İsa’nın birebir ‘Ben Tanrı’yım’ sözlerini söylediğine ilişkin Kutsal Kitap’ta bir kayıt yoktur. Bu nedenle bazı eleştirmenler Hıristiyanlar’ın İsa hakkında ileri sürdükleri bazı iddiaların geçerli olmadığı sonucuna varıyorlar. Ama İsa hiçbir zaman “Ben Tanrı değilim,” de demedi, o halde bu tür bir akıl yürütme bizi bir yere götürmüyor, öyle değil mi? İncil’i okuduğunuzda gördüğünüz şey İsa’nın ilahi olduğunu çeşitli şekillerde iddia etmesidir. Elçiler de öyle. İncil de öyle. İsa, Hıristiyanlık’ın başından beri ilahi olarak görülmüştür. Hıristiyan kilisesinin en eski belgeleri İsa’ya ilahi bir konum atfeder.
Bu inkar edilemez: İsa kendi türünün tek örneğidir. Öte yandan, tarihsel belgelere karşın birçok insan İsa’yı sadece büyük bir din önderi, büyük bir öğretmen veya büyük bir peygamber olarak görüyorlar. O zaman İsa hakkında neden bu kadar çok birbiriyle çelişen yorum var?
SİZİN İSANIZ
İsa’ya ilişkin yorumlar önyargıyla yüklüdür. İsa, insanların kendi taraflarında olmasını istedikleri güçlü bir figür olduğu için kendi teolojik çerçevelerine uyması için insanlar onu yeniden tanımlamak isterler. Çeşitli insanlar İsa’nın, “Sizce ben kimim?” sorusunu alıp, “Kim olmamı istersiniz?” sorusuna dönüştürmüştür. Bu da günümüz için tipik bir davranıştır. İnsanların, bir görüşün başka bir görüşten üstün olduğu fikrini reddettikleri bir dönemde yaşıyoruz. Bu nedenle birinin İsa’yı eşsiz bir şekilde Tanrı’nın beden almış görünümü olarak sayması hoşgörüsüzlüğün somutlaşmış halidir. Birçoklarının ruhsal felsefesi şöyle olabilir: Tüm dinsel inanç sistemleri birbirine eşittir. Birini seçip samimiyetle takip ederseniz cennete gidersiniz. Dünya buna inanabilir ama İsa tam tersini öğretiyor.
“Dar kapıdan girin. Çünkü yıkıma götüren kapı geniş ve yol enlidir. Bu kapıdan girenler çoktur. Oysa yaşama götüren kapı dar, yol da çetindir. Bu yolu bulanlar azdır.” (Matta 7:13-14, İncil)
NEYE İNANMALISINIZ?
İncil’i kendi başınıza okuduktan, güvenilirliği konusunda tüm kanıtları tarttıktan ve tüm savları sınadıktan sonra İsa’nın kendi öğrencilerine sorduğu şu soruya nasıl cevap vereceğinizi bilirsiniz: “"Siz ne dersiniz" dedi, "Sizce ben kimim?"” (Matta 16:15, İncil)
Lütfen alelacele cevap vermeyin. Neden mi? Hıristiyan inancı, kendisini sınamamızı istemesi açısından eşsizdir. Önce incelemeden hiçbir şeyin doğru olduğunu kabul etmememiz gerekiyor. Bu nedenle, ben de size, Tanrı’nın İsa’ya iman edenlerden istediği şeyi yapmanızı öneriyorum. “Her şeyi sınayın, iyi olana sımsıkı tutunun.” (1.Selanikliler 5:21, İncil). Okumalarınız ve araştırmalarınızın hepsi tamamlandıktan sonra şu soru için hazırlanın: “Sizce ben kimim?” Web sitemize ziyaretlerinizden birinde İsa size bu soruyu soracaktır. Şu anda kalabalıkların kendisi hakkında söyledikleriyle ilgilenmiyor. Onların size söylediklerini tekrarlamanızı da istemiyor. İncil’de okuduklarınız ve incelediğiniz kanıtlar ışığında önyargısız cevabınızı duymak istiyor. Bu dizideki yazıları okumak bu konudaki ‘ev ödevinizin’ bir parçası olacak.
Kutsal Kitap’ta İsa’ya verilen iki yüz elli altı isim veya ünvan vardır. Bunun nedeninin sadece bir ismin ifade edebileceklerinden sonsuz derecede öte bir varlık olduğunu düşünüyorum. Web sitesinde İsa hakkında çok şey okuduğunuzu umuyorum. Yaşamını ve öğretişlerini ilgi çekici buluyor musunuz? Eminim buluyorsunuzdur. İsa, insanlık tarihindeki en önemli figürdür. İnsan bedeninde Tanrı’dır.
İsa’nın ilahi kimliği İncil’deki birkaç önemli ayetle sınırlı değildir. Yeni Antlaşma’da çeşitli şekillerde sunulmuştur. Tanrı, Eski Antlaşma peygamberlikleri aracılığıyla bile İsa’nın kimliğinin üzerindeki perdeleri kaldırmaya başlıyor. Bu yazıda temel olarak Eski Antlaşma’daki iki peygamberlik ve İncil’deki dört ayet üzerinde duracağız. Bu yazıyı, İncil çalışmanız için bir atlama taşı olarak kullanmanızı umuyor, bunun için dua ediyorum. İsa’ya verilen onur, sahip olduğu özellikler, O’na verilen isimler, yaptıkları ve şu anda cennette bulunduğu yer hakkında okuyun. Bunu yaptığınızda İsa’nın kim olduğunu daha iyi anlayacaksınız.
Dört ayete bakarken bazı şeyleri kabul etmek isterim. Ama bu pek adil olmaz çünkü önerdiğim araştırmayı yapmak için henüz zamanınız olmadı. Bu nedenle, sadece bir varsayımda bulunacağım. İsa’ya gerçekten iman eden kişilerin İsa hakkında öğretişlerini Yeni Antlaşma’ya dayandırdıklarını anladığınızı varsayacağım. İncil’in güvenilirliği hakkındaki kanıtları incelediğinizi ve bu nedenle Yeni Antlaşma’nın tarihsel olarak doğru ve öğretişlerinin ilahi bir şekilde esinlendiği konusunda benimle aynı fikirde olduğunuzu varsaymayacağım.
Araştırmanız, başkalarının söyledikleri, ‘İncil değiştirildi,’ sözlerini tekrarlama noktasının ötesine geçmenize yardımcı olacak. Değiştirilmediğini kanıtlayan destekleyici kanıtlar göreceksiniz. Ben kişisel olarak İsa hakkındaki tarihsel iddiaların güvenilir olduğunu gördüm. Bu nedenle, İsa’nın gerçek bir insan olduğu, çarmıhta öldüğü ve bedensel olarak mezardan dirildiğinden eminim. Eğer buna inanmıyorsanız, bu yazıyı bitirmenizi, verdiğim kanıtları değerlendirmenizi ve sonra araştırmanızın asıl kısmını yapmanızı öneririm. Çalışmalarınıza başlamak için İncil Güvenilir Mi? serisindeki dört yazıyı okumanız iyi bir başlangıç noktası olacaktır.
Eğer benim inançlarımı paylaşmıyorsanız, yine de İncil’in İsa hakkında söyleyecekleri ilginizi çekecek. İnsan mıydı? Sadece yüceltilmiş ama ölümsüz birisi miydi? Tanrı mı?
İsa’nın öğrencilerinden biri, İsa dirilişinin ardından öğrencilerine göründüğünde grup içinde değildi. Diğer öğrenciler kendisine kimi gördüklerini söylediklerinde Tomas nasıl bir karşılık verdi? “Öbür öğrenciler ona, "Biz Rab'bi gördük!" dediler. Tomas ise, "O'nun ellerinde çivilerin izini görmedikçe, çivilerin izine parmağımla dokunmadıkça ve elimi böğrüne sokmadıkça inanmam" dedi.” (Yuhanna 20:25, İncil). Diğer öğrencilerin söylediklerine karşın Tomas İsa’nın ölümden dirildiğinden kuşku duyuyordu. Sekiz gün sonra İsa’nın ellerinde çarmıha gerilmesi sırasında oluşan çivi izlerini gördüğünde Tomas dirilişten de fazlası konusunda ikna olmuştu. Ne dedi?
“Sekiz gün sonra İsa'nın öğrencileri yine evdeydiler. Tomas da onlarla birlikteydi. Kapılar kapalıyken İsa gelip ortalarında durdu, "Size esenlik olsun!" dedi.
Sonra Tomas'a, "Parmağını uzat" dedi, "Ellerime bak, elini uzat, böğrüme koy. İmansız olma, imanlı ol!"
Tomas O'na, "Rabbim ve Tanrım!" diye yanıtladı.
İsa, "Beni gördüğün için mi iman ettin?" dedi. "Görmeden iman edenlere
ne mutlu!” (Yuhanna 20:26-29, İncil)
Tomas dirilişten daha fazlası konusunda ikna olmuştu. İnanılmaz bir şekilde İsa’ya Rabbi ve Tanrısı olduğunu söyledi! Çivi izlerini incelemesi Tomas’ı tanrılığın ellerine baktığı konusunda ikna ettiyse, İncil’e daha yakından baktığınızda şu konuları göreceksiniz:
İsa Tanrı’ya ait onura ortaktır.
İsa Tanrı’nın niteliklerini paylaşıyor.
İsa Tanrı’nın adlarını paylaşıyor.
İsa, Tanrı’nın gerçekleştirdiği eylemleri paylaşıyor.
İsa Tanrı’nın tahtını paylaşıyor.
ÜZERİNDE ÇALIŞABİLECEĞİMİZ OLAĞANÜSTÜ AYETLER
“Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı. Başlangıçta O, Tanrı'yla birlikteydi. Her şey O'nun aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey O'nsuz olmadı...Söz, insan olup aramızda yaşadı.” (Yuhanna 1:1-3, 14, İncil)
İsa kimdir? Ben bu sorunun bu hayatta bize sorulacak en önemli soru olduğuna inanıyorum. Vereceğimiz yanıt sonsuz kaderimizi belirleyecek. İsa sadece bir insan olsaydı, onu unutup peygamber kategorisinde tutabilirdik. Öte yandan, İsa, iddia ettiği kişiyse, o zaman buna göre bir karşılık vermemiz gerekir. Eğer İsa bizleri günahlarımızdan kurtarmak için zaman ve yere giren, beden almış Tanrı ise o zaman onu kabul etmeli, yaşamlarımızı ona teslim etmeli, ona hizmet etmeli ve tapınmalıyız. Çabuk karar vermeyin. Önce bu ayette İsa hakkında söylenen dört önemli gerçeği ele alalım.
Öncelikle, İsa’nın 256 ad veya ünvanından birinin ‘Söz’ olduğunu göreceğiz. Dünya henüz yaratılmadan Söz vardı. Bu, insan İsa için söylenmiyor, insan Olan için söyleniyor. O “Söz, insan olup aramızda yaşadı.” ‘İsa Tanrı mı?’ sorusunu ele alırken, İsa’nın olanaksız olanı gerçekleştirip Tanrı olup olmadığını sormuyoruz. Bu tabii ki saçmalık. Tarihte Tanrı olduğunu düşünen akıl sağlığı bozuk insanlar olmuştur. İsa bu kişilerden biri değildi, yani İsa bir süre sonra insan olduktan sonra Tanrı olduğunu düşünmedi hiçbir zaman.
Bir gün postadan bir mektup alan bir psikiyatrist hakkında okudum. Mektupta şöyle yazıyordu, “Bugün inanılmaz bir keşif yaptım. İki tanrı var ve bunlardan biri benim.’ Psikiyatrist zarfa bir kere daha baktı ve akıl hastalarına hizmet veren yerel bir tesisten geldiğini gördü.
1. GERÇEK – İsa her zaman başlangıcı ve sonu olmayan Tanrı Oğlu olarak var oldu. “Başlangıçta Söz vardı.”
Dünyamıza ne kadar olağanüstü bir şekilde geldiğine bakalım:
“…Tanrı, Melek Cebrail'i Celile'de bulunan Nasıra adlı kente, Davut'un soyundan Yusuf adındaki adamla nişanlı kıza gönderdi. Kızın adı Meryem'di.
Onun yanına giren melek, "Selam, ey Tanrı'nın lütfuna erişen kız! Rab seninledir" dedi.
Söylenenlere çok şaşıran Meryem, bu selamın ne anlama gelebileceğini düşünmeye başladı.
