Bu ayetleri birer birer inceleyebilirdik fakat bu makalenin amacı, Tanrı Kuzusu’yla ilgili vahiyleri açıklandıkça, her kitapta, her yüzyılda ve şimdi her çağda irdelemektir. Kutsal Kitap’taki bu son kitaba geldiğimizde dünyanın son çağına gelmiş bulunuyoruz.
Bu kitaptaki vahiy çok sayıda sembol ve resim kullanılarak verilmiştir. Bu, aşağıdaki bölümdeki sembolik dilin belirsiz ya da anlaşılamaz olduğu anlamına gelir mi? Bence değil. Sembolik dilin mutlaka anlaşılmaz ya da mantıklı yorumlara izin veremeyecek kadar karmaşık olduğuna inanmıyorum. Örneğin, daire, sonsuzluğun sembolüdür çünkü başı ve sonu yoktur. Göz, bilgeliğin sembolüdür. Aslan, cesaretin, kuzu ise yumuşak huyluluk ya da inceliğin sembolüdür. Vahiy Kitabı’nda kullanılan semboller çoğunlukla resimdir. Bu resimler bizlere sonsuzluğun genel görünümünü verirler. Bu ilahi kitabı uzun yıllar boyunca çalışmış biri olarak sizlere bu resimlerin dünyanın anlayabileceği en görkemli resim dizisini oluşturduğunu söyleyebilirim.
Son durağımızda Kuzu’nun ölümden dirildiğini öğrenmiştik. Bu durakta Kuzu’nun tahtta geçmesine tanık olacağız. Tanrı Kuzusu’nun nerede olduğuna dikkat edin. Bu sahne hala gelecektir ama şu an bulunduğunuz yerde gördüklerinizden daha az gerçek değildir.
“Tahtta oturanın sağ elinde iki yanı da yazılı, yedi mühürle mühürlenmiş bir tomar gördüm. Yüksek sesle, "Tomarı açmaya, mühürlerini çözmeye kim layıktır?" diye seslenen güçlü bir melek de gördüm. Ama ne gökte, ne yeryüzünde, ne de yer altında tomarı açıp içine bakabilecek kimse yoktu. Acı acı ağlamaya başladım. Çünkü tomarı açıp içine bakmaya layık kimse bulunamadı. Bunun üzerine ihtiyarlardan biri bana, "Ağlama!" dedi. "İşte, Yahuda oymağından gelen Aslan, Davut'un Kökü galip geldi. Tomarı ve yedi mührünü O açacak. Tahtın, dört yaratığın ve ihtiyarların ortasında, boğazlanmış gibi duran bir Kuzu gördüm. Yedi boynuzu, yedi gözü vardı. Bunlar Tanrı'nın bütün dünyaya gönderilmiş yedi ruhudur. Kuzu gelip tahtta oturanın sağ elinden tomarı aldı. Tomarı alınca, dört yaratıkla yirmi dört ihtiyar O'nun önünde yere kapandılar. Her birinin elinde birer lir ve kutsalların duaları olan buhur dolu altın taslar vardı. Yeni bir ezgi söylüyorlardı: "Tomarı almaya,Mühürlerini açmaya layıksın! Çünkü boğazlandın ve kanınla her oymaktan, her dilden, her halktan, her ulustan insanları Tanrı'ya satın aldın. Onları Tanrımız'ın hizmetinde bir krallık haline getirdin, kahinler yaptın. Dünya üzerinde egemenlik sürecekler." Sonra tahtın, yaratıkların ve ihtiyarların çevresinde çok sayıda melek gördüm, seslerini işittim. Sayıları binlerce binler, onbinlerce onbinlerdi. Yüksek sesle şöyle diyorlardı: "Boğazlanmış Kuzu gücü, zenginliği, bilgeliği, kudreti, saygıyı, yüceliği, övgüyü almaya layıktır." Ardından gökte, yeryüzünde, yer altında ve denizlerdeki bütün yaratıkların, bunlardaki bütün varlıkların şöyle dediğini işittim: "Övgü, saygı, yücelik ve güç sonsuzlara dek tahtta oturanın ve Kuzu'nun olsun!"” (Vahiy 5:1-13, İncil)
Vahiy Kitabı’nı yazan ilahi kaleme sahip yazar Elçi Yuhanna’dır. Elçi Yuhanna kalabalığın içine bakıyor ve Vaftizci Yahya’nın dünyada işaret ettiği kişiyi görüyor, “İşte, dünyanın günahını ortadan kaldıran Tanrı Kuzusu!” Bu göksel sahnedeki ihtiyarlardan biri Elçi Yuhanna’ya aynı şeyi yapmasını söylüyor, “Bak!” Yuhanna bakıyor ve boğazlanmış gibi görünen bir kuzu görüyor. Gerçek şu ki, boğazlandı. Elçi Yuhanna’nın, benim ve sizin günahlarınız için boğazlandı. Şu anda yaşadığı halde Kuzu’nun üzerinde çektiği acının ve ölümün izleri var - ellerinde ve ayaklarında çivilerin izleri ve böğründe mızrağın izi.
