headerLogo2b-18pt-myriadpro

Kuran Öğretmeni Ahmet’in İsa’ya İman Etme Hikayesi

71 ahmet orta dogu testimony sizeHer şey benim için harika görünüyordu. Müslüman bir ülkede inşaat mühendisiydim. Babam memurdu ve maaşı ailemize destek olmaya yetmiyordu ama annem işportacılık yaparak eksikliğimizi tamamlıyordu. Nitekim bütün çocuklarının eğitimi ve bakımını karşılayan annemdi. Fakat ben nihai olarak annemin karşıladığı masrafların çoğunu karşılayarak onu bu yükten kurtardım.

Bir hocayla karşılaşmamla birlikte hayatım aniden farklı bir yön aldı. Bana Müslümanların dünyanın diğer dinlerinin baskısı altında olduğunu ve dünya çapında İslam’a karşı yürütülen komplo teorilerini anlattı. Bu komplonun merkezinin ABD olduğunu anlattı. İslami inanç ve uygulamalarla çatıştığı için ABD’nin her yerde insan hakları konusunu özellikle öne sürdüğünü söyledi. Amacın İslam’ın artık modası geçmiş olduğunu göstermek olduğunu,ayrıca Yahudilerin Orta Doğu’yu kontrol etmek amacıyla Amerikalıları kendi bencilce çıkarları için manipüle ettiklerini de söyledi. Allah’ın bunları bildiğini ve bu nedenle Müslümanlara Kuran’da şu ayeti verdiğini anlattı:

“Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları dost edinmeyin.” (Maide 5:51)

Buna karşın birçok Müslüman ülkenin ABD’yle dostluk kurmak için ellerinden gelenin en iyisini yaptıklarını belirtti. Bölgemde din öğretmenlerinin eksikliğinden ötürü Müslümanların İslam’ın güzelliği ve harikaları hakkında bilgisiz kaldıkları meselesi de konuştuğumuz konulardan biriydi. Onunla bir ay süren uzun konuşmalardan sonra başkentte İslami yüksek okula gitme konusunu araştırdım. Bu kutsal adamın yüreğime ektiği nefret tohumlarıyla birlikte inşaat mühendisi olarak işimi bırakmaya karar verdim. Annem karşı çıktı ama sonunda bunu Allah için yaptığıma onu ikna edebildim.

Din öğretmeni olarak mezun olduktan sonra mahallemi de içine alan bir bölgeye tayinim çıktı. Yakınlarda doğru düzgün bir İslami okul yoktu bu nedenle önceleri dersleri kendi evimde yaptım. Kuran’ı iyi bildiğim halde yanıt bulamadığım zamanlar oluyordu. Öğrencilerim fark etmedikleri için Allah’ı savunmak adına şuraya buraya biraz yalan eklemeye başladım. Nitekim derslerim sırasında varsayımlarımın olgularla desteklenmediği pek çok durum vardı. Öğrencilerim Kuran’ın içinde çelişkilere işaret ettiğinde ‘Allah en iyisini bilir’ diyerek ya da kabul edilebilir bir yanıt bulmak için birkaç hadis karıştırarak sorunları kolayca çözüyordum. 

Deneyimlerime göre, Arapça okumayı bilen Müslümanlar bile Kuran’ı okuduklarında anlamıyorlardı. Benim gibi birinin açıklamasına ihtiyaç duyuyorlardı. Allah için gerçekleri biraz esnetiyor, yalan söylemek benim için normal bir hal almaya başlıyordu. Yalanlarıma kendim bile inanmaya başladım. Beni buna yönelten neydi? İslami olmayan her şeye karşı nefret.

Kısa bir süre içinde Şeriat mahkemesinde yargıç konumuna yükseltildim. Bir gün müftünün yanına çağrıldım. Şeriat mahkemelerinde uygulanan İslami Adalet Sisteminin hükümlerini standart hale getirmeye çalışacak bir komite kurmam istendi. Ele aldığımız davalarda Kuran’ın uygulaması konusunda bir birlik olması gerektiği düşünülüyordu. Şeriat’ın çiğnendiği durumlarda söz konusu ceza olduğunda Kuran, Hadis ve Sünnet açık uçluydu. Örneğin, Nisa 4:34’te şöyle yazar;

Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerlerine üstün kılması sebebiyle ve mallarından harcama yaptıkları için erkekler kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Onun için sâliha kadınlar itaatkârdır. Allah'ın kendilerini korumasına karşılık gizliyi (kimse görmese de namuslarını) koruyucudurlar. Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.”

