İkinci bir nokta: Dawkins (ve yine Dennett aynısını tekrarlıyor) ‘açıklamak istediğimiz temel şey organize karmaşıklıktır’ diye savunuyor. Şöyle devam ediyor, "Evrimi bu denli iyi bir kuram haline getiren şey, organize karmaşıklığın, başlangıçta var olan basitlikten nasıl türediğini açıklamasıdır’ ve organize karmaşıklığı açıklayamamasından ötürü teizmi suçluyor. Dawkins’e göre, akıl, organize karmaşıklığın önemli bir örneğidir ve tabii ki (organize karmaşıklıktan farklı olarak) Tanrı’nın düşünen ve bilen bir varlık olması tartışmasızdır; Dawkins’in, teizmin aklı açıklamamasından şikayet ettiğini düşünelim. Teistlerin akılla ilgili nihai bir açıklama sunamayacakları açıktır çünkü doğal olarak Tanrı’nın var olmasıyla ilgili bir açıklama yoktur. Yine de, bu nokta nasıl oluyor da, teizme karşı oluyor? Açıklamalar son buluyor; teizm için Tanrı’da son buluyorlar. Tabii aynısı başka bir görüş için de geçerlidir; her görüşte açıklamalar bir noktada son bulur. Örneğin materyalist veya fiziksellikçi, temel partiküllerin varlığıyla ilgili bir açıklamada bulunamaz: Bunlar sadece vardır. Bu nedenle, akılla ilgili nihai bir açıklama istememiz veya nihai bir açıklamaya ihtiyaç duymamız, yine teizme karşı soru ortaya atmaktır. Teist, kişi olma, veya düşünme veya akılla ilgili nihai bir açıklamayı ne istemektedir ne de buna ihtiyaç duymaktadır.
Dawkins, kitabın sonuna doğru kısıtlı bir kuşkuculuğu destekliyor. Evrim tarafından bir araya getirildiğimiz (yönlendirilmeden) için, dünya hakkındaki görüşümüzün genel olarak doğru olmasının pek mümkün olmadığını düşünüyor. Doğal seçim, gerçek inançla değil, uyum sağlayıcı davranışla ilgilidir. Dawkins, yönlendirilmeyen evrim aracılığıyla şu an olduğumuz gibi olmamız görüşünün kuşkucu sonuçlarının gerçek derinliklerine inmekte başarısız oluyor. Bunu şöyle görebiliriz. Çoğu doğacı gibi, Dawkins de insanlar hakkında materyalisttir: İnsanlar materyal nesnelerdir; bedenle birleştirilmiş madde olmaya benlik, can veya öz değildir ve herhangi bir madde olmayan parçaları yoktur. Bu görüşe göre, inançlarımız nörofizyolojiye bağlı ve (kuşkusuz) inanç, karmaşık bir tür nörolojik bir yapı olurdu. Tabii ki, inançlarımızın dayanacağı nörofizyoloji uyum sağlayıcı olacaktır; fakat inançların nörofizyolojiye bağlı olmasınını ya da nörofizyolojinin inançlara neden olmasını neden düşünelim ki? Bilişsel yeteneklerimizin güvenilir olduğunu neden düşünelim?
Teistik görüşe göre, bilişsel yeteneklerimizin güvenilir olmasını bekleriz (belirli koşullar altında ve büyük ölçüde). Tanrı bizleri kendi benzeyişinde yarattı ve onun benzeyişinde yaratılmış olmamızın önemli bir bölümü, gerçek inançlar oluşturma ve bilgiye erişme açısından ona benzememizdir. Fakat doğacı bir bakış açısına göre, bilişsel yeteneklerimizin güvenilir olması (gerçek inançlarda bir baskınlık geliştirmemiz) en fazla saf bir umut olurdu. Doğacı, inanç oluşumunun altında yatan nörofizyolojinin uyum sağlayıcı olduğundan makul ölçüde emin olabilir fakat nörofizyolojiye dayanan inançların doğruluğunu izleyen bir şey yoktur. Nitekim, yönlendirilmemiş evrim varsayıldığı takdirde, bilişsel yeteneklerimizin güvenilir olmasının muhtemel olmadığını kabul etmelidir. Yönlendirilmemiş evrim varsayıldığı takdirde, bir tür hayal dünyasında yaşıyor olmamız, kendimiz ve dünyamız hakkında birşeyler bilmemiz muhtemeldir.
