İnsanın kendi kendini kandırması en kötü aldatmacadır çünkü insan içindeki karanlığın ışık olduğuna inanır. Fakat güzel olan, bazı Katolikler’in liderlerinin üzerlerinde kurmak istedikleri yetkici yönetime aldanmamış olmalarıdır. Bazıları İncil’i kendi başlarına okumuş ve bu sayfalarda bulunan, yaşayan, dirilmiş İsa’yı yakından tanımışlardır. Sadece kendilerinin Kutsal Kitap’ın ne anlama geldiğini yorumlayabileceklerine inanan bu Katolik hiyerarşiye boyun eğmeyi reddederler. İsa’yı tanıdıktan sonra artık papaya ihtiyacınız yoktur. Ölümün bile koparamayacağı şekilde Tanrı’yla bir ilişkiye sahip olduktan sonra dininizin bütün tören ve kurallarını yerine getirmenize gerek yoktur. Artık, çeşitli dini görevlere itaat ederek Tanrı’nın memnuniyetini kazanacağınızı umut etmenize gerek yoktur.
Peki benim dindar Katolik akrabalarım? Onlar Katolik Kilisesi’nin kurallarını izlerler. Fakat onlara öldüklerinde cennete gidip gitmeyeceklerini bilip bilmediklerini sorarsanız, bilmediklerini söylerler. Bunun böyle olduğunu biliyorum çünkü bu soruyu onlara sordum.
Umarım, hayatımın başlarında sevdiklerimin inancıyla neden hiçbir ilişkim olmasını istemediğimi anlamışsınızdır. O yılları düşündüğümde, eleştirilerine karşı koyabilmemi çok ilginç buluyorum, Kutsal Kitap’ı çok daha sonralar okumuş olmama karşın. En azından neyin yanlış olduğunu biliyordum. Meryem’e tapan ve dua eden papaların büyük bir hata yaptıklarını biliyordum. Meryem hakkında böyle şeyler söyleyen papaların gerçeği söylemediklerini biliyordum:
“Bizim için bütün Hıristiyan ailesinin, Cennetin Kraliçesi olarak anılan Tanrı’nın Annesi’ne yükselttiği dualar kadar uygun ve değerli değildir. Bu denli büyük denenme ve zorluklar arasında annelik iyiliğinden bize bol armağanlar dökmesi için yalvarırız. Sürekli olarak kendisine içten dualar edilmesini isteriz.” (Papa VI. Paul’un Genelgesi, Barış için Dualar, 15 Eylül, 1966)
“Annelik merhametinle bize bak, En kutsanmış Bakire, bütün çocuklarına. Düşüncelerinde savaş olanları yatıştır ve esenlik düşünceleri esinle. Senin aracılığın sayesinde yaraların öcünü alan olan Tanrı merhamete yönelsin.” (Papa VI. Paul’un Genelgesi, Barış için Dualar, 15 Eylül, 1966)
“Çünkü Tanrı Meryem’e bütün iyi şeylerin hazinesini vermiştir öyle ki, her umut, her lütuf ve her kurtuluşun onun aracılığıyla elde edildiğini bilsin. Çünkü bu onun isteğidir, her şeyi Meryem aracılığıyla elde etmemizi ister.” (Papa Pius IX, Ubi Primum, 2 Şubat, 1849)
“Her mucizede Meryem’in aracılığını tanımalıyız, Tanrı’nın isteğiyle her lütuf ve bereket onun aracılığıyla gelir.” (Papa XV. Benedict, Joan of Ark Kararı, 16 Mayıs,1920)
İncil’de Meryem hakkında okuduklarımızı hatırlıyor musunuz? Meryem size Tanrı’nın ilahi yardımcısı izlenimi veriyor mu? Ya da bu dünyada elde ettiğimiz her bereketin onun aracılığıyla elde edildiği? Söylediklerinin bir kısmını yeniden okuyalım: “…Canım Rab'bi yüceltir; Ruhum, Kurtarıcım Tanrı sayesinde sevinçle coşar. Çünkü O, sıradan biri olan kuluyla ilgilendi.”
