headerLogo2b-18pt-myriadpro

Genel Vahiy

04 image4943 people collage 45Kendi içsel sesimizi gözardı edebiliriz veya Tanrı’nın iradesini yansıttığını inkar edebiliriz fakat bundan kaçamayız. Vicdanımızın bize Tanrı ve iradesi hakkında bir şeyler söylediği gerçeğinden kaçış yoktur.

Elçi Pavlus bu içsel sesten söz etti. Tanrısız insanlar doğru olanı yaptığında, Tanrı tarafından içlerine konulmuş olan bilince sahip olduklarını ortaya koydular.

“Kutsal Yasa'dan yoksun uluslar Yasa'nın gereklerini kendiliklerinden yaptıkça, Yasa'dan habersiz olsalar bile kendi yasalarını koymuş olurlar. Böylelikle Kutsal Yasa'nın gerektirdiklerinin yüreklerinde yazılı olduğunu gösterirler. Vicdanları buna tanıklık eder. Düşünceleriyse onları ya suçlar ya da savunur.” (Romalılar 2:14-15)

İnsanda Tanrı’nın yazılı yasası olmasa da, günah işleme konusunda ileri sürdüğü her mazereti ortadan kaldırmak için Tanrı’nın iradesi konusunda yeterli bilgiye sahiptir. Bu nedenle, ellerinde Kutsal Yazılar olmayanlar, bizim gibi, Tanrı’nın huzurunda suçludur.

Bazı insanların, bu evrensel, ahlaki hissi akla uygun hale getirmeye çalıştığını veya açıklamaya çalıştığının farkındayım. Ne derlerse desinler, bu durum Kutsal Kitap’taki iki gerçeği değiştirmez: 1) İnsan, Tanrı’dan gelen içsel bir ahlaki hisse sahiptir ve 2) İnsanın doğru ve yanlış konusunda bilinci, Tanrı’nın ve kendisinin iradesi konusunda bir şeye işaret eder.

Bir insan doğru ve yanlışın önemini inkar ettiğinde ve Tanrı tarafından verilmiş olan bilincini inkar ettiğinde ne olur? Polonya’da bir hapishane duvarında bu sorunun cevabını okuyabilirsiniz: “Almanya’yı, vicdan ve ahlakın aptal ve aşağılayıcı aldatmacalarından korudum.”

05 image12176 hitler gas oven jews jewish 45Kimdi bu övünen? Adolf Hitler. Bu sözler nerede yazılı? Nazi ölüm kampında.

Kampı ziyaret edenler bu iddiayı okuyorlar ve sonra sonuçlarını görüyorlar: Binlerce kilo kadın saçıyla dolu bir oda, organları kesilmiş çocukların resimleriyle dolu odalar ve Hitler’in nihai çözümüne hizmet eden gaz odaları. Elçi Pavlus, vicdanımızın nasırlaşmasına izin verdiğimiz zaman neler olduğunu en iyi şekilde tarif ediyor: “Tanrı'yı bildikleri halde O'nu Tanrı olarak yüceltmediler, O'na şükretmediler. Tersine, düşüncelerinde budalalığa düştüler; anlayışsız yüreklerini karanlık bürüdü. (Romalılar 1:21)

Tanrı’nın size şöyle dediğini hayal edin, “Seninle bir anlaşma yapacağım, eğer istersen. Sana istediğin herhangi bir şeyi ve her şeyi vereceğim: Zevk, güç, saygınlık, zenginlik ve özgürlük. Hiçbir şey günahlı olmayacak; hiçbir şey yasaklanmayacak; ve senin için hiçbir şey olanaksız olmayacak. Hiç sıkılmayacaksın ve hiç ölmeyeceksin. Sadece... benimle hiçbir zaman yakın, kişisel bir ilişkiye sahip olmayacaksın- bu dünyada olmayacaksın ve cennette kesinlikle olmayacaksın.”

Bu teklifin birinci kısmı çekici. İçimizde zevke düşkün, suçluluk duygusu olmadan, sonsuz zevk düşüncesine atlayan bir taraf yok mu? Fakat sonra, tam elimizi kaldırıp Tanrı teklifini geri çekmeden önce elimizi kaldırmak üzereyken, son kısmı işitiyoruz, “benimle hiçbir zaman yakın, kişisel bir ilişkiye sahip olmayacaksın…”

Duraklıyoruz. Hiçbir zaman? Tanrı’nın huzurunda olmanın sevinç ve harikalarını hiç bilememek? Söylesenize, bu noktada bu cazip teklif çekiciliğinin bir kısmını kaybetmeye başlamıyor mu? 06 image8060 dream think wonder 45Sonradan akla gelen düşünceler çıkmıyor mu ortaya? Bu da bizlere yüreklerimiz hakkında bir şeyler öğretmiyor mu? Bu hayali teklif daha derin, Tanrı’yla doğru bir ilişkiye sahip olmayı ve Tanrı’yı tanımayı isteyen bir parçamızı ortaya çıkarmıyor mu? Birçokları için öyle. Fakat vicdanları nasırlaşmış olanlar için artık böyle bir etkisi olmuyor.

İçinizden kimsenin Adolf Hitler kadar kötü olduğunu sanmıyorum. “Yine de hayatın günah tarafından lekelendi” diyen vicdanı dinleyeceğinizi umut ediyorum. Aramızda temiz bir vicdana sahip olmayı özlemeyen kimse var mı? Hepimiz özlüyoruz çünkü hepimiz günahın kötü kollarının dokunuşunu biliyoruz.

Siz de, ben de, kişisel deneyimlerimizden bu ‘içsel sesin’ kontrolümüz dışında olduğunu biliyoruz. Eğer düzgün bir şekilde işlerse, arzularımızdan ayrı olarak, kendisini bağımsız bir şekilde ifade edecektir. Nasıl, açken kendimizi tok olduğumuza ikna edemezsek veya yorgunken dinlenmiş olduğumuza ikna olamazsak, aynı şekilde, vicdanımız bize kötü bir şey yaptığımızı söylediğinde, kendimizi iyi bir şey yaptığımıza ikna edemeyiz.

İnanılmaz değil mi, insanı yaratma sürecinin içinde Tanrı, canlarımızın derinlerine kendi ilahi benzerliğinden bir şey koydu! İşte bu nedenle, vicdana, insanın içindeki ‘Tanrı sesi’ diyoruz. Doğrudan insanın içinde yazılı ahlaki yasa olarak, yaş, ırk, yetiştirilme biçimi ve eğitim düzeyi olarak bütün insanlarda çalışır. Seküler olan kitaplar arasında, insanın içinde vicdanın varlığı hakkında Kutsal Kitap kadar açık konuşan bir kitap yok. Bu konuda birkaç örneğe bakalım.

Adem ve Havva. İnsanın içindeki ‘Tanrı sesi’, yanlış yaptığımızda, utanç, korku, suçluluk duygusu ve hatta ümitsizlik davranışları uyandırır. Adem ve Havva, yasak meyveyi tattıktan sonra, utandılar ve Tanrı’dan saklanmaya çalıştılar. “Derken, günün serinliğinde bahçede yürüyen RAB Tanrı'nın sesini duydular. O'ndan kaçıp ağaçların arasına gizlendiler.” (Yaratılış 3:8, Eski Antlaşma). Tanrı’nın sesi korkunç olduğu için kaçıyor değillerdi. Vicdanları iş başındaydı.