Gözyaşı Yolu
Kürdistan’ın İran kısmında Marivan adında bir şehirde dünyaya geldim. Babam Komünistti veya söyledikleri gibi komala’ydı, annem de öyleydi. 1981 yılında babam İsa Mesih’e iman etti. Annem ve babam birbirlerini tekrar gördüklerinde, babam hayatındaki en iyi deneyimden söz ettiğinde annem de Hıristiyan oldu. Fakat babam 1984 yılında öldürüldü ve annem uzun bir süre hapiste kaldı. Annemi en son gördüğümde, Tahran’da hastanedeydi. Amcam beni içeri çağırdığında hastanenin dışında oturuyordum. Titriyordum. Ne olacağını bilmiyordum. Odasının kapısına geldiğinde gözyaşları içinde yere çöktüm. Fakat beni kendisine yakınlaşmaya çağırdı ve Tanrı’yla olacağı için onun için kaygılanmamamı söyledi.
Eve geri gittiğimde nehir kenarında kayısı ağaçlarının olduğu yere gitmemi söyledi. Orada içinde kitap olan bir çanta bulacaktım. Kitabı alıp okumamı söyledi. Okumayı bitirdikten sonra kitabı çantaya ve sonra nehrin yanına geri koyacaktım. Ağlamamamı söyledi ama elimde değildi. Beni öptü ve kısa bir süre sonra hayata gözlerini yumdu. Bana son sözleri şunlar oldu, ‘Benim olduğum yerde olmanı istiyorum. Bu hayatta babanı görme fırsatın hiç olmadı ama bir gün onu göreceksin.’ Benim için bir şarkı söyledi, şöyle bir şey "amineh takanay daya sat birya emin baya." Bu ünlü bir Kürtçe şarkıydı. Hapiste annemi ziyarete gittiğimde bana bu şarkıyı söylerdi.
Bir gün okuldan sonra bahçeye gittim, çantayı aldım ve kitabı okumaya çalıştım. Okuyamadım çünkü Kürtçeydi. O sıralarda, sadece Farsça okuyabiliyordum. Fakat aynı alfabeyi kullandıkları için yavaş yavaş sözcükleri çıkarabiliyordum. Tanrı’nın lütfu sayesinde o kitap aracılığıyla Kürtçe okumayı öğrendim. Bu kitabın hayatım üzerinde inanılmaz bir etkisi oldu. Birinci yıl değil fakat yıllar içinde okudukça daha iyi bir insan oldum ve bu kitapta ihtiyacım olan huzuru buldum.
Annem öldükten sonra ve çektiği işkencelerden ötürü amcam beni camiye gönderdi ve Kuran’ı okumaya başladım. Şiirsel olduğu için Kuran’ı seviyordum ama bize ne anlama geldiğini hiç anlatmıyorlardı. Sormaya cesaret edemiyordum çünkü Tanrı’nın sözü olduğu ve biz insanların anlayamayacağımız öğretilmişti.
Beni rahatsız eden annemin kitabındaki aynı karakterin Kuran’da da olmasıydı. Elçi Pavlus’un İsa’nın Tanrı Oğlu olduğu hakkında ikrarını okuduğumu hatırladım. Fakat Kuran bunu reddediyordu. Bu da neden iki kitabın farklı olduğunu bilmek istememe yol açtı. Bir gün, ne olacağını fark etmeden her iki kitabı da- İncil ve Kuran- aldım ve kitapları amcama gösterdim. İncil’in içeriğinin neden Kuran’la aynı düşüncede olmadığını sordum. Sorumu yanıtlamadı, bunun yerine sordu, ‘Nereden buldun bu kitabı?’ Annemin nehrin yakınında sakladığını söyledim. Kitabı elimden kaptı ve sobaya attı. Kitap yanıp kül oldu. Ölmüş annemden kalan tek armağan artık yok olmuştu. Hayatımı sürdürmemi sağlayan tek hatıra yok edilmişti. Artık bahçeye gidip, okuyup ağlayamayacaktım. Hep oraya gidip ağlardım. Amcama sordum, ‘Neden bunu yaptın?’ Sonumun annemle babamınki gibi olabileceğini söyledi. İşte o zaman annemle babamın Hıristiyan inancı için komünizmi terk ettiklerini öğrendim. Annemle babama hakaret etti ve benim de kâfir olacağımı söyledi. Büyük annemin söylediklerini nasıl unutabilirdim? “Annenle babanı mezarda kurtlar yılanlar yesin ve onların peşini bırakmasın!”
