Selin Teyze’nin sihirli iksirinin tarifini hatırlıyor musunuz? Orijinal tarif kaybolmuştu ama tarifin yirmi üç kopyasını kullanarak yeniden oluşturabildiler. Sadece iki kopya veya sekiz kopya değil, yirmi üç kopya. Seküler metinlere ve benim hayali hikâyeme kıyasla Yeni Antlaşma için mevcut elyazması kanıtı hayret vericidir. Eldeki, 6000’den fazla Grekçe nüsha ve buna ek olarak başka dillerde 21000 nüshayla İncil inanılmaz bir doğruluk derecesiyle yeniden oluşturulabilir.
EVET, AMA…
Biliyorum. Yüreğinizde hala bir sorunun ağırlığını hissediyorsunuz. Selin Teyze’nin tarifinin nasıl yeniden oluşturulduğunu anlıyorsunuz. İncil’in de aynı şekilde, tarihçileri ve metin eleştirmenlerini tatmin edecek bir doğruluk derecesine sahip olacak şekilde yeniden oluşturulabileceğini anlıyorsunuz. Ama İncil’de okuduklarımızın, yaklaşık olarak 2000 yıl önce İncil’i ilk kaleme alan esinlenmiş yazarların yazdıklarına benzeyip benzemediğini merak ediyorsunuz. Orijinal müjde elyazmasının gerçekten ne söylediğini bilebilir miyiz?
Hayret! Ben de birkaç yıl önce tam olarak bunu bilmek istiyordum. Hayatımı İsa Mesih’e adamadan önce Hıristiyanlığın iddialarını destekleyecek kanıtlar görmek istedim. İsterseniz bana inatçı deyin ama İsa’ya inanmak için yeterli gerekçem olmadığı sürece ikna olmaya razı değildim. Siz de öyle olmalısınız. Hıristiyan inancının doğruluğu, temel belgelerinin güvenilirliğine bağlıdır. İsa ve yaşamı hakkında mesajlarının tarihsel geçerliliği yoksa o zaman siz de ben de, Hıristiyan öğretişlerini masal veya efsane dünyasına terk edebiliriz. Öte yandan şayet, bu belgeler tarihsel, görgü tanıklarının güvenilirliğine sahipse, o zaman düşünceli hiçbir insan doğru, olgulara dayanan iddialarını göz ardı etmeye cesaret edemez.
İncil’i okuduğum zaman Tanrı’nın soru sormamızı, savları değerlendirmemizi ve çıkarımlarda bulunmamızı istediğini gördüğümde çok hoş bir sürprizle karşılaştım. “Her şeyi sınayın, iyi olana sımsıkı tutunun.” (1.Selanikliler 5:21, İncil). Umudum ve duam, bu web sitesinde aradığımız cevapları bulmanızdır.
Hıristiyanlığı eleştirenler, sık sık, bugün bildiğimiz İncil’in orijinal elyazmalarına pek benzemediği suçlamasında bulunurlar. Gerçekten mi? Nasıl biliyorlar? Ellerindeki İncil’i orijinal kitapla kıyasladılar mı? Kıyaslayamazlar çünkü bugün hiçbir dinin- kendilerininki bile- kutsal kitaplarının orijinal elyazması yoktur. Bu nedenle, eleştirileri temelsizdir. İncil’in tarihsel doğruluğunun kanıtlanabileceğinin farkında değil gibi görünüyorlar. Tarihçilerin ve metin eleştirmenlerinin herhangi bir kadim belgenin tarihsel doğruluğunu belirlemek için kullandıkları üç testten haberdar değiller.
Eleştirmek kolay öyle değil mi? Düşünmeden veya kolayca yapılabilir. Bazı insanlar başkalarını eleştirmekten çok hoşlanırlar. Bu alışkanlık sanki içlerine işlemiştir. Hepimizin yapması gereken şey, Tanrı’nın İncil’de sözünü ettiği türde şu tutumu beslemektir, “Herkes dinlemekte çabuk, konuşmakta yavaş, öfkelenmekte de yavaş olsun. Çünkü insanın öfkesi Tanrı'nın istediği doğruluğu sağlamaz.” (Yakup 1:19-20, İncil)
Genellikle bütün bilgileri toplayana kadar konuşmamak veya herhangi bir yargıya varmamak en iyisidir, değil mi? Bu nedenle yaşamlarını, İncil’in elyazmaları gibi kadim belgeleri incelemeye ve test etmeye adamış olan insanlara kulak verelim. Daha önce, herhangi bir tarihsel belgenin güvenilirliğini saptamak için sordukları ilk sorulardan birinin “Mevcut en eski belgeler, orijinallerine, zaman olarak ne kadar yakın?” sorusu olduğunu söylemiştim. Öte yandan, İncil’in orijinal belgelerinin ne söylediğini merak ediyorsanız, yardımı dokunabilecek, ilgili bir soru daha var. İncil, İ.S. 1. yy’da gerçekleşmiş olayların tarihsel bir kaydı olarak kendisini ortaya koyuyorsa, o zaman şu soruyu sormalıyız, “Olaylar gerçekleştikten ne kadar sonra kaydedildiler?” İncil’in el yazması nüshalarının tarihinden bahsetmiyoruz. İncil’in tarihinden bahsediyoruz.
Tarihteki herhangi bir olay gerçekleştikten çok uzun süre sonra kaydediliyorsa, o zaman şunu güvenle söyleyebiliriz...
1) Muhtemelen görgü tanıkları tarafından yazılmadı.
2) Muhtemelen olayın doğruluğunu onaylayacak veya buna karşı çıkacak kişiler varken yazılmadı.
3) Güvenilirliği zayıfladı. İ.S. 1301 yılında Osman Gazi’nin Bafeyon Savaşı’nda Bizans’a karşı zaferini örnek olarak kullanalım. Bu olay için hangisi daha güvenilir bir bilgi kaynağı sayılır? Tamamıyla üçüncü veya dördüncü el kaynaklara dayanan günümüz yazarı mı? Yoksa olayın görgü tanıkları olan kişilerin günlük ve mektupları mı? Belki Osman Gazi’nin kişisel günlüğü bile olabilir? Günlüklerin ve mektupların gerçek olduğu gösterilebilirse, tabii ki, kulaktan dolma bilgilere göre daha güvenilir sayılırlar, değil mi?
Şu anda, İncil’in gerçekliğini değerlendirmek için kullanılan bibliyografi testini yapıyoruz. İkinci teste, yani içsel teste, baktığımızda daha çok görgü tanıkları ve İncil’in yazıldığı dönemde yaşamış olan başkaları konusunu düşüneceğiz. Aşağıdaki gerçekler sizi olumlu yönde şaşırtacak:
1) İncil, içinde anlatılan olayların gerçekleştiği kuşakla aynı kuşakta yazıldı.
2) Bu belgeler bahsettiği insanlar arasında dolaştı. Buna göre, olaylar hakkında İncil’in söylediklerini bu insanların inkâr edebileceği anlamına geliyor. Bu olaylar hakkında en fazla bilgi sahibi olanlar bunların sahte olduğunu söyleyip karşı çıkabilirlerdi ve İncil kısa bir süre içinde güvenilirliğini kaybederdi.
3) İlk kuşağın Yeni Antlaşma’yı sonraki kuşaklar için korumuş olması gerçeği, içeriğinin gerçekliğine inandıklarını ortaya koyar.