Yahudi avukat iyi bir insan olduğunu düşünüyordu. Asıl mesele, iyi mi kötü mü olduğumuzu düşünmemiz değildir. Tanrı’dan işiteceğimiz en şaşırtıcı gerçeklerden biri, iyi olma girişimlerimiz hakkında düşünceleridir. Daha önce de bu ayeti aktarmıştım. “Hepimiz murdar olanlara benzedik. Bütün doğru işlerimiz kirli adet bezi gibi.” (Yeşaya 64:6, Eski Antlaşma). Bu, iyi olmaya çalışmayacağımız anlamına gelmiyor. Ne kadar iyi olursak, yeterli olmayacak diyor. Tanrı’nın önümüze koyduğu ölçü, kendisi için esas aldığı ölçüdür: Yetkinlik.
Kitapçıda karşılaştığım Yahudi avukat neden kitapçıdan Hıristiyanlık’ın öğretişlerini açıklayan birkaç kitapla birlikte ayrıldı? Kimsenin kendi çabalarıyla Tanrı'yı memnun edemeyeceğini fark etti. İnsanın yapması gereken dini görevlerin listesinin ne kadar uzun veya kısa olduğu önemli değildir.
Fakat bu adam inancı hakkında içtendi, öyle değil mi? Mesele, içtenlik değil. İmanınıza şu anki adanmışlığınızdan çok daha fazlasını yerine getirecek olsanız bile cenneti hak edecek kadarını yapamazsınız. Cennete götüren yol içtenlik değildir. İçtenliğinize mi güveniyorsunuz? İmanınız hakkında içten olduğunuz için Tanrı önünde kabul edilebilir olduğunuzu mu umut ediyorsunuz? Üzgünüm ama içtenlik yeterli değil. İsa’ya iman etmeli, O’na güvenmelisiniz. Tanrı için kabul edilebilir olmanın tek bir yolu vardır. Tanrı’nın sizi, İsa Mesih’te sağladığı örtü aracılığıyla görmesini sağlamalısınız. Tanrı, Adem ve Havva’ya günahları için bir örtü verdi, sizin için de aynısını yaptı.
1 - Suçlu bir günahkarın Tanrı’ya yaklaşabilmesi için, uygun bir giysi ile örtünmesi
gerekmektedir.
2 - Kendi elleri ile incir ağacının yapraklarından yaptıkları önlükler Tanrı tarafından
kabul edilmezlerdi.
3 - İhtiyaç duydukları örtüyü Tanrı’nın kendisi sağlamalıydı.
4 - Bu gerekli örtü yalnızca ölüm aracılığıyla elde edilebilirdi.
Tanrı’nın günahınız için sağladığını anlama konusunda hangi noktadasınız? Bunun için O’na şükredecek misiniz? “Bu gerekli örtü yalnızca ölüm aracılığıyla elde edilebilirdi... Tanrım, sonunda İsa’nın uğruna öldüğü günahkarlardan biri olduğumu görüyorum!”
Tanrı’ya karşı günah işledikten sonra Adem ve Havva’nın Tanrı’dan hak ettikleri tek şey adaletti. O anda itaatsizlik için hükmedilen cezayı alsalar bu hak edilmemiş, fazlasıyla ağır bir ceza olmazdı. Peki Tanrı böyle mi yaptı? Tanrı’nın karşı karşıya olduğu ‘çıkmazı’ hatırlıyorsunuz. Yetkin adalet, Adem ve Havva’nın günahı için belli bir ceza gerektiriyordu fakat yetkin sevgi barıştırma gerektiriyordu. Tanrı nasıl aynı anda her ikisini de gösterip, kendi ilahi doğasına aykırı davranmayabilirdi? Tanrı’nın Aden Bahçesi’ndeki sorusuna kulak verin:
“Derken, günün serinliğinde bahçede yürüyen RAB Tanrı'nın sesini duydular. O'ndan kaçıp ağaçların arasına gizlendiler. RAB Tanrı Adem'e, "Neredesin?" diye seslendi.” (Yaratılış 3:8-9, Eski Antlaşma)
Tanrı nerede saklandıklarını bilmiyor muydu? Tabii ki biliyordu. Tanrı Adem ve Havva’nın nerede olduklarını fark etmelerini istiyordu. Daha önce hiç Tanrı’dan saklanmamışlardı. Durumlarından memnunlar mıydı? Hayır, utanç duymak hiçbir koşulda keyifli bir duygu değil. Bedeli ne olursa olsun utançtan kaçınmak isteriz öyle değil mi? Ama şunu düşünün. Utançlarının doruğa ulaştığı noktada Tanrı’nın sesini işittiler. Polisin sesi değildi. Özlem duyan sevginin çağrısıydı.
Bu çağrı bir yandan, günahı gözardı edemeyecek olan ilahi adaletin çağrısıyken, bir yandan da bu iki günahkar için yas tutan ilahi kederin çağrısıydı. Sonra, Tanrı, Adem ve Havva’dan çalıların arasından bakıp günahları için kurban edilen masum hayvanı görmelerini istediğinde ilahi sevginin çağrısını işittiler.
“Yahya ertesi gün İsa'nın kendisine doğru geldiğini görünce şöyle dedi: "İşte, dünyanın günahını ortadan kaldıran Tanrı Kuzusu!"” (Yuhanna 1:29, İncil)