Ama melek ona, "Korkma Meryem" dedi, "Sen Tanrı'nın lütfuna eriştin. Bak, gebe kalıp bir oğul doğuracak, adını İsa koyacaksın. O büyük olacak, kendisine 'Yüceler Yücesi'nin Oğlu' denecek. Rab Tanrı O'na, atası Davut'un tahtını verecek. O da sonsuza dek Yakup'un soyu üzerinde egemenlik sürecek, egemenliğinin sonu gelmeyecektir." Meryem meleğe, "Bu nasıl olur? Ben erkeğe varmadım ki" dedi. Melek ona şöyle yanıt verdi: "Kutsal Ruh senin üzerine gelecek, Yüceler Yücesi'nin gücü sana gölge salacak. Bunun için doğacak olana kutsal, Tanrı Oğlu denecek.” (Luka 1:26-35, İncil)
Meryem İsa’yı doğurdu ama onun yaratılmasında bir rol oynamış gibi Tanrı Oğlu’nu doğurmadı. İsa, Meryem ve kocası Yusuf arasındaki cinsel birleşmenin sonucu olarak değil, doğası gereği Tanrı Oğlu’ydı. “Kutsal Ruh senin üzerine gelecek, Yüceler Yücesi'nin gücü sana gölge salacak. Bunun için doğacak olana kutsal, Tanrı Oğlu denecek.” Bu da açıkça İsa’nın bedeninin doğrudan Tanrı’nın gücüyle yaratıldığı anlamına gelir. Sıradan bir soy oluşturmayla biçimlenmemişti.
İsa’nın sadece insani bir kökeni yoktu. Kökeni basit bir şekilde sadece biyolojik ilişkilerle açıklanamaz. Sanki Tanrı kişisel olarak İsa’yı Meryem’in rahmine yerleştirmiş gibi bir durum vardır. Diğer bir deyişle, beden alma tamamıyla yeni bir şeydir. Beden almayla Tanrı insanlık tarihine girer ve bunu ilahi bir müdahale eylemi biçiminde yapar, yaratılış içinden doğal bir gelişim aracılığıyla değil. İnsanlık tarihine girişi Beytlehem’de başlayan bir hikaye değildir. Beytlehem’i de içerir ama cennette başlar. Bu nedenle, İsa bu iki dünyadan da ayrı ayrı özelliklere sahiptir. Bu konuda daha fazla şey öğrenmek isteyenlere İsa Tanrı Mı? İSA'NIN İKİLİ DOĞASI 1. BÖLÜM adlı yazıyı tavsiye ederim.
“Ama zaman dolunca Tanrı, Yasa altında olanları özgürlüğe kavuşturmak için kadından doğan, Yasa altında doğan öz Oğlu'nu gönderdi.” (Galatyalılar 4:4, İncil)
İsa günahkarları kurtarmak için geldiği için insan doğasının günahın yozlaştırmasından özgür olması gerekliydi- kendisi için değil, başkalarını bağışlatmak için. Şu atasözünü bilirsiniz, “Her koyun kendi bacağından asılır.” Bu, sizin ve benim gibi günahkarlar gibi normal insanlar için doğrudur. Ben sizin işlediğiniz günahların bedelini ödeyemem çünkü kendi hesabımı ödemem gerek. Peki ya günahsız Olan? Peki ya, Tanrı’nın kendisi için, günahsızlık koşulunu karşılayacak şekilde doğrudan yaratarak bir beden hazırladığı kişi? Günahsız bedeni günahlarımızı yüklenme amacı için yaratılmış Olan?
İsa için Tanrı’ya şükürler olsun!
Meryem ve Yusuf’un, Yusuf’a haklı olarak baba diyen başka çocukları vardı. İsa’nın babası kimdi? Tanrı. İsa Tanrı Oğlu mu oldu? Hayır, her zaman Tanrı Oğlu’ydu. “...öz Oğlu'nu gönderdi.” Bu, Tanrı Oğlu’nun beden almasından önce var olduğunu üstü kapalı bir şekilde ifade ediyor, değil mi? O Tanrı’ydı. İlahi tarafını insanlığımızla örterek insan oldu. Bunu yaptığında, başlangıcı ve sonu olmayan Tanrı Oğlu olmaktan vazgeçmedi. Sadece Tanrı’ya ait olan özden hiçbir zaman vazgeçmedi. Beden aldığında bile hala Tanrı Oğlu’ydu. Bu nedenle İsa öğrencilerine kendisinin kim olduğunu sorduğunda Petrus doğru cevap verdi:
“İsa onlara, "Siz ne dersiniz" dedi, "Sizce ben kimim?"
Simun Petrus, "Sen, yaşayan Tanrı'nın Oğlu Mesih'sin" yanıtını verdi.
İsa ona, "Ne mutlu sana, Yunus oğlu Simun!" dedi. "Bu sırrı sana açan insan değil, göklerdeki Babam'dır.” (Matta 16:15-17, İncil)
Bu dizinin önsözünde Tanrı’nın insana kendisini bir biçimde gösterdiği bazı olayların Eski Antlaşma’da kaydedildiğinden söz etmiştim. Bunlar gerçekten de Kutsal Yazılar’da büyüleyici bir çalışmadır. Benim için en büyüleyici olan şey, Tanrı’nın bu görünümleri artık geçici olarak yapmadığı bir dönemin gelmiş olmasıdır. Kutsal Kitap Tanrı’nın kalıcı bir şekilde kendisini gösterdiğini kaydetmiyor- İsa Mesih doğana kadar böyle bir kayıt yok. Söz beden alıp aramızda yaşayana kadar değil. O beden, günahlarımızın cezasının tümünü yüklendi. Gömülmesi ve dirilişinden sonra bedeni, artık doğanın yasalarına bağlı olmayan ölümsüz ve yüceltilmiş bir bedene dönüştürüldü. Yapısı itibariyle, imanlıların cennete gittiklerinde sahip olacakları türden bir bedendir. O dünyada yaşamak için sonsuzluğa uygun bir bedene ihtiyacımız olacak.
Bu, Tanrı’nın artık ruh olan bir varlık olmadığı anlamına gelmiyor. Tanrı’nın ruh olduğu doğru olsa da, Tanrı’nın kendisini bedensel bir biçimde göstermeyi seçmesi de aynı derecede doğrudur- şimdi ve sonsuza dek. Tanrı’nın bu eylemi karşısında dilimiz tutuluyor, öyle değil mi? Ama Tanrı büyüktür; istediğini yapar. Tanrı’ya neyi yapıp neyi yapamayacağını söyleyebilecek bir durumda değiliz, öyle değil mi?!!!
Ele aldığımız ayetlerde, Tanrı’nın kendisini İsa’da ve İsa aracılığıyla gösterdiğini görüyoruz. Görünmez Tanrı görünür oldu! “Görünmez Tanrı'nın görünümü...O'dur.” (Koloseliler 1:15, İncil). Tamamıyla görünebilir ve tamamıyla Tanrı’dır. “Tanrılığın bütün doluluğu bedence Mesih'te bulunuyor.” (Koloseliler 2:9, İncil)
Dört önemli gerçeği öğreneceğimizi söylediğim asıl ayetlerimizde, esin almış yazarın bizlere, İsa’nın var olmadığı bir zamanın olmadığını söylediğini görüyoruz. “Başlangıçta Söz vardı.” Grekçe eimi’deki ‘idi’, zamandan bağımsız olarak var olmayı kast ediyor. Ayeti şu şekilde çevirebilirdik: “Başlangıçta zaten Söz vardı.” Başlangıç başladığında, o zaten oradaydı. Onun var olmadığı bir zaman hiç olmadı. Yaratılmış bir varlık değildir. Yaratılışın başlangıcından önce İsa zaten oradaydı. Başlangıcı ve sonu olmayan Tanrı Oğlu’dur.
Önsözde bahsettiğim gibi, İsa kişisiyle ilgili Kutsal Kitap’ın öğretişini kabul ettiğimizde şirk günahını işlemiş olmuyoruz. İsa, üç tanrıdan biri değildir. İncil bunu öğretmiyor ve İsa’ya gerçekten iman edenler buna inanmıyorlar. Üç ilahi öz yoktur. Tanrı’ya özgü tek bir ‘öz’ vardır. Bu nedenle ayetimiz şöyle DEMİYOR: “Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrılarla birlikteydi ve Söz Tanrılardan biriydi. Başlangıçta O, Tanrılarla birlikteydi. Her şey O'nun aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey O'nsuz olmadı...Söz, insan olup aramızda yaşadı.” (Yuhanna 1:1-3, 14, İncil)
İsa için ‘Söz’ deniyor. İncil’in orijinal dilinde ‘söz’ logos demektir. Bu söz, ayetlerde dört kez geçiyor. İsa için neden ‘Söz’ kelimesi kullanılıyor? Bu sorunun yanıtı Tanrı’nın kendisini açıklamasıyla ilgilidir. Eğer düşüncelerimi bilmek isterseniz, sözlerimle açıklamam gerekir. Tanrı kendisini İsa’da kusursuz ve eksiksiz bir şekilde açıkladığı için burada İsa için ‘Söz’ kelimesi kullanılıyor.
“Tanrı eski zamanlarda peygamberler aracılığıyla birçok kez çeşitli yollardan atalarımıza seslendi. Bu son çağda da her şeye mirasçı kıldığı ve aracılığıyla evreni yarattığı kendi Oğlu'yla bize seslenmiştir.” (İbraniler 1:1-2, İncil)
Antik çağın Grek filozofları logos kelimesini çok iyi bilirlerdi. Logos’un, her şeyi denetleyen, evrenin arkasındaki büyük ‘beyin’ olduğuna inanırlardı. Yüzyıllar boyunca bu konuda yazılar yazdılar. Elçi Yuhanna onların tanıdığı bu sözcüğü alıyor ve şöyle diyor: “Filozoflar dinleyin, felsefi düşüncenizi işgal eden ve yüzyıllardır hakkında yazdığınız bu şey hakkında bunları bilmelisiniz: Logos – evreni ve insan aklını denetleyen bu güç, insan olarak dünyaya geldi ve biz onun yüceliğini gördük.”
Bir seferinde Plato Atina’da çevresinde toplanan bir grup filozof ve öğrenciye bakıp şöyle dedi, “Belki de bir gün, Tanrı’dan tüm sırları açıklayan ve her şeyi gösterecek bir Logos (bir Söz) gelir.” Tanrı’nın bu müjdeyi yazması için yönlendirdiği Elçi Yuhanna diyor ki: “Evet, Plato. Logos GELDİ! Artık Tanrı bizlere kusursuz bir şekilde açıklandı.” “Tanrı'yı hiçbir zaman hiç kimse görmedi. Baba'nın bağrında bulunan ve Tanrı olan biricik Oğul O'nu tanıttı.” (Yuhanna 1:18, İncil)
Tanrı’nın bir olduğuna inanmak, İsa’nın Tanrı olduğuna inanmaktan daha mı kolay? Ben Kutsal Yazılar’ın bunu kabul ettiğine inanıyorum. “Kuşkusuz Tanrı yolunun sırrı büyüktür. O, bedende göründü...uluslara tanıtıldı, dünyada O'na iman edildi, yücelik içinde yukarı alındı.” (1.Timoteos 3:16, İncil). Tabii ki, Tanrı’nın bir olduğunu düşünmek, Tanrı’nın bizlere insan biçiminde göründüğünü düşünmekten daha kolaydır. Öte yandan, yapmamamız gereken hata, sadece anlamadığımız için doğru olamayacağını düşünmemektir. Bu gizem İncil’de nasıl anlatılıyor? Harika- ve bunu düşündüğümüzde bizlere vermesi gereken izlenim de tam olarak budur.
ESKİ ANTLAŞMA İSA’NIN TANRI OLUĞUNA TANIKLIK EDİYOR
Tanrı, dünyadaki ilahi görünümü için bizleri hazırlamak için zaman ayırdı mı? Evet, ayırdı. İncil’in birinci ayetinin yazılmasını esinlemeden çok önce buna başladı. İnsanlığa gelecek olan Mesih ve Kurtarıcı’nın Tanrı olacağını açık seçik bir şekilde ilan etmek için Eski Antlaşma’yı kullandı. Bu yazıda iki bildirisini ele alacağız:
1. BİLDİRİ:
“Çünkü bize bir çocuk doğacak,
Bize bir oğul verilecek.
Yönetim onun omuzlarında olacak.
Onun adı Harika Öğütçü, Güçlü Tanrı,
Ebedi Baba, Esenlik Önderi olacak.” (Yeşaya 9: 6, Eski Antlaşma)
Peygamber Yeşaya bu peygamberliği İsrail Babil’e esir düşmeden en azından yüz yıl önce ve İsa’nın doğumundan neredeyse 600 yıl önce yazmıştır. Başarısız monarşilerin uzun listesine bakarken ve İsrail krallığının yıkıntıları arasında otururken Yeşaya, yüzyıllar ötesine, Tanrı’nın bu gezegeni ziyaret edeceği zamana baktı.
ÇOCUK - Gelecekte doğacak çocuğun tarifinde, onu insanlığın geri kalanından açıkça ayıran ünvanlar görüyor musunuz? Ben görüyorum. Benimle fikir birliğinde olmayan Yahudiler var. Bu ayetlerin Hizkiya’yla ilgili olduğunu söyleyerek ayete zulmediyorlar. Fakat bu peygamberlik söylendiğinde Hizkiya çoktan doğmuştu. Oysa bu ayet doğacak bir çocuktan bahsediyor. Daha da önemlisi, çocuğun kimliğiyle ilgili betimlemeler normal bir insan için söylenemez.
