Konudan saptım mı? Çok değil. İncelediğimiz ayetlerde, kızkardeşlerin habercinin İsa’ya iletmesini istediği cümleyi hatırlıyor musunuz? “Seni seven hasta” değil, “sevdiğin hasta” dediler. Sadece, İsa’nın sevdiklerinden birinin SİZ olduğunu duymanızı istedim! Tekrar duymak ister misiniz? İsa’nın sevdiklerinden biri s-i-z-s-i-n-i-z!
Tekrar Yeruşalim civarına dönelim. İsa, öğrencilerine Lazar’ın hastalığının sonunda ölüm olmayacağını, sonunda Tanrı’nın görkemine tanıklık edeceklerini söylüyor. Lazar’ı ölümden dirilterek İsa, Tanrı olduğunu karşı konulmaz bir şekilde gösterecekti. Eğer İsa alelacele Lazar’ın hasta yatağına koşup onu iyileştirseydi, Lazar ölmez ve İsa Lazar’ı ölümden dirilterek yüceliğini göstermezdi. Tanrı’nın amacını gerçekleştirmekte zamanlaması kusursuzdu ve her zaman öyledir. Öğrenciler kuşkucuydu. Onların düşüncesine göre İsa’nın Yahudiye’ye geri dönmesi kendisinin ve kendilerinin ölümüyle sonuçlanacaktı. O bölgedeki insanlar dört aydan kısa bir süre içinde İsa’yı iki kez taşlamaya kalkışmışlardı. Öğrencilere göre yine Yahudiye’ye gitme çabası intihar girişimi olurdu ama hikayede Meryem ve Marta’nın köyüne doğru yola çıktıklarını görüyoruz.
Ölüm ve gömülme, İsa’nın döneminde, sıcak iklimden ötürü, aynı gün gerçekleşirdi. Ölü, özenle fakat hızlı bir şekilde pahalı baharatlar ve yağlarla bezlere sarılırdı. İsa Beytanya’ya yolculuğuna büyük olasılıkla Lazar’ın öldüğü ve gömüldüğü gün ya da en geç bir gün sonra çıkmış olmalı. Yani, İsa Beytanya’ya vardığında Lazar dört gündür mezardaydı. Bu ayrıntıya Yuhanna özellikle dikkat çekmiştir. Yahudi geleneğine göre, ölen kişi canının tekrar bedenle birleşme umuduyla beden üzerinde üç gün boyunca dolaşır. Ne kadar yanlış bir inanış olsa da, bu batıl inanç son derece yaygındı. Lazar’ın üç yerine dört gündür ölü olması gerçeği Yahudiler’in düşüncesine göre, Lazar’ın İsa tarafından tekrar yaşama döndürülmesinin su götürmez bir mucize olduğunu kanıtlıyordu.
İsa, Marta’ya kardeşi Lazar’ın dirileceğini söylediğinde Marta İsa’nın çağların sonundaki nihai dirilişten söz ettiğini sandı. Oysa İsa kendisini Dirilişle özdeşleştiriyordu. O zamanki ve şimdiki Diriliş. Doğru, dirilişin gelecekte gerçekleşecek bir yönü var fakat İsa, dünyadayken ne zaman nereye gitse diriliş mümkündü. Bu dizide İsa ve Dul Kadının Oğlunu Ölümden Diriltmesi adlı makaleyi okudunuz mu? Okuduysanız eminim okuduklarınız yüreğinize dokunmuştur. Diriliş ve Yaşam Olan’ın kim olduğunu uygun zamanda gösterdiğini gördünüz.
“İsa ona, "Diriliş ve yaşam Ben'im" dedi. "Bana iman eden kişi ölse de yaşayacaktır.”
Meryem ve Marta’nın yaşamlarını yakından ele almayacağız fakat İncil’de okudukça kişiliklerinin çarpıcı farklılıklar gösterdiğini görüyoruz. Meryem sessizce derin derin düşünen bir kadın, Marta ise eylem kadını. Bu hikayede Marta İsa’nın geldiğini duyar duymaz O’nu karşılamak için yola çıkıyor, Meryem ise evde kalıyor. Eve geri döndüğünde Marta İsa’yla yalnız görüşebilmesi için Meryem’e İsa’nın köyün girişinde olduğunu söylüyor. Her ikisi de İsa’ya aynı şeyi söylüyor, “Eğer burada olsaydın, kardeşim ölmezdi.” Lazar’ın hastalığı ve ölümü sırasında bu düşünceyi birbirlerine sık sık söylediklerine kuşku yok: “Keşke İsa burada olsaydı…”
İsa, Meryem ve diğerlerinin ağladığını görünce etkilendi ve üzüldü. İsa’yı üzen neydi? Yüreği günaha karşı öfkeyle ile doldu. Sıkıntı ve ölümün nedeni günahtır. Başkalarının kederini derin bir şekilde paylaştığı için gözyaşları olduğu gibi aktı. Bununla birlikte, İsa, evde yas tutanlar gibi umutsuz bir kederle yüksek sesle ağlamadı. Ne yapmak üzere olduğunu biliyordu. İsa, Lazar’ı fiziksel yaşamına geri getireceğini bildiği halde acıları karşısında duyduğu merhamet, gözyaşlarına neden oldu.
‘Ağladı’ kelimesi, o dönemde cenazelerde geleneksel olarak yakılan ağıtları kast etmiyor. Meryem ve Lazar’ın yakın dostlarının gözyaşları sevdiği birini kaybeden herkesin döktüğü gözyaşları kadar içtendi. Lazar’ın ölümü için yas tutarken gözyaşı da döktüler. Kalabalıktaki herkes aynı şekilde yas tutuyor muydu? Hayır! Cenazelerde ağıtlar, genel olarak yüksek sesle serbest bir şekilde ağlamak, hatta bağırmak ya da çığlık atmak anlamına geliyordu. Duyguları bu kadar açık bir şekilde ortaya koyanlar ölmüş olan kişiyi tanımaz ya da ona pek önem vermezlerdi. Ağıtlar ne kadar dramatik olursa, Yahudiler ölen kişiye o kadar büyük bir saygı gösterildiğine inanırdı. Bu bize samimiyetsiz gelebilir ancak o dönemin kültüründe ölümün olduğu yerde herkesin göstereceği en uygun davranış buydu.
Öğrencileriyle birlikte Beytanya’ya doğru yola çıkmadan önce İsa öğrencilerine Lazar’ın öldüğünü açıkça söyledi. İsa, Lazar’ın ölümüne sevinmiyordu fakat öğrencilerin kısa bir sure içinde kendisinin gerçekte kim olduğuyla ilgili yeni bir görüş kazanma olanağı bulacakları için sevindi. İmanlarının gelişmesi için yine bir fırsat olacaktı. Hem onların hem de bizim, öyle değil mi?
Lazar’ın ölümü ve dirilişi anlatımı ikiye ayırdım. İncil’in Ölüm Fatihi hakkında söylediklerine bakarak, bu ikinci bölüm için hazırlanalım. Dünyada olma amacı açısından aşağıdaki şu sözler, İsa dışında tarihte yaşamış başka hiçbir peygamber ya da kişi için söylenemez:
“Bu çocuklar etten ve kandan oldukları için İsa, ölüm gücüne sahip olanı, yani İblis'i, ölüm aracılığıyla etkisiz kılmak üzere onlarla aynı insan yapısını aldı. Bunu, ölüm korkusu yüzünden yaşamları boyunca köle olanların hepsini özgür kılmak için yaptı.” (İbraniler 2:14-15, İncil)
Bunun anlamı nedir?