Maalesef, Katolik Kilisesi, İsa’nın, Tanrı’nın birincil lütuf verme araçları olan yedi kilise uygulaması oluşturduğunu öğreterek lütfun anlamını çarpıtmıştır. İsa böyle bir şey yapmadı! Böyle bir öğretiş aktarmadı! Bu, sadece gerçeği çarpıtmak değil! Açıkça bir yalan! Katolik Kilisesi, Katolik olan kişinin belli dinsel uygulamaları yerine getirdiğinde kendisine lütfun verildiğini öğretir. (Katolik Kilisesi Katekizmi, paragraf 1127-1128.) Başka hiçbir şey gerçekten bu kadar uzak olamaz. Başka hiçbir şey İncil’in öğretişinden bu kadar uzak olamaz.
Kutsal Kitap’taki lütuf, bir makinadan çıkan ürün gibi dağıtılamaz. Tanrı’nın bunu yaptığını hayal edebiliyor musunuz? Kendisiyle kendisini izleyenler arasındaki günah engelini böylesine yüksek bir bedel karşılığında (İsa’nın ölümü) ortadan kaldırıyor ve sonra kendisiyle kendisini izleyenler arasında dinle ilgili uygulamaları ve Katolik törenlerini koyuyor! Tanrı, Katolik Kilisesi’nin kural ve düzenlemelerine değil, O’na ve bizim için yaptıklarına güvenmemizi ister. Dini törenlerle değil, kendisiyle bir ilişki sunuyor!
Katolik Kilisesi’nin öğrettiği şekliyle aklanma kusurlu ve eksiktir. Sözde bebek vaftizi sırasında verilen lütufla başlıyor ve kişinin çeşitli dinle ilgili uygulamaları yerine getirmesiyle artıyor. Katolik Kilisesi, Katolikler’e, iyi eylemleriyle kendilerini aklayan lütfu artırabileceklerini öğretiyor. (Katolik Kilisesi Katekizmi, paragraf 2010.) Bunun, Tanrı’nın İncil’de insana açıkladıklarına ne kadar yabancı olduğunu ifade etmem mümkün değil. Lütfen bu konuda dikkatli bir şekilde düşünün.
1) Kutsal Kitap’a göre aklanma artamaz. Neden? Kutsal Kitap’a göre aklanma Tanrı’nın kusursuz doğruluğunun günahkarın hesabına aktarılmasıdır. Bundan daha açık bir şekilde ifade edilebilir mi? “Çünkü Tanrılığın bütün doluluğu bedence Mesih'te bulunuyor. Siz de her yönetim ve hükümranlığın başı olan Mesih'te doluluğa kavuştunuz.” (Koloseliler 2:9-10, İncil). İsa’ya gerçekten iman eden kişi daha fazla aklanmaya çalışmaz. Tanrı kendisini zaten aklamıştır. Tanrı karşısında duruşu kusursuzdur. İmanlı kusursuz değil, fakat konumu kusursuzdur. Geleceği de güvence altındadır.
2) Ayetlerden birinin eylemlerimizle aklandığımızı söylediği bölümü okuduk. “Görüyorsunuz, insan yalnız imanla değil, eylemle de aklanır.” Tek başına bakıldığında bu ayet Katolik Kilisesi’nin iman ve eylemlerin birlikte aklanmamızı güvence altına aldığına ilişkin iddiasını destekliyor gibi görünebilir. Bununla birlikte ayet, bağlamında yorumlandığında bu destek ortadan kalkar. Esin almış yazar, hali hazırda iman etmiş kişilere yazmaktadır. Fakat bu kısmı okuyanların bazılarının kendi kendilerini kandırıyor olabileceğinden kuşkulanmaktadır. İkiyüzlülükle dolu bir yaşam sürdürüyorlar. Gerçek imanlılar değildirler.