Kuzu’nun nerede durduğunu gözden kaçırmayın. Göklerin Tahtının ortasında duruyor! Tanrı ve insan arasındaki Aracı ama aynı zamanda tamamıyla Tanrı’dır. Bu nedenle, tapınılmaya layıktır.
Göklerde gelecekte gerçekleşecek olan bu sahneyi anlıyor musunuz? Daha önce önerdiğim gibi bunu akla uygun hale getirmeye çalışmayın. Tanrı’dan anlayış isteyin. Anlayış imanın ödülüdür. İman, insanın gücünün tükendiği yerde başlar ve buna Tanrı hakkında herhangi bir şeyi anlama gücümüzü de kapsar. İman, olanaklı olanın alanında işlemez. Havaya attığınız futbol topunun yere düşeceğine inanmak için imana ihtiyacınız yoktur. Peki ya İsa? Bu çalışma yolunda bizlere açıklanan İsa’ya inanmak için imana ihtiyacınız olacak mı?
İmana ihtiyacınız olacak, çünkü şu anda Tanrı ve gelecek olaylarla ilgili olarak sahip olduğunuz anlayış açısından bu ayetlerde okuduğunuz gibi İsa Mesih’in bu ayetlerde sözü edilen tomarı açmaya yetkili olduğunu okumak sizi şok etmiş olmalıdır. Tomar dünyanın yargılanması sırasında ortaya çıkacak olayları içermektedir.
Göklerdeki tahta çok yakın olan melek ne sordu? “Yüksek sesle, "Tomarı açmaya, mühürlerini çözmeye kim layıktır?" diye seslenen güçlü bir melek de gördüm.” (Vahiy 5:2). Tanrı Kuzusu İsa Mesih tomarı açmaya layıktır çünkü çarmıhta boğazlanmış ve her ulustan imanlıları kanıyla satın almıştır. Gerçek yetki, egemenlik ve sevgiyi, güç ve ahlağı birleştirir.
İsa’yla ilgili bu ilahi açıklamayı şok edici ve hatta inanması güç mü buluyorsunuz? Atina’daki insanların bir zamanlar bu şekilde hissettiklerini biliyorum. Belki de çoğunluğu hala öyle hissediyordur.
Pavlus, Ares Tepesi Kurulu'nun önüne çıkıp şunları söyledi: "Ey Atinalılar, sizin her bakımdan çok dindar olduğunuzu görüyorum. Ben çevrede dolaşırken, tapındığınız yerleri incelerken üzerinde, BİLİNMEYEN TANRI'YA diye yazılmış bir sunağa bile rastladım. Sizin bilmeden tapındığınız bu Tanrı'yı ben size tanıtayım. "Dünyayı ve içindekilerin tümünü yaratan, yerin ve göğün Rabbi olan Tanrı, elle yapılmış tapınaklarda oturmaz. Herkese yaşam, soluk ve her şeyi veren kendisi olduğuna göre, bir şeye gereksinmesi varmış gibi O'na insan eliyle hizmet edilmez. Tanrı, bütün ulusları tek insandan türetti ve onları yeryüzünün dört bucağına yerleştirdi. Ulusların sürelerini ve yerleşecekleri bölgelerin sınırlarını önceden saptadı. Bunu, kendisini arasınlar ve el yordamıyla da olsa bulabilsinler diye yaptı. Aslında Tanrı hiçbirimizden uzak değildir. Nitekim, 'O'nda yaşıyor ve hareket ediyoruz; O'nda varız.' Bazı ozanlarınızın belirttiği gibi, 'Biz de O'nun soyundanız.' "Tanrı'nın soyundan olduğumuza göre, tanrısal özün, insan düşüncesi ve becerisiyle biçimlendirilmiş altın, gümüş ya da taştan bir nesneye benzediğini düşünmemeliyiz. Tanrı, geçmiş dönemlerin bilgisizliğini görmezlikten geldi; ama şimdi her yerde herkesin tövbe etmesini buyuruyor. Çünkü dünyayı, atadığı Kişi aracılığıyla adaletle yargılayacağı günü saptamıştır. Bu Kişi'yi ölümden diriltmekle bunun güvencesini herkese vermiştir.” (Elçilerin İşleri 17:22-31, İncil)