Bu ayet kadına kaç kez vurulması gerektiğini söylemiyor. Vücudunun hangi kısımlarına vurulabileceğini söylemiyor. Nasıl ve neden dövülebileceğini de söylemiyor. Peki ya kadın hamileyse? Koca elini mi, yoksa kamçı mı kullanmalı? Bunun gibi daha pek çok soru vardı. Konu tamamıyla kocanın takdirine bırakılmış. Birçok kez kadınlar gelip vücutlarında dövülmenin bıraktığı korkunç izleri gösterirlerdi. İslam’da, kadının kemiklerinin kırılması dışında, bu zalimliğe son verecek ya da en azından düzenleyecek hiçbir şey yoktu.

Eğer dört tanık bir adamın hırsız olduğuna dair tanıklık eder, ceza olarak da adamın sağ eli kesilirse, bir süre sonra tanıklardan biri yalancı tanıklık verdiğini itiraf ederse, o zaman ne olacaktı? Şeriat Mahkemelerinde yalancı tanıklık vermek yaygındır. Söz konusu İslam’ı farklı yorumlamak olduğunda da yargıçlar arasında bir karışıklık hüküm sürüyordu.

Yasayı standart hale getirmeye çalışmaya başladığımda her yönden farklı savlar ve itirazlarla karşılaşmaya başladım. Çok kısa bir süre içinde hiç sevilmeyen biri haline geldim. Kuran’ı ve Kuran’ın hükümlerinin çiğnenmesi durumunda verilmesi gereken cezayı aynı şekilde yorumlayan iki yargıç bulmak mümkün değildi. Minimum ve maksimum hapis cezası süreleri konusunda bile genel kurallar konusunda anlaşamıyorlardı. Hâkimlerin genel itirazı ‘Ne yapmamız gerektiği Kuran’da açıklanmıyordu. Sonunda üzerinde çalıştığım plan bir kenara atıldı ve İslami adaletin her yargıcın İslam bilgisi ve yorumuna göre dağıtılmasına karar verildi. Tahmin edebileceğiniz gibi çok büyük bir hayal kırıklığına uğramıştım.

Bir gün annemi hap içerken yakaladım. Bunların ağrı kesici olduğunu gördüm. Kontrol için annemi hastaneye götürdüğümde kanser olduğu ortaya çıktı. Kanser bütün vücuduna yayılmış olduğu için aslında uzun bir süredir bu hastalığı ve acıları çekmekteydi. İki yıl sonra hastalığa teslim oldu ve öldü. Kardeşlerim ve ben yıkılmıştık. Annemin kaybıyla dünyam yıkıldı. İşime odaklanmaya çalıştım ama adalet dağıtımı konusunda düzenleme eksikliğinden ötürü durum giderek daha sıkıntı verici bir hal almaya başladı.

Örneğin, tecavüz davasında tecavüzcüyü dört tanığın suçlaması gerekiyordu. Tecavüzün dört tanığı olması ne kadar muhtemeldir? Bu nedenle tecavüzcüyü her seferinde serbest bırakmam gerekiyordu. Aynı kişinin tecavüzle suçlanıp mahkemede karşımıza çıkması için aradan fazla uzun bir zaman geçmesi gerekmezdi. Peki, bu kez dört tanık var mıydı? Hayır, yoktu. Yasa bir şey yapmama engel oluyordu ve tecavüzcüyü yine serbest bırakmak zorunda kaldım. İslam adında masum genç kadınların hayatları mahvediliyordu. Tecavüzcü karşımda dururken kendimi nasıl hissettiğimi hayal edin. İslam, tecavüz edilen kadınlar için adaleti sağlamama izin vermiyordu. Daha da kötüsü İslami mahkeme tecavüz olmadığına kanaat getirirse işte o zaman mağdur olan kadın evlilik dışında hamile kaldığı için taşlanarak öldürülürdü. Erkekler evlenmeden önce ve hatta evlendikten sonra fahişelerle zaman geçirme alışkanlığa sahipti. Peki, cezalandırılıyorlar mıydı? Peki, kadınlar erkeklerin yaptığının aynısını yapsa? Onlara farklı bir yasa mı uygulanmalıydı? İşlenen suçlar aynıysa yasa nasıl farklı olabilirdi?

