Tanrı’nın varlığı ellerinin işlerinin gelişmişliğinde görülür.
Tanrı’nın doğaya işlediği birçok gelişmişlik örneği var. Örnek olarak örümcek ağını ele alın, örümcek ağı, yapışkan ipekten bir saatte örülen eşmerkezli dairelerden oluşur ve her gün tekrar edilir. Ya da, kışın ABD’den Meksika’ya tam olarak aynı noktaya 2900 kilometre boyunca uçan kral kelebeğini düşünün. Sonra, sonraki kuşağın yolculuğu devam ettirebilmesi için yumurtlamak ve ölmek üzere ABD’ye geri dönüyor. Bu kadar kırılgan kanatları olan bu küçücük varlıklar nasıl bu kadar uzun bir yolculuğa dayanabiliyorlar? Ayrıca, daha önce hiç çıkmadıkları bu yolculuğa çıkmak için gereken bilgiyi nereden elde ediyorlar?
Yazar yapıtından bellidir ve bu yapıt örnekleri açıkça çok akıllı ve yaratıcı bir Tanrı’yı anlatıyor!
Parlak, büyüleyici, sayısız vaiz!
“Gökler Tanrı'nın görkemini açıklamakta, gökkubbe ellerinin eserini duyurmakta. Gün güne söz söyler, gece geceye bilgi verir. Ne söz geçer orada, ne de konuşma, sesleri duyulmaz.” (Mezmur 19:1-3, Eski Antlaşma)
İnsan kafasını kaldırıp yukarı bakıyor ve ayı ve yıldızları görüyor. Arada sırada insan göklere bakıyor ve bir meteor atmosfere çarpıp arkasında parlak bir kuyruk bıraktığında, bir ışık çizgisi görüyor. Ama insan daha çok yıldızlara veya aya veya arada sırada gezegenlere bakıyor. Bunlardan Tanrı’nın var olduğu açıkça görülür. İnançsızlık, bu gerçekten bilerek dönmenin sonucudur.
Bunu nasıl mı biliyorum? Her günün her anında, dünyada yaşayan herkese, Tanrı’nın varlığı, gücü, bilgeliği ve iyiliği üzerimize parlayan göksel haberciler aracılığıyla duyuruluyor. Bilinçli, akıllı, plan yapan ve başımızda duran bir Yaratıcı hakkında o denli karşı durulmaz savlarla geliyorlar ki, önyargılı olmayan kimse, bunlara bakıp da inanmazlık edemez. Bu göksel vaizler tarafından verilen tanıklık susturulamaz.
Doğa, birçok kısmı olan bir şarkı ama tek bir teması var: Tanrı vardır!
İnsan, ilk olarak Musa’nın kalemi sayesinde mi Tanrı hakkında öğrendi? Hayır. İnsanlığın büyük bir kısmı, kitapları bir yana, Musa’nın adını hiç duymamış olsalar da, yine de Musa’nın Tanrısı’nı tanıyorlardı. Aynı şey bugün için de geçerli. Doğa öğretmen, can öğrencidir. Yaratılış Tanrı’nın ilk müjdecisidir.
Ellerine hiç Kutsal Kitap almamış veya anne babalarının kendilerine Kutsal Yazıları okumasını duymamış olanlar var. Çevirmenler Kutsal Yazıları dillerine çevirmeden ölenler var. İncil’de ilan edilen İyi Haber’i anlayamayanlar var. Tanrı hakkında hiçbir şey duymamış olan insanın sonu ne olacak? Yanıt açık. İnsan yüreği, doğanın yapıtı aracılığıyla Tanrı hakkında bir şey öğrenebilir. İnsanın gördüğünün hepsi buysa, bu yeterlidir. İnsanın sadece kendisine verilene karşılık vermesi gerekir. Tanrı bu karşılığı göz ardı etmeyecek, kendisi daha fazla vahiyle karşılık verecektir -şayet kişi bunu istiyorsa. Daha önce söylediğim gibi, sorun Tanrı’nın konuşmamış olması değil, bizim dinlememiş olmamızdır.