İsa’yla ilgili büyük sır, doğumuyla ilgili değil, ilahi oluşuyla ilgilidir. Ya da farklı bir şekilde ifade edecek olursak, iki ayrı doğasıyla ilgilidir. Kutsal Kitap’ta İsa’nın başka hiçbir insanın hiçbir zaman sahip olmadığı biçimde iki ayrı doğası olduğunu görüyoruz. Biri insan; diğeri ilahi. Bu dizide, İsa’nın iki doğası ya da ikili doğası olduğunu söylediğimizde ne demek istediğimizi öğrenebilirsiniz.
OĞUL - Çocuğun doğacağı söyleniyor. Ama oğul için böyle söylenmiyor. Kutsal Yazılar oğulun doğacağını söylemiyor çünkü doğmadı. Doğumundan önce sonsuz Tanrı Oğlu olarak vardı. Ya da Yuhanna İncil’inde okuduğumuz gibi sonsuz Söz olarak vardı. Bu peygamberlikte, “Bize bir oğul verilecek” sözleri, üstü kapalı bir şekilde bize verilenin ilahi oluşunu ifade ediyor. Bunu daha önce alıntılanan bir ayette gördük. “Ama zaman dolunca Tanrı, Yasa altında olanları özgürlüğe kavuşturmak için kadından doğan, Yasa altında doğan öz Oğlu'nu gönderdi.” (Galatyalılar 4:4, İncil)
Neden İsa’nın bir kadından doğacağı söyleniyor diye soruyoruz? Başkaları hakkında bu şekilde konuşulsa bize ne kadar tuhaf geleceğini düşünün. “Bir kadından doğmuş olan Barak Obama'nın başkanlığının ilk başlarında büyük bir konuşma sanatı ustası olan bir adam görüyoruz.” “Bir kadından doğmuş olan Roberto Carlos Türkiye’de oynayan en ünlü yabancı futbolculardan biriydi.” Kadından doğmamış olsalardı nasıl var olabilirlerdi ki? Doğumunda ve kökeninde bu tür bir dil kullanmayı gerektirecek kadar özel olan neydi? Hiçbir şey. Tabii ki doğdular. Yaşam böyle başlar zaten! Fakat İsa’nın durumunda beklenmedik bir şey oldu. Doğaüstü olan gerçekleşti. Beden alma gerçekleşti. Gerçekten Tanrı olan bizim uğrumuza insan oldu. Her şeyin Rabbi olan, boyun eğme konumuna ve kul biçimini almaya kabul etti. Bizim doğamızı ve yaratılışta bizim sahip olduğumuz yeri yüklenmesi onun kendisini ne kadar da alçaltmasıdır! Bunun üzerinde düşünün. “Söz, insan olup aramızda yaşadı.” (Yuhanna 1:14, İncil)
Kavranması mümkün olmayan özverili, fedakar bir sevgi eylemiyle, beden almak ve günahkarlar yerine ölmek için Tanrı cennetin yüceliğini bıraktı. Beden almak ve günahkarlar yerine ölmek. Hayır, hayır, hayır...Tanrı ölmedi. İçinde bulunduğu beden, İsa’nın insan doğasının bir parçası olan beden öldü. Evrenin Tanrısı, insan tarihine müdahale etmek ve kendilerini kurtaramayacak olanları kurtarmak için sevgiyle sonsuzluktan aşağı indi. Bedeli ödedi. “Çünkü günahın ücreti ölüm, Tanrı'nın armağanı ise Rabbimiz Mesih İsa'da sonsuz yaşamdır.” (Romalılar 6:23, İncil)
Nasıl da kendini alçalttı! “Mesih, Tanrı özüne sahip olduğu halde, Tanrı'ya eşitliği sımsıkı sarılacak bir hak saymadı. Ama kul özünü alıp insan benzeyişinde doğarak ululuğunu bir yana bıraktı. İnsan biçimine bürünmüş olarak ölüme, çarmıh üzerinde ölüme bile boyun eğip kendini alçalttı.” (Filipililer 2:6-8, İncil). Tanrı Oğlu- insan bedeninde Tanrı- olarak günahı ve ölümü sonsuza dek fethetmek için geldi.
Bu ne demek? “...kul özünü alıp insan benzeyişinde doğarak ululuğunu bir yana bıraktı.” Bir süre için Rab, yarattıkları arasında onlardan farksız bir şekilde ve onurlandırılmadan var olmayı kabul etti. Onlar tarafından hor görülmeye veya göz ardı edilmeye razı oldu. Bu da, bir gün bizim adımıza dünyada görünecek Olan’la ilgili olarak Yeşaya peygamber tarafından önceden bildirilmişti.
“İnsanlarca hor görüldü,
Yapayalnız bırakıldı.
Acılar adamıydı, hastalığı yakından tanıdı.
İnsanların yüz çevirdiği biri gibi hor görüldü,
Ona değer vermedik.
Aslında hastalıklarımızı o üstlendi,
Acılarımızı o yüklendi.
Bizse Tanrı tarafından cezalandırıldığını,
Vurulup ezildiğini sandık.
Oysa, bizim isyanlarımız yüzünden onun bedeni deşildi,
Bizim suçlarımız yüzünden o eziyet çekti.
Esenliğimiz için gerekli olan ceza
Ona verildi.
Bizler onun yaralarıyla şifa bulduk.
Hepimiz koyun gibi yoldan sapmıştık,
Her birimiz kendi yoluna döndü.
Yine de RAB hepimizin cezasını ona yükledi.” (Yeşaya 53: 3-6, Eski Antlaşma)
Bu ayetleri okurken Tanrı’nın, bizim aramızda bu kadar mütevazi ve alçaltıcı bir yer almak için görkemli mertebesini bir kenara bırakmasını hayal edebiliyor musunuz? Bu konuda hayal etmekle kalmıyoruz. Tanrı, İsa’nın çarmıha gerilmesinin ilahi bir kökeni olduğunu fark etmemiz için ne yapacağını önceden bildirerek peygamberlik tarihinin bir parçası haline getirdi.
Bu ayet ne demek değil? “...kul özünü alıp insan benzeyişinde doğarak ululuğunu bir yana bıraktı.” Tanrı’nın ilahi doğası ve kusursuzluğundan mahrum ettiği anlamına gelemez. Bu olanaksız olurdu. Örneğin, Tanrı her şeye gücü yeten veya her şeyi bilen özelliklerini kaybedemez. Görkeminin dışsal görünümlerini belirli bir süre için bir kenara bırakması düşünülebilir. Tanrı, doğasında bir değişim olmadan bunu yapabilir.
Bulutlar veya bir güneş tutulması nedeniyle güneşi göremediğimizde güneşte gerçekten bir değişim olmaz. Işınları sönmemiştir. Parlaklığı bir süreliğine görünmez. İsa’nın ilahi bir varlık olduğunu dışa vuran şeyleri bir kenara koyduğunu söyleyebiliriz. Daha fazlasını söylemek uygun olmayacaktır.
Peki İsa’nın ilahi yönünü kanıtladığı zamanlar yine de oldu mu? ‘İsa’nın Duyguları’ adlı dizideki yazıları okuduktan sonra bir sonuca varacaksınız. Çarmıha gerilmesinden önce, kendisini tutuklamak için kalabalığın geldiği sırada da İsa’nın ilahi yönünü görebilirsiniz. Kalabalığın yarattığı o gayretle İsa’yı suçlamaya başladılar. Ama bir an sonra, afallayıp sırt üstü yere düştüler.
“Böylece Yahuda yanına bir bölük askerle başkahinlerin ve Ferisiler'in gönderdiği görevlileri alarak oraya geldi. Onların ellerinde fenerler, meşaleler ve silahlar vardı.
İsa, başına geleceklerin hepsini biliyordu. Öne çıkıp onlara, "Kimi arıyorsunuz?" diye sordu.
"Nasıralı İsa'yı" diye karşılık verdiler. İsa onlara, "Benim" dedi. O'na ihanet eden Yahuda da onlarla birlikte duruyordu. İsa, "Benim" deyince gerileyip yere düştüler.” (Yuhanna 18:3-6, İncil)
“Bunu kim yaptı?” “Bana ne oldu?” “Aman Tanrım!” Toprağın üzerinden kalkmaya çalışırken bu kalabalığın neler düşündüğünü hayal etmeye çalışın. Bu kalabalık içinde yaklaşık altı yüz asker vardı. Yerden kalkmaya çalıştılar. Öyle mi? İncil’in asıl dilinde, yere yapıştıkları, orada tutulduklarını ima eden bir sözcük kullanılmıştır. Uzun olmasa da, artık durumu kontrol edemediklerini bilecek kadar uzun bir süre öylece kaldılar. İsa’nın çarmıhtaki görevini ne zaman tamamlayacağına İsa’nın kendisi karar verene kadar ne Yahuda’nın ihanetinin ne de Roma’nın tüm gücünün onu durduramayacağını bilecek kadar uzun süre öyle kaldılar. Her biri kimi tutuklamaya geldiklerine farklı bir şekilde, daha uzun bir süre baktılar. Bu, hepimiz için iyi bir fikir - İsa’ya uzun süre bakmak. Ne göreceksiniz? Ne göreceğiz? İsa Mesih’te insan olmanın ötesinde bir şey olduğunu. İnsan olduğu kadar Tanrı olduğunu. Bunu anlıyor musunuz? Ben anlamıyorum. Fakat ben dünya henüz oluşmadan Tanrı’nın nasıl göründüğünü ilk elden bilmediğim için sözünü kabul edip, bana söylediği kişi gibi olduğuna inanacağım.
Burada, bahçenin girişinde İsa ilahi yüceliği, görkemi ve gücünü göstermeyi seçti. İsa, bunu çoğu zaman saklı tuttu. Burada İsa bir an için de olsa bunu açıklıyor. İsa’nın dünyanın kuruluşundan önce sahip olduğu, beden almadan önceki yüceliği çok kısa bir an için gösterildi. Bu an, denizleri dindirdiği, rüzgarları durdurduğu ve hastaları iyileştirdiği gücü son kez kullandığı anlardan biriydi. Olağanüstü! Olağanüstü ilahi bir an!
İsa neden böyle bir şey yaptı? Bir kaçış yolu bulup çarmıha gerilmekten kurtulmak için mi? İncil’i ve bu online makaleleri okuyarak öğrendiğiniz gibi, gelme amacı bizim yerimize ölmek ve yeniden dirilmekti. Tutuklanmasından hemen önce İsa ancak Tanrı’nın konuşabileceği gibi konuşmayı seçti - onlara gerçekten kim olduğunu göstermek istedi. Saldırgan ve gürültücü kalabalığın, eğer farklı düşünmeseydi, hiçbir kalabalığın, ordunun, gücün kendisini o gece tutamayacağını bilmesini istiyordu. Onlar İsa’yı tutuklamadı. O onları tutukladı! Sözleri, kalabalığın boylarından büyük bir işe giriştiği konusunda bir uyarıydı. Silahlı altı yüz adam ve farklı birliklerden başkaları artık tutuklamaya geldikleri Kişi’den daha fazla korkuyorlardı! Hepsini öldürebilirdi, Romalı askerlerin silahlarını ödünç alarak değil, kendi sözüyle! Her şeye gücü yeten sözüyle!
İsa için ‘Söz’ ünvanı sadece İncil’in şu an çalışmakta olduğumuz bölümünde kullanılıyor: “Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı. Başlangıçta O, Tanrı'yla birlikteydi. Her şey O'nun aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey O'nsuz olmadı...Söz, insan olup aramızda yaşadı.” (Yuhanna 1:1-3, 14, İncil). Kutsal Yazılar’da İsa tanıtılırken sadece insandan daha öte birini görüyoruz. Mucizeleri, davranışları ve sözleri buna tanıklık ediyor. Gömülü olduğu mezardan üçüncü gün dirilişi de aynı şekilde! Ama zaten biz de Söz beden aldığında, görünmez Tanrı görünür olduğunda bunu bekleriz değil mi?
Tanrı’nın Eski Antlaşma’da Mesih’in ve Kurtarıcı’nın ilahi olacağına ilişkin bildirilerini incelemeye devam edelim. İlk bildiriyle ilgili incelememizi tamamlayalım:
“Çünkü bize bir çocuk doğacak,
Bize bir oğul verilecek.
Yönetim onun omuzlarında olacak.
Onun adı Harika Öğütçü, Güçlü Tanrı,
Ebedi Baba, Esenlik Önderi olacak.” (Yeşaya 9:6, Eski Antlaşma)
YÖNETİM - “Yönetim onun omuzlarında olacak.”
