İsa’ya en yakın olanların gözünde, bu kör adamların Efendi’ye müdahale etme hakları yoktur. Sonuç olarak, Yeruşalim’e gidiyor, kalabalıklar peşinde giderek artıyor ve dünyasal bir krallık kuracağını düşünüyorlar. Kuşkusuz, yolun kenarındaki kör dilencilerin ihtiyaçlarını dinlemek için zamanı yoktur. Bu nedenle halk kör adamların sessiz olmalarını istiyor. Ayetlerde kalabalığın kör adamı azarlayıp sessiz olmasını istediklerini okuyoruz. Bu olay, bizim için kalabalığın İsa hakkında söylediklerinden çok İsa’ya dikkatimizi vermemiz konusunda bir hatırlatma olsun. Kalabalık söyleniyor, bağırıyorlar ve oldukça rahatsız olmuşlar. ‘Bu dilenciler ne kadar saçma sapan davranıyorlar.’‘Evet, baksana nasıl giyinmişler.’‘İğrenç, baksana nasıl davranıyorlar. ‘Kulaklarım bu utanç verici sese daha ne kadar katlanabilir bilmiyorum. Birisi bunların sesini kessin artık!”
Kalabalık haklı mıydı? İsa’nın bu gibi önemsiz insanlarla uğraşmaktan daha önemli işleri yok muydu?
“İsa onlara acıdı, gözlerine dokundu.”
İsa, gürültücü kalabalığa karşın kör adamları işitti. Bütün insanlar arasında, gerçekten İsa’yı görenler bu iki kör adam! Hem de iyileştikten sonra değil!!! Bunu kast etmiyorum. Görmeye başlamadan önce de görüyorlardı! Burada ilginç olan şeylerden biri daha önce İsa’nın gerçekleştirdiği mucizelerden birini görmemiş olmalarıydı. Kör adamlar sadece mucizeler hakkında başkalarından işitmişlerdi. Bu zamana kadar halk İsa’nın yaptığı en azından on yedi mucize görmüştü. Ulusun din önderlerinin İsa’nın mucizelerine karşılığı ne olmuştu? O kadar kızgın ve kıskançlıkla doludular ki, İsa’yı mucizeleri İblis’in gücüyle yapmakla suçladılar. Peygamberliğin gerçekleşmesi olduğunu söylediğini işittikleri halde bunu söylediler. Birçok kez kendilerinin bulunduğu ortamlarda bunu doğrularken İsa’yı izlediler.
“İsa, büyüdüğü Nasıra Kenti'ne geldiğinde her zamanki gibi Şabat Günü havraya gitti. Kutsal Yazılar'ı okumak üzere ayağa kalkınca O'na Peygamber Yeşaya'nın Kitabı verildi. Kitabı açarak şu sözlerin yazılı olduğu yeri buldu: "Rab'bin Ruhu üzerimdedir. Çünkü O beni yoksullara Müjde'yi iletmek için meshetti. Tutsaklara serbest bırakılacaklarını, körlere gözlerinin açılacağını duyurmak için, Ezilenleri özgürlüğe kavuşturmak ve Rab'bin lütuf yılını ilan etmek için Beni gönderdi." Sonra kitabı kapattı, görevliye geri verip oturdu. Havradakilerin hepsi dikkatle O'na bakıyordu. İsa, "Dinlediğiniz bu Yazı bugün yerine gelmiştir" diye konuşmaya başladı.” (Luka 4:16-21, İncil)
Bu, dilencilere, Tanrı’nın doğru giysiler, sosyal olarak doğru davranışlar ya da insanın dinsel topluluktaki konumundan çok, doğru bir yüreğe ve İsa hakkında doğru bir anlayışa sahip olmakla ilgilendiğini söylüyordu. Ayrıca, yöntemdeki eksiklerinin, niyetleriyle tamamlanabileceğini de biliyorlardı ve böylece ciğerleri patlarmışçasına bağırdılar. Seslerini duyurdular çünkü Tanrı her zaman kendisini çağıranları duyar.
