapma ve lütfa ‘yardım’ olarak bakma gayreti Kutsal Kitap gerçeğini açıkça inkâr etmektir: “Eğer bu, lütufla olmuşsa, iyi işlerle olmamış demektir. Yoksa lütuf artık lütuf olmaktan çıkar!” (Romalılar 11:6, İncil)
Basit Kutsal Kitap gerçeği ‘doğruluk armağanının’ Mesih İsa’da bir armağan olması, çarmıhtaki her şeye yeten kurbanı temelinde verilmesidir: “Çünkü ölüm bir tek adamın suçu yüzünden o tek adam aracılığıyla egemenlik sürdüyse, Tanrı'nın bol lütfunu ve aklanma bağışını alanların bir tek adam, yani İsa Mesih sayesinde yaşamda egemenlik sürecekleri çok daha kesindir.” (Romalılar 5:17, İncil)
Mesih İsa’nın kendisinin söylediği gibidir. Biri birçokları için öldü. “Çünkü İnsanoğlu bile hizmet edilmeye değil, hizmet etmeye ve canını birçokları için fidye olarak vermeye geldi.” (Markos 10:45, İncil). İsa’nın açıkladığı gibidir:
“Çünkü bu benim kanımdır, günahların bağışlanması için birçokları uğruna akıtılan antlaşma kanıdır.” (Matta 26:28, İncil)
Elçi Pavlus’un da ilan ettiği gibidir, “Nitekim Mesih de bizleri Tanrı'ya ulaştırmak amacıyla doğru kişi olarak doğru olmayanlar için günah sunusu olarak ilk ve son kez öldü.” (1.Petrus 3:18, İncil)
Elçi Pavlus’un öğretişi burada özetlenmiştir:
“Tanrı, Mesih aracılığıyla bizi kendisiyle barıştırdı ve bize barıştırma görevini verdi. Şöyle ki Tanrı, insanların suçlarını saymayarak dünyayı Mesih'te kendisiyle barıştırdı ve barıştırma sözünü bize emanet etti. Böylece, Tanrı aracılığımızla çağrıda bulunuyormuş gibi Mesih'in adına elçilik ediyor, O'nun adına yalvarıyoruz: Tanrı'yla barışın. Tanrı, günahı bilmeyen Mesih'i bizim için günah sunusu yaptı. Öyle ki, Mesih sayesinde Tanrı'nın doğruluğu olalım.” (2.Korintliler 5:18-21, İncil)
Sevgili okuyucum gerçek, Kutsal Kitap’ta sizlere açık bir şekilde sunulmuştur. Tanrı ise bu gerçeğin kabul edilmesini buyurmaktadır: “Zaman doldu" diyordu, "Tanrı'nın Egemenliği yaklaştı. Tövbe edin, Müjde'ye inanın!” (Markos 1:15, İncil)
Bizim gibi tutucu Katolikler için ‘hak etme’, ‘kazanma’, ‘yeterince iyi olma’ gibi düşünceler konusunda fikrimizi değiştirmek Mesih İsa’nın doğruluk armağanını boş ellerle kabul etmek zordur. Tanrı’nın buyurduğunu kabul etmeyi reddetmek Elçi Pavlus dönemindeki dindar Yahudilerin günahıyla aynı günahı işlemektir: “Tanrı'nın öngördüğü doğruluğu anlamadıkları ve kendi doğruluklarını yerleştirmeye çalıştıkları için Tanrı'nın öngördüğü doğruluğa boyun eğmediler.” (Romalılar 10:3, İncil)
Tövbe edin ve Müjdeye inanın!
NOTLAR:
(1) Katolikler sadece İsa’nın günahlarımız için öldüğüne inanmakla kalmazlar, sürekli olarak kurban edildiğine ve kurbanının rahip tarafından kansız bir şekilde gerçekleştirildiğine inanırlar. Diyorlar ki, her Katoliğin ağzına aldığı wafer (tuzsuz, daire şeklinde bir ekmek) rahibin sahip olduğu yetkiyle İsa’nın bedenine dönüştürülür.
Aynı şekilde kâse içindeki şarabı İsa Mesih’in kanına dönüştürmek için Tanrı tarafından yetkilendirilmişlerdir. Bu Katolik ritüeline katılarak iki şey gerçekleşir: 1) Ayinin Tanrı’ya yönelik etkisi Tanrı’nın gazabının yatıştırılmasıdır ve 2) insana yönelik etkisi expiation yani günahkârın günahın cezasından özgür kılınmasıdır. Bu törenin İncil’in öğrettikleri ve gerçek Hıristiyanların inançlarıyla hiç ilgisi yoktur.