Mahallemde birkaç ev ötede yaşayan yaşlı Hıristiyan bir bayana kanser teşhisi kondu. Herkes onu tanırdı. Hıristiyan olan ailesinin iyileşmesi için hastanede her gece dua ettiğini öğrendim. Dua et ve duanı da ‘İsa adında’ diye bitir? Bunun boş bir çaba ve vakit kaybı olduğunu düşündüm. Allah’ın merhameti olmadan bu yaşlı Hıristiyan kadının yazgısının kesin olarak ne olacağını biliyordum. Ölüm! Kanser onu öldürürdü. Üç hafta sonra kadını oğlunun evinin önündeki çiçeklere bakarken görünce hayretler içinde kaldım. Cesaretimi toplayıp onunla konuştum. Rab İsa Mesih sayesinde dualarına yanıt aldığını söyledi. Tamamıyla iyileşmişti.

Oğlu dışarı çıkıp beni bir şeyler içmek için içeri davet eti. Uzun uzun konuştuktan sonra kafam karışık bir şekilde eve döndüm. Peki Allah annemi neden iyileştirmedi diye düşündüm. İyi bir Müslüman’dı, daha gençti ve günahsızdı. Fakat İsa Mesih’e büyük bir imanı olan bu yaşlı Hıristiyan bayan tamamıyla iyileşmişti. Belki de bu Şeytan’ın işidir diye düşündüm. Yaşlı kadın aklımdan bir türlü çıkmıyordu. Olayın köküne inmeye kararlıydım. İşten sonra bu Hıristiyan’ın evine gidip ‘İsa Mesih teorisini’ çürütmeye ve İncil’in bir nüshasını istemeye karar verdim. Önceleri bana vermekte isteksizlerdi. Şeriat’ın yasal sistemi olduğu Müslüman bir ülkede, Müslüman olan birine Hıristiyanlığı vaaz etmek büyük bir cezaya neden olabilirdi.

Peki, ne yaptılar? Yaşlı kadının oğlu, gözleri ve başını hafifçe hareket ettirerek yanındaki masa üzerinde duran İncil’i işaret etti. Aldım. (Böylece İncil’i bana vermiş olmadı. Ben kendim almış oldum. Bu şekilde bana Tanrı’ya küfür niteliğinde materyal vermekle suçlanamazdı). O gece Matta Müjdesi’nin tamamını okudum ve İncil’in geri kalanına göz gezdirdim. İncil’in ne kadar iyi bir tarih sırası izleyerek yazılmış olduğu beni şaşırtmıştı. Olayları takip etmek kolaydı. Fakat anlatılan olaylar ve önemleri konusunda daha iyi bir anlayış edinmem gerektiğini fark ettim. Bu nedenle bu Hıristiyan’ın evine pek çok kez daha gittim ama hep geceleri. Komşuların sokağın ilerisine yaptığım bu ziyaretlerden şüphelenmelerinin uzun sürmeyeceğini biliyordum. Toplum içindeki konumumu ve duruşumu bildikleri için evsahipleri de endişeliydi. Hem onları hem de kendimi nasıl bir durum içine soktuğumu biliyorlardı.

Günler haftalar oldu. Her gece İncil’den okumak için alelacele eve geliyordum. Bir grup dindar adamın İsa Mesih’in yanına zinada yakalanan kadını getirdikleri kısmı çok seviyordum. Bunlar İsa’nın dönemindeki din önderleriydi. İsa, günahsız olanın ilk taşı atmasını istedi. İncil’de Tanrı’nın insanlara karşı o kadar çok sevgisi vardı ki. İsa Mesih’te esenlik ve sakinlik buldukça içimdeki bütün gerginlik ve stres dinmeye başladı. Fakat başka dinlere karşı derin nefretim hala varlığını koruyordu.

