“Kendisini kabul edip adına iman edenlerin hepsine Tanrı'nın çocukları olma hakkını verdi. Onlar ne kandan, ne beden ne de insan isteğinden doğdular; tersine, Tanrı'dan doğdular.” Şöyle düşündüm: “Eğer İsa söylediği kişiyse ve Tanrı’dan doğarak bana Tanrı’nın çocuğu olma hakkı verdiyse, o zaman olanların farkında olmam gerekir. Eğer bu Tanrı’nın içimde yaptığı bir mucizeyle gerçekleşiyorsa, kendi gücümle yaptığım bir şey değilse, bu doğaüstü değişimi deneyim etmeliyim.”
Yatağımda yatıyordum ve geceydi. İsa’ya iman ettiğimi ve güvendiğimi ifade eder etmez, birdenbire gardrobumun üzerinde İsa Mesih’in çarmıhta asılı olduğu sahne göründü, tıpkı İncil’de okuduğum gibi. Şoktaydım. Sinemadaki perde gibiydi, ışıklı ve canlı renkli. Gözlerim kapalıydı, bu nedenle resim sağımda giysi odamın üzerinde oynuyor gibi görünmeliydi. İsa’yı çarmıhta görür görmez O’na ‘İsa, beni kurtaramazsın’’ dedim. Çok ilginç bir andı. Hıristiyan olarak yetiştirilmemiştim, gerçek Hıristiyanlık hakkında da pek fazla bilgim yoktu. Sadece İncil’de okuduklarımı biliyordum- bu da sadece son birkaç haftadır okuduklarımdı. Şimdi ise nereden çıktığı belli olmayan bir şekilde çarmıh sahnesi yatak odamda capcanlı bir şekilde ortaya çıktı!
Adımı nasıl bildi?
Neden O’na hemen ‘İsa, beni kurtaramazsın!’ dedim? O’nu gördüğümde birdenbire kendi günahlılığımın farkına vardım. Hemen yaptığım en çirkin, en günahkar şeyi düşündüm ve ağzımdan birden ‘İsa beni kurtaramazsın çünkü ben ______ yaptım!’ çıktı. (Bunun ne olduğunu size söylememe gerek yok.) Birdenbire O’nun sesini duydum. Adımla bana seslendi ve o günah için öldüğünü söyledi. Adımı nasıl bildi?
Yine, hemen düşünmeye başladım, hatalar arasında yaptığım en kötü ikinci şeyin ne olduğunu araştırdım. Yanıtı aynıydı. Adımla seslendi ve bunun için öldüğünü söyledi. Yatak odamda olanlara inanamıyordum. Yaşamımda olanlara inanamıyordum. Hıristiyan mesajı artık yeni İncilim’in sayfalarında basılı yazılı mesaj değildi. Bunu yaşıyordum. Tekrar tekrar İsa’nın bana sırtını çevirmesine neden olması gereken günahlarımı düşündüm. O’nun nasıl işine yarayabilirdim? Nasıl O’nun dostu olabilirdim? Karanlık ve ışığın nasıl paydaşlığı olabilirdi? Ama her seferinde çarmıhtan gelen yanıt aynıydı!
Bu sahne gerçekleşirken hala yatağımda sırt üstü yatıyordum. Sahne devam ettikçe kulaklarım karıncalanmaya başladı. Gözyaşlarım yüzümün iki yanında kulaklarıma doğru akıyordu. Sevinç gözyaşları... kabul edilmenin getirdiği gözyaşları... bütün günahlarımın bu yaşayan İsa, bu yaşayan Kurtarıcı tarafından alınmasının yarattığı rahatlamanın gözyaşları. Günahlarım için öldü, her biri için (ve sizin bütün günahlarınız için de) ve üçüncü gün ölümden dirildi.
İşte orada Tanrı’dan yanıtımı alıyordum. İkinci kez doğuyordum. Birinci doğumum üzerinde hiçbir kontrolüm yoktu. Annemle babam o işi halletmişti. İkinci doğumum sırasında da kontrol bende değildi. İkincisinde İsa bunu halletti.
