Hikayemizdeki eli sakat adamı düşünün. İsa’nın havrada olacağı bir gün havrada olmayı ne kadar da sabırlı bir şekilde bekledi. Burada, oğlu ne zaman mahalle takımında gol atsa onu coşkuyla alkışlamak isteyen bir adamdan söz ediyoruz! Masada etini başkasının kesmesinden dolayı her seferinde utanan bir adamdan söz ediyoruz. Bir elinde çatal bir elinde de bıçak tutabilmeyi ne kadar da çok istiyordu. (Ellerinizden birini bir yıl için hastane bandıyla kullanılamayacak bir şekilde bağlayın. Birkaç gün içinde bu adamın neden İsa’yla karşılaşmak isteyeceğiyle ilgili uzun bir nedenler listesi hazırlayacaksınız!)
Hikayemize baktığımız zaman, İsa’nın döneminin din önderlerinin savunduğu din hakkında biraz olsun fikir sahibi oluyoruz. İsa’nın yaşamı boyunca bu sözde Tanrı adamlarıyla neden bu kadar çatıştığını anlayabilecek miyiz bakalım. Yine bir çatışmaya ve bu adamların sert yüreklerine bakarken ilk sıradaki yerinizin keyfini çıkarın.
Şabat Günü
İncil’deki bu olay bir Cumartesi günü gerçekleştiği için Kutsal Kitap’ta Şabat Günü’nün ne anlama geldiğine bakarak başlayalım. Çok harika bir ilkeydi- altın gün çalış ve yedinci gün dinlen. Çok iyi bir fikirdi. Tanrı’nın fikriydi. Ne var ki, İsa’nın döneminde yaşayan dindar kuralcılar tanımları çok seviyorlardı. ‘Dinlenme gününde çalışmayın ama ‘çalışma’ ne demek?’ Sonra neyin ‘çalışma’ sayılacağının envanterini çıkardılar. 39 başlığı olan bir ‘yapılmaması gereken şeyler listesi’ hazırladılar. Her bir başlık din önderlerinin ‘iş ya da çalışma’ olarak sınıflandırdığı bir etkinlikler listesi içeriyordu. Örneğin, Şabat Günü ‘yük taşımanın’ çalışma sayıldığına karar verdiler. Fakat sonra ‘yük’ sözcüğünün tanımlanması gerekiyordu. Yükün, ‘kuru bir incirden, bir kadehte karıştırmaya yetecek kadar şaraptan, bir yudumluk sütten, yaraya sürülecek baldan, alfabenin iki harfini yazmaya yetecek kadar mürekkepten ağır olmaması vs. gerektiğine karar verdiler.
Saatlerce insanın Şabat Günü bir yerden başka bir yere bir lamba taşıyıp taşıyamayacağını, bir terzinin gömleğinde iğneyle dışarı çıkmasının günah olup olmadığı, bir kadının peruk ya da broş takıp takamayacağı, hatta bir adamın Şabat Günü yapay dişini ya da kol ya da bacağını takıp takamayacağını tartışırlardı. İnsanın Şabat Günü çocuğunu kaldırıp kaldıramayacağını bile tartışıyorlardı. Onlara göre bunlar dinin özüydü. İnançları, dindar kural ve düzenlemelerin kuralcılığından ibaretti.
Kuralcıyı nasıl tanımlayabiliriz? Kuralcı, yaşamın sadece iki etkenle yönlendirildiğine inanmak isteyen kişidir: Buyrulan ve yargılanan şeyler. Kuralcı olan kişi, yaşamın tümünün elde bir kural kitabıyla yaşanabileceğine inanır. Herhangi bir durumda ne yapması ve yapmaması gerektiğini söyleyen belli bir kural (ilke) olmak zorundadır. Bu ikisi arasında da geniş bir siyah çizgi vardır. Ne zaman belli bir durum için kural olmasa, yeni bir kuralın oluşturulması gerekir.
Umarım bu o gün, İsa’nın eli sakat adama nasıl karşılık verdiğini görmek için izleyenlerin bakışlarının ardında ne olduğuna dair bir fikir veriyordur. Sakat adamla değil, kuralları içeren kitaplarıyla ilgileniyorlardı. Dinle ilgili düzenlemeleri, Şabat Günü’nde ihtiyaç içinde olan insanları eziyordu. Böylece İsa’yı izlediler. “...hastayı iyileştirecek mi diye O'nu gözlüyorlardı.”
Eğer siz ve ben Yahudi olsaydık, Şabat’ın tarihi ve anlamı hakkında şu anda bildiğimizden çok daha fazlasını bilirdik. İsrailliler’in tarihinin ilk dönemlerinde Tanrı, Musa aracılığıyla şu buyruğu verdi,
“Şabat Günü'nü kutsal sayarak anımsa. Altı gün çalışacak, bütün işlerini yapacaksın. Ama yedinci gün bana, Tanrın RAB'be Şabat Günü olarak adanmıştır. O gün sen, oğlun, kızın, erkek ve kadın kölen, hayvanların, aranızdaki yabancılar dahil, hiçbir iş yapmayacaksınız. Çünkü ben, RAB yeri göğü, denizi ve bütün canlıları altı günde yarattım, yedinci gün dinlendim. Bu yüzden Şabat Günü'nü kutsadım ve kutsal bir gün olarak belirledim.” (Çıkış 20:8-11, Eski Antlaşma)
Şabat Günü, insan için, bedenin dinlenmesi ve tazelenmesi ve cana bir bereket olarak yaratıldı. Bu, sadece iyi bir fikir değil, Yaratıcımız’ın içimizde tasarladığı fiziksel bir gereklilikti. Bir gün tatil yapmamız gerekiyor çünkü bir gün günlük işlerimizden uzak olmamız gerekiyor. Tanrı’nın ihtiyaçlarımızı nasıl sağladığına dikkat edin. Bizim için düşünmediği bir şey var mı? Hiçbir şey yok. İhtiyacımızı biliyor ve bunun için bir plan yapıyor. Buna, bizi buradan cennete götürme işi de dahildir. Bunu O yapıyor, biz değil. Bizim yaptığımız ya da yapmadığımız bir şeye bağlı değil, O’na bağlıdır. Tanrı, gökleri ve yeri yaratırken nasıl bizim yardımımıza ihtiyaç duymadıysa, cennete gitmemiz için de aynı şekilde yardımımıza gereksinim duymaz. İncil, cennet hakkında açıkça bunun Tanrı’dan gelen bir armağan olduğunu söylüyor. O’nun bedeli çok büyük, tahmin edemeyeceğiniz kadar büyük bir bedel. Fakat İncil’de söylendiği gibi, ‘kimsenin böbürlenmemesi için iyi işlerin ödülü değildir.’
“İman yoluyla, lütufla kurtuldunuz. Bu sizin başarınız değil, Tanrı'nın armağanıdır. Kimsenin övünmemesi için iyi işlerin ödülü değildir.” (Efesliler 2:8-9, İncil)
Cenneti hak etmeye çalışmayı bir kenara bırakmalıyız. Bugün ele aldığımız bölüm, durmaya olan ihtiyacımızı hatırlatıyor. Haftada bir gün çalışmanın durması gerekiyor. Tekerlekler dönmeyi bırakıyor, motorlar susuyor. İsa’nın yaptığı budur. Her zaman Şabat Günü’nü kutladı.