Aslında, Ferisiler’in ve yasa öğretmenlerinin nasıl karşılık verdikleri anlatılıyor. Kuşkusuz, kasvetli bir hava içinde ve sessizdiler. Kuşkusuz kısa bir süre sonra İsa’nın öğretişleri ve mucizeleriyle nasıl başa çıkabileceklerini konuşmak için bir araya geldiler. Büyük olasılıkla İsa’nın söylediği ‘Tanrı’ya küfür’ dolu sözler karşısında öfleye püfleye, orada toplanmış kalabalığın içinden geçtiler. Yeruşalim’de kendilerini başka bir yenilginin daha beklediğinden habersizlerdi. İsa, günahlarımızı yüklenmeyle ilgili ilahi amacı yerine getirmek için ölecekti. Ama sonra öleceğini söylediği gibi, üçüncü gün ölümden dirilecekti.
Peki ya siz, siz sedyeyi mi taşıyorsunuz yoksa eleştirenler tarafında mısınız? Sedyeyi taşıyanlar İsa’nın gücünü ve yetkisini tanıyanlar ve O’nu başkalarına tanıtmak isteyen ve bunu yaparken çoğunlukla kendilerini tehlikeye atanlardır. Birincisi, kendileri ruhsal olarak iyileştirilmişti ve adları cennette yazılıdır. Sonra bu harika haberi başkalarına aktarmak isterler. Umarım çok yakında yaşamınız bu önemli amaca hizmet eder. Şimdilik, bölgedeki insanlarla Müjde’yi paylaşıp Efendileri’ne dönen yetmiş ‘sedye taşıyıcısına’ dönelim.
“Yetmişler sevinç içinde döndüler. "Ya Rab" dediler, "Senin adını andığımızda cinler bile bize boyun eğiyor." İsa onlara şöyle dedi: "Şeytan'ın gökten yıldırım gibi düştüğünü gördüm. Ben size, yılanları ve akrepleri ayak altında ezmek ve düşmanın bütün gücünü alt etmek için yetki verdim. Hiçbir şey size zarar vermeyecektir. Bununla birlikte, ruhların size boyun eğmesine sevinmeyin, adlarınızın gökte yazılmış olmasına sevinin."
O anda İsa Kutsal Ruh'un etkisiyle coşarak şöyle dedi: "Baba, yerin ve göğün Rabbi! Bu gerçekleri bilge ve akıllı kişilerden gizleyip küçük çocuklara açtığın için sana şükrederim. Evet Baba, senin isteğin buydu.” (Luka 10:17-21, İncil)
Peki ya İsa’nın öğrencilerine verdiği yetki? Öğrenciler, İsa adında, cinler ve karanlık efendiler ve çeşitli hastalıklar üzerinde sahip oldukları güçle fazla ileri gitmeden, İsa bir şey yaptı. İsa, bu yetkinin öğrencilerin aldığı en önemli şey olmadığını açık seçik bir şekilde ifade etti. Adları göklerde yazılı olduğu için sevinmeleri gerektiğini söyledi. Birini bu dünyada normal bir yaşam sürdürmesi için iyileştirmek mi daha önemli yoksa doğaüstü bir şekilde cennette yaşayabilsinler diye bağışlanabilmeleri için İsa’ya yöneltmek mi? Geçici olan mı, sonsuz olan mı? Felçli birine yardım edip insanlar önünde dik durmak mı, yoksa onu değiştirip cennette Tanrı’nın önünde dimdik durmak mı? Öğrencilerin cinler üzerindeki yetkisinden daha önemli olan Tanrı’nın sevdiği ve tamamıyla bağışlanmış olan çocukları olarak sahip oldukları konumdu. Adları Tanrı tarafından biliniyordu ve Tanrı’nın yaşam kitabında yazılıydı. Silinmez mürekkeple. İşte öğrenciler için en büyük bereket buydu. Fakat, anın heyecanına yakalanıp, yakında cennette sonsuza dek keyfini çıkartacak olduklarını gözden kaçırmak kolaydı!
İncil’de bu yaşam kitabına ilişkin pek çok gönderme vardır. Eğer İsa’ya Kurtarıcımız olarak inandıysak adlarımızın bu kitapta kalıcı bir şekilde kaydedildiği söylenir. İsa’ya inananların isimlerimin bu kitaptan silinmesi söz konusu değildir çünkü imanlılar, Tanrı’nın gücüyle korunduğu için emniyete sahiptir. “Zaman sona ererken açığa çıkarılmaya hazır olan kurtuluşa kavuşasınız diye iman sayesinde Tanrı'nın gücüyle korunuyorsunuz.” (1. Petrus 1:5). İsa’yı izleyen yeni bir öğrenci olarak ezberlediğim ilk ayet de Tanrı’nın bu gücünü doğruluyor,
“Koyunlarım sesimi işitir. Ben onları tanırım, onlar da beni izler. Onlara sonsuz yaşam veririm; asla mahvolmayacaklar. Onları hiç kimse elimden kapamaz. (Yuhanna 10:27-28)
Bu hayatta neyi aramalıyız? İsimlerimizin kalıcı bir yerde, cennette yazılması, hükümet defterinde veya en fazla faiz işlemiş hesap cüzdanı sırasında yazılı ya da bir ağaca kazılı olmasından çok daha önemlidir. İsa’nın adında var olan güce tanıklık eden gerçek bir hikaye paylaşmak istiyorum.
İsa’nın adında nasıl bir güç mü var?
İzmir’de İsa’ya iman eden bir arkadaşımız, ailesinin bitmez tükenmez yalvarmaları, kandırmaları ve annesinin tehditleri sonucunda Müslüman bir kızla nişanlandı. Arkadaşımız Müslüman olarak yetiştirilmişti ama İsa’ya inanmıştı. Büyük olasılıkla annesinin duygusal korkutmalarına karşı durabilirdi ama kadın ciddi bir hastalığa yakalandı. Hastalanmasının nedeninin oğlunun isteklerine itaat etmek istememesi olduğunu söyledi. Sürekli baskı yaptı. Sonunda arkadaşım ödün verdi. İki aile evliliği ayarladı ve evlilik planları yapmaya başladılar.
Arkadaşımın evliliğin yürümesi konusunda kuşkuları vardı ama her iki ailenin de onayladığı bir evlilikti. Ne yapabilirdi? Farklı inançları ve bu nedenle daha sonra evliliklerinde çıkabilecek sorunlar hakkında uzun uzun ve yoğun bir şekilde düşündü. Ne sonuca vardı? Nişanı bozmak bütün taraflar için en iyisi olacaktı. Nihayet, annesinin aksi yöndeki ateşli yalvarmalarına karşın ilişkiyi bitirdi. Kendisine ve nişanlısına ve herkese utanç getirdi.