Yeni Antlaşma yazarları Hıristiyan dininin kökeninin Eski Antlaşma’da olduğuna inanırlar. İbrahim’in çağrılmasından Hıristiyan kilisesinin kurulup yayılmasına kadar İncil’in yazarları tek ve birbiriyle bağlantılı bir hareket görürler. Yeni Antlaşma yazarlarından Tanrı’nın her şeyi kucaklayan tasarısının üzerindeki perdelerin kalktığını öğreniyoruz. Bu tasarı ezelden en ileri geleceğe kadar uzanıyor. İsa Mesih’in kişiliği ve egemenliğinde bu tasarı zirveye ulaşır.
“Yönetim onun omuzlarında olacak.” İsa Mesih hakkındaki bu peygamberliksel söz, Mesih’in gerçekten, dünyanın tüm krallıkları ve yönetimlerini içeren dünyasal, coğrafi krallıklar üzerinde egemenlik süreceği, hala gelecekte olan bir döneme bakıyor. “RAB bütün dünyanın kralı olacak. O gün yalnız RAB, yalnız O'nun adı kalacak.” (Zekeriya 14:9, Eski Antlaşma). O zamana kadar krallığı görünmez biçimdedir. Rab İsa’nın yönetimi kendisine güvenenler ve Rab olarak itaat edenler üzerindedir. İsa’nın, kendisinin çarmıha gerilip gerilmeyeceğine karar verme yetkisine sahip olan Roma Valisi’ne ne dediğine kulak verin:
“İsa, "Benim krallığım bu dünyadan değildir" diye karşılık verdi. "Krallığım bu dünyadan olsaydı, yandaşlarım, Yahudi yetkililere teslim edilmemem için savaşırlardı. Oysa benim krallığım buradan değildir."” (Yuhanna 18:36, İncil)
İsa temelde, kral olduğunu iddia ettiğini ama bunun Yahudiler’in anladığı anlamda olmadığını söylüyor. Yahudi liderler İsa’yı dünyasal bir krallık kurmakla ve Sezar’a karşı ayrılıkçılığı teşvik etmekle suçluyorlardı. Bu doğru değildi ama İsa’nın düşmanları bunun Roma Valisi açısından ölüm cezasının gerekli görülmesini sağlayacak bir suçlama olduğunu düşünüyorlardı. Valinin İsa’nın gerçek kimliği konusundaki sorusuna cevap olarak İsa egemenliğinin bu dünyadan olmadığını söylüyor- yani, dünyasal kralllıklarla aynı doğaya sahip değil.
Dünyanın egemenlikleri silahlarla savunulur. Orduları vardır ve savaşlara girerler. İsa’nın egemenliği bu türden olsaydı, kendisini izleyen kalabalıkları savaşa hazırlanmak için harekete geçirirdi. Yeruşalim’e son kez girmeden önce kendisini izleyenleri silahlandırabilirdi. Tutuklandığı gece yalnız ve silahsız olmazdı. Kral olduğu halde, egemenliği insanların yürekleri üzerindedir. Krallığı şu anda görünmez bir krallık olsa da, bir gün egemenliği tüm insanlığın yüreklerine uzandığında görünür ve evrensel olacaktır. “Çünkü sular denizi nasıl dolduruyorsa, dünya da RAB'bin yüceliğinin bilgisiyle dolacak.” (Habakkuk 2:14, Eski Antlaşma). Eski Antlaşma’da İsa hakkındaki peygamberlikler bunları önceden bildiriyor.
İsa’nın sözünü ettiği egemenlik hakkında daha fazla şey öğrenmek istiyorsanız, Muhammed’in İncil’de Bildirilmesi 4 – Göklerin Egemenliğinin Unsurları Nedir? adlı yazıyı okuyun. Bunu okumanın size yararı olacağından eminim.
HARİKA ÖĞÜTÇÜ - Öldüğünüzde gözlerinizi kapadığınızda cennete gideceğinizden nasıl emin olacağınızı söyleyen öğütçüyü tarif etmek için siz de ‘harika’ kelimesini kullanmaz mıydınız? Kullanırsınız. Hayatta bunu bilmekten daha harika bir şey olamazdı. Kimse Harika Öğütçü gibi öğretmez. Kimse onun gibi öğüt veremez çünkü kimse bizim iyiliğimizi onun kadar düşünmez. Kimse bizi onun gibi sevmez çünkü bize sevgisini gösterdi. “Hiç kimsede, insanın, dostları uğruna canını vermesinden daha büyük bir sevgi yoktur.” (Yuhanna 15:13, İncil). Kimse onun gibi öğüt veremez çünkü öğütleri ilahi olmasının derinliklerinden ve insanlık anlayışından kaynaklanır. “Öyle ki...Tanrı'nın sırrını, yani bilginin ve bilgeliğin bütün hazinelerinin saklı olduğu Mesih'i tanısınlar.” (Koloseliler 2:3, İncil)
Tek gereken bir çağrıdır. Çağrınızda, size gelmeyi arzulayan ve her türlü ve tüm bağlardan özgür kılmayı arzulayan evrenin Yaratıcısı var. Ben buna ‘harika’ derim. İsa’nın düşmanlarının bile İsa’nın öğretişleri ve öğütlerine duydukları hayranlığa kulak verin:
“Ferisiler [Yahudi din önderleri] halkın İsa hakkında böyle fısıldaştığını duydular.
Başkahinler ve Ferisiler O'nu yakalamak için görevliler gönderdiler...Görevliler geri dönünce, başkâhinlerle Ferisiler, "Niçin O'nu getirmediniz?" diye sordular. Görevliler, "Hiç kimse hiçbir zaman bu adamın konuştuğu gibi konuşmamıştır" karşılığını verdiler.” (Yuhanna 7:32, 45-46, İncil)
Beden almış Tanrı olarak İsa tüm gerçeğin kaynağıdır. İsa dedi ki, “Yol, gerçek ve yaşam Ben'im” dedi.” (Yuhanna 14:6, İncil). Gerçekten harika olan bu Öğütçünün dünyada egemenlik süreceği gün geliyor. Tanrı olarak gerçeğin kaynağıdır. Bu nedenle, egemenliği altında belirsizlik, taraf tutma veya başka uygunsuzluklar olmayacaktır. Nihai olarak O insanın karışıklının tek gerçek cevabıdır.
“Çünkü bize bir çocuk doğacak,
Bize bir oğul verilecek.
Yönetim onun omuzlarında olacak.
Onun adı Harika Öğütçü, Güçlü Tanrı,
Ebedi Baba, Esenlik Önderi olacak.” (Yeşaya 9: 6, Eski Antlaşma)
ESENLİK ÖNDERİ - Bu peygamberlikte İsa’ya verilen ünvanlar arasında uzun uzun yorumlayacağım son ünvan budur. Yeşaya peygamber İsa’nın gelişiyle eksiksiz ve kusursuz mutluluk geleceğini duyuruyor. Tanrı’dan isteyebileceğimiz tüm kutsamalar içinde esenlik en çok istediğimiz şey değil mi?
Dünyamızda huzur yok çünkü uluslarımızda huzur yok.
Uluslarımızda huzur yok çünkü şehirlemizde huzur yok.
Şehirlerimizde huzur yok çünkü mahallemizde huzur yok.
Mahallemizde huzur yok çünkü ailemizde huzur yok.
Ailemizde huzur yok çünkü kalplerimizde huzur yok.
Bir adam uzun bir süre önce esenliğin mükemmel bir resmini arıyordu. Kendisini tatmin eden bir resim bulamayınca bir başyapıt yapmak amacıyla bir yarışma ilanı verdi. Bu meydan okuma her yerdeki sanatçıların hayalgücünü harekete geçirdi ve her yerden resimler gelmeye başladı. Sonunda, sanat yapıtlarının gösterileceği o önemli gün geldi çattı. İzleyenler alkışlarken, hakemler birbiri ardına huzurlu resimleri açma başladılar.
İnanılmaz sanat yapıtları birbirini izledikçe gerilim artmaya başladı. Birini esenliğin en iyi resmi olarak seçmek çok zor olacaktı. İki resmin üzeri hala örtülüydü. Hakemlerden biri bir sonraki örtüyü kaldırırken kalabalığın üzerine bir sessizlik çöktü. Ayna pürüzsüzlüğünde bir göl, akşam gökyüzünün yumuşak kızıllığında dantel gibi işlenmiş, yeşil huş ağaçlarını yansıtmaktaydı. Çimlerle kaplı kıyı boyunca, bir koyun sürüsü rahatsız edilmeden otluyordu. Kazanan kesinlikle bu olmalıydı.
Yarışmayı düzenleyen adam ikinci resmin örtüsünü kendisi açtı ve kalabalık şaşkınlıkla nefesini tuttu. Esenlik bu olabilir miydi? Gürültülü bir şelale sarp kayalıklardan aşağı dökülüyodu. Kalabalık, soğuk, içe işleyen akışını neredeyse hissedebiliyordu. Yukarıdaki fırtınalı gri bulutlar, yıldırım, rüzgar ve yağmurla patlatma tehdidiyle bekliyordu. Muazzam gürültü ve acı soğuk ortasında, şelalenin kenarındaki kıyılarda zayıf bir ağaç kayalara tutunmuştu. Dallarından biri neredeyse şiddetle akan sulara dokunacaktı, sanki aptalca bir şekilde tam gücünü deneyim etmeye çalışıyordu.
Küçük bir kuş bu dalın gövdeyle birleştiği yerde yuva kurmuştu. Mutluydu ve fırtınalı çevreden etkilenmemişti ve yumurtalarının üzerinde oturmuştu. Gözleri kapalı bir şekilde ve kanatları yavrularının üstünü örterek, bu dünyasal fırtınanın ötesinde bir esenlik sergiliyordu.
Esenlik Önderinin sizlere verdiği esenlik işte budur- şimdi ve sonsuza dek. İsa dedi ki, “Size esenlik bırakıyorum, size kendi esenliğimi veriyorum. Ben size dünyanın verdiği gibi vermiyorum. Yüreğiniz sıkılmasın ve korkmasın.” (Yuhanna 14:27, İncil). “Bunları size, bende esenliğiniz olsun diye söyledim. Dünyada sıkıntınız olacak. Ama cesur olun, ben dünyayı yendim!” (Yuhanna 16:33, İncil). Bu sözler, esenlik verme gücüne sahip Olan’dan geliyor. Bunlar boş sözler veya iyi niyetli düşünceler değil.
İsa’nın verdiği esenlik vicdanın sesini ve paniklerini dindirir. Tüm günahlarımız sonsuza dek bağışlandığında ortaya çıkan budur. “Ama bir zamanlar uzak olan sizler, şimdi Mesih İsa'da Mesih'in kanı sayesinde yakın kılındınız. Çünkü Mesih'in kendisi barışımızdır.” (Efesliler 2:13-14, İncil). Bu esenliğe sahip olanlar Tanrı’yla sonsuza dek barışmış oldukları için bu esenlik ölüm saatinde de var olacaktır.
Yazının bu kısmında Tanrı’nın Eski Antlaşma’da, gelecek olan Mesih ve Kurtarıcı’nın ilahi olacağı hakkındaki bildirilerine bakıyoruz. Birinci bildiride, bu ilahi Olan’a verilen ünvanları ele aldık. Geriye kalan ünvanlarla ilgili tek bir yorum yapacağım - Güçlü Tanrı ve Ebedi Baba. Bu ünvanlar hakkında peygamberlik edilenin ilahi niteliğine atıfta bulundukları kesindir. Bunun farkında olduğunuzdan eminim. Bunlar ölümlü insanlara verilen türde isimler değildir. İsa Tanrı mı? Tanrı olduğu açık.
2. BİLDİRİ:
“Bundan ötürü Rab'bin kendisi size bir belirti verecek: İşte, kız gebe kalıp bir oğul doğuracak; adını İmmanuel koyacak.” (Yeşaya 7:14, Eski Antlaşma)
Tanrı, dünyadaki ilahi görünümüne bizleri hazırlamak için zaman ayırdı mı? Evet, ayırdı. İncil’in birinci ayetinin yazılmasını esinlemeden çok önce buna başladı. İnsanlığa gelecek olan Mesih ve Kurtarıcı’nın Tanrı olacağını açık seçik bir şekilde ilan etmek için Eski Antlaşma’yı kullandı. Birinci bildirisini ele aldık.
