Öncelikli olarak siyasal değişime odaklanmak mı? Hayır, bu, Müjde’nin ilan edilmesine odaklanılmasına engel olur ve Hıristiyanlığı partizan politikayla ilgili bir konu haline getirir. Bazıları Hıristiyanların siyasete hiç girmemeleri gerektiğini söyler ama kendinizi siyasal süreçten tamamıyla soyutlayarak tüm insanların iyiliğiyle nasıl ilgilenebileceğinizi anlayamıyorum. Bireysel bir düzeyde bir Hıristiyan için siyasal katılım, sadece oy verme ve vatandaşlığın diğer temel sorumluluklarını içermez özellikle de söz konusu adalet ve insanlık onuru olduğunda. Hıristiyanların polis, asker veya yargıç olarak çalışabileceğini kabul edersek neden bazıları seçilmiş görevliler olarak çalışmasın ki?
Hıristiyanlar temel olarak İsa’nın cennete geri dönmeden önce verdiği göreve odaklanmalıdır fakat bunun yanı sıra ölçülü, stratejik bir şekilde siyasal katılım da olmalıdır. Hangi görevden bahsediyorum? Matta İncili’nin son üç ayetinde bulunur ve Tanrı’nın verdiği başka bir görev bunun yerini almayacak. Bunu biliyoruz çünkü İsa bu olağanüstü görevde kendisini izleyenlerle ne zamana kadar beraber olacağını söylüyor. Bir sonraki yüzyılın sonuna kadar değil fakat dünyanın sonuna kadar! Bu vaadin süresi, görevin, tüm çağlarda tüm öğrencilere verildiğini kanıtlar.
“İsa yanlarına gelip kendilerine şunları söyledi: "Gökte ve yeryüzünde bütün yetki bana verildi. Bu nedenle gidin, bütün ulusları öğrencilerim olarak yetiştirin; onları Baba, Oğul ve Kutsal Ruh'un adıyla vaftiz edin; size buyurduğum her şeye uymayı onlara öğretin. İşte ben, dünyanın sonuna dek her an sizinle birlikteyim."” (Matta 28:18-20, İncil)
İsa, kendisini serbest bırakma ya da ölüm cezasına çarptırma yetkisine sahip olan Roma Valisine ne dedi? “İsa, "Benim krallığım bu dünyadan değildir" diye karşılık verdi. Krallığım bu dünyadan olsaydı, yandaşlarım, Yahudi yetkililere teslim edilmemem için savaşırlardı. Oysa benim krallığım buradan değildir.” (Yuhanna 18:36, İncil)
İsa’ya yüklenen suç kral olduğunu iddia etmesiydi. Bu ayette gördüğümüz gibi İsa özünde kral olduğunu iddia ettiğini kabul ediyor ama Yahudi din görevlilerinin anladığı anlamda değil. Dünyasal bir krallık kurmaya çalışmak ve Sezar’a karşı ayaklanma çıkarmakla suçladılar. İsa buna yanıt olarak krallığının bu dünyadan olmadığını söyledi. Yani, dünyadaki krallıklarla aynı doğaya sahip değildir. Aynı amaç için oluşturulmadı veya aynı şekilde yürütülmedi. O zaman da, şimdi de.
İsa, kendi krallığıyla dünyasal krallıklar arasındaki bir farka işaret etti. Dünyadaki krallar silahla savunulur. Orduları vardır ve savaşırlar. İsa’nın krallığı bu tip bir krallık olsaydı, kendisini izleyen kalabalıkları savaş için hazırlanmak üzere harekete geçirirdi. Yeruşalim’e giderken yanında kendisine eşlik eden göksel orduları silahlandırırdı. Tutuklandığı Getsemani Bahçesi’nde yalnız ve silahsız olmazdı. Fakat kral olduğu halde, egemenliği, insan yüreği üzerindedir; kötü tutkuları ve yoz arzuları alt eder ve canı Tanrı’yı, esenliği ve birliği sevmeye yöneltir. Fetih? Evet, ama zorla değil gerçeğin gücüyle.
İsa, ‘Krallığım bu dünyadan değil’ dediğinde, Hıristiyanlığın siyasetli hiçbir ilgisi olmaması gerektiğini söylemedi. Bu İsa’nın egemenliğinin dünyayla hiçbir ilgisi olmayacak demek değildir. Hıristiyanlar, siyasal düşünce gibi, düşüncenin belli alanlarını göz ardı etmeye değil, İsa’nın son sözlerini hayattaki birinci öncelikleri haline getirmeye çağrılmıştır. İsa’nın ölümden dirildikten sonra bunu öğrencilerine verdiği son görevde görüyoruz.
Bize ne yapmamız söyleniyor? İsa’ya iman edenlerin dünyanın sonuna kadar görevi müjdeyi duyurmak ve öğretmektir, sözcüğün siyasal anlamında egemenlik sürmek değil. İsa kendisini izleyenlere dünyaya kendisini tanıtmaları buyruğunu verdi. Görevlerini yerine getirme sürecinde Hıristiyanlar İsa’nın, Roma Valisi Pilatus’a açıkladığı derin gerçeği hiçbir zaman unutmamalıdır. İtalik olarak belirtilen yükleme dikkat edin:
“İsa, "Benim krallığım bu dünyadan değildir" diye karşılık verdi. Krallığım bu dünyadan olsaydı, yandaşlarım, Yahudi yetkililere teslim edilmemem için savaşırlardı. Oysa benim krallığım buradan değildir."”
“Savaşmayacaklar,” diyor İsa. “Eğer bana itaat edeceklerse savaşmayacaklar.” Bu da, kendisini izlediklerini söyleyenlere buyruğuyla uyumludur:
Ama beni dinleyen sizlere şunu söylüyorum: Düşmanlarınızı sevin, sizden nefret edenlere iyilik yapın, size lanet edenler için iyilik dileyin, size hakaret edenler için dua edin. Bir yanağınıza vurana öbür yanağınızı da çevirin. Abanızı alandan mintanınızı da esirgemeyin. Sizden bir şey dileyen herkese verin, malınızı alandan onu geri istemeyin. İnsanların size nasıl davranmasını istiyorsanız, siz de onlara öyle davranın. "Eğer yalnız sizi sevenleri severseniz, bu size ne övgü kazandırır? Günahkârlar bile kendilerini sevenleri sever. Size iyilik yapanlara iyilik yaparsanız, bu size ne övgü kazandırır? Günahkârlar bile böyle yapar. Geri alacağınızı umduğunuz kişilere ödünç verirseniz, bu size ne övgü kazandırır? Günahkârlar bile verdiklerini geri almak koşuluyla günahkârlara ödünç verirler. Ama siz düşmanlarınızı sevin, iyilik yapın, hiçbir karşılık beklemeden ödünç verin. Alacağınız ödül büyük olacak, Yüceler Yücesi'nin oğulları olacaksınız. Çünkü O, nankör ve kötü kişilere karşı iyi yüreklidir.” (Luka 6:27-35, İncil)