Ayrıca, bu bölümde sözü edilen ‘eylemlerin’, Katolik Kilisesi’nin yasa ve dinle ilgili törenleriyle hiç ilgisi yoktur. Katolikler bu ayeti, kendileri için Katolik inancında öngörülen dinsel tören ve buyrukların aklanmalarını sağladığını göstermek için kullanıyorlar. Aklanmayı almak için kendilerini hazırladığını söylüyorlar. Doğru değildir. Bu ayetlerde ki ‘eylemler’, yaşamla ilgili eylemlerdir, yasayla ilgili eylemler değildir. Başkalarıyla ilişkilerinizde nasıl yaşamanız gerektiği hakkındadır. İşte Kutsal Yazılar’dan imanlılara yaşamlarını nasıl sürdürmeleri gerektiğinden söz eden en sevdiğim ayetlerden biri:
“Birbirinize karşı iyi yürekli, şefkatli olun. Tanrı sizi Mesih'te bağışladığı gibi, siz de birbirinizi bağışlayın. Bunun için, sevgili çocukları olarak Tanrı'yı örnek alın. Mesih bizi nasıl sevdiyse ve bizim için kendisini güzel kokulu bir sunu ve kurban olarak nasıl Tanrı'ya sunduysa, siz de öylece sevgi yolunda yürüyün.” (Efesliler 4:32-5:2, İncil)
İman ve eylemlerle ilgili bölümde, giysisi veya günlük yiyeceği olmayan biri hakkında bir örnek verilmişti. Bunlar gibi, bizim iyi dileklerimizi, nazik sözlerimizi veya İncil’e iman etmiş olduğuna ilişkin hatırlatma sözlerimizi istemez. İyi dileklerin, nazik sözlerin ve imanın harekete geçirdiği eylemleri görmek isterler. Yanında ondan kaynaklanan eylemleri olmadığı sürece imanın gerçek olduğu gösterilemez. Fakat iman eylemleri aklanmayı kazanmamızı sağlamaz. Umarım bu yazıdan aklanmanın, insanın bağışlanmasını ve Tanrı’nın doğruluğunun verilmesini sağlayan, Tanrı tarafından yapılan bir bildiri olduğunu öğrendiniz. Tek seferlik ve sonsuza dek geçerli, insanın İsa Mesih’e iman ederek Tanrı’yla doğru bir ilişkiye sahip olduğu bir olaydır.
Son sözler
Bu dizi, Kutsal Kitap’ın öğrettikleriyle Katolik Kilisesi’nin öğrettikleri arasındaki farkı görebilmeniz için hazırlanan web sitesindeki dizinin bir parçasıdır. Katolik Kilisesi’nin öğretişleri Kutsal Kitap’a uymaz. Üyelerine Tanrı’ya, yaptıkları iyi işler ve kişisel doğruluk aracılığıyla Tanrı’ya yaklaşabileceklerini öğreten dinsel bir sistemdir. Yahudi halkının birinci yüzyılda, kurtuluş için İsa’ya gelmelerine engel olan da aynı aldatmacaydı.
“Onlara ilişkin tanıklık ederim ki, Tanrı için gayretlidirler; ama bu bilinçli bir gayret değildir. Tanrı'nın öngördüğü doğruluğu anlamadıkları ve kendi doğruluklarını yerleştirmeye çalıştıkları için Tanrı'nın öngördüğü doğruluğa boyun eğmediler.” (Romalılar 10:2-3, İncil)
Kutsal Kitap’ın öğrettiklerinden uzaklaşarak Katolik Kilise, Kutsal Kitap’taki lütfu, tanınmayacak şekilde saptırdı. Seven Tanrı’nın yarattıklarına karşı iyiliğini, sadece Katolik ilahiyatçılar ve din adamları tarafından anlaşılan felsefi bir soyut düşünceye dönüştürdü. Katolik Kilisesi, lütfun anlamını belirsizleştirmekle kalmadı, özünü değiştirdi. Lütuf, Kilise’nin erdem sisteminde bir değiş tokuş aracı haline geldi! Eğer bu dinsel gereği yerine getirirseniz lütfu kazanırsınız. Bu buyrukları yerine getirirseniz, daha da fazla lütuf kazanırsınız. Ne kadar çok çalışırsanız, o kadar fazla lütuf kazanırsınız. Nitekim, Katolik Kilisesi, farklı bir şey öğreten kişileri azarlar.
“Yaptıkları iyi işlerle aklanan kişiye, lütuf artışını hak etmediğini söyleyen kişi lanetlensin.” (Trent Konsülü, 6. Toplantı, ‘Aklanmaya İlişkin Hükümler’, Kanon 32)
Lanetlensin mi?
Son sözü, Katolik ilahiyatçılardan oluşan bu kurul değil de, Tanrı söylesin. Onlara ve her yerdeki Katolikler’e Tanrı şöyle diyor, “Benden sonra tekrarlayın, “Karşılıksız... Karşılıksız... Karşılıksız!”
Yazı, yüreğimdeki bir arzuyla başladı. Şöyle dedim;
“Bu yazının sonunda umarım yaşamınızın en büyük keşfini yapmış olursunuz. Tanrı’nın yarattığı en büyük şey evrende yerleştirdiği yıldızlar ve dünyada bir heykeltıraş gibi işlediği kanyon ve dağlar değildir. Evcil hayvan dükkanlarında gördüğümüz papağanlar için seçtiği egzotik renkler değil. Bizlere ulaşmak ve cennete gitmemiz için kesin bir yol açmak için tasarladığı sonsuz plandır! Her birimiz için isteği cennettir!” Buna siz de dahilsiniz.