Hıristiyanlar’ın Meryem’e taptığını düşünmenizin başka bir nedeni olabilir. Kuran’ı okumuş olabilirsiniz ve Hıristiyanlar’ın Meryem’e Üçlü Birliğin bir kişisi olarak taptıkları sonucuna varmış olabilirsiniz. Biz inanmıyoruz ama Muhammed, Meryem’in, Hıristiyanlar’ın tapındığı Üçlü Birliğin bir parçası olduğuna inanıyor idiyse, böyle bir öğretişe karşı neden bu kadar hararetle karşı çıktığı anlaşılabilir, değil mi?
“Allah: Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara, "Beni ve anamı, Allah'tan başka iki tanrı bilin" diye sen mi dedin, buyurduğu zaman o, "Haşa! Seni tenzih ederim; hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz.” (Maide 5:116)
Bu ayet doğruysa, Muhammed’in böyle bir öğretişe karşı konuşmaya her türlü hakkı vardır. Ne var ki İsa insanlara hiçbir zaman,“Beni ve anamı, Allah'tan başka iki tanrı bilin” demedi. İsa hiçbir zaman insanların Bakire Meryem’i tanrılarından biri olarak kabul etmelerini söylemedi. Bu nedenle, Allah Kuran’da bu ayetin söylediğini asla söylemez. Bakın İsa kaç Tanrı olduğu hakkında ne diyor:
“Onların tartışmalarını dinleyen ve İsa'nın onlara güzel yanıt verdiğini gören bir din bilgini yaklaşıp O'na, "Buyrukların en önemlisi hangisidir?" diye sordu.
İsa şöyle karşılık verdi: "En önemlisi şudur: 'Dinle, ey İsrail! Tanrımız Rab tek Rab'dir.
Tanrın Rab'bi bütün yüreğinle, bütün canınla, bütün aklınla ve bütün gücünle seveceksin.' İkincisi de şudur: 'Komşunu kendin gibi seveceksin.' Bunlardan daha büyük buyruk yoktur."” (Markos 12: 28-31, İncil)
Ben, Muhammed’in Hıristiyanlık’ın Üçlü Birlik doktrinini yanlış bir şekilde, Baba, Meryem ve İsa olarak anladığına inanıyorum. Muhammed’in yaşadığı dönemde böyle bir inanca sahip olduğu düşünülen Arap Hıristiyanlar vardı. Ama bunlar Hıristiyanlık’ın hakim olan öğretişlerini temsil etmiyordu. İnançları İncil’in öğretişleriyle fikir birliği içinde değildi. Kuran’daki bu ve başka ayetlerden Hıristiyan inancı hakkında çıkartabileceğimiz şudur; Mekke’de İncil hakkında pek az bilgi vardı. Bazı Araplar İsa’nın sıradışı doğumu hakkında bir şeyler duymuşlardı. İncil’i okumuşlar mıydı? Görünüşe göre hayır. Muhammed okuyamadığına göre, biri ona İncil’i okumuş olabilir mi? Görünüşe göre, hayır.
Web sitemizi gezerken, 4. yüzyılda Arabistan’da yaşamış olan fanatik kadınlardan oluşan bir tarikat hakkında okumak isteyebilirsiniz. Bu tarikata Kolliridiyanlar deniyordu ve Meryem’e tapıyorlardı. Acaba Muhammed, sahip olduğu bilgiyi buradan mı edindi? Bildiğimiz bir şey, Muhammed’in bu bilgiyi ilahi olarak esinlenmiş İncil’den almadığıdır. O’ndan gelmiş olamaz çünkü Tanrı İncil’in her santimetre karesini bilir. Tanrı, İsa’nın dolaşıp insanlardan Bakire Meryem’e tapınmalarını istemediğini çok iyi bilir.