Hıristiyanlık’ın başından beri İsa ilahi olarak görülmüştür. Yeni Antlaşma’da İsa’dan Tanrı olarak en azından yedi kez ve ilahi bir ünvan olan Rab ünvanıyla pek çok kez söz edilir. Hıristiyan kilisesine ait en eski belgeler İsa’ya ilahi bir konum atfeder. Fakat ilahi oluşunun duyurulması sadece Hıristiyanlık çağında başlamamıştır. İsa’nın doğumundan yüzlerce yıl önce Eski Antlaşma’da başlamıştır. Eski Antlaşma’nın tüm akışı, birinci bildiride gördüğümüz ve şimdi ikinci bildiride göreceğimiz gibi Tanrı’nın dünyaya gelişini gerektirir:
“Bundan ötürü Rab'bin kendisi size bir belirti verecek: İşte, kız gebe kalıp bir oğul doğuracak; adını İmmanuel koyacak.” (Yeşaya 7:14, Eski Antlaşma)
Belki ‘İmmanuel’ kelimesinin anlamını açıklayan bir notun bulunduğu bir Türkçe Kutsal Kitabınız vardır. Eğer yoksa, bu kelimenin Yeni Antlaşma’da nerede tanımlandığına bakalım:
“İsa Mesih'in doğumu şöyle oldu: Annesi Meryem, Yusuf'la nişanlıydı. Ama birlikte olmalarından önce Meryem'in Kutsal Ruh'tan gebe olduğu anlaşıldı. Nişanlısı Yusuf, doğru bir adam olduğu ve onu herkesin önünde utandırmak istemediği için ondan sessizce ayrılmak niyetindeydi. Ama böyle düşünmesi üzerine Rab'bin bir meleği rüyada ona görünerek şöyle dedi: "Davut oğlu Yusuf, Meryem'i kendine eş olarak almaktan korkma. Çünkü onun rahminde oluşan, Kutsal Ruh'tandır. Meryem bir oğul doğuracak. Adını İsa koyacaksın. Çünkü halkını günahlarından O kurtaracak."
Bütün bunlar, Rab'bin peygamber aracılığıyla bildirdiği şu söz yerine gelsin diye oldu: "İşte, kız gebe kalıp bir oğul doğuracak; adını İmmanuel koyacaklar." İmmanuel, Tanrı bizimle demektir.
Yusuf uyanınca Rab'bin meleğinin buyruğuna uydu ve Meryem'i eş olarak yanına aldı. Ama oğlunu doğuruncaya dek Yusuf ona dokunmadı. Doğan çocuğun adını İsa koydu.” (Matta 1:18-25, İncil)
Yeşaya peygamberin bu antik peygamberliğinde İsa’nın, başka hiçbir insanın hiçbir zaman sahip olmadığı bir biçimde, iki ayrı doğaya sahip olduğunu görüyoruz. Bir doğası insan. O doğdu. Diğer doğası ilahi. Baktığımız birinci peygamberlikte İsa’ya ‘Güçlü Tanrı’ ve ‘Ebedi Baba’ dendiğini gördük. İsa hem tamamıyla insan, hem de tamamıyla Tanrı’ydı.
Umarım, İsa’nın ikili doğası konusunda Kutsal Kitap’ın ne demek istediğini anlamaya başlıyorsunuz.
HAYAL EDEN TANRI
Büyük masada oturan Yazar büyük kitabı açar. Kitabın içi boştur. Söz var olmadığı için kitapta söz yoktur. Söz yoktur çünkü söze gerek yoktur. Sözleri duyacak kulaklar, görecek gözler yoktur. Yazar yalnızdır.
Böylece büyük kalemi alır ve yazmaya başlar. Bir sanatçının renklerini topladığı ve oyma sanatçısının araçlarını topladığı gibi, Yazar da sözlerini toplar. Üç tane var. Üç kelime. Bu üç sözden milyonlarca düşünce çıkacak. Ama hikaye bu üç sözcük çevresinde gelişecek.
Tüy kalemi alıp birinci sözcüğü yazar. Z-a-m-a-n. O yazana kadar zaman diye bir şey yoktu. Kendisi zamandan bağımsızdır ama bu hikaye zaman içinde yer alacak. Hikayede, güneşin ilk defa doğuşu, kumların ilk defa kayması, ilk gülüş, her şeyin var olduğu ilk sefer olacak. Başlangıç... ve son. Son bölüm mü? Evet, yazmadan önce neler olacağını biliyor.
Zaman. Sonsuzluk için sadece bir adım. Birinin mezar taşında yazan doğum tarihi ve ölüm tarihi arasındaki kısa çizgi. Uzun bir ömre sahip olmalarına izin verilenler için bile kısa bir süre.
Yavaş yavaş ve şefkatli bir şekilde Yazar ikinci kelimeyi yazıyor. Bir isim. A-d-e-m. Yazarken, bu birinci kişiyi, ilk insanı görüyor. Sonra da diğerlerini. Bin çağda, bin farklı yerde, Yazar hepsini görüyor. Her Adem, her çocuk. Yazar onları hemen sevdi. Sevgisi kalıcıydı. Sonsuzdu.
Onlar da, O’nun onları sevdiği yoğunlukla O’nu sevecek miydi?
Yazar her birine bir zaman veriyor. Her birine bir yer. Kaza değil. Rastlantı değil. Sadece tasarım. Biri bir gün Yazar’a yazacak ve şöyle diyecek,
“Henüz döl yatağındayken gözlerin gördü beni; bana ayrılan günlerin hiçbiri gelmeden hepsi senin kitabına yazılmıştı. Hakkımdaki düşüncelerin ne değerli, ey Tanrı, sayıları ne çok! Kum tanelerinden fazladır saymaya kalksam.” (Mezmur 139:16-18, Eski Antlaşma)
Yazar doğmamış olana bir söz veriyor: Seni kendi benzeyişimde yaratacağım. Benim gibi olacaksın. Güleceksin. “Yaratacaksın.” Hiç ölmeyeceksin. Ve yazacaksın. Yazmak zorundalar. Çünkü her yaşam bir kitap, okunmak için değil, aksine yazılmak için. Yazar her yaşam hikayesini başlatıyor ama her yaşam kendi sonunu yazıyor.
Ne kadar tehlikeli bir özgürlük. Her Adem için hikayeyi Kendisinin bitirmesi ne kadar da daha güvenli olurdu. Her seçimi yazmak. Daha basit ve güvenli olurdu. Ama sevgi olmazdı. Sevgi ancak seçildiğinde sevgidir. Böylece Yazar her çocuğa bir kalem verir. ‘Dikkatli yaz,’ diye fısıldar.
Sevgiyle, bilinçli bir şekilde, acıyı hissederek üçüncü sözü yazıyor. İ-m-m-a-n-u-e-l.
Evrendeki en büyük düşünce zamanı hayal etti. En dürüst yargıç Adem’e bir seçim hakkı verdi. Ama bizlere İmmanuel’i, -Tanrı bizimledir-, veren sevgiydi.
Sevilebilir oldukları için İmmanuel’in aşağı gelip aralarında yaşayacağını düşünmekle ne büyük ahmaklık ederler. Yazdıkça öğrenecekleri çok şeyleri olacaktı.
Yazar kendi hikayesine girecek. Söz, beden alacak. O da doğacak. O da insan olacak. O’nun da ayakları ve elleri olacak. O’nun da gözyaşları ve denenmeleri olacak. En önemlisi O’nun da seçim hakkı olacak. İmmanuel ölüm ve yaşam kavşağında duracak ve bir seçim yapacak.
Yazar bu kararın ağırlığını çok iyi biliyor. Kendi acısıyla dolu sayfayı yazarken duraklıyor. Çarmıhla ilgili olayları ve henüz doğmamış olanlar için yükleneceklerini kaleme alıyor. Bürüneceği beden tüm zamanların Ademlerinin günahlarını yüklenecek. Durabilir. Yazar’ın bile bir seçim hakkı var. Ama Yaratıcı nasıl olur da yaratmaz? Yazar nasıl yazmaz? Sevgi nasıl sevmez? Yaşamı seçiyor. Kendisi için ölüm anlamına gelse de, onlar için yaşamı seçiyor.
Böylece Yaşamın Yazarı hikayeyi tamamlıyor. Bedene çivileri saplıyor ve mezarı büyük bir kayayla kapatıyor. Yapacağı seçimi bilerek, özgür iradeleriyle tüm Ademlerin yapacağı seçimi bilerek şöyle yazıyor, ‘Son’. Sonra kitabı kapatıyor ve başlangıcını ilan ediyor, ‘Işık olsun!’
“Bundan ötürü Rab'bin kendisi size bir belirti verecek: İşte, kız gebe kalıp bir oğul doğuracak; adını İmmanuel koyacak.” (Yeşaya 7:14, Eski Antlaşma)
İsa’nın hikayesi tüm zamanların en inanılmaz hikayesidir. Kutsal Kitap’ta kaydedilenden söz ediyorum. Sizin ve benim işiteceğimiz en olağanüstü gerçek budur. İsa’nın bu olağanüstü hikayesinin o doğmadan önce başladığını bilecek kadar okudunuz bu yazıyı. Eski Antlaşma’da baktığımız iki peygamberliksel bildiri bize bunu söylüyor. Ama hikayenin İsa’nın ölümüyle sona ermediğini biliyor muydunuz? İsa ölümünü önceden bizzat bildirdi ama söyledikleri bundan ibaret değildi. Öğrencilerine neler olacağını anlatırken O’na kulak verelim:
“İnsanoğlu'nun çok acı çekmesi, ileri gelenler, başkahinler ve din bilginlerince reddedilmesi, öldürülmesi ve üçüncü gün dirilmesi gerektiğini söyledi.” (Luka 9:22, İncil)
“Bundan sonra İsa, kendisinin Yeruşalim'e gitmesi, ileri gelenler, başkâhinler ve din bilginlerinin elinden çok acı çekmesi, öldürülmesi ve üçüncü gün dirilmesi gerektiğini öğrencilerine anlatmaya başladı.” (Matta 16:21, İncil)
“Celile'de bir araya geldiklerinde İsa onlara, "İnsanoğlu, insanların eline teslim edilecek ve öldürülecek, ama üçüncü gün dirilecek" dedi. Öğrenciler buna çok kederlendiler.” (Matta 17:22-23, İncil)
“İsa, İnsanoğlu'nun çok acı çekmesi, ileri gelenler, başkâhinler ve din bilginlerince reddedilmesi, öldürülmesi ve üç gün sonra dirilmesi gerektiğini onlara anlatmaya başladı.” (Markos 8:31, İncil)
“Ben iyi çobanım. İyi çoban koyunları uğruna canını verir. Canımı kimse benden alamaz; ben onu kendiliğimden veririm. Onu vermeye de tekrar geri almaya da yetkim var.” (Yuhanna 10:11,18, İncil)
İsa’nın ölümüne, gömülmesine ve dirilişine inanmakta güçlük çekiyorsanız, yalnız değilsiniz. İsa’nın öğrencileri de o zaman bunu anlamamışlardı. Ne zaman anladılar? İsa’nın diriliş sabahına gidelim ve üçüncü gün olanları görelim:
“Kadınlar haftanın ilk günü [Pazar], sabah çok erkenden, hazırlamış oldukları baharatı alıp mezara gittiler. Taşı mezarın girişinden yuvarlanmış buldular. Ama içeri girince Rab İsa'nın cesedini bulamadılar. Onlar bu durum karşısında şaşırıp kalmışken, şimşek gibi parıldayan giysilere bürünmüş iki kişi yanlarında belirdi. Korkuya kapılan kadınlar başlarını yere eğdiler. Adamlar ise onlara, "Diri olanı neden ölüler arasında arıyorsunuz?" dediler. "O burada yok, dirildi. Daha Celile'deyken size söylediğini anımsayın. İnsanoğlu'nun günahlı insanların eline verilmesi, çarmıha gerilmesi ve üçüncü gün dirilmesi gerektiğini bildirmişti." O zaman İsa'nın sözlerini anımsadılar.” (Luka 24:1-8, İncil)
İsa’nın söylediklerini ne zaman hatırladılar? Ancak İsa’nın boş mezarındaki iki melek hatırlattığında! İsa’nın ölü bedeninin sarılı olduğu kefene serpecekleri baharatlar ellerinde olduğu halde orada durmakta olan kadınların ne kadar mahcup olabileceğini hayal edin!
Peki ya yakında elçi olacak olan adamlar? Cuma günü İsa’nın çarmıha gerilmesinden beri, çılgına dönmüş kalabalıkların elinde kendilerinin de öldürüleceğinden korkarak saklanıyorlardı. İsa’nın ölümü kendisini takip edenleri o kadar hayal kırıklığına uğratmıştı ki, dirilişi hakkında onlara verdiği güvence akıllarından tamamıyla çıkmıştı. İsa’nın ölümden dirileceğini söylediği günde mezara bile gitmemişlerdi!
İmansızlık ettikleri için onları ayıplamalı mıyım? Ayıplayamam. Ancak kusursuz bir hayat sürdürmüş olan bir kişi ayıplayabilir. Ama öğrenciler ne yapacaklarına karar veremeden önce dirilmiş İsa onlara göründü. Mahcubiyetleri sevince dönüştü ve sıkıntılı yürekleri sevinçle doldu.
“Bunları anlatırlarken İsa gelip aralarında durdu. Onlara, "Size esenlik olsun!" dedi.
Ürktüler, bir hayalet gördüklerini sanarak korkuya kapıldılar.
İsa onlara, "Neden telaşlanıyorsunuz? Neden kuşkular doğuyor içinizde?" dedi. "Ellerime, ayaklarıma bakın; işte benim! Dokunun da görün. Hayaletin eti kemiği olmaz, ama görüyorsunuz, benim var."