Bir gece dua ettim ve şöyle dedim, “İsa İncil’de, Senin adında bir şey istersek bize yanıt vereceğini ve bizim de istediğimizi alacağımızı söyledin.” Yaşadığım şehirde Hıristiyan olan birini bulmama yardım etmesi için İsa’ya dua ettim. Bu oldukça imkânsız bir istekti aslında, ama Tanrı için olanaksız olan bir şey var mı? Göreceğiz.
Körfez Savaşı başladı ve şehrimize birçok mülteci akın etti. Aynı dili konuşuyorlardı ama onların konuştuğu diyalekti hiç duymamıştım. Bir gün Iraklı bir Kürt olan Hiwa’yla karşılaştım. Hiwa, cuma gecesi için beni evine davet etti ama o akşam Kuran dersim olduğu için gidemedim. Fakat rüyamda annemi gördüm ve bana pazar günü gitmemi söyledi. Hiwa meşgul oldukları için pazar günü gelemeyeceğimi, fakat annemin rüyamda onlara bir pazar günü gitmemi söylediğini anlattım. Neden böyle bir şey söylediğimi sordu. Annemle babamın hikâyesini ve bir zamanlar saklı olan İncil’i nasıl okumayı öğrendiğimi anlattım. Annesiyle babasının eskiden Müslüman olduklarını fakat Süryani bir arkadaşları aracılığıyla Hıristiyan olduklarını söyledi. Hiwa pazar günü saat 5’te evine gelmemi istedi. Sonra da anne babasına hikâyemi anlatmak için alelacele eve gitti.
Evine vardığımda akşam yemeği zamanıydı. Babası vaaz edecekti. Onlarla yemek yedim. Babamın ve annemin dağlarda savaştığını anlattım. Bir seferinde saldırıya uğramışlardı,babam sınırı geçip Irak’a girmiş ve Süryani olan bir arkadaşının evine sığınmıştı. Babam arkadaşında gerçek yaşamı, sevinci gördüğünü ve kendisinin Tanrı’ya açlık duyarak Hıristiyan olduğunu söyledi. Babamın adını sordu. Karim olduğunu söyledim. Benim Hıristiyan olup olmadığımı sordu. İsa’ya inandığımı ve kitabını okuduğumu söyledim. Ama amcam kitabı yakmıştı ve artık kitabım yoktu.
Kendisinin de babam gibi Hıristiyan olduğunu söyledi. İsa’yı yaşamına davet etmem ve hayatının denetimine sahip olmasına izin vermem gerektiğini söyledi. ‘Bu nasıl yapılır?’ diye sordum. Geldi ve sanki onun oğluymuşum gibi kollarını bana sardı. Tanrı’nın kurtuluşunu almak için tek ihtiyaç duyulanın bir ilişki olduğunu söyledi. Tanrı’yla bu yeni ilişki sadece iman ve güven aracılığıyla mümkündü. ‘Nasıl dua etmeliyim?’ dedim. ‘Benim söylediklerimi tekrarla’ dedi. Şöyle dua ettim, ‘Baba lütfen beni bağışla çünkü günahkârım. Senin tek olduğunu biliyorum. Senin yolun bir. Yolunun İsa olduğunu biliyorum ve O’nu hayatımda istiyorum.’ O gece acılarım sevince dönüştü ve yüreğim şifa buldu. Artık ağlamadım.
