Bu kuşkular Tanrı’ya arayan herkesin yolunu karartmaya çalışır. Korkmayın, Tanrı size verdiği sözü tutar, tıpkı İbrahim’e verdiği sözü tuttuğu gibi. Tanrı o zaman vazgeçmedi. Asla vazgeçmez.
İşte İbrahim’e verilen vaat:
Avram doksan dokuz yaşındayken RAB ona görünerek, ‘Ben Her Şeye Gücü Yeten Tanrı'yım’ dedi...Birçok ulusun babası olacaksın...Karın Saray'a gelince...ondan sana bir oğul vereceğim.’” (Yaratılış 17:1,4,16, Eski Antlaşma)
ADIM İBRAHİM
Tanrı Saray ve Avram’a bir çocuk vaat etti. Tanrı Avram’ın ismini İbrahim (“birçoklarının babası” anlamındadır) olarak bile değiştirdi fakat hala ortada bir oğul yoktu. Vaat yerine getirilene kadar aradan onlarca yıl geçti. Düşünün bir kere. İbrahim için korkunç bir şekilde sıradanlaşan konuşmaları bir hayal edin:
“Adın ne?”
“İbrahim.”
Aaa, ‘birçoklarının babası’! Ne harika bir isim. Annen mi yoksa baban mı bu ismi seçti?
“Tanrı’nın seçimiydi.”
[Birkaç saniye sessizlik]
“Peki, kaç oğlun var o zaman?”
İbrahim iç çekip şöyle cevap verirdi, “Hiç”.
İsmini kime söylese böyle bir soruyla karşılaşırdı. “Kaç tane “birçok” oluyor?”
“Hiç..henüz.”
Tanrı bir çocuk vaat etmişti fakat İbrahim’in oğlu yoktu. Bilmediği bir ülkeye gitmek üzere evinden ayrıldı fakat oğlu doğmadı. Bir kıtlığın üstesinden geldi ama hala oğlu yoktu. “Sahip olduğum her şeyi bırakıp böyle bir yaşam sürdürmekle doğru kararı verdim mi?” diye düşündü İbrahim.
İbrahim’in kim olduğunu unutmayalım. Her ağaçta, her bulutun arkasında bir tanrı gören ve o hafta yağmur mu yağacak yoksa kuraklık mı olacak diye, karar vermek üzere dağlarda tanrılar kurulunun toplandığına inanan insanlar arasında yaşayan bir adamdı. Cennetin bu tarafında İbrahim’in bu konuda tek ve gerçek Tanrı’dan nasıl bir yön aldığını tam olarak anlayamayacağız. “Gizlilik Tanrımız RAB'be özgüdür.” (Yasa’nın Tekrarı 29:29, Eski Antlaşma)
İbrahim bir yer arıyordu fakat bu tek Tanrı’nın liderliğini izlemeye neden karar verdiği bir gizemdir. “Tanrı'nın zenginliği ne büyük, bilgeliği ve bilgisi ne derindir! O'nun yargıları ne denli akıl ermez, yolları ne denli anlaşılmazdır!” (Romalılar 11:33, İncil).
‘Ülkeni, akrabalarını, baba evini bırak, sana göstereceğim ülkeye git’, İbrahim’in aldığı talimat buydu. Belki zaman zaman duyduğu ses sadece hafif bir fısıltıydı, belki başka zamanlarda inanılmaz bir netliğe sahipti.
Size bir soru sormama izin verin. Böyle bir sesin size böyle garip bir davet verdiğine inansaydınız nasıl karşılık verirdiniz? Bir süre duymazdan mı gelirdiniz? Bana inanın bu sese itaat etmek, özellikle de İbrahim’in yaşadığı dönemde, çok zor olurdu. Babası Terah’ın evini ve toprağını bırakmak korkunç acılara neden olan bir mücadele olmuş olmalı. Unutmayın, insanların yetişkin olduklarında anne babalarını bırakıp yeni yerlerde yeni aileler kurup e-posta aracılığıyla hal hatır sorduğu yirmi birinci yüzyıl mobil toplumunda yaşamıyordu.
Tek okuduğumuz Kutsal Yazılar’da İbrahim’in kararıyla ilgili özet bir ifade. “Avram RAB'bin buyurduğu gibi yola çıktı.” (Yaratılış 12:4, Eski Antlaşma). Yolculuğu başladıktan kısa bir süre sonra yeniden okuyoruz:
“Karısı Saray'ı, yeğeni Lut'u, Harran'da kazandıkları malları, edindikleri uşakları yanına alıp Kenan ülkesine doğru yola çıktı. Oraya vardılar. Avram ülke boyunca Şekem'deki More meşesine kadar ilerledi. O günlerde orada Kenanlılar yaşıyordu.
RAB Avram'a görünerek, ‘Bu toprakları senin soyuna vereceğim’ dedi. Avram kendisine görünen RAB'be orada bir sunak yaptı. Oradan Beytel'in doğusundaki dağlık bölgeye doğru gitti. Çadırını batıdaki Beytel'le doğudaki Ay Kenti'nin arasına kurdu. Orada RAB'be bir sunak yapıp RAB'be yakardı. Sonra kona göçe Negev'e doğru ilerledi.” (Yaratılış 12:5-9, Eski Antlaşma)
İbrahim ve ailesi göçer oldu, çadırlarda yaşıyorlardı- bir gün çadırlarını kurup bir yerde kalıyor, ertesi gün çadırlarını söküp yeniden yola çıkıyorlardı. İbrahim Tanrı’yı dinlemeye başladıktan sonra bir yerde yerleşik bir hayat sürmenin ne demek olduğunu bir daha asla bilemedi. Tanrı’nın ardınca giden kişinin hayatının tipik bir özelliğidir bu.