Bunu söyledikten sonra onlara ellerini ve ayaklarını gösterdi. Sevinçten hala inanamayan, şaşkınlık içindeki öğrencilerine, "Sizde yiyecek bir şey var mı?" diye sordu.” (Luka 24:36-41, İncil)
Yaşam Yazarı bu insanlarla ne kadar da harika bir hikaye yazacak. İncil’in Hıristiyanlık’ın ilk yıllarındaki yayılışının tarihsel anlatımını veren kısmında bunu okuyabilirsiniz. Elçilerin İşleri Kitabı’na bakın. Yuhanna Müjdesi’nden sonra geliyor.
DÖRT OLAĞANÜSTÜ AYETLE ÇALIŞMAMIZA DEVAM EDELİM
“Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı. Başlangıçta O, Tanrı'yla birlikteydi. Her şey O'nun aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey O'nsuz olmadı...Söz, insan olup aramızda yaşadı.” (Yuhanna 1:1-3, 14, İncil)
1. GERÇEK – İsa sonsuz Tanrı Oğlu olarak her zaman var oldu. “Başlangıçta Söz vardı.” Kutsal Yazılar’ın bize bu gerçek hakkında neler söylediği üzerinde durduk. İsa’nın ilahi doğasıyla ilgili fikir ayrılıkları bu şekilde yatışır mı? Yatışmalı çünkü başlangıcı Olmayan’ın üzerinde düşünüyoruz. Söz, yaratılıştan önce vardı ve Söz sonunda bedene büründüğünde, İsa’yla yüzyüze geliyoruz.
2. GERÇEK – İsa, Baba Tanrı’dan ayrı bir Kişidir ama yine de O’nunla birdir. İsa hakkında bölümün birinci ayetinde açıklanan ikinci önemli gerçek budur. “Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı.” Elçi Yuhanna diyor ki, “Söz Tanrı'yla birlikteydi.” Bunun harifiyen anlamı şu, “Söz Tanrı’ya yönelikti.” Grekçe bağlı sözcüğü yakınlık düşüncesine sahiptir. İsa sadece sonsuzlukta var olmakla kalmadı ama aynı zamanda Baba’yla en fazla mümkün olan yakınlığa da sahipti. Baba ve Oğul iki kişidir ama yücelikleri eşittir. Aynı öze sahipler. İki öz değil, iki Tanrı değil. Tek bir öz. Sonsuzluk boyunca Kutsal Ruh’la var oldular; insanın bilmediği ve bilemeyeceği bir eşitlik ve yakınlık düzeyine sahiptiler. Önsözde bundan üçlü birlik tektanrıcılığı olarak söz ettim. Tanrı’nın doğasının birliğindeki karmaşıklığı için Üçlü Birlik terimini de kullanıyoruz. Doğasını yeterli bir şekilde tanımlayan sözler var mı? Ben bulamadım. Gerçek şu ki, bu sözleri bulmak mümkün değildir. Tanrı’nın ilahi doğası ve Oğul ve Baba arasındaki ilişki hakkında gizemler vardır bunları çözmek için sonsuzluğu beklememiz gerekecek.
Tanınmış bir Hıristiyan akademisyen Tanrı’nın üçlü birlik doğası hakkında kalın bir kitabı bitirdikten kısa bir süre sonra, Kuzey Afrika’nın Akdeniz kıyısı boyunca yürümekteydi. Yürüyüşü sırasında, elindeki kovayı deniz suyuyla doldurup sonra da kumdaki büyük deliğe döken bir çocuk gördü. Adam çocuğa ‘Neden bunu yapıyorsun?’ diye sordu.
“"Akdeniz’i deliğe döküyorum,’ diye cevap verdi çocuk büyük bir ciddiyetle.
“Oğlum, ne kadar imkansız bir şeyi yapmaya çalışıyorsun!’ diye azarladı adam çocuğu. “Deniz çok büyük ve senin deliğin çok küçük.” Akademisyen yürüyüşüne devam ederken, kendisinin Tanrı’nın üçlü birlik doğası hakkında yazma gayretlerinin de o çocuğun gayretine benzediği aklına geldi. Konu fazlasıyla derin ve adamın aklı fazlasıyla küçüktü!
Üçlü Birlikte Kutsal Yazılar’daki kavranılmaz ama açık bir doktrindir. Tüm ilahi gizemler arasında kuşkusuz en derinidir. İnsan kavrayışının çok ötesinde olsa bile, Tanrı’nın kendisini Kutsal Yazılar’da bu şekilde açıkladığına kuşku yoktur. Üçlü birlik tektanrıcılığı Kutsal Yazılar’da vardır. Tanrı, sonsuzlukta üç Kişi’de var olan tek Tanrı’dır. Bu, üç farklı Tanrı olduğu anlamına gelmez. Aksine, Tanrı tek öze sahip üç Kişi’dir. İlahi öz, Tanrılığın üç üyesinde – Baba, Oğul ve Kutsal Ruh- bütün olarak ve bölünmeden, aynı anda ve sonsuzca bulunmaktadır. Üçlü Birliği inkar etmek veya yanlış anlamak Tanrı’nın doğasını inkar etmek veya yanlış anlamaktır.
“Bu benim,” diyorsunuz, “Kabul etmeliyim ki, bu doktrin karşısında şaşırıp kalıyorum!” Hayatta anlamadığımız milyonlarca şey yok mu?
“Karpuz çekirdeğinin gücünü gördüm. Kendi ağırlığının 200.000 katını topraktan ve kendi içinden çekme gücü var. Bu materyali nasıl aldığını, renklerinden içinde sanatın hayal gücünün ötesinde bir dış yüzeyi nasıl oluşturduğunu ve sonra içinde beyaz kenarı ve ortasındaki kırmızı kor ve her biri yine kendi ağırlığının 200.000 katını çıkarma gücüne sahip çok sayıda siyah çekirdeği nasıl oluşturduğunu bana açıkladığınızda - bana karpuzların gizemini açıkladığınızda, Tanrı gizemini açıklamamı da isteyebilirsiniz.” (William Jennings Bryan)
Tüm gizemler içinde en büyüğü olan bu gizemle -karpuz değil, Tanrı’nın doğası- bir sonraki bölümde devam edeceğiz.
3. GERÇEK - Söz Tanrı’dır. İsa hakkında, birinci ayetin son kısmında bulunan üçüncü muazzam gerçek budur. “Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı.” Tanrı’dan daha önemsiz bir varlık değildir. Ayet, “Başlangıçta Tanrı sözü yarattı” demiyor, “Başlangıçta Söz vardı” diyor. Her şey, her şeyi yaratan ve kendisi yaratılmamış olan Söz’ün üzerinde temellenmiştir. Söz’ün başlangıcı yoktu. Ama bu önemli ayetlerde daha da fazlası var: Söz kişisel olarak ayrıydı. Söz, Tanrı’yla birlikteydi. Öte yandan, ayrı bir doğası yoktu. Tanrı’ydı. Aynı öze sahipti.
Bu ayette, Söz’ün sonsuz varoluşu, ilahi kişiliği ve doğası ifade edilmektedir. Ezelden beri Baba Tanrı ve (burada adı geçmese de) Kutsal Ruh Tanrı ise mükemmel paydaşlığa sahip olarak vardı. Üçlü Birliğin gizemi burada yatmaktadır. Doğası açısından Tanrı şöyle resmedilebilir: 1 x 1 x 1=1. Ama şunu öneriyorum. Zamanımızı Tanrı’yı bir tabloyla açıklamak veya formüllere indirgemekle harcamayalım. İşe yaramayacak. Tanrı’ya bu şekilde yaklaştığımızda yüreğimizi hayrete düşmekten mahrum etmiş oluruz. Yüreklerimizin hayrete düşmesine çok az zaman ayırdığımıza inanıyorum. “Var mı senin gibisi ilahlar arasında, ya RAB? Senin gibi kutsallıkta görkemli, heybetiyle övgüye değer, harikalar yaratan var mı?” (Mısır’dan Çıkış 15:11, Eski Antlaşma)
Vay canına! Söz Tanrı; dünyaya gelmeyi ve bizimki gibi insan bedeniyle kaplanmış canımız gibi, O da bir bedene bürünmeyi seçti. Beden almanın en dikkat çekici yanı nedir? Sadece sonsuzluğun yerine takvimi koymuş olması değil. Sadece zaman içinde yaşamayı seçmesi değil; kuşkusuz bu da dikkate değer bir değişim. Ne olduğunu biliyor musunuz? Bu soruya verilen en kapsamlı yanıt için lütfen, Kurbanın Üzerindeki Sır Perdelerinin Kaldırılması adlı yazıyı okuyun. Bu yazıyı okumak için zamanınız olana dek şu cevabı dikkate alın:
Kutsal Yazılar Tanrı’nın yıllarının araştırılamaz olduğunu söyler. “Evet, Tanrı öyle büyüktür ki, O'nu anlayamayız, varlığının süresi hesaplanamaz.” (Eyüp 36:26, Eski Antlaşma). Güney Norveç’in kayalık kıyısına ilk dalganın ne zaman çarptığı anı veya uzayda ilk yıldızın patlamasını araştırıyor olabiliriz ama Tanrı’nın Tanrı olduğu ilk anı hiçbir zaman bulamayacağız, öyle değil mi? Aynı şekilde, Söz’ün Tanrı olmadığı hiçbir an yoktu. Ezeli ve ebedi olduğu için hiç olmamış değildir. Tanrı zamanla sınırlı değildir.
Ama İsa dünyaya geldiğinde, her şey değişti. Daha önce cennette hiç duymadığı bir ifade duydu: ‘Zamanın doldu.’ Çocukken, zamanı dolduğu için Tapınağın avlu kısmından çıkması gereken bir olay olmuştu. Nitekim, fazlasıyla uzun kaldı orada! “İsa on iki yaşına gelince, bayram geleneğine uyarak yine gittiler. Bayramdan sonra eve dönerlerken küçük İsa Yeruşalim'de kaldı. Bunu farketmeyen annesiyle babası, çocuğun yol arkadaşlarıyla birlikte olduğunu sanarak bir günlük yol gittiler. Sonra O'nu akrabalar ve dostlar arasında aramaya başladılar. Bulamayınca O'nu araya araya Yeruşalim'e döndüler. Üç gün sonra O'nu tapınakta buldular. Din öğretmenleri arasında oturmuş, onları dinliyor, sorular soruyordu. O'nu dinleyen herkes, zekasına ve verdiği yanıtlara hayran kalıyordu.” (Luka 2:42-47, İncil)
İnsan olarak, zamanı dolduğu için Nasıra’daki evinden ayrılması gerekti. Kurtarıcı olarak, ölme zamanı ve daha önce cennette anlaştıkları süre boyunca ölü kalması gerekti. Zamanı dolmuştu. Otuz üç yıl boyunca zaman ölçütleri içinde yaşamayı seçti. Zamanın dışında sürekli var olmuş birisi için ne büyük değişim!
Bu kesinlikle kayda değer ama daha da dikkate değer bir şey var. Beden alma hazinesindeki en parlak mücevheri görmek ister misiniz? Bedende yaşamasının kendi gerçeği olduğunu düşünebilirsiniz. Bir an sınırsız ilahi bir Ruh’tu. Sonra, bir anda, etten kemikten bir bedene kavuşmuştu. Düşünün bir kere. O an nasıl bir andı? Bilmiyorum ama karşısında hayrete düşüyorum!
“Egemenlik sürsün denizden denize, Fırat'tan yeryüzünün ucuna dek!” (Mezmur 72:8, Eski Antlaşma). Bizim “Tanrı nerede?” diye sormamız, bir balığın “Su nerede?” diye sorması, ya da bir kuşun ‘hava nerede?’ diye sorması gibi bir şeydir. Tanrı her yerdedir! Tanrı zamana girip insan olduğunda, sınırsız olan sınırlandı. Bedende hapsoldu. Yorulma eğilimine sahip kaslar ve göz kapaklarıyla kısıtlanmıştı. Otuz yıldan fazla bir süre boyunca, bir zamanlar sınırsız olan erişimi, bir kol boyuyla sınırlanmış, hızı insan ayaklarının hızıyla dizginlenmişti. Onun yerinde olsaydım, ayaklarım ne zaman ağrısa kendimi anında bir sonraki kente taşımayı düşünürdüm. Ya da yağmurdan dolayı kemiklerim ağrıdığında belki de havayı değiştirmek isterdim. Ama, eğer beden almış ilahi Söz olsaydım, şu an düşündüğüm gibi düşünmezdim. Tanrı diyor ki,
“Çünkü gökler nasıl yeryüzünden yüksekse, yollarım da sizin yollarınızdan, düşüncelerim düşüncelerinizden yüksektir.” (Yeşaya 55:9, Eski Antlaşma)
İncil’i dikkatli bir şekilde incelediyseniz, İsa’nın doğaüstü gücünü kişisel rahatlığı için bir kere bile kullanmadığını görürsünüz. Örneğin,
1) “Yolda giderken bir adam İsa'ya, “Nereye gidersen, senin ardından geleceğim” dedi. İsa ona, “Tilkilerin ini, kuşların yuvası var, ama İnsanoğlu’nun başını yaslayacak bir yeri yok” dedi.” (Luka 9:57-58, İncil). Tek bir sözüyle sert toprağı yumuşak bir yatağa çevirebilirdi ama yapmadı.