Kuran dersime gittiğimde Hıristiyanlığın doğru olup olmadığını sordum. Öğretmenim, ‘Ne?’ diye karşılık verdi. Camideki sınıfımızın önüne çıkarıp beni olabildiğince sert bir şekilde dövdü. Tüm vücudum sarsılarak yere düştüm. Bazı çocuklardan dışarı çıkıp sopa getirmelerini ve sopaları ıslatmalarını istedi. Sonra tekrar tekrar avuçlarıma vurdu. Parmaklarımın arasına kalem koyup parmaklarımı sıktı. O kadar çok acıttı ki tek ayak üzerinde zıplayıp duruyordum. Sınıftaki en ağır çocuğu taşıttı bana. Sonra, odada sürünmem gerekti. Sonra da beni sınıftan dışarı attı.
Hiwa’nın annesi beni bilinçsiz bir halde, ağzımdan kan akar ve işkenceden ötürü vücudumun çeşitli yerleri şişmiş bir şekilde buldu. Gözlerimden yaşların akmasına engel olamıyordum. Kimin bunu yaptığını sordu. ‘Mamosta’ dedim, Kürtçe, efendim demektir. Dedi ki, ‘Git amcana söyle.’ Amcamın, annem babam gibi Hıristiyan olmaya yakın olduğumu bildiğini ve buna karşı çıktığını söyledim. Annemle babamın neden Hıristiyan olduğunu bilmemi istememişti. Bu bilginin Hıristiyan olmama neden olacağından korkuyordu ve İslam’ı bırakmam aileye büyük utanç getirirdi. Hiwa’nın annesi beni evlerine götürdü ve İncil’den İsa’nın O’nun adı yüzünden zulüm göreceğimizi söyleyen sözlerini paylaştı. Birine bu şekilde zulmetmenin Tanrı’dan gelemeyeceğini biliyordum. Hıristiyan olduğum için daha da mutlu oldum. Kendi memleketleri Şaklawa’ya gitmek için iki hafta içinde oradan ayrılacaklarını öğrendim. Onlarla gitmek istediğimi ve akrabalarımdan uzaklaşmak istediğimi söyledim. Hiwa’nın annesi evde kalacak olsam daha iyi olacağını söyledi. Ben de kabul ettim.
Eve geldiğimde amcam neden bu kadar kötü göründüğümü sordu. Cezalandırıldığımı söyledim. Nedenini sordu. Bir soru sorduğum için dedim. Nasıl bir soru olduğunu sordu. Hıristiyanlığın doğru olup olmadığını sorduğumu söyledim. Sonra o da bana bağırmaya başladı. ‘Neden bu soruyu sordun?’ Dedim ki, ‘Çünkü annem babam Hıristiyan’dı.’ Eline el süpürgesini aldı ve başıma vurdu. Başım kanamaya başladı. Beni merdivenlerden aşağı kovaladı ve oradan çıkarken büyük annemin “Bikoosha, bikoosha" diye bağırdığını duydum. “Onu öldür, onu öldür” diyordu. Beni on dakika kadar kovaladı. Artık koşamıyordum. Bitkin, aç ve susamıştım. İsa’nın yardım etmesi için dua ettim. Saat dokuz civarıydı. Nerede olduğumu bilmiyorum ama mucize eseri Hiwa’nın evine varmıştım. Dinlenmek için oturduğumda evlerinin önünde olduğumu fark ettim. Kalktım ve kapıya vurdum. Kapıyı açtıklarında gördüklerinden ötürü şok oldular: Şişmiş bir yüz ve yırtılmış giysiler. Her yanım toz içindeydi ve başım kanıyordu. Duş aldım, Hiwa bana kendi giysilerinden verdi. Yemek yedim su içtim ve bir süre dinlendim ama aniden İsa’ya yakarmak ve İncil’i çalışmak için büyük bir açlıkla uyandım. Hiwa’yı uyandırdım ve onunla çalıştık. Ertesi gün Hiwa’nın annesi Bayan Mahsun onlarla gidebileceğimi söyledi. Bu arada amcam beni arıyordu. Sonunda Hiwa’yla birlikte beni bir dükkânda gördü ve yanına çağırdı. ‘Pişman mısın? İslam’a döndüğün takdirde evime dönmene izin vereceğim’ dedi. Evine dönmeden ve diğer yöne doğru yürüdüm.
