Çoğu insan konuşan kişinin konuşmayı yönettiğini düşünür. Bu doğru değil. Konuşmaya yön veren kişi, genellikle soruları soran kişidir. Hayali konuşmamda sorduğum ilk yedi soruya bakın. Yorumlarım kısa, sorularım ise uzundu değil mi?
Bir zamanlar bir öğretmen üçüncü sınıf öğrencilerini Denver Doğal Tarih Müzesi’ne geziye götürmüştü. Babanemin anlattıklarından farklı olarak bu gerçek bir hikaye. Öğretmen çocukları içeri götürmeden önce onların seviyesine gelmek için diz çöktü ve şöyle dedi, “Çocuklar, eğer müzede biri size bir şey anlatırsa, ona, ‘Bunun doğru olduğunu nasıl biliyorsunuz?’ diye sormanızı istiyorum.” Üçüncü sınıf öğrencilerine bu tür bir soru vermek, düşünsel olarak ellerine füze vermeye eşittir. Bu çocuklar müzeye sorularını sormaya hazır olarak girdiler.
Müzede çalışan bir palaentolog öğrencilere fosilin nasıl bulunduğunu gösterecekti. Görünüşe göre, öğrenciler gelmeden fosili toprağın altına gömmüştü. Gruba şöyle dedi, “Fosili bulacağız.” Çok akıllıca değil mi? Hayır, küçük insanlardan oluşan bu kalabalıkla değil. Çocuklar sorular sormaya başladılar, “Orada fosil olduğunu nasıl biliyorsunuz?” Paleontolog cevap verdi, “Çünkü orada fosil olduğunu biliyoruz.” Çocuklardan biri sordu, “Neden bulmak istiyorsunuz?” “Çünkü incelemek istiyoruz.” “Neden incelemek istiyorsunuz?” “Kaç yaşında olduğunu öğrenmek istiyoruz.” “Peki kaç yaşında olduğunu düşünüyorsunuz?” “Aşağı yukarı 60 milyon yıl.”
“Peki bunun doğru olduğunu nasıl biliyorsunuz?”
“Bakın ben bilim insanıyım. Bunların eğitimini aldım. Biliyorum işte.” Diyerek çocuklara üstünlük tasladı. Çocuklar neredeyse hepbir ağızdan, “Peki ama bütün bunların doğru olduğunu nasıl biliyorsunuz?” Kadın ne zaman bir şey söylese, aynı soruyla cevap verdiler. Giderek sözlerinin gücünün farkına varıyorlardı.
Sonra olanlar, gerçeğin, çoğu zaman hayal ürününden daha ilginç olduğunu gösteriyor. Sonunda, paleontolog elindeki araçları yere bıraktı, çocuklara kötü kötü baktı ve dedi ki, “Bak çocuklar, bilmiyorum tamam mı? Ben sadece burada çalışıyorum!”
Paleontolog kendi çalışma alanında uzman mıydı? Evet, uzmandı. Belki de sorunu bilimle ilgili değildi. Belki de yorucu bir günün sonunda sabrı tükenmişti. Bilmiyorum. Bildiğim tek şey, bu bilim insanın, çocukların kanıtlama yükümülülüğünü onun omuzlarına yüklediğinin çok iyi farkında olduğu.
Tanrı’ya gelince, çoğu insan gerçek olduğunu sandıklarının gerçek olmayabileceğinin farkında değildir. Gerçekle uyumlu olup olmadığını saptamak için soru sormadan inandıklarına inanmaya devam ederler. Bazen insanlar için yapabileceğimiz en iyi şey, yumuşak bir şekilde varsayımlarını sarsmak ve inandıklarını yeniden düşünmeye davet etmektir. Bir keresinde iş arkadaşım benim için bunu yaptı ve beni İsa’ya yönelttiği için ona ne kadar teşekkür etsem azdır.
