Yıllar önce bazı yakın akrabalarımız eşimle bana para hediye ettiler. Doğrudan elimize vermediler. Evlerinde geçirdiğimiz akşam, bir ara biri dışarı çıkıp içinde para olan zarfı arabamızın sürücü tarafındaki camına bantladı. Oradan geçen birinin çalacağından kaygılanmadılar mı? Hayır, çünkü evleri kırsal bir bölgede. Ağaçlarla çevrelenmiş bir yerdi.
Hediyenin akşam dışarı çıkmak için kullanılması gerekiyordu. Kentteki şık bir restoranda yemek yememizi öneriyorlardı. Paranın, yeni bir soba, fatura ödemesi ya da salonumuzdaki halının temizletilmesi için kullanılmaması gerekiyordu.
Bir çocuk bakıcısı bulup dışarıda romantik bir akşam geçirmek üzere çıkmamız uzun sürmedi. İşte karşımızdaydı, şık ve pahalı restoran! Görevli arabamızı park etti ve içeri girdik. Restorandaki kimse, sırf bu özel akşam yemeğinin tadına varabilmek için öğlen yemeğinde ikimizin de çok az yediğinden haberdar değildi. Kimse, orada ancak sevgili akrabalarımızın iyiliği sayesinde bulunabildiğimizi bilmiyordu. Ama orada olan biri benim nasıl göründüğüm konusuyla yakından ilgiliydi. Restoran şefi ceket giymediğime dikkat çekti.
Bir Ceket Mi?
“Ceket giymiyordum?!!!” Kravatın gerekliliğinden söz etmedi. Sadece ceket. Spor gömleğim ve kazağımın nesi kötüydü? Üzerimde güzel görünüyorlardı. Gömlek yeni yıkanıp ütülenmişti. Kazak daha yeni kuru temizlemeden gelmişti. Ama Fransız aksanıyla konuşan bu siyah kravatlı adam için bunun bir önemi yoktu. Hiç etkilenmemişti. Ne yapacağımızı düşünerek orada dikilirken başka iki çifti oturttu. Bay ve Bayan Havalı’ya bir masa verildi. Bay ve Bayan Sizden Daha Şık’a da aynı şekilde yer gösterildi. Peki ya Bay ve Bayan Ceketsiz? Orada durduk ve birbirimize, yere ve duvardaki resimlere bakakaldık…çok utanmıştık.
Eğer başka bir seçeneğim olsaydı herhalde yalvarmazdım. Ama yoktu. Geç olmuştu ve diğer restoranlar büyük olasılıkla doluydu. Ayrıca, öğle yemeği sırasında neredeyse oruç tutmuş olduğumuz için karnımız açtı ve bulunduğumuz yerde iyi bir akşam geçirmeyi çok istiyorduk.
“Yapabileceğiniz bir şey olmalı,” diye adamdan rica ettim. Restoran şefi önce bana, sonra eşime baktı ve yanaklarının hafifçe şişmesine neden olacak şekilde ofladı.
“Tamam, bakalım yapabileceğim bir şey var mı?”
Sonra vestiyere girdi ve elinde bir ceketle geldi. ‘Bunu giyin’ dedi.
Görünüşe bakılırsa, içeri girmek için gerekli olan şeye sahip olmadan oraya gelen tek kişi ben değildim. Peki ya bu beni kurtaran, akşamımızı kurtaran ceket nasıl bir ceketti? Kolları çok kısaydı. Omuzları çok dardı. Arkası buruşuktu. Ayrıca, ceketin rengi gömleğim ve kazağımla uyumsuzdu. Soru: Şikayet ettim mi? Doğru tahmin ettiniz. Ceketi giydim ve bir masaya oturtulduk.
Sizin De Benim De Öğreneceğimiz Önemli Bir Ders
Akşam yaşanan sorunlara karşın birlikte çok güzel bir yemek yedik. Utanç dolu dakikalarımıza değdi mi? Evet, çünkü bu restoran şefiyle yaşanan sorunda sizin de benim de öğreneceğimiz önemli bir ders var. Tabii ki, ‘her zaman güzel bir restorana giderken ceket giyin’ ya da ‘bakarsınız daha da sıkı bir restoran şefiyle karşılaşırsınız diye her zaman yanınızda bir ceket ve kravat bulundurun’ değil bu ders!
O akşam benim ne düşündüğümün önemli olmadığını anladım. Kendimi nasıl gördüğüm de önemli değildi. O restorana giderken iyi göründüğümü düşünüyordum. Cüzdanımdaki para, içeri girmek için ihtiyaç duyduğum biletti. İki kişilik bir akşam yemeği için gerekenden daha fazla paramız vardı. Ama başka bir şeye ihtiyacım olduğunu bilmiyordum. Bir cekete ihtiyacım vardı. Çok şükür, restoran şefi beni geri çevirmeyecek kadar iyiydi ama aynı zamanda standardı düşürmeyecek kadar dürüsttü. Böylece ceketi gerekli kılan kişi bana bir ceket verdi. Ancak o zaman bize bir masa verildi.
Ceketi Gerekli Kılan Kişi Bana Bir Ceket Verdi
Hatırlıyor musunuz, Tanrı’nın size cenneti vermeden önce sizi dünyada insanı en çok alçaltan yere götürmesi gerektiğini söylemiştim. İsa’nın gerildiği çarmıhı kast ediyordum. Orası Tanrı’nın koşulsuz sevgisinin nihai göstergesini kabul ya da red etmenizin isteneceği yerdir. Cennete girebilmeniz için tam bir kutsallık, doğruluk ve paklık arayan Kişi, bunu sağlayacak Olan’dır. O gece restoran şefinin bana bu ruhsal gerçeği hatırlattığının farkında olmadığından eminim ama hatırlattı.
Tanrı'nın göklerdeki sonsuz sofrasında özensizler için yer yoktur. Burada 'özensiz' derken bu dünyada yaşarken hiç günah işlememek konusunda dikkatsiz olanları kastediyorum. Kutsal titizlik. Ama aramızda özensiz olmayan var mı? Taranmamış ahlak. Gerçek konusunda dağınık. İnsanlar ve duygularına karşı dikkatsiz. Disiplinsizlikle bezenmiş bir düşünce yaşamı. Ahlaksal giysimiz karışık durumda. Gerçekten de, kendimizle ilgili beğenmediğimiz ve sakladığımız pek çok şey var. Ama bunlar Tanrı’dan saklı mı? Hiçbir şey Tanrı’dan saklı değildir. İşte sorunumuz burada. Tanrı’nın huzurunda olmanın, Tanrı’nın göksel masasında oturup cennetin ortamından keyif almanın standardı yüksektir. Hayal ettiğinizden çok daha yüksektir çünkü Tanrı’nın standardı yetkinliktir!