Kusursuz Bir Mantığa Sahiplerdi
Dilenciler Tanrı’nın merhametli olduğunu ve Tanrı’dan geldiği için Mesih’in de merhametli olacağını biliyorlardı. Kusursuz bir mantığa sahiplerdi. Tanrı merhametli ise ve İsa’nın Mesih olduğuna iman ediyorlarsa İsa’nın merhamet göstereceğini biliyorlardı. Merhamet nedir? Birine acımak mıdır? Kısmen böyle olabilir ama buradaki asıl düşünce yardıma ihtiyacı olan birine pratik olarak yardım etmektir. Ya da merhametin, sevginin nesnesi olan kişinin bir tür sevgiye ihtiyaç duyduğunu ve bu ihtiyaçlarının karşılandığını söyleyebiliriz. ‘Merhamet’in daha geniş bir tanımından söz ediyorum çünkü en büyük ruhsal ihtiyacımız kurtuluştur - günahın cezası, gücü ve suçundan kurtuluş. Tanrı bunun için bir çare buldu. Bu çare, göklerde sonsuz yaşam armağanı sonucunu veriyor. Tanrı neden günaha tutsaklık bağından kurtulma ihtiyacımıza karşılık verdi? Merhametli olduğu için. Ele aldığımız ayetlerde iki kör adamın yardıma ihtiyacı vardı – göremiyorlardı - ve İsa onlara yardım etti. Merhamet gösterdi.
Eğer Tanrı’nın merhametli olduğuna inanıyorsanız fakat dininizde en büyük ihtiyaçlarınızın karşılandığını görmüyorsanız, o zaman gerçekte merhametli değildir. Hala O’na inanabilirsiniz. Sadece merhametli olduğunu söylemeyin. Part-time merhametli, bazılarına merhametli, koşullu olarak merhametli, gerçekte merhametli değildir! Merhamet ya Tanrı’dan size doğru sürekli akan bir ırmaktır ya da inandığınız Tanrı merhamet kaynağı değildir. Eğer merhamet yaşamınıza damla damla akıyorsa, inandığınız Tanrı’nın gerçekten ihtiyaç duyduğunuz Tanrı olup olmadığını kendinize sormalısınız. Aynı şekilde, eğer cennette sonsuz yaşam güvenceniz yoksa Tanrı’nın merhametinin güçlü ve taşan ırmağına ne olduğunu kendinize sorabilirsiniz. En büyük ihtiyacınızı karşılaması gerekmez mi? Sorular kısmında Tanrı Merhametli Olsaydı Benim İçin Ne Yapardı? sorusunun yanıtını okuyabilirsiniz.
Sadece Kalabalığa Sormayın!
İnsan olmanın bir yönü, insanın alışkanlıkları, gelenekleri ve inançlarının ötesine bakıp ‘Neden?’ sorusunu sorabilme yeteneğidir. Köpekler ve başka hayvanlar ‘neden?’ diye sormazlar. Fakat Tanrı bizleri düşünen, akıl yürüten kişiler yaptı ve bu nedenle bir şeyi neden yaptığımızı ya da bir şeye neden inandığımızı sorabiliriz, öyle değil mi? Hangi tarihsel kanıtlar inançlarımızın gerçek olduğunu doğruluyor? Sadece kalabalığa sormayın. Kalabalık arasında fikir alışverişi olduğunu görmeyeceksiniz. Kalabalıkların doğasını dikkate aldığınızda, genellikle tek bir sesle aynı şeyi tekrarladıklarını görürsünüz.
Gerçek, özgür araştırmanın dostudur.
Bütün dinsel inançlar kitaplarının Tanrı'nın gerçeğini içerdiğine inanırlar değil mi? Fakat Tanrı'nın İncil'de bize inançlarımızı dikkatli bir şekilde sınamamız gerektiğini söylediğini biliyor muydunuz? Dinleyin: “Her şeyi sınayın, iyi olana sımsıkı tutunun.” (1.Selanikliler 5:21, İncil). İnançlarımızı başkalarının bize söyledikleri üzerine kurmamalıyız. Kutsal Yazılarımız’a, sadece biri bize söylediği için inanmamalıyız.