headerLogo2b-18pt-myriadpro

İsa Tanrı mı? - Önsöz

10 angel3 45Kısaca bu örneklerden Tevrat’ta bulunan birine bakalım. İbrahim’in karısının Mısırlı cariyesi Hacer, sahibesinden kötü muamele gördükten sonra çöle kaçtı.

“RAB'bin meleği Hacer'i çölde bir pınarın, Şur yolundaki pınarın başında buldu. Ona, “Saray'ın cariyesi Hacer, nereden gelip nereye gidiyorsun?” diye sordu. Hacer, “Hanımım Saray'dan kaçıyorum” diye yanıtladı.
RAB'bin meleği, “Hanımına dön ve ona boyun eğ” dedi, “Senin soyunu öyle çoğaltacağım ki, kimse sayamayacak. İşte hamilesin, bir oğlun olacak, Adını İsmail koyacaksın. Çünkü RAB sıkıntı içindeki yakarışını işitti...Hacer, “Beni gören Tanrı'yı gerçekten gördüm mü?” diyerek kendisiyle konuşan RAB'be ‘El-Roi’ adını verdi.” (Yaratılış 16:7-11, 13, Eski Antlaşma).  [Not: El-Roi ‘Beni gören Tanrı’ anlamına gelir.]

Kutsal Yazı, ‘RAB’bin meleği’nin Hacer’i su pınarının başında bulduğunu ve onunla konuştuğunu söylüyor. Karşılaşmadan sonra Kutsal Yazılar Hacer’in kendisiyle konuşana Rab’bin adını verdiğini, El Roi (beni gören Tanrı), söylüyor. Sorusuna yanıt almıştı. Beni gören Tanrı'yı gördüm.

Bu nasıl olabilir? Tanrı’dan ayrı biri olarak görünen Rab’bin habercisine, nasıl olur da, Tanrı denmekle ve kendisine ilahi bir isim verilmekle kalmaz ama aynı zamanda kendisi sanki Tanrı’ymış gibi konuşabilir? Diyor ki, “Senin soyunu öyle çoğaltacağım...” Ayrı bir varlık hem Tanrı’dan bir haberci ise ve kendisine Tanrı deniyorsa, tek gerçek Tanrı’nın bir şekilde sosyal açıdan karmaşık biri olduğuna ilişkin başka bir ipucuyla karşı karşıyayız demektir.

Yine, bu ipuçlarından her biri tek başına dursaydı, bunları sanki açıklanmayan anormallikler olarak bir kenara bırakabilirdik. Fakat, Kutsal Yazılar’da Hacer’ikine benzer birçok örnek vardır. En ünlülerinden biri Tanrı’nın yanan çalıda Musa’ya görünmesidir.

“RAB'bin meleği bir çalıdan yükselen alevlerin içinde ona göründü. Musa baktı, çalı yanıyor, ama tükenmiyor. “Çok garip” diye düşündü, “Gidip bir bakayım, çalı neden tükenmiyor!”
RAB Tanrı Musa'nın yaklaştığını görünce, çalının içinden, “Musa, Musa!” diye seslendi. Musa, “Buyur!” diye yanıtladı.
11 image12272 burning bush moses 45Tanrı, “Fazla yaklaşma” dedi, “Çarıklarını çıkar. Çünkü bastığın yer kutsal topraktır. Ben babanın Tanrısı, İbrahim'in Tanrısı, İshak'ın Tanrısı ve Yakup'un Tanrısı'yım.” (Mısır’dan Çıkış 3:2-6, Eski Antlaşma)

Kimse Musa’yla konuşanın Tanrı olduğundan kuşku duymazdı. Fakat Kutsal Yazılar kendisine görünenin ‘Rab’bin Meleği’ olduğunu söyleyerek bu karşılaşmaya giriş yapıyor.

Çoğul zamirleri ve her birine özel olarak Tanrı denen çoğul kişiden ve üzerinden geçmemiz gereken birden fazla kişiden, söz ederseniz, sosyal açıdan çoğul Tanrı’nın belirsiz görüntülerini görmeye başlarız. Bir ve Çok olan, hem Birlik hem Çeşitlilik olan Tanrı’dır. Tanrı ezelden beri kendi içinde ilişki içinde olan büyük ilişkisel Varlıktır. Kendisinden ‘biz’ ve ‘bize’ diye söz eden ve ilişkiler, yakınlık, birlik ve paydaşlıkla dolu bir evren yaratandır.

Çalışmamızın bu noktasında Eski ve Yeni Antlaşma yazarlarının Tanrı’nın ‘bir’ olduğunu söylerken ilahi etkinliği yansıtmak için çoğul zamir kullanmaktan kaçınmadıklarını göz ardı etmemek önemlidir. İşte iki örnek.

Eski Antlaşma’dan. Bu ayetin alıntı yapıldığı bölümün başında Tanrı Yeşaya peygambere Kutsal Yazılar’daki en görkemli biçimlerden biri şeklinde görünüyor. Bu inanılmaz bir görev için atanmanın bir parçasıydı. Yeşaya, Yahudiler’in gerçekleşmek üzere olan ruhsal körleşmeleriyle ilgili inanılmaz bir bildiri vermeye çağrılıyordu. “Sonra Rab'bin sesini işittim: “Kimi göndereyim? Bizim için kim gidecek?” diyordu. “Ben! Beni gönder” dedim.” (Yeşaya 6:8, Eski Antlaşma). Tanrı, ‘Kim benim için gidecek?’ demiyor. Tanrı, Kutsal Kitap’taki en önemli peygamberlerden birini önemli bir göreve göndermeden hemen önce kendi doğası hakkında eşsiz bir şeyi anlatıyor.

12 image12273 trinity god 80Rab kime danışıyordu? Meleklerle veya yaratılmış varlıklara değil. Bunların arasında kim Tanrı’ya tavsiye verebilirdi? “Rab'bin düşüncesini kim bilebildi? Ya da kim O'nun öğütçüsü olabildi?” (Romalılar 11:34, İncil). Bu bölümde Tanrı’nın çoğul doğasını bir an için görebiliyoruz. Tanrı’nın kendisine sonsuz bir şekilde danıştığını görüyoruz.

İnsanı yaratırken Tanrı’da bu çoğulluğu görüyoruz. “Tanrı, “İnsanı kendi suretimizde, kendimize benzer yaratalım” dedi.” (Yaratılış 1:26, Eski Antlaşma). Nasıl bir suret? Tanrı bizleri kendisiyle paydaşlık etme yetisine sahip manevi varlıklar olarak yarattı. Yine, burada da yaratılışın Tanrı’nın doğasını yansıttığını görüyoruz. Bunu daha önce söyledim ama tekrar etmeye değer. Eğer gerçeğin tümünün Tanrı’nın karakterinden kaynakladığı ve yaratılışının doğasını yansıttığı pozisyonuyla başlayacak olursak ne beklemeliyiz? Yaratılışta gördüğümüz gerçek, Tanrı’da, yaratılış eyleminden önce ilişkilerin varolduğu içsel bir çoğulluğu gerekli kılardı.

Bir an için kendi yapınızı düşünün. Neden beden, can ve ruhtan oluşan üçlü birliğe sahip bir varlıksınız? Ya da Aristo’nun söylediği gibi neden akıl, hafıza ve irade yeteneklerine sahibiz? İçinde çoğulluğun bulunduğu bir Tanrı tarafından yaratılmış olmamızdan kaynaklanıyor olabilir mi?