“PEKİ HAÇLI SEFERLERİ?” DİYE SORACAKSINIZ
Haçlıların yaptıkları Tanrı’nın açıklanan iradesine itaatsizlikti. Tanrı’ya itaat etmiyorlardı aksine Tanrı’ya karşı itaatsizlik ediyorlardı! Haçlı Seferlerine katılan çoğu kişi gerçekten Hıristiyan değildi. Bunu nereden biliyorum? Davranışlarından ötürü İsa Mesih’in adı kötüye kullanıldı, yanlış bir şekilde kullanıldı ve bu ada küfredildi. İsa’ya gerçekten iman eden kişiler Rab ve Kurtarıcılarına bu şekilde davranmaz. Fakat 1000 yıl önce sözde Hıristiyanlar tarafından yapılan bu itaatsizlik, bugün İsa’ya gerçekten iman edenlere karşı kullanılmalı mı? Davranışlarına karşı bir mazeret bulmak istemiyorum. Bu sözde Hıristiyanların davranışları iğrençti. Fakat anlamamız gereken şey şu, Kutsal Kitap’ta, ülkeleri fethetmeyi, sivilleri öldürmeyi, kadınlara tecavüz etmeyi ve İsa Mesih adında şehirleri yok etmeyi haklı gösteren bir buyruk yoktur.
Bu insanların İsa’nın şu anda dünyada kurmakta olduğu egemenliğin bir parçası olmadıkları sonucu kolaylıkla çıkarılabilir. İsa’nın egemenliği dünyasal ve dünyadan değil, ruhsaldır. Fethettiği alanlar insanların yürek ve akıllarıdır.
Yanlışsam lütfen beni bağışlayın ama anladığım kadarıyla İslam kendisini tek gerçek din olarak görüyor (nitekim uygulanmaya değer tek din olarak görüyor). O halde İslam’ı doğru bir şekilde anlamak için İslam’ın kendisini nasıl anladığı anlaşılmalıdır. Eğer Hıristiyanlar bunu doğru anlamazlarsa ne olur? Başka bir yanlış anlama ortaya çıkar.
İslam’ın hedeflerinden biri dünya egemenliği mi? Evet öyle. Size önerim, Kuran’daki üç ayeti okumanız – Saf 61:9, Fetih 48:28 ve Tevbe 9:33 ve bunların şiddet yanlışı köktendincilere ilham kaynağı olup olamayacağını görmeniz. Bu ayetlerin savaş ortamında kayda geçirildi. Bu nedenle ayetlerin hangi bağlamda bulunduklarını göz önünde bulundurmayı unutmayın.
Kuran’da okuduklarımdan İslam’ın itici gücünün diğer tüm dinlerde yanlış ve hatalı tapınma olarak gördüğü her şeyi ortadan kaldırma amacı olduğu oldukça açıktır. Herkesin, ‘Allah dışında kimsenin tapınılmaya hakkı yoktur” dediği güne kadar İslam 'imansızlar' ve imansız uluslara karşı savaşını sürdürecektir.
Müslümanların dünyayı nasıl algıladıkları anlaşıldığında bunu anlamak zor değildir. Dünya Müslümanların yaşadığı İslam Evi ve inançsızların egemen olduğu Savaş Evi olarak ikiye ayrılmıştır. İkisi arasında, doğal olarak insanın cihat adı verilen hiç bitmeyen savaşı vardır. Bütün Müslümanlar, Savaş Evini bastırıp İslam’ın evrensel egemenliğini sağlamak için cihada çağrılır. İslam din ve devlet arasında fark görmez.
Tahmin edebileceğiniz gibi Hıristiyanlar Müslümanların, Kuran’ın zorunluluklarını takip ettikleri takdirde din ve devletin resmi ayrılığını doğru bulmayacaklarının farkında değiller. Hıristiyan inancı, dinin siyasal sürece egemenlik kurmadığı birden fazla dinin uygulandığı toplumlarda yaşandığı için Hıristiyanlar İslam’ın arzuladığı küresel egemenliği anlamıyorlar. Bu konu Hıristiyanların İslam hakkında daha iyi bilgilenmesi gereken bir konudur.
Hıristiyanlar İslam’da insanın ayrılmaz doğal hakları ve insan hakları kavramının olmadığını düşünürler. Benim anladığım kadarıyla İslam’da sivil haklar yani insanın siyasal bir devlete üye olmasından ötürü sahip olduğu hakları kabul etmez. Gerçekten İslami bir toplumda Müslümanların sahip olduğu haklar Kuran’da tanınan ve Şeriatta yasalanmış haklardır. Yine, eğer İslam’ın uygulama biçimini doğru bir şekilde resmetmediysem affınızı rica ediyorum. Benim gibi İslam’ı çalışmış ve Kuran’ı okumuş yazarlar bile yanlış anlayabilirler.
Hıristiyanların Müslümanlar hakkında yanlış anladıkları bir konunun cihat konusu olduğunu kesin olarak biliyorum. Müslümanlar, cihadın İslam’ın kesinlikle zorunlu bir parçası olduğundan genel olarak habersizdir. İslam’ın ilerlemesi ve nihai olarak dünya egemenliğine sahip olması çabasına cihat denir. Eğer Müslümansanız bu konuda bir seçim hakkınız yoktur.
Müslüman inanç savunucularının bu noktada farklı görüşlere sahip olduklarını okudum. Cihadın dünya egemenliği için savaş demek olmadığını söylüyorlar. Bazıları, ‘cihat sadece kötülüğün üstesinden gelmekle ilgili bir şey’ gibi yanıltıcı yorumlar yaparlar. Ya da ‘daha büyük cihat’ insanın kendisine karşı mücadelesidir derler. Bu içsel yönü, cihadın meşru bir tarafı olsa da, hikayenin bundan ibaret olduğuna inanmıyorum. Tüm Müslümanların içsel zayıflıklarına karşı savaşıyla ilgili zorunlu cihat, İslam’ın tüm Müslümanlardan talebinin önemini azaltmaz. Bu talep, İslam üstün gelene kadar inanmayan dünyaya karşı cihattır. Bunun için, entelektüel ve siyasal alanlar gibi alanlarda farklı tipte savaşlar gerekebilir fakat Müslüman nerede bu savaşa katılırsa katılsın, bu bir savaş olarak görülür. Nihai olarak, İslam’ın küresel egemenliği ve evrensel üstünlüğü için bir savaştır.
Peki bu noktadan nereye gideceğiz?