(2) Katolik Kilisesi, Katolik inancının birçok ölmüş kahramanına ‘aziz’ unvanı vermiştir. Katolikler, Tanrı’ya azizler aracılığıyla yaklaşmayı tavsiye eder çünkü “Tanrı’nın bir aracı ya da yakarışçı olmadan vermeyeceği pek çok şey vardır.” (Roma Katolik Katekizmi: Trent Konsülü Katekizmi, s. 371-372). Katolikler azizlerden, tıpkı Meryem’den istedikleri gibi, Tanrı’ya kendi adlarına yalvarmalarını isteyebilirler. Katolikler ihtiyaç, iş veya ülkelerine göre hangi azize dua edeceklerini seçebilirler. İşte sadece birkaç azizin adı ve özel koruyuculuk alanları:
Aziz Yuhanna: Kalp hastaları
Aziz Blasé: Boğaz rahatsızlıkları
Aziz Lucy: Göz hastalıkları
Aziz Monica: Anneler
Aziz Anthony: Kayıp eşyalar
Aziz Patrick: İrlanda
Katolik Kilisesi’nin kahramanlarına, Katolik Kilisesi’ndeki belli kişilerine azizlik mertebesi verme öğretişinin Kutsal Kitap’la uzaktan yakından ilişkisi yoktur. Kutsal Kitap bütün gerçek imanlılar için kutsallar, azizler, sözünü kullanır. Yaptıkları özel bir şeyden ötürü değil, İsa Mesih’le olan ilişkilerinden ötürü. Mesih’teki konumları sayesinde aziz, kutsal, sayılırlar. Aziz olmayan kişi gerçek bir imanlı da değildir.
Aynı şekilde gerçek imanlı olmayan kişi aziz de değildir. Mesih’in kanı ve kurbanı sayesinde gerçek imanlıların günahlarının cezası ödenmiştir. Sonsuza dek! “İsa Mesih'in bedeninin ilk ve son kez sunulmasıyla kutsal kılındık.” (İbraniler 10:10, İncil). Çoğu Katoliğin İsa’nın kendileri için gerçekten neler yaptığı hakkında hiçbir fikri yoktur. Dördüncü notta okuyacağınız gibi Katolikler kendilerine lütuf bahşedilmesi için musluğu açmaya çalışmakla meşguldür. Maalesef, kurtuluş ve cennettin sonsuzluk boyunca, Tanrı’nın armağanı olarak, hem onlara hem de bize verildiğinin farkında değiller! Ne musluk, ne rahip ne de papa gereklidir! “Çünkü günahın ücreti ölüm, Tanrı'nın armağanı ise Rabbimiz Mesih İsa'da sonsuz yaşamdır.” (Romalılar 6:23, İncil)
(3) Katekizm Katolik Kilisesinin yayınlanmış resmi elkitabıdır. Katolikliğin inanç ve uygulamalarını içerir. İlahiyatın her alanında kilisenin resmi öğretişini açıklar.
(4) Sakramentler Katolikler tarafından gerçekleştirilen dinsel ritüellerdir. Katolik Kilisesi’nde bu eylemlerin düzgün bir şekilde yapılmasıyla Tanrı’nın Katoliklere lütuf verdiğine inanılır. Sakramentlerin ‘içinde lütuf’ olduğuna inanılır. Tanrı’nın lütfunu bir musluk gibi düşünün. Katolik olan kişi gerekli eylemleri yerine getirdiğinde musluk açılır ve lütuf bahşedilir. Bu inancın Kutsal Kitap’la ilgisi yoktu. Kutsal Kitap’ta lütfun hak edilmeyen iyilik olduğunu öğreniyoruz. Yaptığınız bir şey karşılığında hak ederek aldığınız bir ödül değildir. “Eğer bu, lütufla olmuşsa, iyi işlerle olmamış demektir. Yoksa lütuf artık lütuf olmaktan çıkar!” (Romalılar 11:6, İncil)
(5) Katolik Kilisesi içindeki bu Order ya da kurum, başkaları gibi, başrahibin liderliği altında belli bir dizi dinsel kurallara bağlıydı. Bunların hepsi aynı dinsel kuralları takip etmiyorlar. Bazıları, ‘derin düşünmeye dayalı dinsel yaşam’ dedikleri şeye adıyorlar kendilerini. Yine başkaları, insanın kendi kendisini inkâr etmesini, ihtiyaç içinde olanlara yardımı vs. vurgularlar. Dominiklerin de yaşam konusunda kendi kuralları vardı.