Kime inanalım? Katolik Kilisesi ve öğrettiklerine mi yoksa Kutsal Kitap’ın Tanrısı’na mı? Biri, bir insan hakkında ki en önemli şeyin, Tanrı hakkında düşündükleri zaman ne düşündükleri olduğunu söylemişti. Bunun çok önemli olduğu konusunda hemfikirim fakat gerçek konusunda kaynağımızın ne olduğu da eşit derecede önemlidir. Eğer kaynağımız güvenilir değilse, o zaman Tanrı hakkında söylediklerine güvenemeyiz.
Bazen hayatta yaptığımız hatalara gülebiliriz. Fakat Kutsal Kitap hakkında hataya düşmenin nihai olarak sonsuzluk boyunca sürecek sonuçları olacaktır. Eğer Kutsal Kitap gerçekten Tanrı Sözü’yse o zaman güvenmeli, takdir etmeli, çalışmalı ve itaat etmeliyiz. Kutsal Kitap Tanrı Sözü ise, o zaman onu bir kenara atmak, Tanrı’yı bir kenara atmak demek olacaktır. Benzer şekilde, kendi inançlarımızla çeliştiği için Kutsal Kitap’ın herhangi bir kısmını gözardı etmek demek Tanrı’yı gözardı etmek demektir.
Nard Pugyao
Kendinizi Kutsal Kitap’ın öğretişlerine vermekte sorun yaşıyor musunuz? Bazılarımız yaşıyor. Söylediğim gibi reddediyoruz çünkü Tanrı hakkında inanmak istediklerimizle çelişiyor. Nard Pugyao, bir ara Tanrı’yla büyük bir sorunu olduğunu düşünüyordu. İşte hikayesinin bir kısmı:
1956 yılının Mart ayında 6 yaşındayken, uzun, soluk benizli beyaz bir adam Filipinler’in Luzon Adası’nın kuzey ormanlarında bulunan köyüm, Dibagat’a geldi. Adam dilimizi iyi konuşmuyordu, bu nedenle ihtiyarlarımız ellerinden gelen en iyi şekilde sordular, “Neden buradasın?”
“Dilinizi öğrenmek için geldim,” dedi. “Tanrı’nın Sözü’nü yazmak ve sonra sizin dilinizde size vermek istiyorum.”
“Tanrın kim?” diye sordu ihtiyarlar.
“Göğün ve yerin Tanrısı,” diye yanıtladı adım. “Evrenin Yaratıcısı. Sizi de yarattı.”
“Kudretli mi?” diye sordu ihtiyarlar. “Zamanın başlangıcından beri yaşamlarımızı kontrol eden ruhlardan daha güçlü mü? Kafa avcıları olan atalarımızdan daha kudretli mi?”
“Evet, daha kudretli.”
Umutla, bu adama, Dick Roe’ye, dilimizi daha fazla öğretmeye başladık. Belki de Tanrısı bizi ruhlardan kurtarabilirdi. Daha sonra ben 13 yaşlarındayken Dick kendi memleketine döndü. Fakat geri dönmeden önce, Markos Müjdesi’ni dilimize çevirdi ve bana bir nüshasını verdi. Gittiğinde, Kutsal Kitap’ın bu kısmını ilk kez okumaya başladım, Diriliş hikayesiyle başlayıp 16. bölüme kadar devam ettim. Bir kayanın üstüne oturmuş, Markos Müjdesi’ni kendi dilimde okuyordum. Sanki oradaydım, karakterleri görüyordum gibi geliyordu.
Fakat okudukça kendimi rahatsız hissetmeye başladım. Bir grup insan İsa’yı Getsemani Bahçesi’nden çıkarmak için geldi. Ne hata yapmıştı? Okuyabildiğim kadar hızlı okuyordum. Bir sürü sahte suçlamalar yöneltiyorlardı. Alay ettiler, tükürdüler, dövdüler ve oranın başında olan adama, Pilatus’a götürdüler. Sonra İsa’yı kamçılayıp başına dikenli bir taç koydular. Ağaçtan yapılmış çarmıhı taşımaya zorlamalarını ve sonra da çarmıha çivilemelerini okumak benim için korkunç bir deneyimdi.
Yüreğimin derinliklerinde Tanrı’ya karşı bir nefret oluştu. Yumruğumu sıkıp ‘Senden nefret ediyorum Tanrı, bu kadar güçsüz olduğun için! Neden Senin gibi güçsüz bir Tanrı’ya inanayım?’ Tüm gücümle Markos Müjdesi’ni aşağıya kayaların üzerine attım ve eve yürümeye başladım. Tanrı’nın kendi ilahi Oğlu’nu neden korumadığını anlayamıyordum. Bizim kelle avcıları bizi ölümüne korurdu. Onların sayesinde kimse bize dokunamazdı. Ben böyle bir tanrı istiyordum; ineklerimizi, tavuklarımızı, domuzlarımızı ve köpeklerimizi kurban etmemizi isteyen ve beni ruhlardan koruyacak biri. Tanrı kendi Oğlu’nu bile kurtarmadı.
Aniden Tanrı yüreğine dokundu, ‘Nard, anlamıyor musun?’ dediğini duydum. ‘İşte seni bu kadar seviyorum. Oğlumu senin için verdim.’ İlk kez, lütfun ne anlama geldiğini anladım. Tanrı’nın beni ne kadar sevdiğini anladım.
“Tanrım, eğer beni bu kadar seviyorsan,’ diye dua ettim, ‘Sana yaşamımı, yüreğimi vermek istiyorum. Hepsi Senin.’ Geri gittim ve İncilimi aldım, üzerini sildim ve sonra ne olduğunu okumak için tekrar kayanın üzerine oturdum. İsa’nın üçüncü gün mezardan dirildiğini okuduğum an benim için inanılmaz bir andı. Dibagat’tan, İsnag halkından kimse mezardan dirilmemişti. Diriliş hikayesi yaşantımı değiştirdi.’ (Nard Pugyao, "Penetrating Power," Karar, Temmuz-Ağustos 2006, s.18)
‘Tanrı’nın bizlere yazdığı bir sevgi mektubu’
İncil’i okuduğumuz zaman, ‘Tanrı’nın bizlere yazdığı bir sevgi mektubu’ olmasından farklı bir şey düşünmemiz zordur. Tanrı’nın kendisini bize açıkladığını söylediğimizde Tanrı’nın bizlere nasıl birisi olduğunu ve O’nunla nasıl doğru bir ilişkiye sahip olabileceğimizi ilettiğini söylüyoruz. Eğer Tanrı bunları bize Kutsal Kitap’ta ilahi bir şekilde açıklamış olmasaydı bunları bilemezdik. Tanrı’nın Kutsal Kitap’ta kendisini açıklaması ilerleyen bir şekilde yaklaşık olarak 1500 yıl içinde olmuş olsa da, her zaman, insanın Tanrı’yla doğru bir ilişkiye sahip olmak için bilmesi gereken her şeyi içermiştir.