İblis’in Etkisi
İblis’in varlığını unutmayın. Söylediğim gibi, İblis Ölüm Fatihinin yaptıklarından yararlanmamızı istemiyor. İyileşmemizi, değişmemizi ve Tanrı’yla birliğe ve uyum içine girmemizi istemiyor. Şeytan sonsuzluğu cennette geçiremeyeceğinin farkında. O nedenle bilmemizi isteyeceği son şey bizim cennete nasıl gideceğimizi keşfetmemizdir. İblis bu ruhsal bereketlerden bizleri uzak tutmak için ne gibi araçlar kullanıyor? Bugün bile kullandığı tuzaklardan biri Tanrı’nın sözlerine güvensizlik yaratmaktır. İlk kurbanı Havva’yı Tanrı’dan uzaklaştırmak için de bu yolu kullandı.
Havva’ya ne olduğunu inceleyelim ki bize olmaması için öğrenmemiz gereken dersi alalım. Havva’nın mahvına giden yol üç adımlı bir süreçti. Bunun farkında olalım.
1. ADIM - Tanrı insanın Aden Bahçesi’ndeki ağaçlardan birinden yemesini yasakladı. “Ona, ‘Bahçede istediğin ağacın meyvesini yiyebilirsin’ diye buyurdu, ‘Ama iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme. Çünkü ondan yediğin gün kesinlikle ölürsün.’” (Yaratılış 2:16-17, Eski Antlaşma). Tanrı insanın özel olarak bu ağaçtan yemesini yasakladığı için İblis insanın bu ağaçtan yemesi için gereken her türlü sinsi aldatmacayı kullandı. İnsanın özgürlüğü üzerine sadece tek bir sınırlama kondu. Aden Bahçesi’ndeki insan bugünkü insan gibiydi. Bizler, bizi Yaratan’a hizmet etme, itaat etme ve O’nu yüceltme sorumluluğuna sahip yaratılmış varlıklarız. Bizler bağımsız varlıklar değiliz çünkü biz kendimizi yaratmadık. Aksine, insan ilahi yönetime tabidir. İnsanlık tarihinin başlangıcından beri Tanrı’nın bizlere öğretmeye çalıştığı büyük bir gerçektir bu. Tanrı şöyle dedi,
“...iyiyle kötüyü bilme ağacından yeme.”
Bu ağacın meyvesinin yenmemesi için Tanrı’nın buyruğu dışında başka bir neden yoktur. Peki insan buna nasıl karşılık verdi? İblis’in etkisi altında bencil, ben merkezli ve kendi iradesine önem veren biri oldu ve bunun sonucunda itaatsizlik etti, günah işledi ve düştü. ‘Düştü’ derken Tanrı’dan üzerine köprü kurulamayacak bir uçurumla ayrıldığını söylemek istiyorum. Tanrı, insanın yasak meyveyi yemesi üzerine öleceğini söyledi ve tam da böyle oldu.
“Hayır olmadı!” diyorsunuz, “Kendiniz Kutsal Kitap’ı anlamazken bana nasıl oluyor da Kutsal Kitap’ı öğretmeye çalışıyorsunuz? Adem ve Havva yaşadılar ve çocukları oldu!!!”
Adem ve Havva’nın fiziksel ölümü hemen gerçekleşmedi ama bedenleri itaatsizlik ettikleri andan itibaren vücutları yavaş yavaş bozulmaya başladı. Diş çürümesi, sindirim sorunları, bulaşıcı hastalıklar, aklınıza ne gelirse, hepsi yaşamlarına girmeye başladı. Yavaş yavaş ölmeye başladılar. Öte yandan ruhsal ölümleri anında gerçekleşti. Ölüm ayrılık demek ve o anda kesilen şey, insanın Tanrı’yla sahip olduğu kişisel ve dinamik ilişkiydi. Ne kadar sevap, ne kadar yalvarış olursa olsun veya söz verilirse verilsin, bu ruhsal ölüm ortadan kalkamaz. Tanrı bu ilişkiyi onarabilir. Nitekim, bunu yaptı.