İnşaat mühendisi olarak geçmişim ve eğitimim sayesinde analitik bir düşünce yapısına sahiptim. Ya da analitik bir düşünce biçimine sahip olduğum için mühendis olmuştum. Her durumda, okuduklarımı inceleme ve araştırma konusunda oldukça iyiydim. Muhammed’in gelişiyle ilgili peygamberliklerin neden olmadığını merak ettim. Oysa Tevrat ve Zebur’da İsa Mesih’in gelişini ayrıntılı bir şekilde anlatan yüzlerce peygamberlik olduğu bilinir. Allah hiçbir zaman Muhammed’le doğrudan konuşmamıştı. Sadece bir melek aracılığıyla konuşmuştu. Fakat İsa Mesih daha dünyaya gelmeden önce Tanrı’yla paydaşlık halindeydi. Buhari’nin hadislerini benim kadar iyi biliyorsanız, Muhammed’in bir hırsıza verdiği cezanın adamın gözlerinin oyulması olduğunu bilirsiniz. Ne var ki, hakkında okuduğum bu İsa Mesih herkese bağışlama ve sevgiden başka bir şey sunmuyordu.  

Allah çok uzak, İsa Mesih ise çok yakın görünüyordu!

Sadece bu da değil. Hıristiyan inancını inceledikçe kendi inancımdaki çelişkilerin farkına varıyordum. Bu gerçeğe gözlerimin açılmasının yaşlı bir Hıristiyan bayan aracılığıyla olduğuna inanamıyordum. Bu boşluk içindeyken aradan zaman geçti. Kuran’ı çalıştım ve okuduklarımı inceledim. İncil’i okuyup aynısını yaptım. Bir onu, bir diğerini. İki kutsal kitabı kıyasladıkça İncil’in kesinlikle Tanrı’ya giden doğru yol olduğu ve daha ötesinin olamayacağı konusunda ikna oldum. Cennete giden tek bir yol vardır.

“İsa, "Yol, gerçek ve yaşam Ben'im" dedi. "Benim aracılığım olmadan Baba'ya kimse gelemez."” (Yuhanna 14:6, İncil)

Bir gün bir dükkânın önünde ayağım kaydı. Yabancı biri içgüdüsel olarak elini uzattı ve düşmemi engelledi. Adının Maria olduğunu öğrendim. Katolik’ti. Bekârdı ve bazılarının ‘rastlantı’ diyerek değerlendirebilecekleri bir şekilde bankamda görevli olarak çalışıyordu. Orada yolda dururken gerçeği aramak ve İncil okumakla ilgili hikâyemin büyük bir kısmını anlatmayı başardım. Bana yardım edip edemeyeceğini sorduğumda hemen beni reddetti. Onu nasıl suçlayabilirdim ki? Orada uzun sakalım, takkem ve İslami elbisemle karşısında duruyordum! Görünüşüm itibariyle sanırım inancını paylaşacağı biri gibi görünmedim.

Ayrıca, bir Müslüman’ın İslam’a olan inancını terk etmesine yardım etmekten ötürü yetkililerle başı derde girebilirdi. Yani eğer ben bunu yapacak olsaydım. Birkaç gün sonra yine Maria’yla buluşup konuştuk. Bu kez İsa Mesih’e ve eşsiz İncil’e olan ilgim konusunda samimi olduğuma inandığını hissettim. Sonra bana işte ve evdeki sorumluluklarından arta kalan zamanda yardım edebileceğini söyledi.