Giysi odamın üzerindeki görüm gözden kayboldu ve orada karanlıkta uzun bir süre boyunca uzanmış bir durumda düşünmeye devam ettim. Tanrı’nın vaat ettiği yeniden doğuş gerçekti. ‘Yeni bir sayfa açmak’ ya da daha iyi bir insan olmaya karar vermek gibi bir şey değildi. Sadece bağışlanmış ve temizlenmiş olmakla kalmadım, aynı zamanda bana yeni bir doğa verildi. Her şey o kadar olağanüstüydü ki bu değişimi biriyle paylaşma isteğiyle doldum. Oturma odamdaki telefona doğru yöneldim ama yolda başıma gelen bu şeyleri anlayabilecek kimseyi tanımadığımı fark ettim. Dindar insanlarla vakit geçiren biri değildim. Sonra bir arkadaşımın arkadaşını hatırladım. Adamı kişisel olarak tanımıyordum ama onun gerçek bir Hıristiyan olduğunu duymuştum. Rehberde adını bulabildim ve aradım. Konuşmaya başladığımızda, yaşamımda o an olanları anlatmak için kullanılması gereken Kutsal Kitap terminolojisini bilmiyordum. Önemli olmadığını söyledi. İyi bir dinleyiciydi ve kısa bir süre içinde çok sevdiğim bir arkadaşım oldu. Haftada bir kez Kutsal Kitap’ı birlikte çalışmaya karar verdik.
Her neyse…
İsa’nın Lazar’ın gömülü olduğu mezarın önünde durduğunu düşünürken aklıma bu hikaye geldi. “Taşı çekin! Lazar çık dışarı!”
Çalıştığımız ayetlerde Marta’nın bir itirazı oldu, değil mi? “İsa, "Taşı çekin!" dedi. Ölenin kızkardeşi Marta, "Rab, o artık kokmuştur, öleli dört gün oldu" dedi.” İncil’den bir ayeti sizin için farklı sözcüklerle ifade etmek istiyorum, “Tanrı’ya karşı yaptığımız şeyler nedeniyle ruhsal olarak ölü olduğumuz halde bize İsa’yla yeni bir yaşam verdi.” (Efesliler 2:5, İncil). Fikrini paylaştığın için teşekkürler Marta ama bu, Lazar için en iyisi değil. İsa’nın yapmak istediklerini de yansıtmıyor. Tanrı’nın çözümü taşı yerinde bırakmak ve Lazar’ın çürümesine izin vermek değil. Tanrı’nın görevi günahkar insanlara yeni yaşam vermektir. Ölüleri yeni yaşam için diriltiyor.
Hepimiz!
İsa Lazar için yaptığını bizim için de yapmak istiyor. Bunu bilmek iyi, çünkü Marta’nın Lazar için söyledikleri, ruhsal açıdan bizim için söylenebilir, “O artık kokmuştur, öleli dört gün oldu.” Gerçeği söylemek gerekirse, uzun bir süredir ruhsal olarak ölüyüz. Hepimiz. Marta, sizden benden ve bizim sokakta yaşayan herkesten söz ediyordu. İnsan ırkı ruhsal olarak ölüdür ve havada kötü bir koku bırakır. Uzun bir süre önce öldük ve gömüldük. Birilerinin bizi düzeltmesine ihtiyacımız yok. Birilerinin bizi diriltmesine ihtiyacımız var. Adına yaşam dediğimiz pislik içinde, ölüm var ve o kadar uzun zamandır içindeyiz ki, kötü kokuya alıştık. Ne var ki, Tanrı alışmadı. Sırtımıza, düşündüğümüz anda düşüncelerimizi gösteren bir alet takılsaydı bu kokunun daha fazla farkında olabilirdik. O zaman gerçekte nasıl olduğumuzu anlardık. Toplum içine çıkamaya cesaret edemezdik, değil mi? Kim, düşüncelerini, düşündüğü anda başkalarına gösteren dijital bir göstergeyle dolaşmak ister? Bir anda yeni bir yaşama sahip olmak için her şeyimizi verirdik! Tanrı, bu ihtiyacımızı siz ve ben farkına varmadan çok öncesinden gördü.