Aden Bahçesi’nde Tanrı’dan ayrılıkla ilgili bir resim görüyoruz. Günah işledikten sonra Adem ve Havva RAB Tanrı’nın sesini işitti. O sırada neredeydiler? Ağaçların arkasına saklanmışlardı.
“Derken, günün serinliğinde bahçede yürüyen RAB Tanrı'nın sesini duydular. O'ndan kaçıp ağaçların arasına gizlendiler.” (Yaratılış 3:8, Eski Antlaşma)
Tanrı’yla sahip oldukları paydaşlık bozuldu. Ruhsal olarak öldüler. Saklandıkları yerden çıkmak hiçbir şeyi değiştirmezdi. Tanrı’ya karşı günah işlemeleri kendileri ve günahsız Yaratıcıları arasında bir engel oluşturmuştu. Tıpkı Tanrı’nın söylediği gibi ölümü deneyim ettiklerini söylememiz yeterli olacaktır. Sonuçta ortaya çıkan Tanrı’nın şu sözlerle ifade ettiğinden daha iyi anlatılamaz:
“Bakın, RAB'bin eli kurtaramayacak kadar kısa, kulağı duyamayacak kadar sağır değildir. Ama suçlarınız sizi Tanrınız'dan ayırdı. Günahlarınızdan ötürü O'nun yüzünü göremez, sesinizi işittiremez oldunuz.” (Yeşaya 59:1-2, Eski Antlaşma)
Kendimiz hakkında düşünelim. Akıllı olup Adem ve Havva’nın Tanrı’ya itaatsizliğine neden olan üç adımı incelemek istiyoruz. Birinci adımda ayartıcının sesine kulak verildi. Tanrı Adem ve Havva’ya ağaçtan yememesini buyurmuştu. İblis, bu buyruğun çiğnenmesi için elinden geleni yaptı. Daha önce söylediğim gibi amacı Tanrı’nın söylediklerine karşı güvensizlik oluşturmaktı.
“RAB Tanrı'nın yarattığı yabanıl hayvanların en kurnazı yılandı. Yılan kadına, ‘Tanrı gerçekten, 'Bahçedeki ağaçların hiçbirinin meyvesini yemeyin' dedi mi?’ diye sordu.” (Yaratılış 3:1, Eski Antlaşma). “Yılan, ‘Kesinlikle ölmezsiniz’ dedi.” (Yaratılış 3:4, Eski Antlaşma)
Tanrı’nın söylediklerini hatırlamak ve bu sözlere güvenmek yerine Havva İblis’in Tanrı sözüne meydan okumasını sessizce dinledi. Sadece İblis’i dinlemekle kalmadı, onunla konuşmaya başladı.
Ben kişisel olarak Havva’nın böyle bir soru üzerine İblis’in niyetinin pek iyi olmadığını anladığına inanıyorum. Hemen eve gitmesi gerektiğini biliyordu. Gerçekten üzücü bir hikaye. Kuşaklar boyunca yüz milyonlarca insan için kalıplaşmış bir olay bu. Havva’nın merakı İblis’in sahtekârlığıyla biraraya geldiğinde onunla konuşmaya devam etmesine neden oldu. Keşke Tanrı’nın iyiliği hakkında biraz daha düşünmüş olsaydı. Yine de Tanrı’nın kendisine ve Adem’e çok özgürlük tanıdığını kabul etti. Bahçedeki diğer ağaçlardan söz etti. Keşke, ‘Çevremizdeki pekçok ağacın meyvesini yiyebiliriz. Ne kadar şanslıyız! Yaratıcımız sayesinde aralarından seçebileceğimiz pek çok ağaç var. İhtiyaç duyduğumuzdan çok daha fazla meyve var. Tanrımız ne kadar iyi! Senin sapkın konuşmalarını dinlememe gerek yok, İblis. Kapa çeneni ve ait olduğun yere git!” deseydi.