Bütün bunlar arasında beni büyüleyen şey ne biliyor musunuz? Yeni Antlaşma’yla ilgili metin eleştirisi konusunda çalışmalarıyla tanınan Bruce Metzger’e kulak verelim. Muazzam bir gerçeği not ediyor, “Yeni Antlaşma metni hakkında bilgimizin bütün diğer kaynakları yok edilse, [kilise babalarından alıntılar] Yeni Antlaşma’nın tümünün yeniden oluşturulması için pratikte yeterli olacaktır.” (4) Akademisyen ve Kanada Vancouver’da Regent College’da öğretim üyesi ve Avustralya Macquries Üniversitesi’nde Kadim Tarih bölümünde misafir öğretim görevlisi Paul Barnett aynı görüşü paylaşıyor. Diyor ki, “Kutsal Yazılar ilk dönem Hıristiyan yazınında patlama yaşanmasına neden olmuştur, bu Hıristiyan yazını Kutsal Yazılar’dan uzun uzun alıntılar yapmış ve aslında bunları korumuştur.” (5)
Bu nedenle metin eleştirisi konusunda en önde gelen yirminci yüzyıl yazarlarından biri olan Sir Frederic Kenyon’un şu sonuca varması şaşırtıcı değildir:
“Orijinal oluşum ve günümüze kalmış en eski kanıtlar arasında geçen süre, o kadar kısa ki bu süre göz ardı edilebilir ve Kutsal Yazılar’ın elimize sağlam bir şekilde ulaştığına ilişkin kuşkunun artık ortadan kaldırılması gerekmektedir. Yeni Antlaşma kitaplarının hem gerçekliği hem de genel dürüstlüğü artık nihai olarak kurulmuş sayılabilir.” (6)
ŞU ANA KADAR NE ÖĞRENDİK?
Bu yazıda, tarihçilerin ve metin eleştirmenlerinin herhangi bir kadim metnin tarihsel doğruluğunu belirlemek için kullandıkları üç teste bakıyoruz.
1) Bibliyografi testi
2) İçsel test ve
3) Metnin ve diğer kanıtların dışsal incelemesi.
Elimizdeki tarihsel belge İncil’dir ve birinci testi, yani bibliyografi testini tamamladık. İncil’in güvenilirliği hakkında ne öğrendik? Şöyle sıralayabiliriz:
1) Yeni Antlaşma belgelerinin, kıyaslanabilir başka belgelere göre çok daha fazla nüshası vardır.
2) Elyazmaları, başka tüm kadim metinlere göre orijinallerine zaman açısından çok daha yakındır,
3) Elyazmaları tutarlıdır. Büyük veya önemli değişimler yoktur. Ayrıca, farklılıklardan hiçbiri Hıristiyan inancının tarihini veya doktrinini değiştirmemektedir.
“Henüz inanmamı sağlamadınız!” Birçok insan hala böyle söylüyor. Böyle bir cevap mantıklı düşünen her insanın şu soruyu sormasına neden olur “İncil kadar iyi bir şekilde doğrulanmış bir belgeye karşı neden bu kadar büyük bir şüphe var?” Nedenlerden biri, İncil’in güvenilir olmadığına dair modern seküler düşünce tarafından birçok insanın beyninin yıkanmış olmasıdır. Aynı kişiler eski tarihe ait başka karakterlerin inanılırlığını, çok daha az kanıta dayanarak, kabul ediyorlar ama İsa’nın söyledikleri ve yaptıklarına dair tarihsel kayıtlara inanmıyorlar. Peki neden? Bu akılla değil, yürekle ilgili bir mesele. Nihai olarak Tanrı’nın arzu ettiği şeyi yapma konusunda istekliliğimize bağlı- bedeli ne olursa olsun ve bizi nereye götürürse götürsün. Tanrı’ya itaat etme konusunda dürüst bir arzu, İncil’in gerçeklerini kucaklamaya yöneltecektir. İsa böyle söyledi. “Eğer bir kimse Tanrı'nın isteğini yerine getirmek istiyorsa, bu öğretinin Tanrı'dan mı olduğunu, yoksa kendiliğimden mi konuştuğumu bilecektir.” (Yuhanna 7:17, İncil)
İsa’nın bu sözlerinde gördüğüm şey ne? Tanrı’nın yüreğimin kapısını çaldığını görüyorum. Bizlere kendi gerçeği hakkında her insanın erişebileceği kanıtlar vermiş olmasında Tanrı’nın iyiliğini görüyorum. Siz de bu gerçeklere erişebilirsiniz. Bunun için büyük bir eğitim almaya gerek yok. Gerekli olanlar, bir İncil, dürüst bir yürek ve Tanrı’ya itaat etmeye istekli olmak. Tanrı’ya şükürler olsun, metin eleştirisi hakkında uzmanlık gerektirmiyor!
Bazı insanlar, Yeni Antlaşma kayıtlarından, belgelerin güvenilir olmaması nedeniyle kuşku duyuyor değiller. Yeni Antlaşma kayıtlarında mucizeler olduğu ve mucizelere inanmaya istekli olmadıkları için kuşku duyuyorlar. İncil’i okuduysanız, İsa’yla ilgili anlatıların, modern insanın olanaksız olduğunu öğrendiği şeylerle dolu olduğunu bilirsiniz. Bu nedenle, bu kuşkucular, anlatılanların gerçekten olanların kelimesi kelimesi anlatımı olamayacağını söylüyorlar. Mucizelerin bilimsel yasaları ihlal ettiğini ve bu nedenle modern insan için kabul edilemez olduklarını savunuyorlar.
Öte yandan, Kutsal Yazılar, başından sonuna kadar, mucizevî hikâyelerle doludur. Nitekim mucizelere inanmanın temeli Tanrı’ya ilişkin Kutsal Kitap’a dayanan anlatıya dayanıyor. Kutsal Kitap’ın ilk ayeti zaten konuyu belirliyor. Şöyle diyor, “Başlangıçta Tanrı göğü ve yeri yarattı.” (Yaratılış 1:1). Bu ayet olduğu gibi kabul edildiğinde, o zaman, başlangıçta başı ve sonu olmayan kişisel bir Tanrı’nın evreni yarattığı görülebilir, bu durumda, gerisi sorun olmamalı değil mi? Tanrı’nın bunu yapmaya kudreti varsa, o zaman İsa’nın bir bakireden doğması, İsa’nın cüzamlıları iyileştirmesi, körlerin görmesini sağlaması ve Kutsal Kitap’taki diğer mucizeler, sadece mümkün değil, aynı zamanda beklenen şeyler oluyor.
Tabii insan Tanrı’ya inanmıyorsa, mucizevî olanı kabul etmez. Fakat bunun olabileceğini kabul edenler için, hiç de saçma değil. Elçi Pavlus’un bir zamanlar inanmayan bir krala söylediği gibi, “Sizler, Tanrı'nın ölüleri diriltmesini neden 'inanılmaz' görüyorsunuz?” (Elçilerin İşleri 26:8, İncil). Bu nedenle bu önemli sorunun arkasında, Tanrı’nın var olup olmamasına ilişkin bildik soru yatmaktadır. Çünkü şayet Tanrı varsa, o zaman, mucizeler kesinlikle olabilir. Nitekim “Mucizeler nasıl mümkün olabilir?” sorusunun doğası Tanrı’nın var olduğunu varsayar. Neden mi? Mucize Tanrı’nın işidir.