Bu böyle olduğu takdirde, doğacının bilişsel yeteneklerin güvenilir olduğuna ilişkin doğal varsayım açısından hezimete uğratan bir nedeni vardır- inanca artık tutunmamak ve inancı reddetmek için bir nedeni vardır. (Hezimete uğratan nedene bir örnek: Diyelim ki, biri bana Michigan’da doğduğunuzu söyledi ve ben de ona inandım. Şimdi ise size soruyorum ve siz de bana Brezilya’da doğduğunuzu söylüyorsunuz. Bu da bana, Michigan’da doğduğunuza dair inancımı yenilgiye uğratan bir neden veriyor.) Eğer o inanç için hezimete uğratıcı bir nedeni varsa, bilişsel yeteneklerinin ürünü olan her inanç için de hezimete uğratan bir nedeni vardır. Ama tabii bu tüm inançları kapsayacaktır- buna doğacılık da dahildir. O halde, doğacının doğacılığı yenilgiye uğratan bir nedeni vardır. Bu nedenle doğacılık, kendi kendini yenilgiye uğratır ve akılcı bir şekilde inanılamaz.
Buradaki gerçek sorunun, Dawkins’in doğacılığı, Tanrı veya Tanrı’ya benzer birinin olmadığına dair inancı olduğu açıktır. Bunun nedeni, doğacılığın evrimin yönlendirilmemiş olmasını üstü kapalı bir şekilde ima etmesidir. Böylece çıkartılabilecek daha geniş bir sonuç, insanın akla uygun bir şekilde hem doğacılığı, hem de evrimi kabul edemeyeceğidir. Bu nedenle, doğacılık, çağdaş bilimin önemli bir doktriniyle çelişki içindedir. Dawkins gibi kişiler, evrim ve teizm arasında bir çatışma olduğunu düşündükleri için bilim ve din arasında bir çatışma olduğunu düşünürler. Fakat meselenin aslı, bilim ve Tanrı’ya inanç arasında değil, bilim ve doğacılık arasında bir çatışma olduğudur.
Tanrı Yanılgısı tehditkar ve gösterişli sözlerle doludur ama aslında Tanrı’ya inancın ‘yanılgı’ olmak bir yana hatalı olduğuna ilişkin en küçük bir neden bile ileri süremiyor.
Ayrıca, Dawkins’in benimsediği doğacılık, insanlar ve evrendeki yerleriyle ilgili, doğasından kaynaklanan sevgisizliği ve heves kıran sonuçlarıyla kendine referansla derin sorunlara sahiptir. Bu doğacılığa inanmak için herhangi bir neden yoktur; reddetmek için ise mükemmel bir neden vardır.
Alvin Plantinga
Notre Dame Üniversitesi Felsefe Profesörü
REFERANSLAR
(1) Dawkins, Tanrı’nın hem her şeyi bile, hem de her şeye gücü yeten olduğu argümanından, görünüşe göre onaylayarak, bahsediyor. Eğer her şeyi biliyorsa, o zaman fikrini değiştiremez, o zaman da, demek ki yapamayacağı bir şey var, o halde, her şeye gücü yetmez(!). (s. 54)
(2) Bakınız konferans notlarım, Does God Have a Nature? [Tanrı’nın bir Doğası var mıdır?] Aquinas Lecture 44, Marquette Univ. Press, 1980.
(3) Oxfordlu saygın filozof (Dawkins ilahiyatçı olduğunu söylüyor) Richard Swinburne, Tanrı’nın basit olduğuna ilişkin bazı gelişmiş argümanlar ileri sürmüştür. Dawkins Swinburne’nin savından söz ediyor ama tam olarak anlamıyor; bunun yerine alaycılığa başvuruyor (s. 110-111).
(4) Peki ya Üçlü Birlik? Üçlü Birlikte hakkında nasıl düşüneceğimiz tabii ki tam olarak net değildir. Öte yandan, Üçlü Birliğin her bir kişisinin dışında, bu üç varlığın parçası olduğu başka bir kişi olması yanlıştır.
(5) "The Anisotropy of the Universe at Large Times," [Geniş Zamanlarda Evrende Eşyönsüzlük], M. S. Longair, ed., Confrontation of Cosmological Theories with Observational Data [Kozmolojik Kuramların Gözlem Verileriyle Karşılaşması] (Springer, 2002), s. 285.
(6) İnce ayar savının en iyi versiyonlarından biri Robin Collins tarafından aşağıdaki kaynakta anlatılmaktadır; "A Scientific Argument for the Existence of God: The Fine-Tuning Design Argument," [Tanrı’nın Varlığına İlişkin Bilimsel bir Sav: İnce Ayar Tasarım Savı], Michael J. Murray, ed., Reason for the Hope Within [İçimizdeki Umudun Nedeni] (Eerdmans, 1999), s. 47-75.