2) “Üzerine tükürdüler, kamışı alıp başına vurdular.” (Matta 27:30, İncil). Elini sallasa, kendisini suçlayanların tükürüğünü tersine çevirip geri yüzlerine yollayabilirdi ama yapmadı.
3) “Askerler de dikenlerden bir taç örüp O'nun başına geçirdiler.” (Yuhanna 19:2, İncil). Kaşını kaldırarak, İsa’nın başına takmak için dikenli tacı hazırlayan Roma askerlerinin ellerini felç edebilirdi. Ama yapmadı.
Çok ilginç. Ama Söz’ün beden alıp bir süre aramızda yaşamasının en kayda değer yanı bu mu? Birçokları bu soruya ‘hayır’ yanıtını verirdi. Birçokları, belki de çoğu kişi, zamansızlığın ve sınırsızlığın bir kenara bırakılmasının ötesine, günahsızlığın teslim edilmesine işaret ederdi. Nedenini görmek zor değil. Aklı başında olan kim İsa’nın yaptığını yapardı? Neyi? Günahsızlığını bizim günahlılığımızla değiş-tokuş yapmak?
Dikenli tacın bildirisi bu değil mi? “O zaman Pilatus [Roma Valisi] İsa'yı tutup kamçılattı. Askerler de dikenlerden bir taç örüp O'nun başına geçirdiler.” (Yuhanna 19:1-2, İncil)
İsimsiz askerler birkaç dal alıp- dikenli olacak kadar büyümüş ama şekil verilebilecek kadar zayıf- ve bunları alay edecekleri bir taca, dikenli taca dönüştürdüler. Kutsal Yazılar’da dikenler günahın sonucunu sembolize eder. Aden Bahçesi’ni hatırlıyor musunuz? Adem ve Havva günah işledikten sonra Tanrı toprağı lanetledi:
RAB Tanrı Adem'e, “Karının sözünü dinlediğin ve sana, meyvesini yeme dediğim ağaçtan yediğin için toprak senin yüzünden lanetlendi” dedi, “Yaşam boyu emek vermeden yiyecek bulamayacaksın. Toprak sana diken ve çalı verecek, Yaban otu yiyeceksin.” (Yaratılış 3:17-18, Eski Antlaşma)
Dünyada dikenler yürekteki günahın ürünüdür. Bu gerçek Tanrı’nın Musa’ya söylediği sözlerde görünür. İsrailler’i tanrısız halkın topraklarını arındırmaları konusunda teşvik etti. Eğer böyle yapmayacaklarsa, itaatsizlik taşınamaz zorluklara sonuçlanacaktı. “Ama ülkede yaşayanları kovmazsanız, orada bıraktığınız halk gözlerinizde kanca, böğürlerinizde diken olacak. Yaşayacağınız ülkede size sıkıntı verecekler.” (Çölde Sayım 33:55, Eski Antlaşma)
Tabii bunlar mecazi ifadeler. Tanrı gerçek iğne ve dikenlerden söz etmiyordu. İsrail halkına, ülkede yaşayanları kovmadıkları takdirde, putperestlik konusunda ayartılacaklarını ve sonunda ilahi iyilik ve bereketten mahrum kalacaklarını söylüyordu.
Başkaldırı dikenle sonuçlanır. “Kötünün yolu diken ve tuzakla doludur. Canını korumak isteyen bunlardan uzak durur.” (Süleyman’ın Özdeyişleri 22:5, Eski Antlaşma). İsa bile kötü insanların yaşamlarını dikenli bitkilere benzetti. Sahte peygamberlerden söz ederken şöyle dedi, “Onları meyvelerinden tanıyacaksınız. Dikenli bitkilerden üzüm, devedikenlerinden incir toplanabilir mi?” (Matta 7:16, İncil)
Günahın meyvesi dikendir- sivri, sert, kesici dikenler. Diken ‘noktasını’ vurgulamamın nedeni hiç düşünmediğiniz bir şeyi önermek. Günahın meyvesi dikense, İsa’nın başına konan dikenli taç, günahımızın yüreğini yaraladığına ilişkin bir resim değil mi? Ben öyle olduğuna inanıyorum.
Günahın meyvesi nedir? İnsanlığın dikenli çalılarına adım atıp birkaç dikeni hissetmek. Utanç. Korku. Rezalet. Hayalkırıklığı. Güvensizlik. Endişe. Yüreklerimiz bu çalılara takılmadı mı? Ama İsa’nın yüreği takılmadı. Günahın dikenleri daha önce onu yaralamamıştı. Bizim her gün yaşadıklarımızı O hiç deneyim etmemişti. Endişe? Hiç kaygılanmadı ki! Suçluluk duygusu? Hiç suçlu olmadı ki! Korku? Tanrı ve Tanrı’nın varlığından sevinç duyanlar korkusuzdur! İsa günahın meyvesini hiç bilmedi...bizim için günahın kendisi olana kadar.
“O günah işlemedi, ağzından hileli söz çıkmadı. Kendisine sövüldüğünde sövgüyle karşılık vermedi, acı çektiğinde kimseyi tehdit etmedi...günahlarımızı çarmıhta kendi bedeninde yüklendi. O'nun yaralarıyla şifa buldunuz. Çünkü yolunu şaşırmış koyunlar gibiydiniz, şimdiyse canlarınızın Çobanı'na ve Gözetmeni'ne döndünüz.” (1.Petrus 2:22-25, İncil)
Bu ayetlerin son kısmından emin değilim. İsa’nın uğruna öldüğü günahkarlardan biri olduğunuzu kabul edip etmediğinizi bilmiyorum. Kabul etmelisiniz çünkü doğru olan bu. Ama ayetlerin baş kısmı her zaman doğru olacak. İsa bizim için günah oldu ve öldüğünde, tıpkı gece olurken toprağın üzerine karanlık çökmesi gibi, günah duyguları da onun üzerine çöktü. Daha önce deneyim etmediği bir şeydi. Herhangi bir şey yaratmadan çok uzun zaman önce bunu yapmayı tasarlamıştı. Yazar hikayesini yazmadan çok önce. Ama dünyamızı yaratırken yarattığı şeylerden biri olmadığı için günahın nasıl hissettireceğini bilmiyordu. “Kötüye bakamayacak kadar saftır gözlerin.” (Habakkuk 1:13, Eski Antlaşma)
Söz’ün insan olmasının en kayda değer yönü ne? Dünyada dikenli taç için cennetteki tacını bırakanla ilgili en olağanüstü şey ne? Günahsızlığını sizin günahlılığınızla değiştirmesi mi? Evet, beden almanın en dikkat çeken yönü bu. Bunu sizin için yaptı!!
Tek gerçek Tanrımız’a tapınmak, huzurunda bereket almak ve sonsuzluğu cennette geçirme davetini kabul etmek için O’nun üçlü birlik doğasını tam olarak anlamanıza gerek yok. Biraz üzerinde düşünün. Güneşten yararlanmak için güneş hakkında ne kadar bilgi sahibi olmamız gerekir? Çekirdeğindeki ısının derecesini bilmemize gerek var mı? Sürekli gerçekleşmekte olan devasa nükleer patlamalar sırasında protonların nasıl eriyip birbiriyle kaynaştığını bilmemize gerek var mı? Hayır, bunları bilmek ilginç olabilir ama bilmemiz gereken bir şey değil. Güneşten yararlanmak ve kemiklerimi güçlendirmesi için günlük D vitamini dozumu almam için bunların hepsini bilmeme gerek yok. Eşimin de bahçemizde tomurcuk açan çiçeklerimiz üzerindeki güneşin etkisini izlemek için bu kadar ayrıntılı bilgilere sahip olmasına gerek yok.
Üçlü Birliği açıklamak mı? Açıklamaya başlayamayız bile. Ancak Kutsal Yazılar’da açıklanan gizemlerden biri olarak kabul edebiliriz. Üçlü birliğe sahip bir varlık olan Tanrı’nın aklımızı karıştırmasına şaşırmamalıyız. Yaratıcımız’ın doğasını anlayabilseydik, işte bunun bizleri şaşırtması gerekirdi. O’nu anlayabilseydik, önemsiz, ikinci sınıf bir tanrı olurdu, tüm gerçekliğin anlaşılamaz Kaynağı olmazdı.
İsa hakkında bilmemiz gereken şey ayetlerimizde, esin almış yazarın ‘Tanrı’ sözünü aşağı bir anlamda kullanmayı amaçlamamasıdır. “…ve Söz Tanrı'ydı.” Ayette, “Söz bir tanrıydı’” veya “Söz Tanrı gibiydi” demiyor. Söz’ün Tanrı olduğunu söylüyor. Söz yaratılıştan önce var olduğu için yaratılmış bir varlık değildi. Sonsuzdur. Tanrı’yla aynı özelliklere sahip, aynı işleri yapıyor ve Tanrı’nın layık olduğu onura layık. Onurla ilgili kısmın altını çizin. Tanrı’ya duyulması gereken saygı, Söz’e (İsa’ya) de duyulmalıdır. İsa’yı ne kadar onurlandırmalıyız? Bunun sınırı yok. Şu andan itibaren İsa’yı düşündüğünüzde, O’nu sınırsız bir şekilde övmeniz ve sınırsız saygı göstermeniz gerektiğini düşünün. Ben de aynısını yapacağım.
Saygı konusunda son bir düşünce daha. İsa’nın Musa’dan daha fazla yüceliği almaya layık olduğunu biliyoruz. “Evi yapan nasıl evden daha çok saygı görürse, İsa da Musa'dan daha büyük yüceliğe layık sayıldı.” (İbraniler 3: 3, İncil). Ayetin esin almış yazarı ne diyor? Evi yapan eve göre nasılsa, İsa da Musa’ya göre öyledir. Diğer bir deyişle, Musa yaratılışın (‘evin’) bir parçası, ama İsa ‘evin yapıcısıdır.’ Yaratılıştan sorumlu olan İsa’dır. Bu ayetlerde, İsa’yı, yaratılışın ‘yapıcısına’- Tanrı- yücelik vereceğimiz gibi yücelik vermemiz söyleniyor.
Bu ayette Musa’dan bahsedilen yerde, ‘saygı’yla yakından bağlantılı başka bir terimden söz ediliyor: ‘Yücelik.’ “Evi yapan nasıl evden daha çok saygı görürse, İsa da Musa'dan daha büyük yüceliğe layık sayıldı.” Kutsal Kitap’ta yücelik sözcüğünün birbiriyle ilişkili iki anlamı vardır. Tanrı’nın bir özelliğidir; Tanrı’nın güzel, parlak doğasını kast eder- Tanrı’nın varlığını insanlara gösterdiğinde içinde göründüğü parlak, çevresini aydınlatan ışığı. Yücelik, Tanrı’nın göz kamaştırıcı (sadece parlak ışık değil, doğasının her yönü) doğasına övgü ve hayranlıkla karşılık vermektir. Bu anlamda ‘yücelik’ saygıyla eşanlamlıdır. O halde Tanrı’ya verilmesi gereken uygun karşılıklardan biri O’nu yüceltmektir. “Bu nedenle, Mesih sizi kabul ettiği gibi, Tanrı'nın yüceliği için birbirinizi kabul edin.” (Romalılar 15:7, İncil)
Tanrı’ya layık olduğu yüceliği vermeyi düşündüğümüzde doğal olarak tapınmayı düşünürüz. Kutsal Kitap bizlere İsa Mesih’e tapınmayı öğretir mi? Bu soru, bu web sitesinde yanıtlanıyor, öyle değil mi? “Tek bir Rab var, O da İsa Mesih'tir. Her şey O'nun aracılığıyla yaratıldı, biz de O'nun aracılığıyla yaşıyoruz.” (1. Korintliler 8:6, İncil)
İsa’nın dönemindeki din önderleri İsa’dan hoşlanmıyordu. Onu izleyen kalabalıkları kıskanıyorlardı. Ayrıca, İsa bu insanların ikiyüzlülüğünü ortaya çıkarıyordu. Bu din önderlerinden biri bir seferinde İsa’nın, o dönemin kuşkucuları diye bilinen bir grupla tartışmasına kulak misafiri oldu. İsa’nın savının bu denli kuvvetli olmasından etkilenmişti. Bu fırsatı değerlendirip İsa’yı tartışmayla ilgili bir soruyla şaşırtmaya çalıştı. İsa’nın cevabına dikkat edin:
“Onların tartışmalarını dinleyen ve İsa'nın onlara güzel yanıt verdiğini gören bir din bilgini yaklaşıp O'na, "Buyrukların en önemlisi hangisidir?" diye sordu. İsa şöyle karşılık verdi: "En önemlisi şudur: 'Dinle, ey İsrail! Tanrımız Rab tek Rab'dir.” (Markos 12:28-29, İncil)
Diğer uluslar birçok tanrıya tapınıyordu ama tek gerçek Tanrı bölünemezdi. “Tanrımız Rab tek Rab'dir.” İşte bu nedenle İsa bu bildiriyi açıklayabildi. Tanrı, insanın maddi şeyleri daha küçük parçalara ayırabildiği gibi ayrılamayan, ruhsal bir varlıktır. Öte yandan, Tanrı’nın birliği içinde, anlayışımızın ötesinde bir karmaşıklık vardır. Kutsal Kitap çalışmamızın odağı olan bu ayetlerde Tanrı’nın kendisi hakkında açıkladıkları bunlardır. “Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı.” Bu ayette, Söz’ün (İsa) sonsuz varoluşu, ilahi kişiliği ve ilahi doğası ifade edilmektedir.