Her şeyden soyutlanmış evine birlikte gitmeye başlamamız fazla uzun sürmedi. Şu konuda anlaşmıştık, eve sadece karanlık çöktükten sonra ve İslami elbisemle takkem olmadan gidecektim. Önceleri Maria’yla gezintilerimiz benim Hıristiyan inancı hakkında daha fazla öğrenmem içindi. Romantizmle ilgisi yoktu. Fakat zaman geçtikçe ona bağlanmaya başladım. Bu noktada artık Allah ve İslam için yalan söyleyemeyeceğim benim için netlik kazandı. Hayatımın bir kısmının sonsuza dek kapanmış olduğunu biliyordum.

Çek bozdurmak ve depozit ödemek için Maria’nın bankasına gidip geliyordum. Yirmili yaşlarının başlarında olan bu harika kıza kaçamak bakışlar atmaya devam ediyordum. Babam ve ikinci eşi evde yokken, ama başkaları olduğu zamanlarda onu eve getirirdim. Kardeşlerim Maria’yı severdi ama güvenliğim açısından da büyük bir kaygı içindeydiler.

Bir arkadaşın yardımıyla inşaat mühendisi olarak başkentte iş buldum. Böylece kendi güvenliğim için memleketimden uzak olabilecektim. İnanın bana ülkemdeki Müslümanların din değiştiren birine neler yapabileceklerini çok iyi biliyorum! İlk işim sakalımı ve bıyığımı kesmek oldu.

Bir gece dualarım sırasında İsa’ya benim için yaptığı her şey için sevinçle yakardım. Kardeşlerimin de bir gün bu sevinci paylaşacağını umut ediyordum. Yüreğimde diğer dinlere karşı duyduğum nefret ortadan kalkmıştı. Tanrı bunun yerine sevgisini koydu. Tanrı bana aynı zamanda üç erkek kardeşime ve en küçük kız kardeşime İncil verme fırsatı da verdi. O zamandan beri erkek kardeşlerimden biri ve kız kardeşim cennete giden gerçek yolu buldular.

“Çünkü günahın ücreti ölüm, Tanrı'nın armağanı ise Rabbimiz Mesih İsa'da sonsuz yaşamdır.”  (Romalılar 6:23)

Birkaç ay sonra Maria’nın yanına geri döndüm. Beni gördüğünde çok heyecanlandı. Özellikle de sakalım olmadığı için! Maria ve ben yaşlı Hıristiyan bayan ve oğlunu ziyaret ettiğimizde onlar da hayretler içinde kaldılar. Benim aynı kişi olduğuma inanamadılar. Sakal, takke ve İslami giysiler gitmişti. Oradan ayrılmadan önce hep birlikte diz çözüp İsa’ya bereketleri için şükrederek dua ettik. Dua ederken yaşlı bayan her ikimizi de koruması ve bu dünyadaki yolculuğumuz sırasında bizi gözetmesi için Rab İsa’ya özel bir ricada bulundu. Sonra Maria’ya döndü, ellerini tutu ve onun için dua edeceğine söz verdi.

Maria ve ben başkentte bir kilisede çok sakin bir törenle evlendik. Kardeşlerim, Maria’nın anne babası ve kardeşleri sırf bu tören için kiraladığım bir otobüsle geldiler. Hepsinin düğünümüzde olmasını istiyorduk!

Aradan çok zaman geçti. Tanrı bizi üç yakışıklı oğulla bereketledi! Eski günleri düşündüğümde yaşlı kadını oğlunun bahçesinde görmemin ve Maria’nın tam benim ayağımın takıldığı yerde olmasının Tanrı’nın bilgeliği olduğundan eminim. Rabbim İsa Mesih’in yaptığı bir işti. Harika armağanları için O’na şükretmekten hiç vazgeçmedim. “Sana şükürler olsun Rab İsa, harika Kurtarıcım.”

Ahmet

“Evet, biz daha çaresizken Mesih belirlenen zamanda tanrısızlar için öldü. Bir kimse doğru insan için güç ölür, ama iyi insan için belki biri ölmeyi göze alabilir. Tanrı ise bizi sevdiğini şununla kanıtlıyor: Biz daha günahkârken, Mesih bizim için öldü. Böylece şimdi O'nun kanıyla aklandığımıza göre, O'nun aracılığıyla Tanrı'nın gazabından kurtulacağımız çok daha kesindir.” (Romalılar 5: 6-9)