Yazımın başında size ne sorduğumu hatırlıyor musunuz? Dedim ki, “Bakın bakalım bu yazıda, Tanrı ve bilim hakkında görüşünüzü yeniden değerlendirmek için en azından bir neden görebiliyor musunuz.” Bildiğiniz gibi günümüzde bilimde egemen olan felsefe maddecilik, yani var olan her şeyin sadece fiziksel evren olduğunda ısrar etmektir. Bilim insanları, bir şeyin ancak ölçülebildiği ve sayılabildiği takdirde gerçek olduğunu söylüyorlar. Müzedeki üçüncü sınıf öğrencileri gibi olmamız gerekiyor. Bu bilim insanlarına sormamız gerekiyor:
“Bize söylediklerinizin doğru olduğunu nereden biliyorsunuz?”
Madde-uzay-zaman-enerji süreklisinin dışında bir şey olmadığını nasıl bilebilirsiniz? Fiziksel ölçünün araçlarının önemli olan tek ölçü biçimi olduğunu nasıl bilebilirsiniz? Örneğin, eğer elinizdeki tek ölçü aleti cetvel ise, ağırlığı nasıl ölçebilirsiniz? Biri ağırlık hakkında konuşmak istiyorsa, ağırlık diye bir şeyin olduğunu inkar mı edeceksiniz? Bize, sadece yükseklik ve uzunluğun var olduğunu mu söylersiniz? Tanıdığımız bazı insanlar gibi doğaüstü olanı ölçemediğimiz için var olmadığında mı ısrar edeceksiniz?
‘Doğru olduğunu nereden biliyorsunuz?’ Bu soruyu sorduğumda genellikle rahatsız bir sessizlikle karşılaşıyorum. Yabancı olduğum için bilmeden bazı kültürel kuralları çiğnemiş olabilirim. Neden sessiz kalınıyor? Kimsenin inancını küçümsemeye çalışıyorum. Ruhsal konular hakkında konuştuğum kişilerden inançlarını destekleyen kanıtları paylaşmalarını istiyorum sadece. Bu mantıklı değil mi? Akıl yürüten varlıklar olduğumuz için başkalarının bize söylediği şeylerin doğru olduğunu var saymamalıyız- yani kanıtları incelemeden var saymamalıyız.
Kutsal Kitap hakkında neye inanmalısınız? Güvenilir kanıtlar ne varsa ona inanmalısınız. Kanıt, kulaktan kulağa yayılan bilgiler değildir. İyi ki bugün elimizde bulunan Kutsal Kitap’ın, orijinal elyazmalarıyla aynı olduğunu gösteren bir yığın kanıt var elimizde. Gerçekleşen peygamberlikler gibi şeyler nedeniyle doğaüstü kökenleri için kuvvetli kanıtlar yoktur. Web sitesinde Kutsal Kitap ve İncil’in güvenilirliği hakkında yazılar okuyabilirsiniz. (Kutsal Kitap, Tevrat, Zebur ve İncil’den oluşur.) Peygamberlik konusunda okuyabileceğiniz bir yazı dizi var.
Kanıtlar sizi nereye getirirse oraya gidin. Kuşkucuya bunu söyledim. Size yürekten söyleyeceğim tavsiye bu. Tanrı’nın İsa hakkında İncil’de söylediği her şeyin doğru olduğunu göreceksiniz. Bazıları İncil’in değiştirilmiş olduğunu söyleyecektir. Yanılıyorlar.
Gerçek şu ki, İncil, tamıyla güvenebileceğiniz bir kitaptır. İncil’in tarihselliği ve güvenilirliği konusunda makaleleri web sitemizin diğer bölümlerinde okuyabilirsiniz. Tek bir gerçeği unutmayın. Kutsal Yazıları ilk başta esinlemek konusunda kudrete ve egemen denetime sahip olan Tanrı, egemen kontrolünü hiçbir zaman bir kenara bırakmadı. Bunu söylerken şunu kastediyorum; Tanrı hiçbir zaman kimseye kendi esinlediğini değiştirme izni vermedi. Esinlendikleri andan itibaren Tanrı, Kutsal Yazılar’ın korunması konusunda kudretine ve egemen denetimine devam etti. “RAB'be karşı başarılı olabilecek bilgelik, akıl ve tasarı yoktur.” (Süleyman’ın Özdeyişleri 21:30). Bugün İncil’de İsa hakkında okuduklarınız Tanrı’nın İsa hakkında bilmenizi istedikleridir.