Tanrı Hakkında Yanılgı
Yıllar boyunca çoğu antropolog, tarihçi ve ilahiyatçı, insanın aslında çok tanrılı (güneş, gök, toprak, putlar, hayvanlar) bir kavramdan görünmez, sonsuz bir Ruh inancına doğru evrimleştiğini öğrettiler. Fakat Avustralyalı bir antropolog olan Dr. Wilhelm Schmidt, tersine inandı. Dr. Schmidt 1920’li yıllarda, her ilkel kültürün Tanrı için kullandığı, En Yüce Olan için kullanılan ‘diğer adı’ derlemek için yola çıktı. Yıl 1934’a gelindiğinde, bu isimleri listeleyen 4500 sayfalık altı cilde ulaşmıştı. O zamandan yani, 1934’ten beri, Encyclopedia of Religion and Ethics (Din ve Ahlak Ansiklopedisi) 1000 isim daha listeye ekledi.
Kendi çağının entelektüellerinin görüşlerinin tam aksine yazarak Dr. Schmidt şöyle dedi, “Bu gezegende halk dinlerinin muhtemelen %90’ı veya daha fazlası, bir en üstün Tanrı’nın varlığının açıkça kabulünü içeriyor.” Orijinal, şok edici çıkarımı Kutsal Kitap’ın iddiasını destekliyor. İnsanların Tanrı hakkında hiçbir şey bilmemesi kuramı doğru değildir. Ayrıca, Kutsal Kitap, Tanrı’yla bir ilişki kurmak isteyen herkesin bu kararı vermek için gereken bilgiyi alacağını açıkça ortaya koyuyor. Şu sözleri ele alın:
“Çünkü RAB her yüreği araştırır, her düşüncenin ardındaki amacı saptar. Eğer O'na yönelirsen, kendisini sana buldurur. Ama O'nu bırakırsan, seni sonsuza dek reddeder.” (1.Tarihler 28:9, Eski Antlaşma)
“Seni tanıyanlar sana güvenir, çünkü sana yönelenleri hiç terk etmedin, ya RAB.” (Mezmur 9:10, Eski Antlaşma)
“RAB bütün davranışlarında adil, yaptığı bütün işlerde sevecendir. RAB kendisine yakaran, içtenlikle yakaran herkese yakındır. Dileğini yerine getirir kendisinden korkanların, feryatlarını işitir, onları kurtarır. RAB korur kendisini seven herkesi, yok eder kötülerin hepsini.” (Mezmur 145:17-20, Eski Antlaşma)
“Beni arayacaksınız, bütün yüreğinizle arayınca beni bulacaksınız.” (Yeremya 29:13, Eski Antlaşma)
Kuşkucular çoğu insanın Tanrı hakkında hiç duymadığını, yasalarını hiç bilmediklerini ve Tanrı’nın kurtuluş yolunu hiç anlamadıklarını söyleyerek itiraz ediyorlar. O zaman Tanrı onları nasıl sorumlu tutabilir? Tanrı’nın bu konuya bakış açısını daha önce okuduk. “Bu nedenle özürleri yoktur” diyerek biten ayetleri hatırlıyorsunuz, değil mi? Gerçek bu. Gerçek mesele, dünyadaki insanların sorumlu olduğudur çünkü Tanrı’dan ışık aldılar ve buna sırtlarını döndüler. Daha fazla ışık, daha fazla vahiy istemiş olsalardı, Tanrı verirdi. Tanrı insanı tamamıyla ruhsal bir karanlıkta bırakmadı. Kendisini Kutsal Kitap’ta açıklayan Tanrı bırakmadı. “Çünkü kimsenin mahvolmasını istemiyor, herkesin tövbe etmesini istiyor.” (2.Petrus 3:9). “O bütün insanların kurtulup gerçeğin bilincine erişmesini ister.” (1.Timoteos 2:4). Maalesef, Tanrı’nın arzuladığını insan nadiren arzuluyor.