headerLogo2b-18pt-myriadpro

Tanrı'nın Agape Sevgisi: İlk Önce Kendimiz Deneyim Etmeden Başkalarıyla Paylaşamayız!

03 image12239 tear tears mmm 45Bir sure önce gözleri ve yanaklarındaki makyajla renkli olan yüzünün gözyaşları nedeniyle bozulduğunu görebiliyor musunuz? İsa’nın arkasında eğilmiş ağlıyor. Saçlarını görebiliyor musunuz? Müşteri çekmek için bir sure önce örülmüş ve süslenmiş olan saçları artık bir havlu işlevi görüyordu. Çok seviyor çünkü çok bağışlandı. Büyük günahkar olan, bağışlanmış bir günahkar oldu çünkü bağışlayan Kişi ölüm ve diriliş aracılığıyla bunu onun adına kazanmıştı. Tanrı çok ya da az günah işleyen bu günahkarlar için sunulan büyük kurtuluş hakkında İncil’de neler söylüyor?

“…bu denli büyük kurtuluşu görmezlikten gelirsek nasıl kurtulabiliriz? Başlangıçta Rab tarafından bildirilen bu kurtuluş, Rab'bi dinlemiş olanlarca bize doğrulandı.” (İbraniler 2:2-3)

İhmal

Sadece büyük günahlar işlediysek başımız büyük dertte diye bir şey yoktur. Sadece zina ettiğimiz, hırsız ya da yalancı olduğumuz için büyük tehlike altında değiliz. Tanrı’nın bizlere sunduğu bu büyük kurtuluşu görmezden geldiğimiz zaman da büyük bir sorunumuz var demektir. Bu ihmal insanı mahvedebilir. İşadamı olan birinin kendini mahvetmesi için mutlaka sahtekarlık yapması ya da borçlu olduğu vergileri ödememezlik etmesi gerekmez. Tek yapması gereken işini ihmal etmektir. Bunu yaptığı zaman zaten işinin mahvolacağı kesindir. Ölümcül bir hastalığa yakalanmış, evinde hasta yatan kadın, kendisini sağlığına kavuşturacak ilaçları almayı reddederse gereksiz bir şekilde ölüme gider. İhmal hepimizi öldürmeye yeter.

Acaba bu fahişe, İsa bir gün kalabalıklara şu sözleri söylerken onların arasında mıydı:

“Ey bütün yorgunlar ve yükü ağır olanlar! Bana gelin, ben size rahat veririm. Boyunduruğumu yüklenin, benden öğrenin. Çünkü ben yumuşak huylu, alçakgönüllüyüm. Böylece canlarınız rahata kavuşur.”  (Matta 11:28-29)

08 image11898 god reach hope heaven hand 45Duymuş olsa da olmasa da, sonunda İsa’ya geldiğini biliyoruz. Henüz bağışlanmayı deneyim etmemişti ama sevgiyi tatmıştı. O’nun hakkında bildikleri çok az olsa da, O’nu sevmesine yetmişti. Şöyle dememiş miydi “Uzun kaftanlar içinde dolaşmaktan hoşlanan, meydanlarda selamlanmaya, havralarda en seçkin yerlere, şölenlerde başköşelere kurulmaya bayılan din bilginlerinden sakının.” (Luka 20:46). İsa’nın Ferisiler’in yaşam biçimlerinde gördüğü bir sorun, pozisyon, önemli olma, güç ve liderliğin getirdiği prestijden hoşlanmalarıydı. Ayrıca ikiyüzlüydüler. Doğru görünmek istiyorlardı, insanların görüp alkışlayabilecekleri türden bir ‘doğruluk’ göstermek istiyorlardı. İsa bu insanlar gibi değildi. İnsanlar O’na rahatlıkla yaklaşabilirdi. ‘Sizlerden daha kutsalım’ diyen bir havayla gezinmiyordu ortalıkta. Sevgi doluydu. Güvenini kazanmıştı, alçaltılmış bir yüreğe sahip olmanın getirdiği gerçek ve Tanrı vergisi bir güven.

Buldunuz Mu?

Son olarak, pahalı bir şişe parfüm açtığını görüyoruz. Belki de sahip olduğu tek değerli şey buydu. Bunu İsa’nın cildine sürmek için kullandı. Parfümün kokusu buradaki ironi kadar güçlü. Bütün insanlar arasında Simun’un böyle bir sevgi göstermesi beklenirdi. Dindarların dindarı ve Kutsal Yazılar’ı en iyi bilen o değil mi? Siz de, ben de biliyoruz ki, dindar insanlar inançlarının kuralcı törenlerine sıkışıp kalabilirler ve bunun sonunda, sert davranmaları ve insanların ihtiyaçlarından etkilenmemeleri mümkündür. Bu insanların, bu kadının bulduğunu bulmaları gerekir. Kendi doğruluklarına tutsak oldukları sürece, daha çok çok günah işlemiş bu kadından çok Simun’a benzerler.  

09 image11524 vial perfume sharpened 45Bu kadının İsa’ya tapınması kendisi için büyük bir bedele mal oluyordu. Pahalı bir parfüm şişesine, İsa’nın kirli ayaklarını öpmek, yıkamak ve kurulamak için kendini alçaltmaya mal olmuştu. Parfüm pahalı olsa da, bu kadının ödediği bedelden daha ağır bir bedel vardı. Bence, bu kadının ödediği en ağır bedel, kendi doğruluklarına inanan Ferisiler ve orada yemekte bulunan diğer konukların azar ve reddetmelerini yaşamasıydı.  İsa ona ‘kötü kötü’ bakmamıştı ama masada oturan diğerlerinin böyle yapmadığını düşünmek neredeyse olanaksız. Simun’un içsel düşüncelerinden belli olan kibiri gözlerine de yansımış olmalı. Diğer konuklar için de aynısı geçerli. Konukların yüzlerinde ‘Senin ne işin var burada?’ diyen bir ifade olmalıydı. Kadın, soğuk ve çelik gibi bakan gözleri üzerinde hissetmiş olmalı ama o İsa’yı görüp O’na tapınmak istiyordu. Bu isteği, konuklardan dolayı duyduğu korkudan daha büyüktü. Onların küçük görmesi büyük bir bedeldi ama kadına göre buna değerdi.

Kadın, Simun’un değerini bilmediği hangi hazinenin değerini biliyor? Yanıt çok basit. Tanrı’nın sevgisi. Bu sevginin onu ne zaman etkilediğini bilmiyoruz. İsa cüzamlılara dokunup onları iyileştirdiğinde orada mıydı? Bilmiyoruz. Ama şunu biliyoruz, İsa’ya susamış olarak geldi. Suçları nedeniyle susamıştı. Pişmanlıkları nedeniyle susamıştı. Sayısız geceler boyunca erkeklerle beraber olup sevgiyi bulamamış olmaktan dolayı susamıştı.

İsa ona lütuf kasesini uzattığında kadın içiyor. Sadece tatmakla ya da bir yudum almakla kalmıyor. Parmağını batırıp yalamıyor ya da kaseyi alıp azıcık yudumlamıyor. İçeceği ağzına götürüyor ve susuzluktan kavrulmuş bir yolcu gibi kana kana içiyor. Tanrı’nın merhameti, çenesinden boynuna ve omuzlarına akana kadar içiyor. Canının her bir hücresi ferahlayıncaya kadar içiyor. Susamış olarak geliyor ve içiyor. Derin derin.