4. GERÇEK – İsa evrenin Yaratıcısı’dır. Ayetlerimizdeki dördüncü önemli gerçek İsa’nın sonsuz Tanrı Oğlu, her şeyin yaratılmamış Yaratıcısı olduğudur. İzlemeyi düşündüğünüz Kişi hakkında bilmeniz gereken gerçeklerden biri budur. “Her şey O'nun aracılığıyla var oldu, var olan hiçbir şey O'nsuz olmadı.” Bu, yaratılmış her şeyin, O’nun aracılığıyla var olduğu anlamına geliyor. Her şey varlığını O’na borçludur. Başlangıta, ‘Ol!’ diyen ve her şeyin sözüyle var olduğu Kişi sonsuz Söz’dür.
Bu gerçek, İncil’de İsa’nın gerçek kimliği ve görevinin açıklandığı başka bir yerde doğrulanıyor. “Nitekim yerde ve gökte, görünen ve görünmeyen her şey -tahtlar, egemenlikler, yönetimler, hükümranlıklar- O'nda yaratıldı. Her şey O'nun aracılığıyla ve O'nun için yaratıldı. Her şeyden önce var olan O'dur ve her şey varlığını O'nda sürdürmektedir. Bedenin, yani kilisenin başı O'dur. Her şeyde ilk yeri alsın diye başlangıç olan ve ölüler arasından ilk doğan O'dur. Çünkü Tanrı bütün doluluğunun O'nda bulunmasını uygun gördü. Mesih'in çarmıhta akıtılan kanı aracılığıyla esenliği sağlamış olarak yerdeki ve gökteki her şeyi O'nun aracılığıyla kendisiyle barıştırmaya razı oldu.” (Koloseliler 1:16-20, İncil)
Ayetlerle ilgili iki düşünce:
1) “...ölüler arasından ilk doğan O'dur” ne anlama geliyor? Ölümden ilk dirilen anlamına gelmediği belli çünkü kendisi Lazar’ı ve başkalarını ölümden dirilmişti. Eğer “İsa’nın Duyguları” adlı dizideki yazıları okumadıysanız lütfen bundan sonra onları okuyun. İsa’nın, mezarda gömülü olan Lazar’ı çağırışını okuyun. Ne oldu? Nain kentinden mezarlığa giden cenaze alayıyla ilgili olayı ve İsa’nın, kederlerini nasıl sevince ve kutlamaya dönüştürdüğünü okuyun! Hayır, İsa ölümden ilk dirilen değildi. Hayır, bu onlar arasında üstünlüğe sahip olduğu anlamına geliyor. İsa’nın Duyguları dizisinde okuyacaklarınızda görebileceğiniz gibi, İsa tarafından diriltildikten sonra yeniden öldüler. Bu, İsa için geçerli değildir. İsa Mesih tekrar ölmemek üzere dirildi! Elçi Yuhanna’nın İsa’nın dirilişinden sonra söylediklerine kulak verin, “O'nu görünce, ölü gibi ayaklarının dibine yığıldım. O ise sağ elini üzerime koyup şöyle dedi: "Korkma! İlk ve son Ben'im. Diri Olan Ben'im. Ölmüştüm, ama işte sonsuzluklar boyunca diriyim. Ölümün ve ölüler diyarının anahtarları bendedir.” (Vahiy 1:17-18, İncil)
2) Birkaç yıl önce, bir gün için bir üniversite kampüsünü ziyaret ediyordum ve kafeteryada öğlen yemeği yerken, yanımdaki öğrenciyle sohbet etmeye başladım. Konuşma ruhsal konulara geçince, hayatın anlamı hakkında İncil’den bir şey okuyup okuyamayacağımı sordum. Kabul etti, ben de şu ayeti okudum:
“Nitekim yerde ve gökte, görünen ve görünmeyen her şey -tahtlar, egemenlikler, yönetimler, hükümranlıklar- O'nda yaratıldı. Her şey O'nun aracılığıyla ve O'nun için yaratıldı.”
“Eğer neden var olduğunu merak ettiysen,” dedim, “cevabı bu ayetlerde bulacaksın.” Ayeti yeniden okuyordum dedi ki; “Ben bakabilir miyim?” İncil’i uzattım, o da okudu. Sanki öylece sayfaya bakakalmıştı. Bu nedenle, biraz sonra dedim ki, “Her şey...O'nun için yaratıldı. İsa için yaratıldığını söylüyor, değil mi?” Hala sessizce duruyordu. Sonra konuştu. “Şu an kimya laboratuarına gitmeliyim. Ama eve gideceğim. Salonda bir Kutsal Kitap var. Bugün okumalıyım.”
Kısa bir süre sohbet ettik ve yüzünde açık bir telaş olduğu halde oradan ayrıldı. Bir daha karşılaşmadık ama bir gün onu cennette göreceğimi ümit ediyorum. Benim gördüklerime göre, var oluşunun amacını anlamak, iki saatlik bir kimya dersinden daha önemliydi onun için. Daha önemli, değil mi? Hayattaki başka her şeyden daha önemli.
Kutsal Yazılar hakkında benim anlayışıma göre, sonsuzluktaki kaderimiz, bir sürü dini uygulamalar veya törenlerle ilgili olarak yaptıklarımıza değil, İsa konusunda ne yaptığımıza bağlı. “Yahya ertesi gün İsa'nın kendisine doğru geldiğini görünce şöyle dedi: “İşte, dünyanın günahını ortadan kaldıran Tanrı Kuzusu!” (Yuhanna 1:29, İncil). “Başka hiç kimsede kurtuluş yoktur. Bu göğün altında insanlara bağışlanmış, bizi kurtarabilecek başka hiçbir ad yoktur.” (Elçilerin İşleri 4:12, İncil)
Günümüzde çoğu insan İsa’nın Tanrı olduğunu iddia ettiğini anlamıyor. Büyük bir ahlak öğretmeni veya hayatları için örnek olabilecek birinden biraz daha fazlası olduğunu düşünmekten memnunlar. Dünyanın sizin yaşadığınız bölgesinde bir peygamber konumuna çıkartılabilir. Ama İsa’nın düşmanları ilahi bir varlık olduğunu iddia ettiğini anlamışlardı. Bu nedenle onu taşlayarak öldürmek istediler:
1) “İşte bu nedenle Yahudi yetkililer O'nu öldürmek için daha çok gayret ettiler. Çünkü yalnız Şabat Günü düzenini bozmakla kalmamış, Tanrı'nın kendi Babası olduğunu söyleyerek kendisini Tanrı'ya eşit kılmıştı.” (Yuhanna 5:18, İncil)
2) “Şöyle yanıt verdiler: "Seni iyi işlerden ötürü değil, küfür ettiğin için taşlıyoruz. İnsan olduğun halde Tanrı olduğunu ileri sürüyorsun." O'nu yine yakalamaya çalıştılarsa da, ellerinden sıyrılıp kurtuldu.” (Yuhanna 10:33, 39, İncil)
3) Bu nedenle onu Roma Valisi Pilatus’a getirip çarmıha gerdirdiler. “Başkahinler ve görevliler İsa'yı görünce, "Çarmıha ger, çarmıha ger!" diye bağrıştılar. Pilatus, "O'nu siz alıp çarmıha gerin!" dedi. "Ben O'nda bir suç bulamıyorum!" Yahudiler şu karşılığı verdiler: "Bizim bir yasamız var, bu yasaya göre O'nun ölmesi gerekir. Çünkü kendisinin Tanrı Oğlu olduğunu ileri sürüyor."” (Yuhanna 19:6-7, İncil)
ÖZET
1. Gerçek – İsa her zaman var oldu.
2. Gerçek - İsa ayrı ama Baba’yla birdir.
3. Gerçek - İsa Tanrı’dan daha önemsiz bir varlık değildir.
4. Gerçek - İsa evrenin Yaratıcısı’dır. Buna ben ve siz de dahiliz.
İSA TANRI MI?
Bu sorunun yanıtı tarihsel İsa hakkındaki tek gerçek fikir ayrılığıdır. Günümüzde hiçbir saygın akademisyen İsa’nın 2000 yıl önce dünyada yürümüş olan tarihsel bir figür olduğunu, kayda değer mucizeler yaptığını ve insanlar yardım ettiğini ve Yeruşalim dışında Roma çarmıhında korkunç bir ölümle öldüğünü reddetmemektedir. İsa’yla ilgili duygusal açıdan yüklü olan tartışmalar, İsa’nın beden almış Tanrı olup olmadığı ve çarmıha gerildikten üç gün sonra dirilip dirilmediği konularındadır. Bazılarınız İsa’nın ölümü hakkında söylediklerime takılabilir. İncil’in değiştirilmiş olabileceğini söyleyebilirsiniz. Başkalarından bunu mu duydunuz? ‘Evet, işte tam olarak bunu duydum,’ diyorsunuz, ‘bu nedenle İncil’e güvenemeyiz.’
Gerçek şu ki, İncil, tamamıyla güvenebileceğiniz bir kitaptır. İncil’in tarihselliği ve güvenilirliği konusunda makaleleri web sitemizin diğer bölümlerinde okuyabilirsiniz. Tek bir gerçeği unutmayın. Kutsal Yazıları ilk başta esinlemek konusunda kudrete ve egemen denetime sahip olan Tanrı, egemen kontrolünü hiçbir zaman bir kenara bırakmadı. Bunu söylerken şunu kastediyorum; Tanrı hiçbir zaman kimseye kendi esinlediğini değiştirme izni vermedi. Esinlendikleri andan itibaren Tanrı, Kutsal Yazılar’ın korunması konusunda kudretine ve egemen denetimine devam etti. “RAB'be karşı başarılı olabilecek bilgelik, akıl ve tasarı yoktur.” (Süleyman’ın Özdeyişleri 21:30, Eski Antlaşma). Bugün İncil’de İsa hakkında okuduklarınız Tanrı’nın İsa hakkında bilmenizi istedikleridir.
Tanrı’ya inanan pek çok kişi Tanrı’nın kendisini Kutsal Kitap’ta resmettiği biçimde O’nu tanımanın mümkün olduğuna inanmıyor. İnanmayı, anlamakla aynı şey olarak görmeyelim. Tabii ki, Tanrı’nın neden insan biçimine büründüğünü anlamıyoruz ama Tanrı, gelmeden 1.000 yıl önce bunu yapacağını açıkça belirtmişti. İncelediğimiz iki peygamberlikte Tanrı’nın, gelecek olan Mesih ve Kurtarıcı’nın Tanrı olacağını insanlığa açıkça bildirmek için Eski Antlaşmayı kullandığını gördük. Eşsiz doğası hakkında iki vahiy daha var.
“Aranızda yaşayacak, Tanrınız olacağım. Siz de benim halkım olacaksınız.” (Levililer 26:12, Eski Antlaşma)
Tanrı neye göre Tanrıları olacaktı? Özgürlüklerini kurban kuzularının kanıyla sağlamıştı. “Ben sizi Mısır'da köle olmaktan kurtaran Tanrınız RAB'bim.” (Levililer 26:13, Eski Antlaşma). Bu tarihsel olay hakkında Kurbanın Üzerindeki Sır Perdelerinin Kaldırılması adlı makalede daha fazla şey okuyabilirsiniz.
“Konutum aralarında olacak; onların Tanrısı olacağım, onlar da benim halkım olacak.” (Hezekiel 37:27, Eski Antlaşma)
“Başlangıçta Söz vardı. Söz Tanrı'yla birlikteydi ve Söz Tanrı'ydı...Söz, insan olup aramızda yaşadı.” (Yuhanna 1:1-3, 14, İncil)
Hıristiyan inancı ne kadar da mükemmel? Yazarı ve kurucusu aynı zamanda evrenin yazarı ve kurucusu! Kutsal Kitap’a bağlı Hıristiyanlık’ı diğer tarikat ve dinlerden ayıran nedir? İsa Mesih kişisinin kendisi.