Hıristiyan deneyiminin başka bir inanca benzemediğini öğrendim. Diğer dünya dinlerinde insan Tanrı’ya ulaşmaya çalışır. Fakat Tanrı bizim için çok büyüktür. O’na nasıl ulaşabiliriz? Fakat Hıristiyanlıkta, ulaşmaya çalışan Tanrı’dır. İnsana ulaşmak için elini uzatır.
Hiwa’nın babasına ‘Peki Üçlübirliğe ne demeli?’ diye sordum. Dedi ki, “Üçlübirlik tanrı sayısıyla ilgili değil. Tanrı’nın doğasıyla ilgili. ‘Köpek insanın doğasını anlayabilir mi?’ ‘Hayır’ dedim. ‘Doğru’ dedi, ‘çünkü kopek tarafından anlaşılamayacak kadar kendimize özgüyüz. Cennete gittiğimizde hala Tanrı hakkında öğreniyor olacağız.’
İçimdeki boşluk ve ihtiyaçlarımı karşılayacak birine ihtiyaç duyduğum için Hıristiyan oldum. İsa Mesih bunu yapabilecek tek kişiydi. İsa bana rüyamda görünüp benimle olacağını söylediği için Hıristiyan oldum. İncil tüm sorularımı yanıtladığı için Hıristiyan oldum.
Bugün Hiwa’nın ailesiyle yaşıyorum ve Kürtlere İsa’nın Müjdesi’ni vaaz ediyorum.
Yaşayan İsa Mesih’le yaşadığım sürece hayat hakkında derin bir anlayışa sahip oldum. Çocukken bana derlerdi ki büyüdüğümde Kuran’la ilgili tüm sorularımın yanıtlarını bulacağım. Ama öyle olmadı. Sorularımın yanıtlarını Kuran’da değil, İncil’de buldum. Hıristiyanlığın bizleri hayatın anlamı konusunda ne kadar derinlere götürdüğüne bir örnek vermek isterim. Şu sorunun yanıtını düşünelim, ‘Neden yaratıldık?’ Bu soruyu sorduğum her Müslüman Tanrı’ya tapınmak için yaratıldığımızı söyler. Bu soruyu sorduğum da Yehova Şahitleri bile aynı yanıtı veriyorlar. Hıristiyanlık, cennette Tanrı’yla birlikte olmak için yaratıldığımızı öğreten tek din. Günah nedeniyle Tanrı’nın yüceliğinden eksik kaldığımızı ve Tanrı’nın bizleri kurtarmayı seçtiğini öğretiyor. İnsanın İsa aracılığıyla kazandığı esenlik ve sevinç başka hiçbir yerde başka hiçbir dinde bulunamaz. Nitekim hayatımın bir noktasında Budist tapınağına ve Bahaîlere gittim. Kitaplarını inceledim ve insanın arzularına karşılık veren hiçbir şey bulamadım. Müslümanların Kuran’ı okurken buldukları tek sevinç şiirsel oluşundan ve kutsal kitaplarının Tanrı’dan geldiğine ilişkin inançlarından kaynaklanıyor.
Gerçekten neye ihtiyacımız var? Tanrı’nın huzuruna ihtiyacımız var. İsa’nın sözlerine kulak verin:
“Size esenlik bırakıyorum, size kendi esenliğimi veriyorum. Ben size dünyanın verdiği gibi vermiyorum. Yüreğiniz sıkılmasın ve korkmasın.” (Yuhanna 14:27, İncil)
Tek ihtiyacınız İsa. O’na yakarmanız için sizi teşvik ediyorum çünkü insanın yüreğinin ihtiyacınız ancak O karşılayabilir. Tanrı size gerçeği göstersin ve gerçeğiyle özgür kılsın.
Yol, gerçek ve yaşam Ben'im" dedi. "Benim aracılığım olmadan Baba'ya kimse gelemez.” (Yuhanna 14:6, İncil)