Birdenbire web sitesinde okuduğunuzu hatırladığınız bir ayet geldi aklınıza. Tanrı’nın sevgisi ve Tanrı’nın sevgisini insanlığa nasıl gösterdiğinden söz edildiğini hatırladınız. Ne diyordu ayet? İsa şöyle dedi, “Hiç kimsede, insanın, dostları uğruna canını vermesinden daha büyük bir sevgi yoktur.” (Yuhanna 15:13, İncil). İsa en büyük sevginin, insanın yaşamını başka birisi için feda etmesi olduğunu söyledi. Bu da, insanın yaşamını başka biri için vermesinin, ona yiyecek vermek, nazik davranmak veya dilenciyse kendisine birkaç kuruş para vermekten daha önemli olduğu anlamına gelir. Kendisini ölümüne feda etmek en büyük sevgi göstergesidir.
“Tanrı'nın yapamayacağı hiçbir şey yoktur.” (Luka 1:37, İncil)
Tanrı’nın en büyük sevgi eylemini gerçekleştirmesi düşüncesine güldüğünüzü hatırlıyorsunuz. Nasıl yapabilir ki? Tanrı ölemez! Ama daha önce size kimsenin yöneltmediği bir sorunun sorulduğunu anımsıyorsunuz. Peki ya Tanrı bizim için üzerine insanlığı giyinmeye karar verdiyse? Mümkün mü, yoksa mümkün değil mi? Ve o insan bedeni bizim günahlarımızın cezasını ödemek için feda edildiyse? Tanrı için fazlasıyla zor olan bir şey var mı? Ayet, aklınıza bir yığın soru getirirken aklınız mahkemeden uzaklaştı. Tanrı’nın sizi nasıl aklamayı seçtiğinin farkına varmaya başladıkça, cennetin kapılarından girdiğinizi gördünüz. Tanrı, sonsuz eviniz için sizi hazırladı, sizin yaptıklarınıza dayanarak değil, Tanrı’nın sizin adınıza yaptıklarına dayanarak. Altın sokaklar...
Düşüncelerinizin içinde kaybolmuşken, birdenbire gerçek, bir yıldırım gibi çarptı, “Tanrı günahlarımızı İsa’ya yükledi. Ve bu İsa, tam burada duruyor. Bu bir rüya değil. Gerçek.” Evet, arkadaşım, doğru. İsa, dünyaya gelmeden yedi yüz yıl önce söylenen şu peygamberlik sözlerine kulak verin. İsa’nın ölümünü, ölümünden üç gün sonra gerçekleşen dirilişi izledi! Bu konuda da Kutsal Kitap’ta pek çok peygamberlik sözü vardır.
“Aslında hastalıklarımızı o üstlendi. Acılarımızı o yüklendi. Bizse Tanrı tarafından cezalandırıldığını, vurulup ezildiğini sandık. Oysa, bizim isyanlarımız yüzünden onun bedeni deşildi. Bizim suçlarımız yüzünden o eziyet çekti. Esenliğimiz için gerekli olan ceza Ona verildi. Bizler onun yaralarıyla şifa bulduk. Hepimiz koyun gibi yoldan sapmıştık. Her birimiz kendi yoluna döndü. Yine de RAB hepimizin cezasını ona yükledi.” (Yeşaya 53: 4-6, Eski Antlaşma)
İşlediğimiz günahlar, büyüklüğü veya ağırlığı olan madde gibi değildir. Tuğla veya kömür yükü gibi değildir. İsa’ya yüklenen yük, bizim yerimize kabul ettiği bir suçlamaydı. ‘Suçlu’ hükmüydü. Suçsuz Olan, cezasını çekmek için bizim yerimize suçu üstlendi.
O Kadar Çok Arı…
Küçük bir çocukken büyükannemin bahçesindeki arı kovanları beni büyülerdi. Onlarda kaldığım bir gün, tek başıma arı kovanlarını araştırmaya karar verdim. O zaman o kadar çok yoktu o yüzden birinin kapağını açtım. Sonra, sallamaya karar verdim…
Çığlıklarımı ilk duyan kişi büyükannem oldu. Mutfakta çalışıyordu ve lavabonun üstünde bahçeyi gören büyük bir pencere olduğu halde ne yapması gerektiğini çok iyi biliyordu. Büyükannem doğrudan arka kapıya arı kovanlarının yanına geldi. Arıları kızdırmıştım ve saldırıya geçmişlerdi. İğnelerini batırdıkları takdirde hayatımın tehlikeye gireceğini biliyordu bu nedenle beni önlüğünün altına aldı ve mutfağa doğru koştuk. Arka kapıya doğru giderken arıların soktuğu kişi büyükannem oldu. Kulaklarında, burnunda, yüzünde, kollarında ve saçlarında -hemen hemen her yerinde- iğneler vardı. Sevgisi sayesinde, arılar beni değil, onu soktu.
Ne zaman Kutsal Kitap’ta İsa ve benim günahlarımı yüklenmesi hakkında okusam büyükannemi düşünmeden edemem. Bu gibi ayetleri okuduğunuz zaman benim sevgili akrabalarımı düşünmenizi beklemiyorum. Kendi isteğiyle günahınızı taşıyan Kurban’ı düşünmeniz daha iyidir. Kendisini savunmadı. Hiç itiraz etmeden ya da çekinmeden borcu ödedi ve cezayı çekti. Görevi buydu. Yaptığını isteyerek ve belli bir amaçla yaptı. Dikenleri sevgiyle, sizin için taşıdı.
Mahkemede dilinizin tutulduğunu hatırlıyorsunuz, değil mi? Sadece beraat etmekle kalmadınız, aynı zamanda aklandınız. Sizin için ne kadar güzel bir haber. Hepimiz için ne kadar güzel bir haber. Tanrı, aklanmamız için bir yol açtı. Benim için. Sizin için. Bu yazıyı okuyan her Katolik için ve Tanrı’nın bu web sitesine yönlendirdiği her Müslüman okuyucu için. Beraat etmemiz ve aklanmamız, bizim yaptığımız herhangi bir iyi işe değil, İsa’nın hak ettiklerine dayanır. Yanılabilirim fakat beraat etmenin anlamını, aklanmanın anlamından daha iyi anladığınıza inanıyorum. Bakalım aklanma ne demek.
“...şunu bilin ki, günahların bu Kişi aracılığıyla bağışlanacağı size duyurulmuş bulunuyor. Şöyle ki, iman eden herkes, Musa'nın Yasası'yla aklanamadığınız her suçtan O'nun aracılığıyla aklanır.” (Elçilerin İşleri 13:38-39, İncil)
İncil’de Tanrı’dan bağışlama ve aklanmanın İsa Mesih aracılığıyla olanaklı hale geldiğini öğreniyoruz, bununla birlikte, ikisinin aynı anlama gelmediği açıktır. Suç işleyen kişi belli bir suçtan ötürü suçlu bulunduğunda, mağdur olan taraf, kendisini bağışlayabilir veya vali ya da bu konuda yetki sahibi kişi tarafından bağışlanabilir. Fakat bu, suç işlemediği anlamına gelmez. Suçu sabit görüldü. Mahkeme tutanaklarında, suçlu olduğu kayıtlıdır. Doğru dosya dolabına bakarsanız, dosyasını bulabilrisiniz. Dosyada suçun ayrıntılarını bulacaksınız, suçun doğası, tutuklayan polisin adı, şikayette bulunan kişinin adı, vs. Suçlu beraat edebilir ama bu masum olduğunu kanıtladığı anlamına gelmez. Masum sayılmaz. Bağışlandı ama aklanmadı.